id
stringlengths 51
100
| url
stringlengths 22
110
| title
stringlengths 33
100
| published_time
stringdate 2015-02-21 00:00:00
2025-10-06 00:00:00
| author
stringclasses 6
values | tags
listlengths 0
30
| summary
stringlengths 78
544
| text
stringlengths 324
10.6k
| lead_image
stringlengths 54
142
| language
null | domain
stringclasses 1
value |
|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
arkeofili-herkes-icin-arkeoloji-2025-10-06t00-00-00
|
https://arkeofili.com/
|
Arkeofili | Herkes için arkeoloji
|
2025-10-06T00:00:00
|
Zeynep Şoray
|
[] |
Türkiye'den ve dünyadan güncel arkeoloji haberleri, röportajlar, dosyalar, listeler sunan popüler arkeoloji sitesi.
|
Dünyanın ilk çalınmış kültürel nesnelerden oluşan sanal müzesi, koleksiyonunun büyümesini değil, küçülmesini istiyor.
Karnak Tapınağı'nın inşa süreci, Nil Nehri peyzajıyla olan karmaşık ilişkisi ve Mısır'ın...
1715’te İspanyol gemileri, Amerika kıyısında fırtınaya yakalanıp parçalandı ve çok sayıda altın,...
12.000 yıl öncesinden bir yüz: Karahantepe’de ilk kez insan yüzü taşıyan T-dikilitaş...
Antik Isarnodurum’da hâlâ mürekkep taşıyan yazı tabletleri ve nadir çocuk sandalet tabanlarıyla...
12.000 yıl öncesinden bir yüz: Karahantepe’de ilk kez insan yüzü taşıyan T-dikilitaş ortaya çıktı. Peki bu ne anlama geliyor?
Yüzlerce Yıllık Anadolu Tarifiyle Karınca Yoğurdu Yapıldı
Antalya’da Çok Zengin Hayırsever Bir Kadının Mezarı Belirlendi
Hatay’da 7.000 Yıl Öncesine Ait Ayak İzleri Ortaya Çıktı
Kaçırmış olanlar için 2025 yılının Eylül ayında Türkiye’de ve dünyada dikkat çeken arkeolojik keşifleri bu listede derledik.
2025 Ağustos Ayında Öne Çıkan 10 Arkeoloji Haberi
2025 Temmuz Ayında Öne Çıkan 10 Arkeoloji Haberi
Güney Kafkasya’nın Genetik Geçmişi İnceleniyor
Part Savaşçısı: Gelişmiş Silah, Yetersiz Cerrahi
Dört Mumyanın Ölüm Maskeleri Dijital Olarak Kaldırıldı
Lazer yöntemi, fosillerin yaşını belirlemeye yardımcı olabilir; ancak doğruluğunun teyit edilmesi için daha fazla araştırma gerekiyor.
Arjantin’de Bulunan Dev Dinozorun Ağzında Timsah Bacağı Var
Jura Dönemi Nedir ve Neden Sona Erdi?
Yunanların dört büyük yarışmasından Roma’nın sahte deniz savaşlarına kadar görkemli gösteriler, kalabalıkları yüzyıllarca peşinden sürükledi.
Akbaba Yuvalarında 650 Yıllık Sandalet gibi Eşyalar Bulundu
13.000 Yıllık Mavi Pigment Kullanımına Dair Kanıt Bulundu
Ayakkabı Çivileri, Romalılar Hakkında Neler Anlatabilir?
İnsan Faaliyetleri 8.000 Yılda Hayvanların Boyutunu Değiştirdi
2025'in ilk gününden bir derleme! İşte geride bıraktığımız birkaç ayda Arkeofili'de olan bitenler ve kaçırmış olabileceğiniz içerikler.
Tarih Öncesinde Sanat ve Şamanizm: Neyir Kolankaya Röportajı
Tarih Öncesinde Hammadde Kullanımı: Gizem Kartal Röportajı
Göbeklitepe Aslında Ne Anlatıyor? Kimler, Neden, Nasıl Yaptı?
1715’te İspanyol gemileri, Amerika kıyısında fırtınaya yakalanıp parçalandı ve çok sayıda altın, gümüş ve mücevher Atlantik’in dibine gömüldü.
Gerçekte Amerika’yı Kim Keşfetti?
20. Yüzyılda Bazı İnsanlar Mamut Eti Yiyordu
Bering Kara Köprüsü, Sanılandan Çok Daha Geç Ortaya Çıkmış
Antik Dünyadaki Başlıca Spor Etkinlikleri Nelerdi?
Eski Kano Replikası, Paleolitik Göç Teorisini Test Ediyor
| null |
arkeofili.com
|
|
danimarka-da-bronz-cag-a-tarihlenen-2000-adet-altin-sarmal-bulundu-arkeofili-2015-07-15t00-00-00
|
https://arkeofili.com/danimarkada-bronz-caga-tarihlenen-2000-adet-altin-sarmal-bulundu/
|
Danimarka'da Bronz Çağ'a Tarihlenen 2000 Adet Altın Sarmal Bulundu - Arkeofili
|
2015-07-15T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"Danimarka",
"astar",
"başlık",
"bilezik",
"boeslunde",
"bronz çağı",
"güneş",
"güneş kültü",
"helezon",
"huş ağacı",
"kıyafet",
"pazubend",
"rahip-kral",
"sarmal",
"süsleme",
"takı",
"tel",
"yaldız",
"örgü"
] |
Danimarka’da Bronz Çağı’na tarihlenen yaklaşık 2,000 adet küçük altın sarmal bulundu. Arkeologlar MÖ. 900-700 yıllarına tarihlenen ince altın sarmalların bir rahibin kostümünün parçaası olabileceğini belirtirken, buna benzer bir keşifle daha önce hiç karşılaşmadıklarını da ekliyor. Spirallerin her biri 3 cm uzunluğunda ve çok ince altın telden yapılmış. Keşif Danimarka’nın Boeslunde şehrinde Danimarka Milli Müzesi ve Vestsjælland […]
|
Danimarka’da Bronz Çağı’na tarihlenen yaklaşık 2,000 adet küçük altın sarmal bulundu. Arkeologlar MÖ. 900-700 yıllarına tarihlenen ince altın sarmalların bir rahibin kostümünün parçaası olabileceğini belirtirken, buna benzer bir keşifle daha önce hiç karşılaşmadıklarını da ekliyor.
Spirallerin her biri 3 cm uzunluğunda ve çok ince altın telden yapılmış. Keşif Danimarka’nın Boeslunde şehrinde Danimarka Milli Müzesi ve Vestsjælland Müzesi ortaklığıyla yapılan kazılarda ortaya çıktı.
Danimarka Milli Müzesi Küratörü Flemming Kaul “Sarmallar küçük bir şapka ya da güneş şemsiyesindeki tellere bağlı şekilde bir püskülün parçası olabilir. Belki de saç örgüsüne takılmış ya da örülmüşlerdi. Bir kıyafetin üstüne işlenmiş de olabilirlerdi. Açıkçası ne olduklarını bilmiyoruz, fakat ben bir rahip-kralın kostüm ya da başlığının parçası olduğunu düşünüyorum” diyor.
Bölgede araştırmalar, birkaç yıl önce iki yerel amatör arkeologun dört alın pazubend bulmasıyla başladı. Bu keşiften sonra bölgede tarihçncesi döneme ait başka buluntular da olabileceğini düşünen Vestsjælland arkeologları kazı çalışmaları başlattı.
Arkeologlar ilk başta birkaç altın sarmal buldu. Fakat sonra toplam ağırlığı 200-300 grama çıkaran daha fazla altın sarmal keşfedildi. Bir kuyumcu da sarmalların pirinçten değil altından yapıldığını doğruladı. Ekip ayrıca iki altın kaplamalı elbise broşu buldu, bu buluntular sayesinde altın spirallerin de tarihlendirilmesi yapılabildi.
Bir yığın halinde bulunan sarmalların çoğu kürk astarlı tahta bir kutunun içinde gömülmüş gibi gözüküyor. Yığının birkaç metre yakınında da birkaç sarmal daha bulundu. Sarmal yığınının altında siyah huş ağacı kalıntıları bulundu. Huş ağacından bir parça, ağaç kabuğundan kapağı olan tahta kutunun içindeki deri astarı tutturmak için kullanılmış. Araştırmacılar böyle bir kutunun, altın bir başlığı saklamak için yapılmış olabileceğini söylüyor.
Kazının yapıldığı Boeslunde bölgesi, bu keşifle birlikte ağırlık olarak, Kuzey Avrupa’da Bronz Çağı’na ait en fazla altının bulunduğu bölge oldu. 1800lü yıllarda yerel çiftçiler bu bölgede 6 altın kase bulmuştu. Vestsjælland Müzesi küratörü Kirsten Christensen “Bu bölgede birkaç kilogram ağırlığında altın feda etmeleri, bölgenin Bronz Çağ insanları için çok önemli olduğunu gösteriyor” dedi.
Milli Müzeden Kaul ise bölgenin Bronz çağ insanlarının ritüeller yaptığı ve tanrılara kurbanlar sunduğu bir yer olduğunu ve bu yüzden dini bir önemi olduğunu düşündüğünü söyledi.
Kaul “Belki rahip-kralın bileğinde altın bir bilezik vardı, ve altın sarmallar da pelerinini ya da şapkasını süslüyordu. Böylelikle ritüellerde bir güneş gibi parlıyordu. Güneş Bronz Çağı’ndaki kutsal sembollerden biriydi, ve altının da tahminen bir çeşit sihirli gücü olduğu düşünülüyordu. Altın, hem güneşle aynı renk hem de güneş gibi palrıyor. Ve güneş sonsuza kadar saklandığı için de Güneş’in gücünün bir kısmına sahip olduğu düşünülüyordu” diyor.
Arkeologlar Boeslunde’de hala açığa çıkarılmamış birçok altın hazine olduğuna inanıyor.
DailyMail, Thelocal.dk
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
bulgaristan-da-7000-yillik-tas-alet-atolyesi-bulundu-arkeofili-2015-07-14t00-00-00
|
https://arkeofili.com/bulgaristanda-7000-yillik-tas-alet-atolyesi-bulundu/
|
Bulgaristan'da 7,000 Yıllık Taş Alet Atölyesi Bulundu - Arkeofili
|
2015-07-14T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"atölye",
"balkan yarımadası",
"bulgaristan",
"işlik",
"kalkolitik",
"kamenovo",
"nekropol",
"taş alet",
"Çakmaktaşı",
"ısıtma"
] |
Kuzeydoğu Bulgaristan’daki Kamenovo şehri yakınında bir höyükte, MÖ. 4500-42000 yıllarına, yani Geç Kalkolitik döneme tarihlenen büyük bir çakmaktaşı alet atölyesi bulundu. Arkeologlar kazıya bir Kalkolitik nekropolünü araştırmak amacıyla başladığı için taş atölyesinin keşfi bir sürpriz oldu. Yerel haber sitesi Top Novini Razgrad’ın bildirdiğine göre kazı, Bulgaristan Bilimler Akademisi’nin Milli Arkeoloji Enstitüsü ve Müzesi tarafından Mayıs-Haziran […]
|
Kuzeydoğu Bulgaristan’daki Kamenovo şehri yakınında bir höyükte, MÖ. 4500-42000 yıllarına, yani Geç Kalkolitik döneme tarihlenen büyük bir çakmaktaşı alet atölyesi bulundu. Arkeologlar kazıya bir Kalkolitik nekropolünü araştırmak amacıyla başladığı için taş atölyesinin keşfi bir sürpriz oldu.
Yerel haber sitesi Top Novini Razgrad’ın bildirdiğine göre kazı, Bulgaristan Bilimler Akademisi’nin Milli Arkeoloji Enstitüsü ve Müzesi tarafından Mayıs-Haziran aylarında gerçekleştirildi. Kazılar Razgrad Tarih Müzesi tarafından organize edildi.
Höyüğün Geç Kalkolitik, ve Aeneolitik (bakır buluntuların da bulunduğu Neolitik dönem) tabakaları incelendi. Bu tabakalar içinde seramik parçaları ve yüksek miktarda çakmaktaşı bulunan siyah bir tortudan oluşuyordu. Çakmaktaşları arasında, taş aletlerin yontulduğu taş çekirdekleri, eksik kalmış, ve tamamlanmış çakmaktaş aletleri bulunduyor.
Bulgar arkeologlar, çakmaktaşı aletlerin üretildiği atölyenin bulunduğu, kille kaplamnış bir zemin de keşfetti. Genellikle çakmaktaşı malzemeler önce ısıtılıyor, daha sonra farklı alet tiplerinin şekilleri veriliyordu. Tarihöncesi insanlar, çakmaktaşlarını yakındaki Ravno ve Topchii bölgelerindeki madenlerden çıkarıyordu.
Arkeologlar Kamenovo’daki çakmaktaşı atölyesinin erken Kalkolitik’te, MÖ 4800 tarihlerinde çalışmaya başladığını düşünüyor. Daha sonraları MÖ 4500 ve MÖ 4200 yılları arasında atölye genişleyip, Balkan yarımadasının bütün güney kısmı için taş aletler üretmeye başlamış.
Öyle ki, Bulgaristan’daki bilinen tarihöncesi yerleşimlerde bulunan çakmaktaşlarının çoğunun, artık Kamenovo’daki bu çakmaktaşı atölyesinde üretildiği düşünülüyor. Atölyenin zamanında göre devasa bir boyutu olduğu bildiriliyor.
Kamenovo’da keşfedilen zoomorfik ve antropomorfik buluntular, ağırşaklar, kült eserleri, kemik iğneler ve sıva parçaları gibi buluntular, bilinen höyükten daha büyük bir tarihöncesi yerleşimin kanıtları olarak görülüyor.
Kalkolitik atölye’deki kazıları şimdilik bitmiş olsa da Kültür Bakanlığı’nın ödeneğiyle Eylül’de tekrar başlayacak. 1910’da bir okul inşaatı sırasında Geç Kalkolitik mezarların keşfiyle başlayan kazılar, okulun bahçesine genişletilecek.
Arkeologlar hala Kalkolitik yerleşimin, atölyenin ve nekropolün sınırlarını ve tarihlerini tam olarak belirleyemedi.
Kamenovo’daki Kalkolitik yerleşim ilk olarak, modern Bulgar arkeolojisinin kurucusu Çek-Bulgar arkeolog Skorpil tarafından 19. yy sonunda kaydedilmişti. Buluntuların çoğu eski okul binasının inşaatı sırasında ortaya çıkarıldı.
2000 yılında alan, burasının “prestijli çakmaktaşı aletlerin yapıldığı bir atölye” barındırdığı hipotezini geliştiren Fransız arkeologlar tarafından çalışıldı. Bu hipotez, taş aletlerin sadece daha zengin tarihöncesi insanların mezarlarında bulunmas üzerine geliştirilmişti. Bu da tarihteki en erken sosyal eşitsizlik örneklerinden biri oluyor.
Archaeology in Bulgaria.
Fotoğraflar: Top Novini Razgrad
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
iran-da-iki-paleolitik-alan-kaziliyor-arkeofili-2015-07-14t00-00-00
|
https://arkeofili.com/iranda-iki-paleolitik-hoyuk-kaziliyor/
|
İran'da İki Paleolitik Alan Kazılıyor - Arkeofili
|
2015-07-14T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"delazian",
"iran",
"mirak",
"paleolitik",
"pers",
"simnan"
] |
İranlı ve Fransız arkeologlar, Simnan yakınındaki Mirak ve Delazian Paleolitik alanlarında kazılara başladı. Kazılar, 2014’te ilk yılı tamamlanan beş yıllık bir proje kapsamında, Fransız Milli Bilimsel Araştırma Merkezi’nden uzmanlar ve bir grup İranlı arkeolog tarafından gerçekleştiriliyor. İranlı ekibin başındaki Hamed Vahdatinasab, İran ajansı IRNA’ya yaptığı açıklamadı “Bu sezonki kazılar, bu bölgede Paleolitik dönemin alışılmadık özelliklerine ışık tutmayı amaçlıyor” […]
|
İranlı ve Fransız arkeologlar, Simnan yakınındaki Mirak ve Delazian Paleolitik alanlarında kazılara başladı.
Kazılar, 2014’te ilk yılı tamamlanan beş yıllık bir proje kapsamında, Fransız Milli Bilimsel Araştırma Merkezi’nden uzmanlar ve bir grup İranlı arkeolog tarafından gerçekleştiriliyor.
İranlı ekibin başındaki Hamed Vahdatinasab, İran ajansı IRNA’ya yaptığı açıklamadı “Bu sezonki kazılar, bu bölgede Paleolitik dönemin alışılmadık özelliklerine ışık tutmayı amaçlıyor” dedi.
Mirak ve Delazian alanları ilk olarak 1983’te İranlı arkeologlar tarafından kazılmıştı. Vahdatinasab “Tepelerin şekli dışında, taş aletlerin yerdeki yaygın dağılımı ekibin dikkatini çekmişti” diyor.
Daha sonra İranlı uzman Enayatollah Amirlu, buradaki taş aletlerin kapsamlı bir çalışmasını yapmak üzere davet edilmişti. Fakat Amirlu’nun ölümüyle araştırmalar yarım kaldı.
2006 ve 2007’de başka bir ekip alanda kazılar yaptı ve sonuçlar uluslararası konferanslarda tartışıldı.
Kazının ikinci sezonu Haziran-Temmuz aylarında gerçekleştirilecek.
Görseller Mirak’ı ve Mirak’ta bulunan taş aletleri gösteriyor. Mirak’la ilgili daha fazlaya bilgiye şuradan ulaşılabilir.
MMS/YAW/Tehran Times
Fotoğraflar: http://www.antiquity.ac.uk/projgall/rezvani323/
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
cin-seddi-nin-ucte-biri-yok-oldu-arkeofili-2015-07-13t00-00-00
|
https://arkeofili.com/cin-seddinin-ucte-biri-yok-oldu/
|
Çin Seddi'nin Üçte Biri Yok Oldu - Arkeofili
|
2015-07-13T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"konservasyon",
"koruma",
"ming",
"tahribat",
"tehlike",
"unesco",
"yasadışı",
"çin",
"çin seddi"
] |
Çin’de bir gazetede yayınlanan raporda, UNESCO Dünya Kültürel Miraslarından olan Çin Seddi’nin üçte birinin doğal erozyon, insan tahribatı ve koruma olmaması nedeniyle yok olduğu açıklandı. Bu sonuç birçok insanı şok etti. Beijing Times’da yayınlanan habere göre Ming Hanedanı zamanında inşa edilen orijinal duvarın sadece %8’i iyi korunmuş durumda. Orjinal duvarın %30’u ise tamamen yok olmuş. […]
|
Çin’de bir gazetede yayınlanan raporda, UNESCO Dünya Kültürel Miraslarından olan Çin Seddi’nin üçte birinin doğal erozyon, insan tahribatı ve koruma olmaması nedeniyle yok olduğu açıklandı. Bu sonuç birçok insanı şok etti.
Beijing Times’da yayınlanan habere göre Ming Hanedanı zamanında inşa edilen orijinal duvarın sadece %8’i iyi korunmuş durumda. Orjinal duvarın %30’u ise tamamen yok olmuş. İnsanların yaptığı tahribat, yasadışı ticaret ve duvardan tuğla çalma uygulaması, Çin Seddi’nin korunmasını tehdit ediyor.
2003’te Dünya Anıtlar Vakfı Çin Seddi’nin 100 en tehlikede olan tarihi anıt arasında olduğunu açıkladı.
Çin Seddi’nin tahrip olmasının en büyük nedenlerinden biri kötü hava koşulları. Çin Seddi Derneği Başkan Yardımcısı Dong Yaohui, duvarın taş kısmının, güneşte kurumuş kerpiç kısımlardan daha sağlam olmasına rağmen, yağmurlu mevsimlerde fırtınalar tarafından yıkıldığını söyledi. Kurak mevsimlerde de koruma yetersiz olduğu için kaynak suları ve bitkiler yüzünden duvar zarar görüyor. Duvarın çatlaklarından ağaçlar çıktığı görülüyor.
Duvarın turistler için düzenlenmemiş kısımlarına turist gelmesi de duvara zararlara neden oluyor. Restore edilmemiş bölümlerde taşların üstüne sık sık basılması bazı bölgelerde duvarın yıkılmasına bile neden olmuş. Maalesef bu bölgelerde yeteri kadar bekçi, ve zarar gören kısımları restore etmek için gereken para bulunmuyor.
Beijing Times muhabirleri ayrıca, Lulong’da yaşayan bazı köylülerin, yakındaki Çin Seddi’nden sökülmüş antik mavi ve gri tuğlalarla inşa edilmiş evlerde yaşadığını öğrendi.
Raporda, Dongfeng’de bazı yerel köylülerin de, Çin Seddi’nden çalınmış tuğlaların tanesini 13 TL ile 21,5 TL(30-50 Çin yuanı) arasında sattığı belirtildi. Tuğlaların üstünde oyma Çince karakterlerin bulunduğu bildirildi.
Yayınlanan rapor tartışmalara yol açtı. Bazıları Çin Seddi’nin etrafındaki yerel hükümetlerin, kilometrelerce duvarı korumak için gereken paraya ya da insan gücüne sahip olmadığını, bu yüzden de büyün Çin Seddi’nin değil, sadece bazı kısımlarının korunmasının mantıklı olduğunu düşünüyor.Fakat Çin Seddi Derneği Başkan Yardımcısı Dong Yaohui ise, bütün Çin Seddi’nin korunması gerektiğini çünkü duvarın muazzamlığının, mimari eseri nefes kesici bir kültürel miras yaptığını düşünüyor.
İnternette habere yorum yapan Çinliler de genel başkana katılıyor gibi. Biri “Seddin korunmasını güçlendirmek bir gereklilik” derken, bir diğer yorumcu “Böyle büyük bir mirasın zarar görmesi çok yazık. Böyle bir mirasın bizim elimizde zarar görmesine hiç bir zaan izin vermemeliyiz” diyor.
Aslında Çin Seddi’nde karşılaşılan bu ikilem, birçok diğer tarihi eserde de karşılaşılan bir sorun olabilir. Tarihi eserlerin korunmasına ayrılacak para ve işgücünün nasıl kararlaştırılacağı, çözülmesi oldukça zor bir konu.
http://en.people.cn/, China Daily
Belirtilmeyen görseller: Xinhua/Zhou Wenguang
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
isid-misir-daki-piramitleri-yikmak-istiyor-arkeofili-2015-07-11t00-00-00
|
https://arkeofili.com/isid-misirdaki-piramitleri-yikmak-istiyor/
|
IŞİD Mısır'daki Piramitleri Yıkmak İstiyor - Arkeofili
|
2015-07-11T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"Mısır",
"din",
"piramit",
"saldırı",
"sfenks",
"terör",
"unesco",
"yıkım",
"ışid"
] |
Terör örgütü IŞİD, Mısır’da bulunan piramitleri ve Sfenks’i yıkma çağrısı yaptı. Mısır’da IŞİD tarafından birbiri ardına düzenlenen saldırılardan sonra IŞİD şimdi de gözünü piramitlere dikti. Örgüt lideri Ebu Bekir el-Bağdadi’nin Sfenks, Piramit gibi yapıları yıkmanın dini görev olduğunu söyledi. The Telegraph’ın haberine göre ise İngiliz Müslüman aktivist Anjem Choudry “Mısır’da hilafet yönetimi etkin olduktan sonra […]
|
Terör örgütü IŞİD, Mısır’da bulunan piramitleri ve Sfenks’i yıkma çağrısı yaptı.
Mısır’da IŞİD tarafından birbiri ardına düzenlenen saldırılardan sonra IŞİD şimdi de gözünü piramitlere dikti.
Örgüt lideri Ebu Bekir el-Bağdadi’nin Sfenks, Piramit gibi yapıları yıkmanın dini görev olduğunu söyledi.
The Telegraph’ın haberine göre ise İngiliz Müslüman aktivist Anjem Choudry “Mısır’da hilafet yönetimi etkin olduktan sonra ne piramitler, ne sfenks ne de daha fazla put kalacak.” dedi.
Öte yandan IŞİD sempatizanı Kuveytli vaiz İbrahim el Kandari geçen yıl verdiği bir röportajda bu yapıların dini değil kültürel olduğunu bu gerekçeyle yıkılabileceğini söylemişti.
Yıkım çağrısı yapan Kandari “Daha önce bu yapıların müslümanlar tarafından yıkılmamış olması, yıkılmaması gerektiği anlamına gelmez” demişti.
Piramitler ve Sfenks Mısır’ın UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunuyor.
Hurriyet
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
hava-fotograflariyla-2000-yillik-antalya-kalintilari-sergisi-arkeofili-2015-07-12t00-00-00
|
https://arkeofili.com/hava-fotograflariyla-2000-yillik-antalya-kalintilari-sergisi/
|
Hava Fotoğraflarıyla 2000 Yıllık Antalya Kalıntıları Sergisi - Arkeofili
|
2015-07-12T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"Pisidia",
"antalya",
"aspendos",
"fotoğraf",
"lykia",
"pamphylia",
"perge",
"sergi"
] |
Antalya’da antik kentlerin ve tarihi kalıntıların havadan çekilen fotoğraflarından oluşan sergi açıldı. Sergide, aralarında Aspendos ve Perge’nin de bulunduğu bazı antik kentler ve tarihi kalıntıların hava fotoğrafları yer alıyor. Antalya Büyükşehir Belediyesi, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ile Antalya Müzesi işbirliğiyle Demircileriçi Fikret Otyam Sanat Galerisi’nde açılan sergi, 2 Ağustos’a kadar ziyaretçilere açık. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü arşivindeki Aspendos, Perge, Lykia, […]
|
Antalya’da antik kentlerin ve tarihi kalıntıların havadan çekilen fotoğraflarından oluşan sergi açıldı.
Sergide, aralarında Aspendos ve Perge’nin de bulunduğu bazı antik kentler ve tarihi kalıntıların hava fotoğrafları yer alıyor. Antalya Büyükşehir Belediyesi, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ile Antalya Müzesi işbirliğiyle Demircileriçi Fikret Otyam Sanat Galerisi’nde açılan sergi, 2 Ağustos’a kadar ziyaretçilere açık.
İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü arşivindeki Aspendos, Perge, Lykia, Pamphylia ve Pisidia gibi antik kentler ile bazı tarihi kalıntıların havadan çekilen 40 fotoğrafı bulunuyor.
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
cin-de-6000-yil-once-cay-uretildigi-kanitlandi-arkeofili-2015-07-12t00-00-00
|
https://arkeofili.com/cinde-6000-yil-once-cay-uretildigi-kanitlandi/
|
Çin'de 6,000 Yıl Önce Çay Üretildiği Kanıtlandı - Arkeofili
|
2015-07-12T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"Teanin",
"kök",
"neolitik",
"sulu tarım",
"tarım",
"tein",
"tianluo",
"zheijang",
"çay",
"çaydanlık",
"çin"
] |
Çin’in Zhejiang bölgesinde yapılan araştırmalar, Çin’de çay bitkilerinin 6,000 yıl önce, yani sanılandan 3,000 yıl daha önce ekip biçildiğinin ortaya koydu. Zhejiang Kültürel Eserler ve Arkeolojik Araştırma Merkezi’nden Tianluo arkeolojik alanında çalışan Sun Guoping, “Yıllarca süren analizlerin sonunda bölgede keşfedilen kök kalıntılarının, Çin’de insanlar tarafından yetiştirilen en erken çay bitkilerini ait olduğu kanıtlandı” dedi. Bu keşiften önce […]
|
Çin’in Zhejiang bölgesinde yapılan araştırmalar, Çin’de çay bitkilerinin 6,000 yıl önce, yani sanılandan 3,000 yıl daha önce ekip biçildiğinin ortaya koydu.
Zhejiang Kültürel Eserler ve Arkeolojik Araştırma Merkezi’nden Tianluo arkeolojik alanında çalışan Sun Guoping, “Yıllarca süren analizlerin sonunda bölgede keşfedilen kök kalıntılarının, Çin’de insanlar tarafından yetiştirilen en erken çay bitkilerini ait olduğu kanıtlandı” dedi.
Bu keşiften önce tarihi ve arkeolojik kayıtlar, Çinlilerin yaklaşık 3,000 yıl önce çay bitkileri yetiştirmeye başladığını gösteriyordu. Keşifle birlikte bu tarih 3,000 yıl daha erkene çekildi.
Sun, kök kalıntılarının etrafındaki toprakta, insan eliyle kazıldığına dair izler bulunduğunu söyledi. Bu da bitkilerin doğal olarak büyümediğini, fakat insanlar tarafından kasıtlı olarak toprağa yerleştirildiğini gösteriyor.
“Köklerin bulunduğu yerin yakınında seramik parçaları da bulunuyordu. Bu da yakınlarda insan faaliyetleri yapıldığını destekliyor” diyor Sun.
Çin Tarım Bilimleri Akademisi’nin Çay Araştırmaları Enstitüsü eski müdürü Cheng Qikun, Çinlilerin aynı dönemde ilk olarak çay içmeye başlamış olabileceğini de söyledi.
Qikun, “Araştırma ekibi çaydanlığa benzer bir seramik kap da buldu. Bu kabın hem bir çaydanlık ağzı hem de kulbu var. İnsanların, yetiştirdikleri bu bitkinin yapraklarını ferahlatıcı bulup, bu kaplarla içmeye başladıklarını dair kaba bir tahmin yapabiliriz” dedi. Fakat bu teoriyi kanıtlamak için daha çok araştırma yapılması gerektiğini ekledi.
Kök kalıntıları ilk olarak 2004te ortaya çıkarıldı. 2006’da yapılan ilk testler kalıntılarda teanin maddesi olduğunu gösterdi. Bu da çay bitkilerine ait kalıntılar olduğunu gösterdi. Sonraki analizler de kalıntıların yaşını ve diğer özelliklerini doğruladı. 2011’de de Tarım Bakanlığı Çay Kalitesi Denetimi Bölümü kalıntıların gerçekten Camellia sinesis isminde bir çay ağacı çeşidine ait olduğunu duyurdu.
Tianluo dağlık arkeolojik bölümü 2011de keşfedildi. Alanda MÖ 7,000 ila MÖ 5,000 yılları arasında burada yaşayan insanların yaşamlarına dair kalıntılar bulunuyor. Tianluo ayrıca Çin’in neolitik çağına dair en erken kanıtların bulunduğu alanlardan biri.
Tianluo’da ayrıca, sulu tarımın ilk olarak Çin’de yapılmaya başladığına dair kanıtlar bulunmuştu.
China Daily
Görseller: People's Daily
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
isfahan-da-unlu-safevi-sarayinin-temelleri-kesfedildi-arkeofili-2015-07-12t00-00-00
|
https://arkeofili.com/isfahanda-unlu-safevi-sarayinin-temelleri-kesfedildi/
|
İsfahan'da Ünlü Safevi Sarayının Temelleri Keşfedildi - Arkeofili
|
2015-07-12T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"cihannüma",
"haşt beheşt",
"inşaat",
"iran",
"isfahan",
"pers",
"safevi",
"şah abbas"
] |
Safevi Devleti’nin son başkenti olan İsfahan’da İranlı arkeologlar, 250 yıllık Cihannüma Sarayı’nın temellerini buldu. Zamanın yazılı kaynaklarında Cihannüma Sarayı’nın bir dinlenme ve eğlence alanı olduğu belirtiliyor. İsfahan şehrinin metro çalışmaları sırasında Safevi dönemine ait saray keşfedildi. Cihannüma Sarayı Şah Abbas zamanında inşa edildi. Şah Abbas Safevi Devleti’nin gelişmesinde büyük rol oynadı. Cihannüma Sarayı’ndan şehrin panoramik bir manzarası […]
|
Safevi Devleti’nin son başkenti olan İsfahan’da İranlı arkeologlar, 250 yıllık Cihannüma Sarayı’nın temellerini buldu. Zamanın yazılı kaynaklarında Cihannüma Sarayı’nın bir dinlenme ve eğlence alanı olduğu belirtiliyor.
İsfahan şehrinin metro çalışmaları sırasında Safevi dönemine ait saray keşfedildi.
Cihannüma Sarayı Şah Abbas zamanında inşa edildi. Şah Abbas Safevi Devleti’nin gelişmesinde büyük rol oynadı.
Cihannüma Sarayı’ndan şehrin panoramik bir manzarası görülüyordu.
Fakat İran Prensi Massud Mirza Zel-ol Sultan (1850 –1918), saraydan kız kardeşinin oturduğu Haşt Beheşt Sarayı’nın göründüğünü iddia ederek sarayı yıktırdı.
Radio Zamaneh
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
suriye-turkiyeyi-kacirilan-eserler-icin-isbirligi-yapmamakla-sucladi-arkeofi-2015-07-10t00-00-00
|
https://arkeofili.com/suriye-turkiyeyi-kacirilan-eserler-icin-isbirligi-yapmamakla-sucladi/
|
Suriye, Türkiye’yi Kaçırılan Eserler İçin İşbirliği Yapmamakla Suçladı - Arkeofili
|
2015-07-10T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"Suriye",
"hükümet",
"interpol",
"işbirliği",
"kaçakçılık",
"lübnan",
"politika",
"suçlama",
"uluslararası",
"yasadışı",
"ışid"
] |
Suriye Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün (DGAM) Sputnik’e yaptığı açıklamaya göre, Türkiye IŞİD’in kaçakçılıkla ülkeye getirdiği tarihi eserleri Suriye’ye geri vermek konusunda işbirliği yapmayı reddetti. Maamun Abdul Karim, Kuzey Suriye’den çalınan tarihi eserlerin ülke dışına kaçırılma yolunun kontrol edilmeyen Türkiye-Suriye sınırından geçtiğini söyledi. Karim bunun bir sonucu olarak Suriye’den çalınan heykellerin, resimlerin, eserlerin ve […]
|
Suriye Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün (DGAM) Sputnik’e yaptığı açıklamaya göre, Türkiye IŞİD’in kaçakçılıkla ülkeye getirdiği tarihi eserleri Suriye’ye geri vermek konusunda işbirliği yapmayı reddetti.
Maamun Abdul Karim, Kuzey Suriye’den çalınan tarihi eserlerin ülke dışına kaçırılma yolunun kontrol edilmeyen Türkiye-Suriye sınırından geçtiğini söyledi. Karim bunun bir sonucu olarak Suriye’den çalınan heykellerin, resimlerin, eserlerin ve antik mozaiklerin defalarca Gaziantep’teki pazarlarda satılırken görüldüğünü belirtti.
Karim “Türkiye’nin bu eserleri geri almamıza yardım etmesini sağlamaları için, farklı organizasyonlar aracılığıyla uluslararası topluma çağrıda bulunduk. Türkiye bizimle iş birliği yapmayı reddetti” dedi.
Lübnan’ın ise aksine çok yardımcı olduğunu belirten Karim “Lübnan’la çalışmak daha kolay çünkü Lübnan hükümeti bizimle işbirliği yapıyor ve bilgileri İnterpol’e gönderiyor. Çalınan eserlerin çoğu Lübnan’dan geri getirilebildi” dedi.
Karim uluslararası topluma, sadece Avrupa ve Kuzey Amerika’ya kaçırılan eserlerin Suriye’ye geri verilmesi değil, Suriye sınırlarında kontrolü sağlamak konusunda da yardım çağrısı yaptı.
IŞİD militanları Suriye ve Irak’ta geniş bölgeler üzerinde hakimiyet kurarken birçok eski tarihi eseri ve dini alanları yok etmişti. Mayıs ayında IŞİD bir UNESCO kültürel miras alanı olan Palmira’yı da ele geçirmişti.
Sputnik News
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
japonya-da-dinozor-yumurta-kabuklari-bulundu-arkeofili-2015-07-10t00-00-00
|
https://arkeofili.com/japonyada-dinozor-yumurta-kabuklari-bulundu/
|
Japonya'da Dinozor Yumurta Kabukları Bulundu - Arkeofili
|
2015-07-10T00:00:00
|
Arkeofili
|
[
"asya",
"dinozor",
"hyogo",
"japonya",
"kretase",
"mikro analiz",
"tanaka",
"yumurta"
] |
Japonya’nın Hyogo ilindeki yumurta kabukları gösteriyor ki bölgenin dinozor popülasyonu araştırmacıların ve bütün dünyanın bildiğinden daha çeşitliymiş. Fen Bilimleri Fakültesinden doktara öğrencsi Kohei Tanaka, Tamba şehrindeki Kamitaki alanından çıkarılan 90 kadar fosilleşmiş yumurta kabuğunu inceledi. Sonuçlar beş farklı dinozor türünün Kreatase çağının başında yaklaşık 110 milyon yıl önce bu bölgede yaşadığını ortaya çıkardı. Cretaceous Resarch […]
|
Japonya’nın Hyogo ilindeki yumurta kabukları gösteriyor ki bölgenin dinozor popülasyonu araştırmacıların ve bütün dünyanın bildiğinden daha çeşitliymiş. Fen Bilimleri Fakültesinden doktara öğrencsi Kohei Tanaka, Tamba şehrindeki Kamitaki alanından çıkarılan 90 kadar fosilleşmiş yumurta kabuğunu inceledi. Sonuçlar beş farklı dinozor türünün Kreatase çağının başında yaklaşık 110 milyon yıl önce bu bölgede yaşadığını ortaya çıkardı.
Cretaceous Resarch dergisinde yayınlanan yeni bir makale, yumurta kabuklarının birkaç farklı dinozor türüne ait olduğunu gösterdi, bunlara et yiyen dinozorlar (evrimsel süreçte kuşların öncülleri) ve ot yiyenler de dahil. Makale Tanaka, Darla Zelenitsky, Calgary Üniverstesi’nden Christopher DeBuhr tarafından ve Hyogo Üniversitesi’nden, Nature and Human Activities Müzesi’nden, Hyogo’dan ve Alberta’s Royal Tyrell Paleontoloji Müzesi uzmanları ile ortaklaşa yazıldı.
Dinozor Kalıntıları Japonya’da Oldukça Nadir
Japonya’da dinozor kalıntıları bulmak oldukça güç ve konu yumurta kabukları olunca bu iş daha da zorlaşıyor. Jeobilim profesörü ve Tanka’nın doktora danışmanı Zelentisky, “Japonya’da dinozor kalıntıları bulmak gerçekten zor çünkü taş katmanları oldukça sert ve kalıntı bulmak için elle parçalanması gerekiyor oysa Alberta’da tortu genellikle yumuşak olduğundan yumurta kabukları için toprak elekten geçirilebiliyor.” diyor. Dinozor çağından kalma taş katmanları Japonya’da sınırlı ve bir de volkanik ve yeraltı hareketler eklenince taş katmanları sıkışıyor ve sertleşiyor bu da fosil bulmayı zorlaştırıyor.
Japonya’nın bitki kaplı alanlarında fosil bulmak daha zor çünkü taş ve toprak fosilleri içinde gizliyor. Son yıllarda keşiflerde bir yükseliş yaşandıysa da bütün ülkede 1978’den bugüne kadar sadece 20 dinozor kalıntı bölgesi işaretlendi. Fosilleşmiş kurbağa, dinozor ve sürüngen kemikleri bulunan nehir kıyısındaki Kamitaki, Japonya adalarında ilk bulunan dinozor yuvalama yeri olduğu düşünülüyor.
2006’da bir amatörün dinozor fosilleri bulması araştırmacıları bölgedeki potansiyel fosiller konusunda harekete geçirdi.Ve bölgenin önemli bilgiler sağlayabilecek kalıntılara sahip olduğu düşünülüyor. Tanaka şöyle açıklıyor” Bu yumurta kabuk kalıntıları bize bölgedeki dinozorların evrimi, üremesi ve biyolojisi hakkında çok şey anlatabilir”
Yumurta kabukları beş çeşit dinozor olduğunu ortaya çıkardı
Alanın keşfinden beri Hyogo Üniversitesi’nden ve Hyogo Nature and Human Activities Müzesi’nden araştırmacılar ve onlara eşlik eden gönüllüler fosilleri çıkarmak için çalışıyor. Tanaka çıkarılan yumurta kabuklarını Calgary Üniversitesi’nde inceledi ve yenilerini görmek ve incelemek için Hyogo’ya geçti.
Yumurta kabuklarını inceleyerek onların mikro yapılarından hangi dinozor türüne ait olduğunu inceleyen araştırmacılar beş farklı çeşit dinozor yumurtasını tanımladı. Kamitaki alanındaki fosiller Asya’daki dinozor araştırmaları için yeni seçenekleri ve soruları tartışmaya açıyor. “Bu keşif insanları yumurta kabukları için daha dikkatli olmaya teşvik edecek” diyen Zelenitsky ekliyor; “Çünkü onları gözden kaçırmak oldukça kolay. Belki başka alanlarda da yumurta kabukları vardı fakat araştırmacılar göremediler veya tanımlayamadılar.”
Tanaka ise, “Örneklerin kalitesi oldukça iyi. Daha fazla yumurta kabuğu, bütün yumurta ve yuva bulma noktasında umutluyuz”
ucalgary.ca
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
40-dunya-miras-komitesi-toplantisi-istanbulda-yapilacak-arkeofili-2015-07-07t00-00-00
|
https://arkeofili.com/40-dunya-miras-komitesi-toplantisi-istanbulda-yapilacak/
|
40. Dünya Miras Komitesi Toplantısı İstanbul’da Yapılacak - Arkeofili
|
2015-07-07T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"dünya mirası",
"istanbul",
"liste",
"toplantı",
"unesco"
] |
Almanya’nın Bonn kentinde düzenlenen UNESCO 39. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda, Türkiye için bir önemli karar daha çıktı. Her yıl gerçekleştirilen ve dünya mirası ile ilgili önemli kararların alındığı Dünya Miras Komitesi Toplantısı gelecek yıl İstanbul’da yapılacak. Bu yıl Almanya’nın Bonn kentinde yapılan toplantıda, Diyarbakır Surları ile Hevsel Bahçeleri ve Efes Antik Kenti Dünya Mirası Listesi’ne alınmıştı. […]
|
Almanya’nın Bonn kentinde düzenlenen UNESCO 39. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda, Türkiye için bir önemli karar daha çıktı. Her yıl gerçekleştirilen ve dünya mirası ile ilgili önemli kararların alındığı Dünya Miras Komitesi Toplantısı gelecek yıl İstanbul’da yapılacak.
Bu yıl Almanya’nın Bonn kentinde yapılan toplantıda, Diyarbakır Surları ile Hevsel Bahçeleri ve Efes Antik Kenti Dünya Mirası Listesi’ne alınmıştı. Toplantıdan çıkan iki sevindirici haberin ardından Almanya’dan bir müjdeli haber daha geldi.
Turizm ve Kültür Bakanı Ömer Çelik’in duyurduğu habere göre, gelecek yıl Dünya Mirasları’na Türkiye’de karar verilecek. 2016’da 40. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda ev sahibi Türkiye olacak.
Gelecek yıl Dünya Mirasları’na Türkiye’de karar verileceğini belirten Bakan Ömer Çelik, “2016’da 40. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda ev sahibi Türkiye. Medeniyetlerin başkenti İstanbul’da toplanacak Komite, UNESCO Dünya Miras Listesi’ne aday dosyaları görüşüp karara bağlayacak. Türkiye’nin ‘2016 yılı ev sahibi’ olduğu, Bonn’da düzenlenen 39. Dünya Miras Komitesi toplantılarında resmi olarak duyuruldu. Dünya Miras Komitesi’nin işleyişi gereği toplantıların başkanlığını da biz yürüteceğiz. Dünya Mirası Listesi’nin seneye İstanbul’da belirlenecek olması ülkemiz adına önemli bir gelişme. İstanbulumuz’a ve ülkemize hayırlı olsun.” Dedi.
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
misir-da-cirkin-nefertiti-bustu-olay-yaratti-arkeofili-2015-07-08t00-00-00
|
https://arkeofili.com/misirda-cirkin-nefertiti-bustu-olay-yaratti/
|
Mısır'da Çirkin Nefertiti Büstü Olay Yarattı - Arkeofili
|
2015-07-08T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"Mısır",
"berlin",
"büst",
"güzel",
"kraliçe",
"nefertiti",
"salamut",
"çirkin"
] |
Güzelliğiyle ünlü Mısır Kraliçesi Nefertiti’nin büstünün çirkin kopyası Mısır’da büyük şaşkınlık ve olay yarattı. BBC’nin haberine göre Mısır’ın Samalut kenti girişine konan Nefertiti büstü, sosyal medyada alay konusu oldu. Kraliçe Nefertiti M.Ö. 14. yüzyılda kocasıyla birlkte Mısır’a hükmetmiş ve efsanevi güzellilğiyle ün salmıştı. Nefertiti ismi de, “güzel bir kadın geldi” anlamını taşır. Kraliçe Nefertiti hakkındaki görsel […]
|
Güzelliğiyle ünlü Mısır Kraliçesi Nefertiti’nin büstünün çirkin kopyası Mısır’da büyük şaşkınlık ve olay yarattı. BBC’nin haberine göre Mısır’ın Samalut kenti girişine konan Nefertiti büstü, sosyal medyada alay konusu oldu.
Kraliçe Nefertiti M.Ö. 14. yüzyılda kocasıyla birlkte Mısır’a hükmetmiş ve efsanevi güzellilğiyle ün salmıştı. Nefertiti ismi de, “güzel bir kadın geldi” anlamını taşır. Kraliçe Nefertiti hakkındaki görsel bilgiler, 1912 yılında çıkarılan ve halen Berlin müzesinde bulunan büstü esas alıyor. Nefertiti büstünün nerede sergilenmesi gerektiği konusu, sık sık Mısır ve Almanya arasında tartışma konusu oluşturmakta.
Mısırlılar için Nefertiti, ülkelerinin büyük tarihi geçmişinin ve güzelliğinin simgesi olmaya devam ediyor. Dolayısıyla Samalut kenti girişine bir büst konması kararlaştırıldığında, yetkililerin aklına Kraliçe Nefertiti geldi.
Ancak Nefertiti büstünün kopyası, Kraliçenin efsanevi güzelliğine o denli uzaktı ki, pek çokları Mısır sanatının umutsuz hallere düştüğünden yakındı.
Tepki toplayan devasa büst, yerleştirildiği noktadan kaldırıldı. Yerel medyaya göre, öfke uyandıran Nefertiti kopyasının yerine, barışı simgeleyen güvercin heykeli konacak.
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
ani-harabeleri-2016da-dunya-mirasi-listesine-girecek-arkeofili-2015-07-08t00-00-00
|
https://arkeofili.com/ani-harabeleri-2016da-dunya-mirasi-listesine-girecek/
|
Ani Harabeleri 2016’da Dünya Mirası Listesi’ne Girecek - Arkeofili
|
2015-07-08T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"alparslan",
"ani",
"ani harabeleri",
"arpaçay",
"bizans",
"ermeni",
"ipek yolu",
"kars",
"pakraduni",
"selçuklu",
"unesco"
] |
2016 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne Ani Harabeleri önerilecek. Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, gelecek sene yapılacak dünya mirası toplantısı için Kars Ani Ören Yeri dosyalarının hazır olduğunu söyledi. Dünya mirası ile ilgili önemli kararların alındığı 40. Dünya Miras Komitesi Toplantısı 2016 yılında İstanbul’da yapılacak ve Kars Ani Harabeleri, Dünya Mirası Listesi’ne önerilecek. Eğer […]
|
2016 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne Ani Harabeleri önerilecek. Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, gelecek sene yapılacak dünya mirası toplantısı için Kars Ani Ören Yeri dosyalarının hazır olduğunu söyledi.
Dünya mirası ile ilgili önemli kararların alındığı 40. Dünya Miras Komitesi Toplantısı 2016 yılında İstanbul’da yapılacak ve Kars Ani Harabeleri, Dünya Mirası Listesi’ne önerilecek. Eğer oybirliği sağlanırsa Ani Harabeleri de Türkiye’nin dünya mirasında bulunan 16. Kültürel varlığı olacak.
Almanya’nın Bonn kentinde düzenlenen UNESCO 39. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda, Dünya Mirası Listesi’ne Türkiye’den Efes Antik Kenti ve Diyarbakır Surları ile Hevsel Bahçeleri katılmıştı.
Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, yaptığı açıklamada, “2016’da İstanbul’da görüşülecek aday dosyalar arasında, ‘Kars Ani Ören Yeri’ için hazırladığımız dosya da bulunmakta. İnanıyorum ki ‘Ani Kültürel Peyzaj Alanı’ dosyamızın bir dünya mirası olduğunu açıklamak bizim ev sahipliğimize kısmet olacak.” dedi.
Ani Harabeleri
Kars’a 48 kilometre uzaklıkta, Türkiye-Ermenistan sınırına yakın Arpaçay nehri kenarında bulunan kent, Ermeni Pakraduni Hanedanlığı’na 11.yy’a kadar başkentlik yapmış ve ipek yolu üzerinde kurulmuştur. 400 yıl boyuncu çağdaşı olan Avrupa şehir devletlerinin önünde yer almış olan bu ören yeridir.
78 hektarlık bir alanı kaplayan ve 4500 metre boyunca surla çevrili kentin en parlak dönemini yaşadığı 2. Smpat (977-989) ve oğlu Gagik (989-1020) döneminde nüfus 100.000’i geçer. 1045 yılında Bizanslılar tarafından ele geçirilen Ani, daha sonra 1064’te Selçuklu sultanı Alparslan tarafından ele geçirilir.
Tarih boyunca birçok uygarlığa ev sahipliği yapan Ani, Ermeni mimarisinin seçkin örnekleriyle beraber, Gürcü ve Selçuklu mimarisinin de örneklerini taşıyor. İpek yolu üzerine kurulmuş olması Ani’yi, döneminin zengin kentleri arasına sokmuştur ve öneminin artmasını sağlamıştır.
Ani 1319’daki depremde ağır hasar görmüş, daha sonra Timur tarafından ele geçirilerek tahrip edilmiştir. Buna rağmen 1535 Osmanlı-İran savaşında tamamen terk edilinceye dek, kentte bir nüfusun barındığı anlaşılmaktadır.
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
japonya-da-mogol-istilasina-ait-ikinci-gemi-batigi-bulundu-arkeofili-2015-07-09t00-00-00
|
https://arkeofili.com/japonyada-mogol-istilasina-ait-ikinci-gemi-batigi-bulundu/
|
Japonya'da Moğol İstilasına Ait İkinci Gemi Batığı Bulundu - Arkeofili
|
2015-07-09T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"batık",
"cengiz han",
"enkaz",
"gemi",
"gemi batığı",
"japonya",
"moğol donanması",
"moğol istilası",
"moğolistan",
"sualtı",
"tayfun"
] |
Nagasaki açıklarındaki bir gemi batığının 13. yüzyıl Moğol donanmasına ait olduğu doğrulandı. 13. yüzyılda Moğollar Japonya’yı istila etmeye kalkıştı, fakat donanmanın bir tayfuna yakalanmasıyla başarılı olamadı. Gemi batığı, Moğol donanmasına ait bulunan ikinci gemi batığı. Ryukyus üniversitesi ve Matsuura il eğitim kurulundan arkeologlar, kısmen geminin yapısına bakarak, Moğol istilası donanmasına ait olduğunu belirledi. Araştırmacılar, gemi enkazının […]
|
Nagasaki açıklarındaki bir gemi batığının 13. yüzyıl Moğol donanmasına ait olduğu doğrulandı. 13. yüzyılda Moğollar Japonya’yı istila etmeye kalkıştı, fakat donanmanın bir tayfuna yakalanmasıyla başarılı olamadı. Gemi batığı, Moğol donanmasına ait bulunan ikinci gemi batığı.
Ryukyus üniversitesi ve Matsuura il eğitim kurulundan arkeologlar, kısmen geminin yapısına bakarak, Moğol istilası donanmasına ait olduğunu belirledi.
Araştırmacılar, gemi enkazının içinde ve etrafında bulunan 12. ve 13. yüzyıla tarihlenen Çin seramiklerinin de bu sonucu desteklediğini belirtti.
Batık geçen sene, Takashima Kozaki sualtı arkeolojik alanında yapılan yüzey araştırmaları sırasında, 15 metre derinlikte ve Takashima adasının 200 metre güneyinde bulundu.
Geminin kalıntıları 12 metre uzunlukta ve 3 metre genişlikte. Deniz tabanındaki geminin pruvası güneye bakıyor.
Ryukyus ünersitesinden projeyi yöneten arkeolog Yoshifumi Ikeda, üç ayrı konumda da olasılıkla Moğol istilası donanmasına ait gemi enkazları bulduklarını söyledi.
“İki geminin kesin olarak Moğol istilasına ait olduğunu doğruladık. Gelecek araştırmalar daha da fazla Moğol gemisinin keşfini sağlayacak” diyor Ikeda.
İlk Moğol savaş gemisi 2011 yılında, yeni batığın 1.7 km batısında bulunmuştu.
Moğol İstilası Donanmasına Ait İkinci Gemi Batığı
Takashima Kozaki alanında deniz tabanındaki geminin, 1281deki ikinci Japonya’yı istila girişiminde gönderilen donanmaya ait olduğu belirlendi. Enkazda birçok buluntu ortaya çıkarıldı.
1274 ve 1281’deki her iki Moğol istilası girişimi, iki donanmanın da tayfunlar tarafından telef edilmesiyle başarısızlıkla sonuçlandı.
Enkazı bulunan geminin, pruvasından kıçına kadar 20 metre olduğu, ve 6-7 metre eninde olduğu düşünülüyor. Bu ölçüler ilk gemiden biraz daha küçük.
Geminin gövdesinde dokuz tahta bölme bulunuyordu. Ayrıca gemi, denge ağırlığı olarak kullanıldığı düşünülen taşlarla doluydu.
Geminin omurgası henüz bulunamadı. Arkeologar omurganın denizin dibinde gömülü olduğunu düşünüyor.
Araştırmacılar enkazın içinde ve çevresinde, beyaz porselen bir çanak, kahverensgi sırlı bir vazo, çatı kiremitleri ve demir eşyalar da dahil olmak üzere yaklaşık 20 buluntu ortaya çıkarıldığını söyledi.
The Asahi Shimbun, Sunao Gushiken & Sei Iwanami
Görseller: Ryukyus Üniversitesi ve Matsuura İl Eğitim Kurulu
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
unesco-dunya-mirasi-listesine-girmenin-7-onemli-faydasi-arkeofili-2015-07-07t00-00-00
|
https://arkeofili.com/unesco-dunya-mirasi-listesine-girmenin-7-onemli-faydasi/
|
Unesco Dünya Mirası Listesine Girmenin 7 Önemli Faydası - Arkeofili
|
2015-07-07T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"diyarbakır",
"efes",
"fon",
"izmir",
"kültür",
"liste",
"miras",
"turizm",
"unesco"
] |
UNESCO geçtiğimiz hafta sonu yapılan toplantısında Türkiye’den iki kültür varlığını Dünya Mirası Listesi’ne ekledi. Bunlardan biri Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri, diğeri ise Efes Antik Kenti oldu. Komitenin kararlarıyla beraber UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmenin faydaları da tartışılan konular arasında. Almanya’nın Bonn kentinde yapılan 39. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda Türkiye’den iki alanın daha miras listesine eklenmesiyle Türkiye’nin listede […]
|
UNESCO geçtiğimiz hafta sonu yapılan toplantısında Türkiye’den iki kültür varlığını Dünya Mirası Listesi’ne ekledi. Bunlardan biri Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri, diğeri ise Efes Antik Kenti oldu. Komitenin kararlarıyla beraber UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmenin faydaları da tartışılan konular arasında.
Almanya’nın Bonn kentinde yapılan 39. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda Türkiye’den iki alanın daha miras listesine eklenmesiyle Türkiye’nin listede bulunan kültürel varlık sayısı 15’e yükselmiş oldu. Peki bir kültür varlığının UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmesi neden önemli?
1- Farkındalık
UNESCO internet sitesinde verdiği resmi bilgide, bir alanın bu listeye alınmasının toplumlar ve hükümetler nezdinde farkındalık yaratmaya yardımcı oluyor.
2- Turizm
Listeye alınan kültür varlığının bilinirliği artıyor ve burayı ziyaret eden yerli ve yabancı turist sayısında artış oluyor.
3- Sahiplenme
Listeye alınan kültür varlıkları, bulunduğu kentin insanları tarafından da sahipleniyor, çünkü kente büyük getirisi oluyor ve kentin kalkınmasına yardımcı oluyor.
4- Finansal Destek
Bunun yanında listeye giren alanların korunması için UNESCO tarafından finansal bir destek de sağlanabiliyor.
5- Korumak
Yıllık 4 milyon dolarlık bir toplam fondan, özellikle de gelişmekte olan ülkelerden listeye girmiş olan dünya miraslarını korumak için pay ayrılabiliyor.
6- Hasar Giderilmesi
Bu fon aynı zamanda “tehlikedeki dünya mirası” listesindeki alanlarda oluşan hasarın olabildiğince hızlı bir şekilde giderilmesi için de kullanılabiliyor.
7- Teşvik
Dünya mirası listesinde yer alan varlıkların korunamaması halinde, komite bu alanların listeden çıkarılmasına karar verebiliyor. Dolayısıyla listeye alınan varlıkların daha iyi korunması için teşvik ediyor.
Bugüne kadar biri 2007 yılında Ürdün’de ve 2009 yılında Almanya’da olmak üzere iki alan dünya mirası listesinden çıkarıldı.
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
dunya-mirasi-listesinde-turkiye-19-sirada-arkeofili-2015-07-07t00-00-00
|
https://arkeofili.com/dunya-mirasi-listesinde-turkiye-19-sirada/
|
Dünya Mirası Listesi’nde Türkiye 19. Sırada - Arkeofili
|
2015-07-07T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"doğal",
"dünya mirası",
"komite",
"liste",
"miras",
"türkiye",
"unesco"
] |
Dünyada toplam 163 ülkeden 1,031 kültürel veya doğal alan UNESCO Dünya listesinde yer alıyor. 1031 varlığın 802 tanesi kültürel, 197 tanesi doğal, 32 tanesi ise hem kültürel hem doğal varlıklar. Hem kültürel hem doğal varlıklara örnek olarak Türkiye’den Göreme’yi verebiliriz. Ayrıca tü bu varlıkların içinde, Suriye’de IŞİD tehdidi altında olan Palmira Antik Kenti gibi tam […]
|
Dünyada toplam 163 ülkeden 1,031 kültürel veya doğal alan UNESCO Dünya listesinde yer alıyor. 1031 varlığın 802 tanesi kültürel, 197 tanesi doğal, 32 tanesi ise hem kültürel hem doğal varlıklar. Hem kültürel hem doğal varlıklara örnek olarak Türkiye’den Göreme’yi verebiliriz. Ayrıca tü bu varlıkların içinde, Suriye’de IŞİD tehdidi altında olan Palmira Antik Kenti gibi tam 48 alan yok olma tehlikesi altında bulunuyor.
UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde İtalya 51 adet kültürel varlığı ile listenin başını çekiyor. İtalya’nın hemen arkasından 48 kültür varlığı ile Çin ve 44 kültür varlığı ile İspanya geliyor.
2015 yılında Almanya’nın Bonn kentinde yapılan 39. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda bu listeye Türkiye’den iki yeni kültür varlığı daha katıldı. Listeye giren Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri ve Efes Antik Kenti ile beraber Türkiye’nin dünya mirası sayılan kültür varlığı sayısı 15’e yükseldi. 15 kültür varlığı ile Türkiye, listeye en çok varlık sokan ülkeler arasında 19. Sırada yer aldı.
1-İtalya 51
2-Çin 48
3-İspanya 44
4-Fransa 41
5-Almanya 40
6-Meksika 33
7-Hindistan 32
8-Birleşik Devletler ve Kuzey İrlanda 29
9-Rusya Federasyonu 26
10-ABD 23
11-Avustralya 19
12-Brezilya 19
13-Japonya 19
14-İran 19
15-Kanada 17
16-Yunanistan 17
17-İsveç 15
18-Portekiz 15
19-Türkiye 15
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
ingiltere-de-bir-muze-eseri-kirdigi-icin-uzulen-cocugu-ariyor-arkeofili-2015-07-07t00-00-00
|
https://arkeofili.com/ingilterede-bir-muze-eseri-kirdiktan-sonra-cok-uzulen-cocugu-ariyor/
|
İngiltere'de Bir Müze, Eseri Kırdığı İçin Üzülen Çocuğu Arıyor - Arkeofili
|
2015-07-07T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"bulmaca",
"christchurch",
"delft",
"delftware",
"ingiltere",
"ipswich",
"kaza",
"konservasyon",
"müze",
"puzzle",
"restorasyon",
"sürahi",
"ziyaretçi"
] |
Christchurch Malikanesi Müzesi çalışanları, tarihi bir sürahiyi kazara kırdıktan sonra çok üzülen küçük bir çocuğu arıyor. Müze, eserin onarıldığını çocuğa söylemek istiyor. Yaklaşık 5 yaşındaki çocuk, geçen yaz, bir pencere pervazında duran 18. yüzyıl Delt seramiği puzzle-tipi sürahisini devirmişti. Puzzle-tipi sürahi, çoğunlukla birçok deliği olduğu için, normal yöntemlerle içindeki sıvının içilmesi ya da dökülmesi imkansız olan […]
|
Christchurch Malikanesi Müzesi çalışanları, tarihi bir sürahiyi kazara kırdıktan sonra çok üzülen küçük bir çocuğu arıyor. Müze, eserin onarıldığını çocuğa söylemek istiyor.
Yaklaşık 5 yaşındaki çocuk, geçen yaz, bir pencere pervazında duran 18. yüzyıl Delt seramiği puzzle-tipi sürahisini devirmişti. Puzzle-tipi sürahi, çoğunlukla birçok deliği olduğu için, normal yöntemlerle içindeki sıvının içilmesi ya da dökülmesi imkansız olan sürahilere verilen isim. Bu yüzden bir “puzzle” yani bulmaca olarak görülüyorlar. Bulmacanın çözümü ise sürahinin ağzındaki bir çeşit pipeti kullanmaktan geçiyor.
Ipswich’te bulunan müzedeki konservasyon memurunun çabaları sayesinde, 65 parçaya ayrılan sürahi tekrar yapıştırıldı.
Küçük çocuğu bulmak içinse bir kampanya başlatıldı. Ipswich müzelerinden sorumlu Carole Jones, “Çocuk malikaneyi ailesiyle ziyaret ediyordu, ve bu güzel 18. yy sürahisi oldukça alçak bir pencere pervazında duruyordu. Çocuk sürahiyi düşürünce, sürahi yaklaşık 60 parçaya ayrıldı. Küçük çocuk neredeyse yıkıldı ve ailesi de çok üzüldü” diye olayı anlattı.
Malikanede görevli Carrie Willis, sürahiyi tamir etmenin yaklaşık 65 saat sürdüğünü söyledi. Bu çalışma, Carrie Willis’in de Konsevatör eğitiminin bir parçası oldu.
Küçük çocuğu bulmak için aramalar başladı. Jones “Kim olduğunu, hatta Ipswich’ten mi yoksa daha uzak bir yerden mi olduğunu bile bilmiyoruz. Fakat müzeyle iletişime geçmelereini çok isteriz. Tekrar ziyaret edip, belki Carrie’yle tanışmaları bizi çok mutlu eder.” dedi.
Jones küçük çocuğun, hikayenin mutlu bir sonla bittiğini düşüneceğini umuyor.
Sürahi Christchurch Malikanesi’nden, sergiye koyulduğu Ipswich Sanat Müzesi’ne taşındı.
BBC
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
mogolistanda-tonyukukun-mezari-araniyor-arkeofili-2015-07-06t00-00-00
|
https://arkeofili.com/mogolistanda-tonyukukun-mezari-araniyor/
|
Moğolistan’da Tonyukuk’un Mezarı Aranıyor - Arkeofili
|
2015-07-06T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"göktürk",
"mezar",
"moğolistan",
"nalayik",
"tonyukuk",
"ulanbator"
] |
Türk ve Moğol arkeologlar, Moğolistan’ın başkenti Ulanbator’a yaklaşık 50 kilometre uzaklıkta bulunan Nalayik bölgesinde Bilge Tonyukuk’un mezarını bulabilmek için kazı çalışmalarına başladı. Kazı çalışmasını, Dokuz Eylül Üniversitesi ile Moğolistan Bilimler Akademisi ortaklaşa yürütüyor. CHA’nın haberine göre Dokuz Eylül Üniversitesi Kafkasya Orta Asya Arkeoloji Araştırmaları Merkezi bünyesinde yürütülen kazı çalışmalarında, II. Göktürk Kağanlığı dönemine damgasına vuran […]
|
Türk ve Moğol arkeologlar, Moğolistan’ın başkenti Ulanbator’a yaklaşık 50 kilometre uzaklıkta bulunan Nalayik bölgesinde Bilge Tonyukuk’un mezarını bulabilmek için kazı çalışmalarına başladı. Kazı çalışmasını, Dokuz Eylül Üniversitesi ile Moğolistan Bilimler Akademisi ortaklaşa yürütüyor.
CHA’nın haberine göre Dokuz Eylül Üniversitesi Kafkasya Orta Asya Arkeoloji Araştırmaları Merkezi bünyesinde yürütülen kazı çalışmalarında, II. Göktürk Kağanlığı dönemine damgasına vuran vezir Bilge Tonyukuk’un mezarının bulunması hedefleniyor.
Dokuz Eylül Üniversitesi bünyesinde oluşturulan Kafkasya -Orta Asya Arkeoloji Araştırmaları Merkezi Müdürü Doç. Dr. Abdullah Semih Güneri, Tonyukuk dönemi kalıntılarına ulaştıklarını belirtti ve beklediği sonuca henüz ulaşmış olmasalar da bazı ipuçları elde ettiklerini söyledi. Güneri ayrıca bu araştırmanın uzun vadeli olduğunu da vurguladı.
İstanbul Üniversitesi Jeofizik Bölümü’nden öğretim üyeleri ise Tonyukuk anıtları alanında ve kurganlar üzerinde jeofizik ölçümler gerçekleştiriyor.
Kazılar “Tonyukuk A” olarak adlandırılan yazıtlı iki dikilitaşın yer aldığı iki ayrı alanda başlatıldı. Anıtların kuzeyinde yer alan kurganlık alanda (“Tonyukuk B”) üç ayrı kurgan üzerinde kazılar halen devam etmekte. “Tonyukuk C” diye adlandırılan güneyde bulunan bölgede kazı çalışmalarına yeni başlanmış durumda.
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
efes-antik-kenti-sonunda-unesco-listesine-girdi-arkeofili-2015-07-05t00-00-00
|
https://arkeofili.com/efes-antik-kenti-sonunda-unesco-listesine-girdi/
|
Efes Antik Kenti Sonunda UNESCO Listesine Girdi - Arkeofili
|
2015-07-05T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"Helenistik",
"bonn",
"celsius kütüphanesi",
"efes",
"izmir",
"komite",
"liste",
"roma",
"selçukaugustus",
"unesco"
] |
Yaklaşık 22 yıldır UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girebilmek için çabalayan Efes Antik Kenti sonunda hayallerine kavuştu. Almanya’nın Bonn kentinde düzenlenen UNESCO 39. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda, Diyarbakır Surları ile Hevsel Bahçeleri’nden sonra ikinci müjde 38. gündem maddesi olarak ele alınan Efes Antik Kenti için Geldi. UNESCO 39. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda Türkiye’den Dünya Mirası Listesi’ne […]
|
Yaklaşık 22 yıldır UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girebilmek için çabalayan Efes Antik Kenti sonunda hayallerine kavuştu.
Almanya’nın Bonn kentinde düzenlenen UNESCO 39. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda, Diyarbakır Surları ile Hevsel Bahçeleri’nden sonra ikinci müjde 38. gündem maddesi olarak ele alınan Efes Antik Kenti için Geldi.
UNESCO 39. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda Türkiye’den Dünya Mirası Listesi’ne girmek için aday olan iki kültür varlığı vardı. Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri, dün yapılan görüşmede oy birliği ile listeye alındı.
Bugün ise Türkiye’nin en fazla ziyaret alan antik yerleşimi Efes Antik Kenti adını listeye yazdırdı. Böylece UNESCO 39. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda Türkiye’den aday olan iki kültür varlığı da başarıya ulaşmış oldu ve Unesco Dünya Mirası Listesi’nde bulunan kültürel varlık sayısı 15’e yükseldi.
Daha önce Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi’nin (ICOMOS) Efes hakkında yolladığı iki önrapor da olumluydu ve listeye girmeye kesin gözüyle bakılıyordu. Efes Antik Kenti’ni 2014 yılında 1.873.701 kişi ziyaret etmişti.
Efes Antik Kenti
İzmir’in Selçuk İlçesi sınırları içinde yer alır. MÖ 5. bin yıla kadar giden tarihi boyunca uygarlık, bilim, kültür ve sanat alanlarında her zaman önemli rol oynayan Efes Antik Kenti, antik dünyanın en önemli merkezlerinden biriydi. Asya ve Avrupa arasında bir geçiş güzergahı ve önemli bir liman kentiydi burası. Konumu ile çağının en önemli politik ve ticaret merkeziydi.
Helenistik ve Roma dönemlerinde en ihtişamlı zamanlarını yaşayan Efes, Roma İmparatoru Augustus zamanında, Asya Eyaleti’nin başkenti olmuş ve nüfusu 200.000 kişiyi aşmıştır. Bu dönemde her yer mermerden yapılmış anıtsal yapılarla donatılmıştır.
Efes Antik Kenti’nin günümüze ulaşmış en ilgi çeken yapılarından biri hem kütüphane, hem de mezar anıtı görevini üstlenen Celsius Kütüphanesidir. 106 yılında Efes valisi olan Celsius ölünce, oğlu kütüphaneyi babasının adına mezar anıtı olarak yaptırmıştır. Celsius’un lahdi kütüphanenin batı duvarı altındadır.
2015 Yılı İtibariyle Türkiye’den UNESCO Dünya Kültür Mirası Kalıcı Listesi’nde yer alan tarihi yerler şunlar;
Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçesi
Efes Antik Kenti (İzmir)
İstanbul’un Tarihi Alanları
Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası (Sivas)
Hattuşaş (Boğazköy)
Nemrut Dağı (Adıyaman)
Xanthos-Letoon (Antalya)
Safranbolu (Karabük)
Truva Antik Kenti (Çanakkale)
Selimiye Camii ve Külliyesi (Edirne)
Çatalhöyük (Konya)
Bergama (İzmir)
Cumalıkızık (Bursa)
Pamukkale (Denizli)
Kapadokya (Nevşehir)
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
turkiyenin-unesco-dunya-mirasi-haritasi-arkeofili-2015-07-06t00-00-00
|
https://arkeofili.com/turkiyenin-unesco-dunya-mirasi-haritasi/
|
Türkiye’nin UNESCO Dünya Mirası Haritası - Arkeofili
|
2015-07-06T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"anadolu",
"diyarbakır",
"dünya mirası",
"efes",
"harita",
"liste",
"unesco"
] |
2015 yılı Temmuz ayında Almanya’nın Bonn kentinde düzenlenen UNESCO 39. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda, Türkiye’den UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne Diyarbakır Surları ile Hevsel Bahçeleri ile Efes Antik Kenti girdi. Bu iki kültür varlığının da listeye dahil olmasıyla Türkiye’nin UNESCO Dğnya Mirası Listesi Haritası aşağıdaki gibi şekillendi. Komite tarafından oylanarak kabul gören iki kültür varlığı ile […]
|
2015 yılı Temmuz ayında Almanya’nın Bonn kentinde düzenlenen UNESCO 39. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda, Türkiye’den UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne Diyarbakır Surları ile Hevsel Bahçeleri ile Efes Antik Kenti girdi. Bu iki kültür varlığının da listeye dahil olmasıyla Türkiye’nin UNESCO Dğnya Mirası Listesi Haritası aşağıdaki gibi şekillendi.
Komite tarafından oylanarak kabul gören iki kültür varlığı ile birlikte Türkiye’den Dünya Mirası Listesi’ne giren varlık sayısı 15’e yükseldi. Her ne kadar Anadolu’nun binlerce yıldır bir kültür beşiği olduğu düşünülünce Dünya Mirası Listesi’nde bulunan yer sayısı oldukça az gözükse de, önümüzdeki yıllarda bu sayının da artması beklenmekte.
2015 Yılının Temmuz ayı İtibariyle Türkiye’den UNESCO Dünya Kültür Mirası Kalıcı Listesi’nde yer alan tarihi yerler şunlar;
Efes Antik Kenti (İzmir)
Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçesi
İstanbul’un Tarihi Alanları
Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası (Sivas)
Hattuşaş (Boğazköy)
Nemrut Dağı (Adıyaman)
Xanthos-Letoon (Antalya)
Safranbolu (Karabük)
Truva Antik Kenti (Çanakkale)
Selimiye Camii ve Külliyesi (Edirne)
Çatalhöyük (Konya)
Bergama (İzmir)
Cumalıkızık (Bursa)
Pamukkale (Denizli)
Kapadokya (Nevşehir)
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
diyarbakir-surlari-unesco-dunya-mirasi-listesi-ne-girdi-arkeofili-2015-07-04t00-00-00
|
https://arkeofili.com/diyarbakir-surlari-unesco-dunya-mirasi-listesine-girdi/
|
Diyarbakır Surları UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne Girdi - Arkeofili
|
2015-07-04T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"diyarbakır",
"efes",
"hevsel bahçeleri",
"komite",
"sur",
"unesco"
] |
Dünya Miras Komitesi’nin düzenlediği toplantıda, Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri’nin UNESCO Dünya Miras Listesi’ne kaydedilmesi yönünde karar çıktı. Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, resmi Twitter hesabı üzerinden yapmış olduğu açıklamada Diyarbakır Surları ile Hevsel Bahçeleri’nin UNESCO Dünya Miras Listesi’ne kaydedildiğini duyurdu. Böylece Türkiye’den Unesco Dünya Mirası Listesi’nde bulunan kültürel varlık sayısı 14’e yükseldi. Şimdi […]
|
Dünya Miras Komitesi’nin düzenlediği toplantıda, Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri’nin UNESCO Dünya Miras Listesi’ne kaydedilmesi yönünde karar çıktı.
Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, resmi Twitter hesabı üzerinden yapmış olduğu açıklamada Diyarbakır Surları ile Hevsel Bahçeleri’nin UNESCO Dünya Miras Listesi’ne kaydedildiğini duyurdu. Böylece Türkiye’den Unesco Dünya Mirası Listesi’nde bulunan kültürel varlık sayısı 14’e yükseldi.
Şimdi Sıra Efes’te
Almanya’nın Bonn kentinde 29 Haziran-8 Temmuz tarihleri arasında düzenlenecek Dünya Miras Komitesi’nin 39. dönem toplantısında Dünya Miras Listesine dahil edilecek yeni doğal ve kültürel varlıklara karar veriliyor.
UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesi için bu yıl Türkiye’den iki aday olmak üzere toplam 31 aday bulunuyordu. Efes Antik Kenti ile Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı Türkiye’den aday olan yerlerdi. Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri’nin UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınması ile gözler Efes’e çevrildi. Komite tarafından Efes için alınacak karar dört gözle bekleniyor.
Diyarbakır Surları
Dicle Nehri Vadisi’nden 100 metre yükseklikte konumlanan ve birbirini tamamlayan iç ve dış kaleden oluşan Diyarbakır Kalesi ve Surları kente egemen olan 30 kadar uygarlığın mimari karakterlerini, dönemlerinin sanatsal üsluplarını yansıtan oyma ve kabartma motiflerini ve kitabelerini sergileyerek Anadolu tarihinin yazıya dönüştüğü ve toplu olarak görülebildiği tek örnektir. Diyarbakır Kalesi ve Surları geçirdikleri tarihi dönemlerin en önemli yazılı belgelerini bulunduran ve insan eli ile yapılan en görkemli ve büyük anıtsal yapılardan biridir. Sur duvarları boyunca, Dağ Kapı, Urfa Kapı, Mardin Kapı ve Yeni Kapı olarak adlandırılan, 4 ana giriş bulunmaktadır. Siyah bazalt duvarlar Ortaçağ Askeri mimarisinin önemli örneklerindendir. Duvarlar 10-12 metre yüksekliğinde ve 3-5 metre genişliğindedir.
Diyarbakır’ın simgesi niteliğinde olan Diyarbakır surlarının ilk defa MÖ.3.000-4.000 yıllarında Huriler tarafından bugünkü İçkale’nin olduğu yerde yapılmıştır. Bu surlardan günümüze yok denilecek kadar az kalıntı gelebilmiştir. Bugünkü surlar MS.346 yılında İmparator II.Constantinius tarafından yaptırılmıştır. Diyarbakır surları, dünyadaki en uzun surlardan olan Çin Seddi’nden, Antakya surlarından ve İstanbul surlarından sonra gelmektedir.
Hevsel Bahçeleri Nedir?
Dicle Nehri kıyısında, Diyarbakır Kalesi ile nehir vadisi arasında yer alan yaklaşık yedi yüz hektarlık verimli arazidir. Diyarbakır’ın güney batısında Dicle Vadisi içinde yer alan 700 hektarlık Hevsel Bahçeleri, Diyarbakır’ın yeşil alanıyla hem akciğeri, hem besin kaynağı, hem de simgesi. Dicle nehrinin debisinin azalmasıyla oluşan delta zamanla verimli bahçe ve bostanlara dönüştü. Uzun yıllar, şehrin sebze meyve ihtiyacı buradan karşılandı. Ayrıca Hevsel Bahçeleri bünyesinde birçok hayvan yaşıyor. Evliya Çelebi, Şemsedin Sami, Mehmed Uzun ve Yaşar Kemal gibi birçok edebiyatçının eserlerine konu olmuştur.
Türkiye’den daha önce UNESCO Dünya Kültür Mirası Kalıcı Listesi’nde yer alan tarihi yerler şunlar;
İstanbul’un Tarihi Alanları
Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası (Sivas)
Hattuşaş (Boğazköy)
Nemrut Dağı (Adıyaman)
Xanthos-Letoon (Antalya)
Safranbolu (Karabük)
Truva Antik Kenti (Çanakkale)
Selimiye Camii ve Külliyesi (Edirne)
Çatalhöyük (Konya)
Bergama (İzmir)
Cumalıkızık (Bursa)
Pamukkale (Denizli)
Kapadokya (Nevşehir)
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
isid-palmirada-alti-heykeli-parcaladi-arkeofili-2015-07-04t00-00-00
|
https://arkeofili.com/isid-palmirada-alti-heykeli-parcaladi/
|
IŞİD Palmira’da Altı Heykeli Parçaladı - Arkeofili
|
2015-07-04T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"Suriye",
"heykel",
"palmira",
"tahribat",
"terör",
"unesco",
"ışid"
] |
Terör örgütü IŞİD, Suriye’de Mayıs ayından beri kontrolünde bulundurduğu Palmira Antik Kenti’nden kaçırıldığını söylediği bazı heykellerin parçalanma fotoğraflarını yayımladı. Fotoğrafta gözüken altı antik heykel, bir IŞİD militanı tarafından kalabalığın önünde balyozla parçalanıyor. IŞİD’in açıklamasına göre, bu heykeller, bir kaçakçıdan ele geçirildi. IŞİD, aynı zamanda kaçakçı olduğunu iddia ettiği bu kişinin de kırbaçlanma fotoğraflarını yayımladı. UNESCO […]
|
Terör örgütü IŞİD, Suriye’de Mayıs ayından beri kontrolünde bulundurduğu Palmira Antik Kenti’nden kaçırıldığını söylediği bazı heykellerin parçalanma fotoğraflarını yayımladı.
Fotoğrafta gözüken altı antik heykel, bir IŞİD militanı tarafından kalabalığın önünde balyozla parçalanıyor. IŞİD’in açıklamasına göre, bu heykeller, bir kaçakçıdan ele geçirildi. IŞİD, aynı zamanda kaçakçı olduğunu iddia ettiği bu kişinin de kırbaçlanma fotoğraflarını yayımladı.
UNESCO ise IŞİD’in Suriye’de yağmaladığı tarihi eserlerin, İngiltere’deki koleksiyoncuların eline geçmeye başladığını ve terör faaliyetlerini finanse etmek için bu eserleri gizlece sattığını duyurdu.
bbc
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
atina-daki-parthenon-un-cati-katinda-milyonlarca-sikke-saklaniyordu-arkeofili-2015-07-03t00-00-00
|
https://arkeofili.com/atinadaki-parthenonun-cati-katinda-milyonlarca-sikke-saklaniyordu/
|
Atina'daki Parthenon'un Çatı Katında Milyonlarca Sikke Saklanıyordu - Arkeofili
|
2015-07-03T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"Aiskhylos",
"akropolis",
"athena",
"atina",
"depo",
"drahmi",
"eshilos",
"gümüş",
"hazine",
"klasik",
"mali kriz",
"muhafaza",
"para",
"parthenon",
"rezerv",
"sikke",
"talent",
"tavan arası",
"yunanistan",
"zengin",
"çatı"
] |
Yeni bir araştırmaya göre, dünyanın en ünlü yapılarından olan Atina’daki Parthenon Tapınağı’nın çatı katında milyonlarca gümüş sikke muhafaza ediliyordu. Parthenon’un çatı katı artık yok, ve sikkeler de antik zamanda harcanıp gitmiş olmalı. Araştırmacılar, çatı katının boyutunu hesaplayıp, antik kaynaklardan sikkelerin meblağını tahmin ederek ve yıllar önce yapılmış arkeolojik çalışmaları tekrar inceleyerek bu keşfi yaptı. Parthenon’un inşa […]
|
Yeni bir araştırmaya göre, dünyanın en ünlü yapılarından olan Atina’daki Parthenon Tapınağı’nın çatı katında milyonlarca gümüş sikke muhafaza ediliyordu.
Parthenon’un çatı katı artık yok, ve sikkeler de antik zamanda harcanıp gitmiş olmalı. Araştırmacılar, çatı katının boyutunu hesaplayıp, antik kaynaklardan sikkelerin meblağını tahmin ederek ve yıllar önce yapılmış arkeolojik çalışmaları tekrar inceleyerek bu keşfi yaptı.
Parthenon’un inşa edildiği MÖ 5. yüzyılda, Atina zengin bir şehir devletti. Atinalılar bu dönemde şahane yapılar inşa etti, ve rakipleri olan Sparta’yla yıkıcı savaşlara girdi. Atinalıların büyük nakit rezervi, bu ve benzer girişimlere para sağlamış olmalıydı.
Araştırmacılar uzun zaman önce yok olmuş çatı katının boyunun 50 metre, eninin 19 metre ve en ortasında yüksekliğinin 3 metre olacağını hesaplıyor. Sikke rezervi büyük ihtimalle Parthenon’un tanrıça Athena’ya adandığı MÖ 434 yılında buraya konuldu
Antik Atina’nın Zenginliği
MÖ 5. yüzyılda Atina, Yunanistan’daki en zengin ve en güçlü şehir-devletlerden biriydi. Büyük bir donanması olan şehir, diğer Yunan şehirlerinden askeri koruma karşılığında haraç alıyorlardı. Antik yazarlar engin sikke rezervinin Akropolis’te tutulduğunu söylese de, tam yerini belirtmiyor.
Örneğin, MÖ 433’e tarihli bir emir “3,000 talent”in himaye amacıyla Akropolis’e nakledilmesinden bahsediyor. Araştırmacılar bunun çok büyük bir meblağ olduğunu belirtiyor. Atina’da bu zamanda basılan en büyük değere sahip sikke bir gümüş tetradrahmi’ydi, ve ancak 1,500 tetradrahmi 1 talent ediyordu. Buna göre emirde bahsedilen “3,000 talent” 4.5 milyon tetradrahmi’ye denk geliyor. 4,5 milyon sikke yaklaşık 78 ton ağırlığında oluyor.
Antik yazarlar bazen Atina’da bulunan sikkelerin 10,000 talent’e kadar ulaştığını belirtiyor, bu da yaklaşık 260 ton ağırlığında sikke demek olurdu.
Araştırmacılar bu noktada, Atina’nın bazı sikkeleri altından basmış olabileceğini de ekliyor. Altın, gümüşten yaklaşık 14 kat daha fazla değerliydi, yani bir talent’i oluşturmak için daha az sikke gerekiyordu. Altın sikkeler olması durumunda Atina’daki sikkelerin miktarı, ve rezervin toplam ağırlığı kısmen daha az olabilir.
Araştırmacılardan Spencer Pope, LiveScience’a yaptığı açıklamada “Atina’da altın sikke basımı asgari düzeydeydi, çünkü Atina yerel olarak gümüş madeni çıkarılıyordu. Hatta antik yazar Aiskhylos (Eshilos) Atina ve çevresini bir “gümüş çeşmesi” olarak tanımlamıştı” diyor.
Parthenon’un Çatı Katı Para Saklamak için En Güvenli Yer
Yazılı kayıtlar sikkelerin Akropolis’te nerede saklandığını belirtmediği gibi, Parthenon’un çatı katının maksadını da açığa çıkarmıyor. “Kaynaklar bu mekanın işlevi konusunda suskun kalıyor” dedi Pope Toronto’daki bir sunumunda.
Araştırmacıların, Parthenon’un çatı katının kullanıldığını düşünmek için birkaç nedeni var.
Çatı katı şu anda tamamen yok olmuş olsa da, çatı katına çıkan bir merdivenin kalıntıları hala duruyor. Bu merdivenin törensel değil işlevsel olduğu düşünülüyor, yani çatı katından sikke getirip götürmek için kullanılmış olabilir.
Çatı katının boyutu da sikkeleri depolamak için yer sağlamanın yanı sıra, ağırlığının da geniş bir alana dağılabilmesini sağlayacaktı. Zeminin servi ağacından kirişlerle döşendiği düşünülürse, sikkelerin ağırlığını kaldırabilirdi.
Parthenon’un merkezi bir konumu olduğu için insanlar buradaki paraya kolayca ulaşabilir ve kolayca güvence altına alabilirdi. Hırsızlar da tanrıça Athena’ya adanmış bir tapınaktan çalmaya daha az meyilli olurdu, çünkü yaptıkları tanrıçaya karşı bir suç sayılacaktı.
Pope ” Parthenon’un çatı katı, hazinedeki bütün sikkelerin muhafaza edilebileceği büyüklükteki tek uygun mekandı. Sikkelerin birden fazla mekana dağıtıldığı ihtimalini kesin olarak eleyemesek de, çatı katının en güvenli mekan olduğunu unutmamalıyız”
Araştırmacılar sikkelerin, boyutları standartlaştırılmış kutularda saklanmış olabileceğini düşünüyor. Boyutlarının standart olmsı saymayı kolaylaştırırdı.
Livescience
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
efes-ve-diyarbakir-surlarinin-unesco-kaderi-belli-oluyor-arkeofili-2015-06-30t00-00-00
|
https://arkeofili.com/efes-ve-diyarbakir-surlarinin-unesco-kaderi-belli-oluyor/
|
Efes ve Diyarbakır Surlarının UNESCO Kaderi Belli Oluyor - Arkeofili
|
2015-06-30T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"almanya",
"bonn",
"diyarbakır",
"dünya mirası",
"efes",
"karar",
"komite",
"sur",
"unesco"
] |
Efes ile Diyarbakır surlarının Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınıp alınmayacağı ile ilgili son karar, 29 Haziran-8 Temmuz tarihleri arasında Almanya’nın Bonn kentinde toplanan UNESCO Dünya Miras Komitesi tarafından açıklanacak. Almanya’nın Bonn kentinde 29 Haziran-8 Temmuz tarihleri arasında düzenlenecek Dünya Miras Komitesi’nin 39. dönem toplantısında Dünya Miras Listesine dahil edilecek yeni doğal ve kültürel varlıklara karar […]
|
Efes ile Diyarbakır surlarının Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınıp alınmayacağı ile ilgili son karar, 29 Haziran-8 Temmuz tarihleri arasında Almanya’nın Bonn kentinde toplanan UNESCO Dünya Miras Komitesi tarafından açıklanacak.
Almanya’nın Bonn kentinde 29 Haziran-8 Temmuz tarihleri arasında düzenlenecek Dünya Miras Komitesi’nin 39. dönem toplantısında Dünya Miras Listesine dahil edilecek yeni doğal ve kültürel varlıklara karar verilecek.
UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesi için bu yıl Türkiye’den iki aday olmak üzere toplam 31 aday bulunuyor. Efes Antik Kenti ile Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı Türkiye’den aday olan yerler.
Komite ayrıca şu an listede bulunan 95 doğal ve kültürel varlığın korunma durumunu inceleyecek, Tehdit Altındaki Dünya Mirası listesindeki 46 yerin durumu da masaya yatırılacak.
Türkiye’den daha önce UNESCO Dünya Kültür Mirası Kalıcı Listesi’nde yer alan tarihi yerler şunlar;
İstanbul’un Tarihi Alanları
Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası (Sivas)
Hattuşaş (Boğazköy)
Nemrut Dağı (Adıyaman)
Xanthos-Letoon (Antalya)
Safranbolu (Karabük)
Truva Antik Kenti (Çanakkale)
Selimiye Camii ve Külliyesi (Edirne)
Çatalhöyük (Konya)
Bergama (İzmir)
Cumalıkızık (Bursa)
Pamukkale (Denizli)
Kapadokya (Nevşehir)
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
danimarka-da-6000-yillik-comlekte-parmak-izi-bulundu-arkeofili-2015-07-01t00-00-00
|
https://arkeofili.com/danimarkada-6000-yillik-comlekte-parmak-izi-bulundu/
|
Danimarka'da 6000 Yıllık Çömlekte Parmak İzi Bulundu - Arkeofili
|
2015-07-01T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"Danimarka",
"funnel beaker",
"funnelbeaker",
"kap",
"neolitik",
"parmak",
"parmak izi",
"seramik",
"çömlekçi"
] |
Danimarka’da Almanya’ya bağlanacak bir tünel inşaatı öncesi kurtarma kazılarında, bir çömlek üzerinde 6,000 yıllık bir parmakizi bulundu. Neolitik zamanda yaşamış bir çömlekçiye ait olan parmak izi, huni boyunlu bir kabın üstünde, Danimarka Milli Müzesi yetkililerin incelemesi sırasında bulundu. Lolland-Falster Müzesi’nden kazılarda çalışan arkeolog Rikke Lund Pedersen “Birden kendimizi Neolitik insanara çok yakın buluyoruz. Bu güzel […]
|
Danimarka’da Almanya’ya bağlanacak bir tünel inşaatı öncesi kurtarma kazılarında, bir çömlek üzerinde 6,000 yıllık bir parmakizi bulundu. Neolitik zamanda yaşamış bir çömlekçiye ait olan parmak izi, huni boyunlu bir kabın üstünde, Danimarka Milli Müzesi yetkililerin incelemesi sırasında bulundu.
Lolland-Falster Müzesi’nden kazılarda çalışan arkeolog Rikke Lund Pedersen “Birden kendimizi Neolitik insanara çok yakın buluyoruz. Bu güzel kabın üstünde izlerini bırakan acaba kimdi?” dedi.
Huni boyunlu kaplar, Danimarka’daki ilk çiftçiler tarafından kullanılan bir seramik çeşidi. Kapların düz bir tabanı ve huni şekilli bir boynu var. Bu kaplar da aynı adla anılan, ve MÖ 4000-MÖ 2800 yılları arasında kanıtları görülen Huni Kapları Kültürü’ne ait.
Bu dönemin ilk zamanlarına ait seramiklerde az dekorasyon bulunuyor. Fakat kilden kaplar yaptıkça elde edilen deneyimle, seramik kaplar zamanla daha gelişmiş ve dekore edilmiş hale geldi. Dekorasyonlar zaman içinde farklılık gösterdi ve üstlerindeki izler için, parmaklar da dahil olmak üzere farklı araçlar kullanıldı.
Proje sırasında burada yaşayan insanların hayatlarıyla ilgili yeni ayrıntılar ortaya çıkıyor. 2014 yılında da burada bir ayak izi keşfedilmişti. Lolland adasının Güney kıyısındaki bu insanlar, 6,000 yıl önce tarımın ilk yapılmaya başlandığı zamanda yaşamışlardı.
pasthorizons
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
gazze-yakininda-2000-yillik-yunus-heykeli-bulundu-arkeofili-2015-06-28t00-00-00
|
https://arkeofili.com/gazze-yakininda-2000-yillik-yunus-heykeli-bulundu/
|
Gazze Yakınında 2000 Yıllık Yunus Heykeli Bulundu - Arkeofili
|
2015-06-28T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"Afrodit",
"ashkleon",
"balık",
"bizans",
"deniz",
"gazze",
"heykel",
"israil",
"negev",
"poseidon",
"yunus"
] |
Gazze şeridi yakınındaki geç Bizans ve erken İslami dönem kazısında 2000 yıllık mermerden bir yunus heykeli ortaya çıktı. Heykel, ağzında balık tutan bir yunusu betimliyor. Arkeologlar 40 cm boyundaki heykelciğin, daha büyük bir heykelin parçası olabileceğini düşünüyor, ve nasıl bir Bizans tabanında bulunduğunu merak ediyor. Heykel, geçtiğimiz Mart ayında, geç Bizans ve erken İslami dönem kalıntıları […]
|
Gazze şeridi yakınındaki geç Bizans ve erken İslami dönem kazısında 2000 yıllık mermerden bir yunus heykeli ortaya çıktı. Heykel, ağzında balık tutan bir yunusu betimliyor. Arkeologlar 40 cm boyundaki heykelciğin, daha büyük bir heykelin parçası olabileceğini düşünüyor, ve nasıl bir Bizans tabanında bulunduğunu merak ediyor.
Heykel, geçtiğimiz Mart ayında, geç Bizans ve erken İslami dönem kalıntıları barındıran Kuzey Negev’de bulundu, fakat İsrail Tarihi Eserler Kurumu tarafından bu hafta açıklandı.
Arkeolog Alexander Fraiberg, heykelin Roma dönemine ait olduğunu, fakat daha sonra Bizans döneminde döşenen bir tabanda kullanıldığını düşündüğünü söyledi. Fraiberg “İlginç bir keşifti çünkü heykel yüzüstü duruyordu. Yani bulunduğu halinde, görünşünü görmek imkansızdı” dedi.
Heykelin olasılıkla bir tanrı ya da tanrıçanın gerçek boyutlu bir heykelinin bir parçsı olabileceği düşünülüyor. Roma ve Bizans dönemi üzerine uzman arkeolog Rina Avner “Parçası olduğu heykel Yunan güzelik ve aşk tanrıçası Afrodit’in olabilir. Afrodit bir deniz köpüğünden doğmuştu. Fakat heykelin deniz tanrısı Poseidon’a ait olma ihtimali de oldukça yüksek” diyor.
Hem Afrodit hem de Posiedon, yakındaki antik liman şehri Ashkleon sikkelerinin üstünde görülüyor. Ashkleon’da ayrıca Afrodit adına büyük bir tapınak da bulunmaktaydı.
Fraiberg “Heykelin nereden geldiği, kimin onu tahrip ettiği, ve nasıl ve ne zaman yunus heykelciğinin buraya getirildiği bizim için birer gizem.” diyor.
Times of Israel
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
stonehenge-den-10-kat-daha-buyuk-tas-cember-marden-henge-kaziliyor-arkeofili-2015-06-27t00-00-00
|
https://arkeofili.com/stonehengeden-10-kat-daha-buyuk-tas-cember-marden-henge-kaziliyor/
|
Stonehenge'den 10 Kat Daha Büyük Taş Çember Marden Henge Kazılıyor - Arkeofili
|
2015-06-27T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"avebury",
"dikilitaş",
"ingiltere",
"marden henge",
"neolitik",
"stonehenge",
"taş halka",
"taş çember",
"vale of pewsey",
"wiltshire"
] |
Stonehenge’den 10 kat daha büyük olduğu düşünülen taş çemberi Marden Henge’de 3 yıl sürecek olan kazılar başladı. Arkeologlar ayrıca, Marden Henge’in ülkedeki en büyük taş çember olduğunu düşünüyor. Anıt, Stonehenge ve diğer bir taş çember olan Avebury taş çemberi arasında bulunuyor. En az bu ikisi kadar önemli olan taş anıt halen yeterince anlaşılabilmiş değil. Taş […]
|
Stonehenge’den 10 kat daha büyük olduğu düşünülen taş çemberi Marden Henge’de 3 yıl sürecek olan kazılar başladı. Arkeologlar ayrıca, Marden Henge’in ülkedeki en büyük taş çember olduğunu düşünüyor. Anıt, Stonehenge ve diğer bir taş çember olan Avebury taş çemberi arasında bulunuyor. En az bu ikisi kadar önemli olan taş anıt halen yeterince anlaşılabilmiş değil.
Taş çemberin yaklaşık MÖ 2400 yılında inşa edildiği düşünülüyor. Marden Henge’in dikilitaşları halen ayakta durmadığı için, genellikle diğer taş çemberler kadar bilinmiyor. Vale of Pewsey’de bulunan taş çemberin insan yapımı 14 metre yükseklikte bir tepe ve bunu çevreleyen, su dolu bir hendekten oluştuğu düşünülüyor. Fakat bu hendek 1807’de çökmüş.
Araştırmacılar, birbirine çok yakın olan bu 3 taş çemberin, Stonehenge, Marden Henge ve Avebury’nin birbiriyle rekabet eden anıtlar mı, yoksa aynı toplum tarafından farklı törenler için kullanılan anıtlar mı olduğunu öğrenmeyi amaçlıyor.
Reading Üniversitesi’nden Dr Jim Leary 2010 yılında burada çalışmalar yürütmüş ve son beş yıldır bu çalışmaları tekrar başlatabilmek için çalışıyor. Yeni başlayan kazılar da, daha önceki kazılarda bulunan bir Neolitik yapının yüzeyi üzerinde yoğunlaşacak. Bu Neolitik yapının, İngiltere’deki en eski evlerden biri olduğu düşünülüyor. Marden Henge’deki bu yapıyı kullanan insanlar, Stonehenge’in en canlı dönemlerine tanık olmuş, belki de Stonehenge taşlarının dik konuma getirilmesine yardımcı olmuş olabilir.
Marden Henge ve Stonehenge
Dr Jim Leary “Bu kazı Stonehenge ve çevresinin öyküsünde yeni bir dönem başlatacak. Marden Henge’in bulunduğu Vale of Pewsey bölgesi, Stonhenge’in gölgesinde kalmış, fakat neredeyse el değmemiş bir arkeolojik bilgi hazinesi” diyor.
“Stonehenge’in neden inşa edildiği hala bir gizem. Bu büyük taşların nasıl taşındığını akıl almıyor. Çok şaşırtıcı, belki de korkutucu bir görüntü olmalı. Yüzey araştırması, kazı ve bilimsel yöntemleri kullanarak, Stonehenge’in inşasına tanık olan insanların hayatları hakkında eşsiz bilgiler edineceğiz.”
“Marden Henge, Stonehenge ve Avebury’yi birleştiren bir hat üzerinde bulunması birçok ilginç soruyu da akla getiriyor. Bu üç anıt birbiriyle yarışıyor muydu? Yoksa aynı topluluk tarafından, farklı olaylar ve törenler için mi kullanılıyordu? Bunu öğrenmeyi umuyoruz.”
Avebury ve Marden Henge birbirinden ortalama 14 km, Marden Henge ve Stonehenge de birbirinden ortalama 20 km uzaklıkta.
Dr Leary, bu proje sayesinde Vale of Pewsey bölgesinin Neolitik, Roma ve ortaçağda nasıl değiştiğinin de öğrenileceğini söyledi.
Historic England Derneği yöneticisi Duncan Wilson “Avebury’den daha büyük ve Stonehenge’in 10 katı büyüklüğünde olan, ve bu iki Dünya Kültürel Mirasının ortasında bulunan Marden Henge hakında çok az şey biliniyot. Yeni çalışmalar derneğin, korunması gereken bölgeleri saptamasına ve buraları geliştirmesine de yardımcı olacak.” dedi.
Western Daily Press, University of Reading
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
iber-yarimadasi-nda-bronz-cagi-diyeti-sebze-agirlikliydi-arkeofili-2015-06-29t00-00-00
|
https://arkeofili.com/iber-yarimadasinda-bronz-cagi-diyeti-sebze-agirlikliydi/
|
İber Yarımadası'nda Bronz Çağı Diyeti Sebze Ağırlıklıydı - Arkeofili
|
2015-06-29T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"balık",
"beslenme",
"bronz çağı",
"cova do santo",
"diyet",
"ekin",
"hiyerarşi",
"iber yarımadası",
"ispanya",
"izotop analizi",
"kolajen",
"mahsul",
"mezar",
"sebze",
"toplu mezar",
"yerleşik"
] |
Kuzeybatı İspanya’daki Cova do Santo toplu mezar mağarasında bulunan insan kalıntıları üzerinde yapılan araştırma, çok az et ya da balık içeren, sebzelere dayan bir beslenme biçimini ortaya koydu. Yeni araştırma, Bronz Çağı insanının beslenmesi ve İber Yarımadası’na sonradan gelen yeni ekinler konularında önemli yeni bilgiler sağlıyor. Arkeolojik Bilim Dergisi (Journal of Archaeological Science) ‘nde yayınlanan araştırma Granada, Santiago […]
|
Kuzeybatı İspanya’daki Cova do Santo toplu mezar mağarasında bulunan insan kalıntıları üzerinde yapılan araştırma, çok az et ya da balık içeren, sebzelere dayan bir beslenme biçimini ortaya koydu. Yeni araştırma, Bronz Çağı insanının beslenmesi ve İber Yarımadası’na sonradan gelen yeni ekinler konularında önemli yeni bilgiler sağlıyor.
Arkeolojik Bilim Dergisi (Journal of Archaeological Science) ‘nde yayınlanan araştırma Granada, Santiago de Compostela ve Reading üniversiterleri tarafından yapıldı. Cova do Santo mağarası, kuzeydoğu İspanya bölgesi Ourense’deki Sil nehri vadisinde bulunuyor.
Mağarada toplamda 14 kadın, erkek ve çocuğun kalıntıları bulunuyor. Kalıntılar MÖ 1800-MÖ 1600 yıllarına tarihleniyor. Mezar mağarasındaki değişken ve dengesiz koşullar yüzünden araştırmacılar içeride sadece birkaç saat boyunca kalabildi. Bu yüzden de araştırma için sadece mağara tabanının yüzeyinde duran kalıntılar toplandı.
Kemiklerdeki kolajen üzerinde yapılan izotop analizleri, Cova do Santo sakinlerinin Sil nehrine yakın yaşamalarına rağmen çok az et ya da balık tükettiğini ortaya çıkardı. Cova do Santo sakinlerinin sebze ağırlıklı bir beslenme biçimi olduğu ortaya çıktı.
Araştırmanın baş yazarı Olalla López-Costas, “Diyet açısından insanlar arasında bir farklılık yok. Yani cinsiyet ve yaştan bağımsız olarak, insanların yiyecek kaynaklarına erişimi benzer olmalıydı” diyor.
Araştırmacılar darı ya da darı tüketimine dair hiçbir iz bulamadığı için Kuzeybatı İber’de Bronz Çağı diyetinin bir parçası olup olmadığını bilemiyor. López-Costas “Bulgularımızı diğer arkeolojik alanlarla ilgili yayınlarla karşılaştırdık. Bunun sonucunda, orta İberya’da yaz mevsimi ekinlerinin, sanılandan daha önce tüketilmeye başlandığını düşünüyoruz” diyor.
Yaz Mevsimi Ekinleri
Yaz mevsimi ya da İlkbahar mevsimi ekinleri, genel olarak darıyla temsil edilir. Bu ekinler çok kısa zamanda ürün veriyor. Bu özellikleriyle büyük ihtimalle insanların daha yerleşik hale gelmesine yardımcı olmuş olmalı. Oluşan üretin fazlası (surplus) da sosyal hiyerarşinin oluşmasına yardımcı olmuş olabilir.
Fakat darının ne zaman İber Yarımadası diyetinin bir parçası olduğunu söylemek zor. Kısa zaman öncesine kadar darının Geç Bronz Çağı’nda geldiği düşünülüyordu, fakat arkeolojik alanlardaki darı tohumu keşifleri daha erken bir tarihe işaret ediyor.
Tarihöncesi mezar mağaraları, kuzey ve batı İberya’da oldukça yaygun. Fakat bu çalışmadaki fiziksel antropolojik araştırmaları oldukça az sayıda yapılmış. Gömüt sayısı açısından değerlendirilirse, Cova do Santo kuzeybatı İber’deki en büyük prehistorik alan olarak ortaya çıkıyor.
University of Granada
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
oxfordta-kazilan-manastirda-ortacag-skandali-ortaya-cikti-arkeofili-2015-06-26t00-00-00
|
https://arkeofili.com/oxfordta-kazilan-manastirda-ortacag-skandali-ortaya-cikti/
|
Oxford’ta Kazılan Manastırda Ortaçağ Skandalı Ortaya Çıktı - Arkeofili
|
2015-06-26T00:00:00
|
Arkeofili
|
[
"ahlak",
"başrahibe",
"cinsellik",
"cüzzam",
"gayrimeşru",
"katherine wells",
"manastır",
"mezar",
"ortaçağ",
"oxford",
"rahibe",
"sakat"
] |
Oxford’taki kilise alanında kazı yapan arkeologlar, cinsellik düşkünlüğüyle suçlandıktan sonra utanç içinde ölen rahibelerin iskeletlerini buldu. Oxford United futbol stadyumuna yakın bir yerde yapılması planlanan inşaat sırasında 1110’da kurulan bir rahibe manastırı olan Littlemore Manastırı’na ait mezarlık keşfedildi. Yüzü yere bakan bir kadın iskeletinin bulunması araştırmacılara kadının 1524’te manastırın kapatılmasına neden olan “günahkar rahibelerden” biri […]
|
Oxford’taki kilise alanında kazı yapan arkeologlar, cinsellik düşkünlüğüyle suçlandıktan sonra utanç içinde ölen rahibelerin iskeletlerini buldu.
Oxford United futbol stadyumuna yakın bir yerde yapılması planlanan inşaat sırasında 1110’da kurulan bir rahibe manastırı olan Littlemore Manastırı’na ait mezarlık keşfedildi.
Yüzü yere bakan bir kadın iskeletinin bulunması araştırmacılara kadının 1524’te manastırın kapatılmasına neden olan “günahkar rahibelerden” biri olduğunu düşündürttü.
John Moore Heritage Services’ten Paul Murray liderliğindeki araştırmacılar, erkek, kadın ve çocuklara ait 92 adet iskelet buldu. Defnedilenlerin çoğu kadındı. 35 kadın ve 28 erkek iskeleti tespit edildi. Geriye kalan 29 iskelet için cinsiyet tespitinin mümkün olmadığı söylendi.
Murray, “Kilisenin içine gömülenlerin zengin veya seçkin rahibeler olması muhtemel. Dış tarafa gömülenlerse büyük olasılıkla, manastıra ait olmayan fakat kilisenin kalbine olabildiğince yakın gömülmek isteyen kişiler” dedi.
Dicovery News’in belirttiklerine göre bazı iskeletlerde sağlık sorunları bulundu. Bu iskeletler arasında iki topal çocuk vardı. Bir gömüde cüzzam izleri, bir diğerinde yüzü yere bakan bir kadın ve güzel bir tabutla gömülmüş bir ölü doğan vardı.
Murray, yüzü yere bakan kadının alışılmadık pozisyonunun, onu gömenler tarafından günahlarını telafi etsin diye yapılmış bir pişmanlık hareketi olduğuna inanıyor. Bu tarz gömüler, günahkarlar ve cadılar için yapılan “yüzükoyun gömü” olarak bilinirdi.
Manastırı son yıllarında, bazı rahibelerin “ahlaksız ve iffetsiz” olarak suçlanmasıyla skandallar çepeçevre etmişti. Örneğin son baş rahibe Katherine Wells’in, onu ziyaret etmeye devam eden bir rahipten gayrimeşru bir çocuğu olduğuna inanılıyordu.
Orta Çağ İngiliz Rahibe Manastırları kitabında Eileen Power bu manastırdan “günümüze kalan kaynaklara göre en kötü manastırlardan biri” olarak bahsediyor ve ekliyor; “bu durum büyük ölçüde, özellikle kötü bir baş rahibe olan Kathreine Wells yüzündendi.”
Wells’in, manastırdaki değerli malların çoğunu, bu kıza çeyiz sağlamak üzere aldığına ve rehin bıraktığına da inanılıyordu. Son yılda, bir başka rahibenin de Oxford’taki evli bir adamdan gayrimeşru çocuğu oldu.
1445’te gerçekleşen bir teftişte, yatakhane “o kadar harap halde ki rahibeler orada yatmaya korkuyorlar” ve “rahibeler yataklarda ikişer ikişer kalıyor, baş rahibe dahi yatağını paylaşmak durumunda” şeklinde tarif edildi.
1524 yılında Lord Şansöyle manastırın dağıtılmasını önerdi. Çiftliğe dönüştürülen manastır, civarda inşa edilen otele restoran olarak katılmış olabilir.
dailymail
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
sardinya-kiyisinda-2000-yillik-roma-gemi-batigi-bulundu-arkeofili-2015-06-27t00-00-00
|
https://arkeofili.com/sardinya-kiyisinda-2000-yillik-roma-gemi-batigi-bulundu/
|
Sardinya Kıyısında 2000 Yıllık Roma Gemi Batığı Bulundu - Arkeofili
|
2015-06-27T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"alabora",
"batık",
"gemi",
"italya",
"kaçakçılık",
"kiremit",
"roma",
"sardinya",
"sualtı",
"villa",
"çatı"
] |
Dalgıçlar, 2,000 yıl önce Sardinya kıyısı yakınında batmış, çatı kiremitleriyle dolu bir Roma gemisi enkazı buldu. Deniz tabanında oldukça iyi korunmuş durumda olan Roma gemisi, 18m uzunlukta ve 7 m genişliğinde. 2,000 yıllık batık Sardinya’yı Korsika’dan ayıran boğazda 45 metre derinlikte, arkeologlarla birlikte çalışan İtalyan polis dalgıçları tarafından bulundu. Geminin taşıdığı pişmiş topraktan çatı kiremitleri […]
|
Dalgıçlar, 2,000 yıl önce Sardinya kıyısı yakınında batmış, çatı kiremitleriyle dolu bir Roma gemisi enkazı buldu. Deniz tabanında oldukça iyi korunmuş durumda olan Roma gemisi, 18m uzunlukta ve 7 m genişliğinde.
2,000 yıllık batık Sardinya’yı Korsika’dan ayıran boğazda 45 metre derinlikte, arkeologlarla birlikte çalışan İtalyan polis dalgıçları tarafından bulundu.
Resmi açıklamada keşfin çok büyük bir bilimsel değeri olduğunu belirtilirken “konumu göz önünde bulundurulduğunda, arkeologlar geminin İspanya ya da Sardinya’nın batı kıyısına yol aldığını düşünüyor”denildi.
Geminin yükü bozulmamış ve el değmemiş durumdaydı. Açıklamada yükün gemiye tam yola çıkmadan önce yüklendiği belirtildi.
Yükün ağırlığının, geminin alabora olmasına neden olmuş olabileceği bildirildi.
Sardinya Arkeolojik Departmanı’ndan Rubens D’Oriano “Bu gerçek bir hazine! Geminin yükü çok iyi korunmuş ve uzmanlar için çok değerli. Bu keşiften çok memnunuz” dedi.
Gemi batığının tam yeri, su altı kaçakçılığı tehdidine karşı sır olarak saklanıyor.
The Guardian. Görseller: Polizia di Stato
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
isid-palmirada-antik-turbeleri-havaya-ucurdu-arkeofili-2015-06-24t00-00-00
|
https://arkeofili.com/isid-palmirada-antik-turbeleri-havaya-ucurdu/
|
IŞİD Palmira’da Antik Türbeleri Havaya Uçurdu - Arkeofili
|
2015-06-24T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"Suriye",
"palmira",
"patlama",
"sünni",
"tahribat",
"terör",
"türbe",
"zarar",
"ışid",
"şii"
] |
IŞİD, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Palmira’da dine uygun bulmadığı iki antik türbeyi havaya uçurdu. Suriye Eski Eserler müdürü Maamoun Abdulkarimi IŞİD militanlarının, HZ. Muhammed’in kuzeninin soyundan olan Muhammed bin Ali türbesini ve Palmira’nın dini figürlerinden biri olan Nizar Abu Bahaaeddine türbesini patlattığını söyledi. IŞİD’in 2000 Yıllık Roma kenti Palmira’yı ele geçirdiğinden beri tarihi […]
|
IŞİD, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Palmira’da dine uygun bulmadığı iki antik türbeyi havaya uçurdu.
Suriye Eski Eserler müdürü Maamoun Abdulkarimi IŞİD militanlarının, HZ. Muhammed’in kuzeninin soyundan olan Muhammed bin Ali türbesini ve Palmira’nın dini figürlerinden biri olan Nizar Abu Bahaaeddine türbesini patlattığını söyledi.
IŞİD’in 2000 Yıllık Roma kenti Palmira’yı ele geçirdiğinden beri tarihi yapılara ilk zarar verme haberi geldi. Bölgenin çekilen önceki ve sonraki fotoğrafları IŞİD militanlarının patlayıcı taşıdıklarını ve anıtsal Roma Dönemi yapılarından olmayan türbeleri patlattıklarını gösteriyor.
IŞİD baş sözcüsü, Ramazan ayı boyunca şiddeti artırma çağrısında bulundu ve Şiilerin, Irakta bulunan Sünnilerin varlığını sona erdirmek istediğini iddia ederek Sünnileri ayaklanmaya çağırdı. Sünnilerin, Bağdat gibi hükümetin elinde olan alanlarda dinlerini yaşayamalarına izin verilmeyeceğini söyleyen sözcü, Sünnilerin işkence ve toplu cezaların mağduru olacağını belirtti.
IŞİD ayrıca casus olduklarını söylediği insanları acımasızca öldürdüğü bir video da yayınladı. Videoda insanlar bir kafesin içinde havuzun içinde batırılarak öldürülüyor.
theguardian
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
catalhoyuk-te-cocuklar-icin-yaz-atolyesi-basliyor-arkeofili-2015-06-25t00-00-00
|
https://arkeofili.com/catalhoyukte-cocuklar-icin-yaz-atolyesi-basliyor/
|
Çatalhöyük'te Çocuklar İçin Yaz Atölyesi Başlıyor - Arkeofili
|
2015-06-25T00:00:00
|
Volkan Torun
|
[
"Shell",
"atölye",
"etkinlik",
"konya",
"neolitik",
"proje",
"çatalhöyük",
"çocuk"
] |
Dünyanın en önemli örenyerlerinden birisi olan Çatalhöyük Neolitik Kenti’nde düzenlenen “Shell Çatalhöyük Arkeoloji Yaz Atölyesi” bu yıl 27 Haziran- 30 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Konya Çatalhöyük’te 2003 yılından bu yana kazı ve araştırmaların yanı sıra yaz aylarında Arkeoloji Atölyesi etkinlikleri de düzenleniyor. Çatalhöyük’ün çevresinde yaşayan çocuklara bölgeyi tanıtmak ve etkinlikler düzenlemek amacıyla yapılan projeye, Türkiye’nin dört bir […]
|
Dünyanın en önemli örenyerlerinden birisi olan Çatalhöyük Neolitik Kenti’nde düzenlenen “Shell Çatalhöyük Arkeoloji Yaz Atölyesi” bu yıl 27 Haziran- 30 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirilecek.
Konya Çatalhöyük’te 2003 yılından bu yana kazı ve araştırmaların yanı sıra yaz aylarında Arkeoloji Atölyesi etkinlikleri de düzenleniyor. Çatalhöyük’ün çevresinde yaşayan çocuklara bölgeyi tanıtmak ve etkinlikler düzenlemek amacıyla yapılan projeye, Türkiye’nin dört bir yanından farklı yaş gruplarından kişiler katılıyor.
Katılımcılar, yaz atölyesinden ücretsiz olarak yararlanacak. Cuma hariç, haftanın diğer günleri 10.00-15.00 saatleri arasında açık olacak Çatalhöyük Arkeoloji Atölyesi’ne, konuklar rezervasyonla kabul ediliyor. Projeden, bugüne kadar 6.000’e yakın katılımcı yararlandı. Katılımcılara, atölyede düzenlenen etkinliklerin sonunda “Kültürel Emanetlerin Koruyucusu” sertifikası veriliyor.
pusulahaber
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
kuzey-amerika-nin-13000-yillik-en-eski-ayak-izleri-bulundu-arkeofili-2015-06-25t00-00-00
|
https://arkeofili.com/kuzey-amerikanin-13000-yillik-en-eski-ayakizleri-bulundu/
|
Kuzey Amerika'nın 13,000 Yıllık En Eski Ayak İzleri Bulundu - Arkeofili
|
2015-06-25T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"ada",
"amerikalar",
"ayak",
"ayakizi",
"britanya kolumbiyası",
"calvert",
"deniz seviyesi",
"kamp ateşi",
"kanada",
"kuzey amerika",
"kömür",
"kıyı",
"radyokarbon"
] |
Kanada’nın Britanya Kolumbiyası eyaletindeki ücra bir adada, Kuzey Amerika’da bulunan en eski ayak izleri olabilecek izlere rastlandı. Bir erkek, kadın ve çocuğa ait olduğu düşünülen fosilleşmiş ayakizlerinin 13,000 yıllık olduğu tahmin ediliyor. Ayak izleri, sadece deniz ve hava yoluyla ulaşılabilen Calvert Adası’nda bulundu. Ayak izlerinin yakınında eski bir kamp ateşinin kalıntıları da bulundu. Arkeolog Duncan […]
|
Kanada’nın Britanya Kolumbiyası eyaletindeki ücra bir adada, Kuzey Amerika’da bulunan en eski ayak izleri olabilecek izlere rastlandı. Bir erkek, kadın ve çocuğa ait olduğu düşünülen fosilleşmiş ayakizlerinin 13,000 yıllık olduğu tahmin ediliyor. Ayak izleri, sadece deniz ve hava yoluyla ulaşılabilen Calvert Adası’nda bulundu.
Ayak izlerinin yakınında eski bir kamp ateşinin kalıntıları da bulundu. Arkeolog Duncan McLaren, kamp ateşi kalıntılarındaki kömürün, radyokarbon tarihlendirmesine göre 13,200 yıllık olduğunu söyledi. Bu sonuçları doğrulamak için radyoakrbon testlerinin yeniden yapılacağı belirtildi.
Özellikle 10,000 yıldan daha eski olan fosilleşmiş ayakizleri oldukça nadir görülür. McLaren, Amerikalar’daki en eski insan ayakizlerinin Şili’deki Monte Verde’de bulunan 14,500 yıllık ayakizleri olduğunu söyledi.
ABD’deki Washington, Oregon ve Alaska’daki başka arkeolojik alanlar, 14,000 yıldan önce insan varlığını kanıtlıyor, fakat buralarda fosilleşmiş ayakizleri bulunmadı.
McLaren “İnsanların belli bir noktada, bu ateş etrafında zaman geçirdiğini düşünüyoruz. Gri kil üstünde ayakizlerini bıraktılar. Daha sonra bu alan siyah kumla kaplandı ve bu siyah kum ayakizlerinin korunmasını sağladı.” diyor.
Ayakizlerinin boyutu, erkek olduğu düşünülen büyük bir yetişkin, kadın olduğu düşünülen daha küçük bir yetişkin, ve bir çocuğa ait olduklarını gösteriyor. Ayakizleri Nisan 2014’te bulundu fakat araştırmacılar keşfi doğrulamak için alanı geçen ay tekrar ziyaret etti.
McLaren bu ayakizlerinin, eski insanların Britanya Kolumbiyası kıyılarında ne kadar uzun süre yaşadığını ortaya koyduğunu belirtti. Calvert adası ayakizleri, yakındaki Haida Gwaii’de bulunan ayakizlerinden 800 yıl daha eskiye tarihleniyor.
McLaren “Bu keşif, yaşadığımız bu yerin eski bir tarihi olduğunu gösteriyor. Çoğu zaman Kanada ve Kuzey Amerika’nın tarihi çok kısa olduğu söylenerek geçiştirilir. Ama arkeolojik verilere bakarsak 13,000 yıl eskiye giden çok uzun bir yaşama ve arazi kullanımı olduğunu görüyoruz ” diyor.
Britanya Kolumbiyası kıyılarındaki deniz seviyesi, buzul çağları nedeniyle yüzyıllar boyunca büyük değişimler gösterdi, fakat McLaren Calvert adasının oldukça istikrarlı kaldığını belirtti. Yakındaki Lower Mainland ve Haida Gwaii gibi arkeolojik alanlardaki deniz seviyesi 150 metreden daha fazla çıkarak ya da inerek değişim göstedi. Bu da olası arkeolojik alanların suyla aşınmasına ve sürüklenmesine neden oldu. Calvert Adası ise binlerce yıl öncesiyle aynı yerde duruyor.
McLaren araştırmacıların kasılı olarak Calvert kıyı şeridine yakın çalıştığını çünkü burada doğa tarafından bozulmayan kanıtlara ve bulgulara ulaşabileceklerini düşündüklerini belirtti.
The Canadian Press.
Görseller: The Canadian Press / Handout / Joanne McSporran
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
stonehenge-deki-gundonumu-kutlamasindan-geriye-copler-kaldi-arkeofili-2015-06-23t00-00-00
|
https://arkeofili.com/stonehengedeki-gundonumu-kutlamasindan-geriye-copler-kaldi/
|
Stonehenge'deki Gündönümü Kutlamasından Geriye Çöpler Kaldı - Arkeofili
|
2015-06-23T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"adak taşı",
"briton",
"druid",
"en uzun gün",
"festival",
"gün doğumu",
"gündönümü",
"ingiltere",
"kirlilik",
"kutlama",
"kültürel miras",
"pagan",
"stonehenge",
"taş çember",
"wiltshire",
"çöp"
] |
İngiltere’deki Stonehenge’de 23,000 kişinin geldiği Yaz Gündönümü kutlaması sonrası insanların arkada bıraktığı çöpler kirliliğe neden oldu, ve çöp toplayıcılar ertesi gün arkada kalan çöpleri topladı. İnsanlar gündönümünde güneşin doğuşunu izlemek için Stonehenge’e geliyor. Ziyaretçiler geride binlerce çöp bıraktı. Anıtın bakımından sorumlu olan English Heritage (İngiltere Mirası Tröstü) ise, bu kadar çok kişinin küçük bir alana […]
|
İngiltere’deki Stonehenge’de 23,000 kişinin geldiği Yaz Gündönümü kutlaması sonrası insanların arkada bıraktığı çöpler kirliliğe neden oldu, ve çöp toplayıcılar ertesi gün arkada kalan çöpleri topladı. İnsanlar gündönümünde güneşin doğuşunu izlemek için Stonehenge’e geliyor.
Ziyaretçiler geride binlerce çöp bıraktı. Anıtın bakımından sorumlu olan English Heritage (İngiltere Mirası Tröstü) ise, bu kadar çok kişinin küçük bir alana sığmaya çalıştığı etkinlikte, dağınıklık ve kirlilik olacağını öngördüklerini söyledi.
Aralarında birçok pagan, druid ve hippinin de bulunduğu ziyaretçilerin çoğu, son yılların en iyi gündoğumunu izlediklerini söyledi. Etkinliğe katılan toplam insan sayısı ise geçen seneki 36,000 ve bu sene beklenen 30,000den oldukça daha az oldu.
Birçok insan Stonhenge’in olduğu Wiltshire’da, İngiltere saatiyle saat sabah 04:52’de gerçekleşen gün doğumunu izlerken, bazıları da yakındaki Avebury taş çemberinde güneşin doğuşunu izledi.
Wiltshire Polisi kutlamaların “olumlu ve huzurlu” geçitiğini söyledi. Tutuklamalar da geçen senelere göre çok daha düşük sayıda olmuş.
Yaz gündönümü gelecek sene 10 Haziran’da gerçekleşecek.
Her sene Stonehenge’i 1 milyondan fazla insan ziyaret ediyor. Yaz ve kış yıldönümlerindeki kutlamalara da her yıl binlerce insan katılıyor.
Gündönümünde Pagan Festivalleri
Gündönümünün İngilizce adı olan “solstice” Latince sol ve sistere kelimelerinin birleşmesiyle oluşuyor ve güneşin durması ya da kıpırdamaması anlamına geliyor. Gündönümünün Anglo-Sakson ismi de Litha.
Gündönümü yılın en uzun günü ve dünya çapında binlerce pagan tarafından kutlanıyor. Kuzey yarımkürede yaz gündönümü genelde 21 Hazian’a denk geliyor.
Stonehenge’in 4000 yıl önce Britonlar tarafından önemli bir dinsel alan olarak kullanıldığı düşünülüyor. Buradaki pagan kutlamaları ise 20. yüzyılda başladı.
Litha’da güneşin doğuşu sırasında Stonehenge’deki topuk taşı, merkez adak taşı ve kesim taşı birbiriyle ve doğan güneşle aynı hizaya gelir. Topuk taşının gölgesi Stonehenge’in tam ortasındaki merkez adak taşının üstüne düşer.
ITV, BBC, The Guardian, Daily Mail.
belirtilmeyen görseller: NIKLAS HALLE'N - Getty Images
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
isid-palmira-antik-kentini-patlayicilarla-doldurdu-arkeofili-2015-06-21t00-00-00
|
https://arkeofili.com/isid-palmira-antik-kentini-patlayicilarla-doldurdu/
|
IŞİD Palmira Antik Kenti’ni Patlayıcılarla Doldurdu - Arkeofili
|
2015-06-21T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"mayın",
"palmira",
"palmyra",
"tahribat",
"terör",
"unesco",
"ışid"
] |
Suriye İnsan Hakları İzleme Örgütü, IŞİD’in Antik Roma döneminden kalma eşsiz Palmira Antik Kenti’ni mayınlarla ve patlayıcılarla döşediğini söyledi. Örgütün daha önce başka kentlerde yaptığı gibi tarihi eserleri yıkmak için mi, yoksa rejim güçlerini bölgeden uzak tutmak için mi patlayıcı döşediği henüz bilinmiyor. Palmira’nın bağlı olduğu Hums vilayeti valisi Talal Barazi, Palmira Antik Kenti için […]
|
Suriye İnsan Hakları İzleme Örgütü, IŞİD’in Antik Roma döneminden kalma eşsiz Palmira Antik Kenti’ni mayınlarla ve patlayıcılarla döşediğini söyledi.
Örgütün daha önce başka kentlerde yaptığı gibi tarihi eserleri yıkmak için mi, yoksa rejim güçlerini bölgeden uzak tutmak için mi patlayıcı döşediği henüz bilinmiyor.
Palmira’nın bağlı olduğu Hums vilayeti valisi Talal Barazi, Palmira Antik Kenti için askeri planları olduğunu fakat askeri harekatın ne zaman gerçekleşeceğini bilmediklerini söyledi.
Palmira Antik Kenti, IŞİD’in kontrolüne geçtikten sonra bölgede aralarında kadın ve çocukların da olduğu 400 kişi IŞİD militanları tarafından infaz edildi.
Palmira Antik Kenti
Suriye’de UNESCO Kültürel Miras Listesi’nde bulunan 6 tarihi alan var. Birlemiş Milletler, Palmira da dahil olmak üzere bu alanlardan dördünün askeri amaçlar için kullanıldığını bildiriyor. UNESCO’ya göre Kasım’da, Palmira nekropolünden iki düzine mezar büstü ve bir çocuk mezar taşı kaçırıldı. 1. ve 2. yüzyıl arasında Palmira sanatı ve mimarisi, Greko-Roman tekniklerini yerel ve Pers ögelerle birleştiren bir karaktere sahipti.
Palmira’da 1. ve 2. yüzyıldan kalma tapınaklar ve sütunlu yol, o dönemin en iyi korunmuş eserleri arasında yer alıyor. Palmira Antik Kenti aynı zamanda “Çölün Gelini” olarak da biliniyor.
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
dunya-capinda-antik-dna-veri-bankasi-acildi-arkeofili-2015-06-21t00-00-00
|
https://arkeofili.com/antik-dna-orneklerine-dunya-capinda-erisim-icin-veri-bankasi-acildi/
|
Dünya Çapında Antik DNA Veri Bankası Açıldı - Arkeofili
|
2015-06-21T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"DNA",
"DNA analizi",
"Neandertal DNAsı",
"antik DNA",
"antik genom",
"açık erişim",
"bilgi bankası",
"database",
"erişim",
"genom",
"genom analizi",
"genom haritasi",
"paleogenom",
"paylaşım",
"veri bankası",
"veritabanı"
] |
Avustralya’daki Adelaide Üniversitesi’nin açtığı, dünyada bir ilk olan açık erişimli Antik DNA Merkezi (Australian Centre for Ancient DNA) sayesinde araştırmacılar ve öğretmenler binlerce yıl önceki insanları antik DNA’sıyla, günümüz insanlarının genlerini karşılaştırabilecek. https://www.oagr.org.au/ adresindeki Çevrimiçi Antik Genom Havuzu (OAGR) eski insanların iskeletlerinden ve diş plağındaki mikroplardan elde edilen geniş bir DNA koleksiyonu sunuyor. Bireyin nerede bulunduğu ve […]
|
Avustralya’daki Adelaide Üniversitesi’nin açtığı, dünyada bir ilk olan açık erişimli Antik DNA Merkezi (Australian Centre for Ancient DNA) sayesinde araştırmacılar ve öğretmenler binlerce yıl önceki insanları antik DNA’sıyla, günümüz insanlarının genlerini karşılaştırabilecek.
https://www.oagr.org.au/ adresindeki Çevrimiçi Antik Genom Havuzu (OAGR) eski insanların iskeletlerinden ve diş plağındaki mikroplardan elde edilen geniş bir DNA koleksiyonu sunuyor.
Bireyin nerede bulunduğu ve verinin nasıl elde edildiğiyle ilgili detaylar yanında, hem işlenmemiş hem de analiz edilmiş veriler arama yapılabilecek bir formatta erişilebilir olacak.
OAGR, araştırmacıların insan evrimi boyunca yer alan önemli genetik ve mikrobik değişimleri, ve bunların modern sağlıkla olan olası ilişkilerini incelemesine yardım edecek. Veri bankası bilim derslerinde bir eğitim aracı olarak da kullanılabilir. Tıbbi araştırmalar ve insan evrimi araştırmaları da veri bankasından en çok yarar görecek dallardan.
Veritabanı sayesinde, insan hastalıklarında önemli bir yeri olan genlerin evrimi, zaman ve coğrafyalar içinde takip edilebilir, bu sayede de bu hastalıklara karşı yeni tedavi şekilleri geliştirilebilir.
Diş plaklarındaki bakteriden alınan mikrobiyom verileri de insan beslenmesinin değişimi hakkında bilgiler verebilir.
Genom havuzu Avustralya Hükümeti tarafından Milli İşbirlikçi Araştırma Altyapısı Stratejileri programı üstünden destekleniyor.
Veri bankasındaki ilk bilgiler, Avustralya Antik DNA Merkezi ve Harvard Tıp Okulu Genetik Departmanı, Wellcome Trust Sanger Enstitüsü ve Barcelona Evrimsel Biyoloji Enstitüsü’nden sağlandı.
Veri bankasındaki veriler şu anda 2000 ila 8000 yıl öncesinden, ve dünyanın farklı bölgelerinden 125 farklı insan DNA’sını kapsıyor. DNA örnekleri bebek, çocuk ve yetişkinlerden geliyor. Bu veriler daha önce de, adı geçen kuruluşlar tarafından önemli araştırma makalelerinde yayımlandı.
Gelecek aylarda veritabanına yeni bilgiler de eklenecek.
Merkezdeki kıdemli araştırmacılardan Jimmy Breen “Artık sadece verilerden bahseden bir makale yazmak yeterli değil. Bu veritabanı sayesinde belli başlı bilgiler, tek bir araştırmaya değil, birçok diğer araştırmaya da olanak sağlayabilecek” diyor.
University of Adelaide
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
atina-da-bir-kuyuda-2100-yillik-450-bebek-iskeleti-bulundu-arkeofili-2015-06-19t00-00-00
|
https://arkeofili.com/atinada-bir-kuyuda-2100-yillik-450-bebek-iskeleti-bulundu/
|
Atina'da Bir Kuyuda 2100 Yıllık 450 Bebek İskeleti Bulundu - Arkeofili
|
2015-06-19T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"antik yunan",
"atina",
"bebek",
"deformite",
"enfeksiyon",
"hastalık",
"hellenistik",
"istismar",
"keder",
"kirlilik",
"kuyu",
"köpek",
"menenjit",
"mezarlık",
"vatandaş",
"yas",
"çocuk"
] |
Antik Atina agorasında bir kuyunun dibinde bulunan 450 bebek iskeleti ilk ortaya çıkarıldığında arkeologları hem şaşırtan hem de dehşete düşüren bir keşif oldu. Araştırmacılar şimdi, şehrin merkezindeki kuyuya neden bu kadar çok bebeğin atıldığının sırrını çözdüğünü iddia ediyor. Bebekler üzerinde yapılan analizler Helenistik dönemin sonunda MÖ. 165 ile MÖ. 150 yılları arasında öldüğünü ve bir tanesi dışında […]
|
Antik Atina agorasında bir kuyunun dibinde bulunan 450 bebek iskeleti ilk ortaya çıkarıldığında arkeologları hem şaşırtan hem de dehşete düşüren bir keşif oldu. Araştırmacılar şimdi, şehrin merkezindeki kuyuya neden bu kadar çok bebeğin atıldığının sırrını çözdüğünü iddia ediyor. Bebekler üzerinde yapılan analizler Helenistik dönemin sonunda MÖ. 165 ile MÖ. 150 yılları arasında öldüğünü ve bir tanesi dışında hepsinin doğal nedenlerden öldüğünü gösteriyor.
Bebeklerin sadece üç tanesi, bir haftadan daha fazla yaşayabilmiş. Bebeklerin üçte biri de, olasılıkla göbek bağının kesilmesiyle oluşan bir enfeksiyon sonucu menenjitten ölmüş. Geri kalanlar ise, sıvı kaybı da dahil olmak üzere çeşitli çocukluk hastalıklarından ölmüş.İlk olarak 1931’de kazılarda ortaya çıkan kalıntıları inceleyen uzmanlar, bebeklerin daha gerçek vatandaş statüsüne ulaşmamış sayıldığı için gömülmek yerine kuyuya atıldığını düşünüyor.
Profesörler Maria Liston ve Susan Rotroff, bebeklerin Antik Yunan’da o zaman için garip bir uygulamanın kurbanı olduğunu söyledi.
Bebekler, doğumdan 10 gün sonra gerçekleşen ve isimlerinin verildiği özel bir törene kadar Yunan vatandaşı sayılmıyordu. Bu törende ayrıca evin reisi çocuğu yetiştirip yetiştirmeyeceğine karar veriyordu. Eğer bebekler bu şekilde vatandaşlık bahşedilmeden önce ölürse, gömülmek yerine bir yere atılıyordu.Newsweek’e konuşan Profesör Liston, ebelerin bebekleri kuyuya atmış olabileceğini söyledi. Kuyu agoranın yakınındaki bir çıkmaz sokaktaydı, böylece kolay erişilebilir olmasına rağmen gözlerden ırak bir yerde kalıyordu. Liston “450 ölü bebek, geride çok fazla kederli aile ve matem kaldığını gösteriyor” dedi.
Bebek iskeletleri ilk olarak 1931’de şehrin merkezinde yapılan Atina agorası kazılarında ortaya çıktı.
Arkeologlar, tapınaklar ve heykellerin yanı sıra, anakayaya oyulmuş bir kuyuda 450 insan bebeği buldu. Bebekler ilk bulunduğu zaman arkeologlar, bir seri bebek katlinin kurbanı olduklarını ya da bir salgın hastalık yüzünden öldüklerini ve kuyuya atıldıklarını düşünmüştü.Yeni araştırma ise bu teorilerin doğru olmadığını ortaya çıkardı ve zamanın Atina toplumunun korkunç bir yanını gözler önüne serdi.
Profesör Liston kafataslarının yarısında, menenjit enfeksiyonunun neden olduğu izler görüldüğünü söyledi.
Sadece 18 aylık bir bebek iskeletinde sıklıkla istismar edildiğine dair izler bulundu, böylece bu örnek çocuk istismarının bilinen ilk örneği olabilir. Bebeğin vücudunda, farklı derecelerde iyileşmiş birçok çatlak ve kırık bulundu. Son bir çene çatlağı ise ölüme yakın bir zamanda gerçekleşmiş görünüyordu.
Geçen seneki bir konfernasta Liston “Antik Yunan’da istismar, şimdi olduğu gibi saklı tutulan bir suçtu. Antik zamanlarda istismar kurbanları resmi mezarlıkların dışına, bulunmasının ve belgelenmesinin zor olduğu yerlere atılmış olabilir. Kuyuda bulduğumuz en büyük bebek de MÖ 2. yüzyıldan olası bir çocuk istismarı vakası sunuyor” dedi.Arkeologlar ayrıca kuyuda yaklaşık 150 köpek ve köpek yavrusunun kalıntılarını buldu. Araştırmacılar bunların kurban edilmiş olduğunu düşünüyor.
Köpeklerin soyut anlamda kirliliği azaltmak için yararlı olduğu düşünülmüş olabilir. Yani ilk başta bebeklerin kuyuya atılmasıyla başlayan kirlilik bu şekilde rahatlatılmaya çalışılmış olabilir.
Kuyuda bulunan tek bir adet yetişkin iskeletinde ise ciddi bedensel deformiteler olduğu bildirildi.
Liston ve diğer arkeologlar inceledikleri insan kemiklerine “profesyönel bi uzaklık” ile yaklaşmaya alışık olsa da, 450 bebek kemiğini incelemenin bazen çok kasvetli bir iş haline geldiğini de ekliyor.
Daily Mail
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
isid-palmira-antik-kenti-eserlerini-internetten-satisa-cikardi-arkeofili-2015-06-16t00-00-00
|
https://arkeofili.com/isid-palmira-antik-kenti-eserlerini-internetten-satisa-cikardi/
|
IŞİD Palmira Antik Kenti Eserlerini İnternetten Satışa Çıkardı - Arkeofili
|
2015-06-16T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"internet",
"palmira",
"palmyra",
"satılık",
"unesco",
"yağma",
"ışid"
] |
IŞİD 20 Mayıs’ta ele geçirdiği ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunan Palmira Antik Kenti’nden topladığı tarihi eserleri internette satışa çıkardı. Tarihi eserlerin başka ülkelere satışı Türkiye üzerinden gerçekleşiyor. Boston Üniversitesi’nden Arkeolog Michael Danti, IŞİD’in Suriye’nin Palmira kentinden yağmaladığı tarihi eserleri 2.000 ila 20.000 dolar arası fiyatlara satıltığını söyledi. Büyük çoğunluğunun internetten satıldığı tarihi eserler çok düşük […]
|
IŞİD 20 Mayıs’ta ele geçirdiği ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunan Palmira Antik Kenti’nden topladığı tarihi eserleri internette satışa çıkardı. Tarihi eserlerin başka ülkelere satışı Türkiye üzerinden gerçekleşiyor.
Boston Üniversitesi’nden Arkeolog Michael Danti, IŞİD’in Suriye’nin Palmira kentinden yağmaladığı tarihi eserleri 2.000 ila 20.000 dolar arası fiyatlara satıltığını söyledi. Büyük çoğunluğunun internetten satıldığı tarihi eserler çok düşük fiyatlara satışa sunuluyor.
Arkeolog Danti, Bronz Çağı’ndan İslam dönemine kadar yağmalanan tüm bu eserlerin internetteki fotoğraflarında hasarlı gözüktüklerini de sözlerine ekliyor.
Kaçakçılığın geçiş noktasının Türkiye olduğunu söyleyen Danti, IŞİD bölgesinden gelen eserlerin Türkiye’nin güneyine getirildiği, buradan sonraysa takip edilmelerinin mümkün olmadığını söylüyor.
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
ingiltere-de-hadrian-duvari-icin-kampanya-baslatildi-arkeofili-2015-06-13t00-00-00
|
https://arkeofili.com/ingilterede-hadrian-duvari-icin-kampanya-baslatildi/
|
İngiltere'de Hadrian Duvarı İçin Kampanya Başlatıldı - Arkeofili
|
2015-06-13T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"bağış",
"hadrian duvarı",
"ingiltere",
"iskoç",
"kampanya",
"kültürel miras",
"organizasyon",
"roma duvarı",
"roma dönemi",
"sanal",
"vakıf",
"ödenek"
] |
İngiltere’de ülkeyi ikiye bölen, batı-doğu doğrultusundaki Hadrian Duvarı’nın kalıntılarını ve çevresini korumak için yeni bir proje başlatıldı. Hadrian Duvarı Roma İmparatorluğu Dönemi’nde Britanya’yı İskoç kabilelerin akınlarından korumak için inşa edilmişti. Projede hem bireyler hem de şirketler, sanal duvardan bir taş evlat edinmeye çağrılıyor. Böylece 240 kilometre uzunluğundaki Dünya Mirası alanının onarım ve koruma masraflarına yardm […]
|
İngiltere’de ülkeyi ikiye bölen, batı-doğu doğrultusundaki Hadrian Duvarı’nın kalıntılarını ve çevresini korumak için yeni bir proje başlatıldı. Hadrian Duvarı Roma İmparatorluğu Dönemi’nde Britanya’yı İskoç kabilelerin akınlarından korumak için inşa edilmişti.
Projede hem bireyler hem de şirketler, sanal duvardan bir taş evlat edinmeye çağrılıyor. Böylece 240 kilometre uzunluğundaki Dünya Mirası alanının onarım ve koruma masraflarına yardm etmiş oluyorlar. Son yıllardaki ödenek kesintileri, Hadrian Duvarı’nın korunması konusunda endişelere yol açmıştı.
Projeyi Nurture Hadrian’s Wall isimli yeni bir organizasyon üstleniyor. Yeni organizasyon, Hadrian Duvarı’yla ilgili çalışmalar yapan diğer gruplarla birlikte çalışacak, ve yeterli para toplandığında da bunu duvar boyunca projeler hazırlamak isteyen gruplarla paylaşacak. Bunlar bölge halkı ve gönüllüler tarafından geliştirilen toplum bilincini yükseltme, duvara erişimi iyileştirme, ve duvarı ve çevresini koruma amaçlı projeler olabilir.
Sanal taşlar www.adoptastone.co.uk sitesinden, en az 3 pound’a (12.30 TL) alınıyor.
Taş almak isteyenler 1.8 milyon taştan istediğini seçebiliyor. Altta görülen resimde açık renkli bölüm üzerindeki renkli taşlar, birileri tarafından “evlat edinilmiş” olanlar.
Chronicle Live, Hadrian's Wall Country
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
taliban-in-yok-ettigi-buda-heykelleri-projeksiyonla-geri-dondu-arkeofili-2015-06-14t00-00-00
|
https://arkeofili.com/talibanin-yok-ettigi-buda-heykelleri-projeksiyonla-geri-dondu/
|
Taliban'ın Yok Ettiği Buda Heykelleri Projeksiyonla Geri Döndü - Arkeofili
|
2015-06-14T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"3 boyutlu",
"afganistan",
"bamiyan",
"buda",
"budist",
"projeksiyon",
"taliban",
"unesco"
] |
Taliban’ın Afganistan’da yok ettiği iki kutsal Buda heykeli, 3 boyutlu ışık projeksiyonuyla yeniden canlandırıldı. Taliban güçleri 2001’in Mart ayında, sahte putlar olduğunu öne sürerek Buda heykellerini havaya uçurmıştu. Taliban yerel işçileri putları patlatmaya zorlamıştı. Buda heykelleri 1,500 yıl önce Afganistan’daki Bamiyan Vadisi’nde kayalara oyuldu. Dünya Kültürel Miras Alanı olan vadide, Buda heykellerinin enkazı on yıldan […]
|
Taliban’ın Afganistan’da yok ettiği iki kutsal Buda heykeli, 3 boyutlu ışık projeksiyonuyla yeniden canlandırıldı.
Taliban güçleri 2001’in Mart ayında, sahte putlar olduğunu öne sürerek Buda heykellerini havaya uçurmıştu. Taliban yerel işçileri putları patlatmaya zorlamıştı.
Buda heykelleri 1,500 yıl önce Afganistan’daki Bamiyan Vadisi’nde kayalara oyuldu. Dünya Kültürel Miras Alanı olan vadide, Buda heykellerinin enkazı on yıldan uzun süredir durmaya devam ediyordu.
The Atlantic’teki habere göre, Çinli belgeselciler Janson Yu ve Liyan Hu heykellerin devasa projeksiyonlarını hazırladı. UNESCO ve Afgan hükümetinden izin aldıktan sonra, yapıtlarını ilk defa takdim etmek için Bamiyan Vadisi’ne gittiler.
3 boyutlu ışık projeksiyonları, bir zamanlar orijinal heykellerin bulunduğu devasa oyukların içini doldurdu. 150den fazla kişi bu gösteriyi izledi.
Buda heykelleri yok edildiğinde sonra uluslararası çapta bir protesto yapılmıştı. Fakat UNESCO, arkeologlar ve Afgan hükümeti heykellerin restore edilip edilmeyeceği konusunda bir anlaşmaya varamadı.
Huffington Post
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
don-kisot-un-yazari-cervantes-in-kemikleri-yeniden-gomuldu-arkeofili-2015-06-13t00-00-00
|
https://arkeofili.com/don-kisotun-yazari-cervantesin-kemikleri-yeniden-gomuldu/
|
Don Kişot'un Yazarı Cervantes'in Kemikleri Yeniden Gömüldü - Arkeofili
|
2015-06-13T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"Cervantes",
"Madrid",
"don kişot",
"ispanya",
"manastır",
"yazar"
] |
Birkaç sene önce İspanyol arkeologlar, 1616 yılında ölen Don Kişot’un yazarı Cervantes’in kalıntılarını aramaya başladı. 2011’de araştırmaya başlarken amaçları, kafatasından yüzünü yeniden canlandırmak ve sirozdan ölüp ölmediğini öğrenmekti. Cervantes’in elindeki ve göğsündeki ölüm öncesi oluşan yaralar, iskeletinin kimliğini tespit etmeyi kolaylaştıracaktı. Geçtiğimiz Mart ayında, Madrid’deki Trinitarian Manastırı’nda Cervantes’in olduğu düşünülen kalıntıların bulunduğu açıklandı. Şimdi ise Cervantes’in kalıntıları yeniden gömülüyor. […]
|
Birkaç sene önce İspanyol arkeologlar, 1616 yılında ölen Don Kişot’un yazarı Cervantes’in kalıntılarını aramaya başladı. 2011’de araştırmaya başlarken amaçları, kafatasından yüzünü yeniden canlandırmak ve sirozdan ölüp ölmediğini öğrenmekti. Cervantes’in elindeki ve göğsündeki ölüm öncesi oluşan yaralar, iskeletinin kimliğini tespit etmeyi kolaylaştıracaktı. Geçtiğimiz Mart ayında, Madrid’deki Trinitarian Manastırı’nda Cervantes’in olduğu düşünülen kalıntıların bulunduğu açıklandı. Şimdi ise Cervantes’in kalıntıları yeniden gömülüyor.
İspanyol El País gazetesindeki habere göre, forensik ekibinin başındaki Francisco Exteberria, manastırdaki ölülerin gömüldüğü mahzende, 1612 ve 1630 tarihleri arasında gömülen, 6’sı erkek, 5’i kadın, 6’sı çocuk olmak üzere 17 kişi olduğunu öğrendi.
Bulunan kalıntıların Cervamtes’e ait olduğuna dair kanıtlar oldukça kuvvetli olsa da, yine de ikinci dereceden kanıtlar: Cervantes’in ölüm belgesi Trinitarian rahibeleri tarafından gömüldüğünü belirtiyor. Ayrıca Cervantes manastırla aynı mahallede yaşamıştı, Don Kişot’u buranın rahibelerine adamıştı, ve Cervantes’in kızı da bu manastırda bir rahibe olmuştu.
Fakat kemikler parçalar halinde ve birbirine karışmış olduğu için, arkeologlar iskelette, Cervantes olduğunu kesin olarak doğrulayacak ölüm öncesi yaraları belirleyemedi. Cervantes’in durumunda DNA da çok yardımcı olmuyor, çünkü kızkardeşinin gömüldüğü yer bilinse de o da başkalarıyla birlikte gömüldüğü için kemikleri belirlemek mümkün görünmüyor. Arkeologlar, Cervantes’in manastırda gömülü rahibe kızının iskeletini de kesin olarak tespit edebileceklerini düşünmüyor.
Eğer Cervantes’in soyu yakın zamanlara kadar takip edilebilirse, ek olarak soy ağacı çalışmaları da araştırmaya yardımcı olabilir.
11 Haziran’da Madrid Belediye Başkanı Ana Botella tarafından, Cervantes’e resmi bir defin töreni yapıldı. Belediye Başkanı Botella Trinitarian Manastırı’nda Cervantes’e adadığı bir anıtın, ve kalıntıların bulduğu yeri işaretleyen bir plaketin açılışını yaptı. Anıtta birçok insanın gömüldüğü mezar-mahzendeki kemik kalıntıları da bulunuyor.
Örnekler üzerinde daha fazla çalışma yapılıp yapılmayacağı, ve arkeologların yıllar önce Cervantes’in hayatı, görünüşü ve ölümüyle ilgili sorduğu soruların cevabını bulup bulmadığı şu anda belli değil.
Forbes
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
peru-da-3800-yillik-rahibe-ve-politik-lider-figurinleri-bulundu-arkeofili-2015-06-13t00-00-00
|
https://arkeofili.com/peruda-3800-yillik-rahibe-ve-politik-lider-figurinleri-bulundu/
|
Peru'da 3800 Yıllık Rahibe ve Politik Lider Figürinleri Bulundu - Arkeofili
|
2015-06-13T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"Ritüel",
"Sepet",
"and",
"antropomorfik",
"caral",
"figürin",
"güney amerika",
"heykelcik",
"peru",
"politik lider",
"rahibe",
"supe vadisi",
"temel atma ritüeli"
] |
Peru Kültür Bakanlığı 3,800 yıl önce antik Caral uygarlığı tarafından yapıldığı düşünülen üç figürin bulunduğunu açıkladı. Bakanlık figürinlerin “derin bir sembolik anlamı olan bir adağın” parçası olabileceğini de düşünüyor. Çamurdan yapılan figürinler, Peru’nun kuzeyinde günümüzde önemli bir arkeolojik alan olan Vichama antik şehrinde bulundu. Figürinler bir yapının içinde bulunan, hasırdan yapılmış ve pamuk ipliğiyle tutturulmuş […]
|
Peru Kültür Bakanlığı 3,800 yıl önce antik Caral uygarlığı tarafından yapıldığı düşünülen üç figürin bulunduğunu açıkladı. Bakanlık figürinlerin “derin bir sembolik anlamı olan bir adağın” parçası olabileceğini de düşünüyor.
Çamurdan yapılan figürinler, Peru’nun kuzeyinde günümüzde önemli bir arkeolojik alan olan Vichama antik şehrinde bulundu. Figürinler bir yapının içinde bulunan, hasırdan yapılmış ve pamuk ipliğiyle tutturulmuş bir sepetin içindeki ikinci bir hasır sepette keşfedildi. Antropomorfik figürinler birbirine bakar şekilde bulundu.
Bakanlık figürinlerin büyük ihtimalle, yeni bir binanın temeli atılırken yapılan ritüellerde kullanıldığını söyledi.
Siyah, sarı, beyaz ve kırmızı renklere boyanmış çıplak erkek ve kadın figürlerinin, politik liderleri temsil ettiği düşünülüyor. Erkek olan ilk figür hardal sarısı saça ve kırmızı boncuklardan yapılmış bir kolyeye sahip. Kadın olan figür kırmızımsı saça ve siyah dudaklara sahip.
28 parmaklı bir kadını betimleyen, ve diğerlerinden daha uzun olan üçüncü figürinin ise bir rahibeyi temsil ettiği düşünülüyor. Bu 28 parmaklı kadının beyaza boyalı yüzünde kırmızı noktalar bulunuyor. Rahibe figürininin siyah saçları, kırmızı bir alnı, ve siyah ile kırmızı bonckuklardan oluşan bir kolyesi var.
Araştırmacılar bu figürinin boyunun diğer ikisinden daha uzun olması, kadın ve erkek figürininin arasında durması, ve 28 parmağı olması nedeniyle bir rahibe olabileceğini düşünüyor.
Araştırma ekibi ayrıca aynı dikdörtgen yapıda iki adet, kumaşa sarılı ve sarı, mavi, turuncu kuştüyleriyle kaplı, vücutsuz kadın yüzü figürini de buldu. Ruth Shady’nin başında olduğu arkeolog ekibi, bu yapının özellikle adaklar için yapıldığını düşünüyor.
Kültür bakanlığı açıklaması “Yüzler, yüz boyamaları, saç stilleri ve kadın yüzlerinin özellikleri, Supe Vadisi’ndeki Miraya arkeolojik alanında bulunan bir figürini hatırlatıyor. Bu yüzler büyük ihtimalle bir tanrıçayı ya da Caral uygarlığının sonuna doğru yaygın olan kadın ilkörneğini/modelini temsil ediyor” diyor.
Amerikalar’ın en erken uygarlığı olduğu düşünülen Caral uygarlığı yaklaşık 5,000 yıl önce ortaya çıktı ve Peru’daki Supe Vadisi’nde yaşadı. Caral’lılar arkalarında piramit ve batık amfitiyatro gibi etkileyici mimari yapılar bıraktı.
Chicago’daki Field Müzesi’nden Jonathan Haas, 2001de yapılan ve Caral şehrindeki yapıları MÖ 2600 ila 2000 yıllarına tarihleyen çalışmayla ilgil olarak “Caral’dan öğrendiklerimiz, erken And uygarlıklarının gelişimiyle ilgili düşündüklerimizi yeniden yazacak” demişti.
Caral şehri, figürinlerin bulunduğu ve Güney Pasifik kıyısında olan Vichama arkeolojik alanından daha iç kısımlarda kalıyor. Fakat bakanlığın da açıklamasına göre tüm bu alanlar Caral Arkeolojik Bölgesi’nin bir parçası.
AFP, TheBlaze.com, görseller: Peru Kültür Bakanlığı
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
isvec-yerlilerin-kafataslarini-torenle-polinezya-ya-geri-verdi-arkeofili-2015-06-13t00-00-00
|
https://arkeofili.com/isvec-yerlilerin-kafataslarini-torenle-polinezyaya-geri-verdi/
|
İsveç, Yerlilerin Kafataslarını Törenle Polinezya'ya Geri Verdi - Arkeofili
|
2015-06-13T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"Avrupa",
"büyük okyanus",
"fransız polinezyası",
"iade",
"isveç",
"polinezya",
"yerli"
] |
Türkiye ve Orta Doğu’daki ülkelerde Avrupa ülkelerine götürülen tarihi eserlerin geri verilmesi tartışılırken, yerlilerin yaşadığı bölgelerde insan kalıntılarının, yani yerlilerin atalarının kalıntılarının geri verilmesi tartışmalı konulardan oluyor. Bunun bir örneği, İsveç’te Polinezyalı bir grup üyelerine 10 insan kafatasının verildiği törende görüldü. Polinezya, Büyük Okyanus’taki 3 büyük ada öbeğinden biridir. Hawaii, Paskalya Adası ve Yeni Zelanda’nın […]
|
Türkiye ve Orta Doğu’daki ülkelerde Avrupa ülkelerine götürülen tarihi eserlerin geri verilmesi tartışılırken, yerlilerin yaşadığı bölgelerde insan kalıntılarının, yani yerlilerin atalarının kalıntılarının geri verilmesi tartışmalı konulardan oluyor. Bunun bir örneği, İsveç’te Polinezyalı bir grup üyelerine 10 insan kafatasının verildiği törende görüldü.
Polinezya, Büyük Okyanus’taki 3 büyük ada öbeğinden biridir. Hawaii, Paskalya Adası ve Yeni Zelanda’nın oluşturduğu üçgen biçiminde alana dağılmıştır.
1800lerde bu adalardan Fransa’ya ait olan Fransız Polinezyası bölümünde, on insan kafatası toplanmış ve 1884’te arkeolog Hjalmar Stolpe tarafından İsveç’e getirilmişti. Bu kafatasları Stockholm ve Uppsala’daki üniversitelerde saklanıyordu.
Üniversite yetkilileri, Polinezyalı bir dernek olan Te Tupuna Te Tura’yla, kalıntıların ülkeye geri iade edilmesi konusunda çalıştı.
İsveç’te yapılan bir törenle Polinezyalı bir grubun üyelerine verilen kafatasları, şimdi Markiz Adaları’na gömülecek.
Radio New Zealand
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
kolezyumun-vahsi-hayvan-asansoru-restore-edildi-arkeofili-2015-06-11t00-00-00
|
https://arkeofili.com/kolezyumun-vahsi-hayvan-asansoru-restore-edildi/
|
Kolezyum’un Vahşi Hayvan Asansörü Restore Edildi - Arkeofili
|
2015-06-11T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"amfitiyatro",
"arena",
"asansör",
"gladyatör",
"italya",
"kolezyum",
"restorasyon",
"roma"
] |
Roma döneminde gladyatörlerle savaşacak aslanları ve diğer vahşi hayvanları taşımak için yapılan Kolezyum’un asansörü, uzmanlar tarafından aslına uygun olarak restore edildi. İnsan gücüyle çalışan asansör, MS. 1. Ve 3. Yüzyıllar arasında vahşi hayvanları amfitiyatroya çıkarmak için kullanılıyordu. En ünlü 24 arenadan biri olan Kolezyum’daki asansörün restorasyonu yaklaşık 15 ay sürdü. Arkeoloji Direktörü Rossella Rea, “Her […]
|
Roma döneminde gladyatörlerle savaşacak aslanları ve diğer vahşi hayvanları taşımak için yapılan Kolezyum’un asansörü, uzmanlar tarafından aslına uygun olarak restore edildi.
İnsan gücüyle çalışan asansör, MS. 1. Ve 3. Yüzyıllar arasında vahşi hayvanları amfitiyatroya çıkarmak için kullanılıyordu. En ünlü 24 arenadan biri olan Kolezyum’daki asansörün restorasyonu yaklaşık 15 ay sürdü.
Arkeoloji Direktörü Rossella Rea, “Her asansörü kontrol etmek için 8 erkek ve ipleri kontrol etmesi için de 2-3 kişi gerekiyordu. Her anlamda burada gerçekleştirilenler muhteşem bir gösteri olmalıydı. Hayvanları arenaya çıkarabilmek için yaklaşık 200 kişi lazımdı.”
Kolezyum Ölüm Tuzağı isimli dizinin yönetmeni Gray Glassman, “Eğer Antik Roma bir facebook sayfası olsaydı profil fotoğrafı Kolezyum olurdu. Tarihin bir parçası olmak paha biçilemez. ” Dedi.
Kolezyum’da arenaya çıkarılan hayvanlar arasında aslanlar, leoparlar, ayılar, kurtlar, devekuşları ve geyikler vardı. Arkeologlar bu hayvanların kemiklerini ve kafataslarını Kolezyum’un bodrum katında bulmuştu.
nbcnews
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
nigdede-arkeolojik-kazilar-basliyor-arkeofili-2015-06-11t00-00-00
|
https://arkeofili.com/nigdede-arkeolojik-kazilar-basliyor/
|
Niğde’de Arkeolojik Kazılar Başlıyor - Arkeofili
|
2015-06-11T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"kınık",
"niğde",
"porsuk höyük",
"tepecik",
"tyana"
] |
Niğde’de gerçekleştirilen arkeolojik kazılar 2015 yılında da hız kesmeden çalışmalara devam ediyor. Prof. Dr. Erhan Bıçakçı’nın kazı başlanlığını yaptığı Tepecik, Prof. Dr. Dominigue Paul Beyer’in kazı başkanlığını yaptığı Porsuk Höyük ve Bor İlçesine bağlı Kemerhisar Beldesinde Antik Tyana Kenti Niğde tarihini gün yüzüne çıkarıyor. Niğde’nin Altınhisar ilçesi Yeşilyurt Beldesi’nde bulunan Kınık Höyük’te 4 Haziran’da kazı […]
|
Niğde’de gerçekleştirilen arkeolojik kazılar 2015 yılında da hız kesmeden çalışmalara devam ediyor.
Prof. Dr. Erhan Bıçakçı’nın kazı başlanlığını yaptığı Tepecik, Prof. Dr. Dominigue Paul Beyer’in kazı başkanlığını yaptığı Porsuk Höyük ve Bor İlçesine bağlı Kemerhisar Beldesinde Antik Tyana Kenti Niğde tarihini gün yüzüne çıkarıyor.
Niğde’nin Altınhisar ilçesi Yeşilyurt Beldesi’nde bulunan Kınık Höyük’te 4 Haziran’da kazı çalışmalarına başlandı. Tepecik ve Porsuk Höyük kazılarına ise Temmuz ayında başlanacak.
İtalya’nın Pavia Üniversite’sinden Prof. Dr. Lorenzo D’alfonso’nun başkanlığını yaptığı Kınık Höyük kazılarında, 2014 yılında Niğde Müzesi envanterine 17 adet eser kazandırılmıştı.
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
cinde-tarihoncesi-mezarlarda-kurban-edilmis-insanlar-bulundu-arkeofili-2015-06-08t00-00-00
|
https://arkeofili.com/cinde-tarihoncesi-mezarlarda-kurban-edilmis-insanlar-bulundu/
|
Çin’de Tarihöncesi Mezarlarda Kurban Edilmiş İnsanlar Bulundu - Arkeofili
|
2015-06-08T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"dekorasyon",
"insan kurbanı",
"kemik kehaneti",
"kurban",
"mezar hediyesi",
"mezarlık",
"quija",
"tarihöncesi",
"çin"
] |
Kuzeybatı Çin’de Mogou köyünün yakınında, bir kısmına kurban edilmiş insanların gömüldüğü yüzlerce mezardan oluşan bir tarihöncesi mezarlık bulundu. Gömütler yaklaşık 4,000 önceye, bölgede yazının bulunmasından önceki bir zamana tarihleniyor. Sadece bir arkeolojik sezon içinde, 2009’un Ağustos ve Kasım ayları arasında, bu alanda neredeyse 300 mezar ortaya çıkarıldı. 2008 ve 2011 arasında devam eden çalışmalarda da […]
|
Kuzeybatı Çin’de Mogou köyünün yakınında, bir kısmına kurban edilmiş insanların gömüldüğü yüzlerce mezardan oluşan bir tarihöncesi mezarlık bulundu.
Gömütler yaklaşık 4,000 önceye, bölgede yazının bulunmasından önceki bir zamana tarihleniyor. Sadece bir arkeolojik sezon içinde, 2009’un Ağustos ve Kasım ayları arasında, bu alanda neredeyse 300 mezar ortaya çıkarıldı. 2008 ve 2011 arasında devam eden çalışmalarda da yüzlerce mezar daha bulundu.
Mezarlar yerin altına kazılmıştı, ve hepsi Kuzeybatı yönüne doğru yönlendirilmişti. Bazı mezarların küçük odacıları ya da hazneleri de bulunuyordu. Ölünün yanındaki bu haznelere iyi kalitede seramikler konuluyordu. Arkeologlar bazı mezarların da üstünün tepesinin bir tortu tabakasıyla kaplandığını fark etti, bu tepeler mezarların yerlerini işaretliyor olabilirdi.
Aileler de Kurban Edilen İnsanlar da Gömülmüş
Mezarların içinde, yine Kuzeybatıya dönük şekilde, birlikte gömülmüş aileler ortaya çıkarıldı. Bu aileiler kolyeler, silahlar ve dekore edilmiş seramikler gibi çok çeşitli eşyalarla gömülmüştü.
Mezarlarda kurban edilmiş insanlar da belirgin şekilde görülüyordu. Chinese Cultural Relics (Çin Kültürel Eserleri) dergisindeki açıklamaya göre “bir mezarda, kurban edilen insan kol ve bacakları bükülmüş, ve yüzü mezar haznesine dönük olarak, bir yanına yatırılmştı. Kemikler oldukça iyi korunmuş ve bu bireyin yaşının 13 olduğu tahmin ediliyor.”
Mezar Hediyeleri
Mezarda bulunan eşyaların arasında kazınmış desenlerle dekore edilmiş çanak çömlekler de var. Bazı çömleklerde, çömlekçi “O” harfi şeklinde birçok çizik yapmış, bu O’lar da çömlek üstünde bir desen yaratmış. Bazen de “O” yerine çömlekçi, çömleğin üst kısmında dalgalı çizgiler çizmiş.
Araştırmacılar ayrıca silah olarak kullanılmış olabilecek buluntular da buldu. Balta, hançer, bıçak ve taştan topuz başları yanında, araştırmacıların kesmek için kullanıldığını düşündüğü bronzdan kılıçlar da bulundu.
Mezarlıkta ayrıca geleceği tahmin etmek için yapılan ritüellerde kullanılmış olabilecek “kemik kehaneti yığınları” da bulundu. Kemiklerden kehanette bulunmak antik dünyada sıklıla uygulanan bir gelenekti. Hatta yüzyıllar sonra Çin’de yazı geliştiğinde, yazılan ilk metinler kehanet için kullanılan kemikler üzerineydi.
Quija Kültürü
Mezarların çoğu, yukarı Sarı Irmak vadisinde yaşamış ve benzer desenlere sahip eşyalar kullanmış Quija insanlarına ait.
Çin’in Kuzeybatı Üniversitesi’nde profesör Chen Hongahi’nin “A Companion to Chinese Archaeology” (Çin Arkeolojisi için El Kitabı) kitabında yazdığına göre “Quija kültürü alanları bütün yukarı Sarı Irmak kıyısında geniş bir bölgede bulunuyor.”
Honghai Quija kültürü insanlarının kısmen kurak bir bölgede yaşadığını belirtiyor. Bu koşullara alışmak için Quija insanları kurak iklime uygun olan akdarı yetiştirdi ve domuz, koyun ve keçi de dahil olmak üzere çeşitli hayvanlar yetiştirdi. Quija kültürü insanları gösterişsiz yerleşimlerde yaşadı, ve evleri bazen kısmen toprak altındaydı. “Yapıların kalıntıları genelde kare ya da dikdörtgen, ve çoğunlukla kısmen toprak altında” diyor Honghai.
Bilimadamları Quija insanlarının neden insan kurban ettiğini, ya da kimleri kurban ettiğini şimdilik bilemiyor. Honghai, diğer toplulukları fethedip, onları köle olarak kullanmış ya da kurban etmiş olabileceklerini söylüyor.
Livescience, görseller: Chinese Cultural Relics
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
misir-da-iki-muze-kuratoru-kacakciliktan-tutuklandi-arkeofili-2015-06-09t00-00-00
|
https://arkeofili.com/misirda-iki-muze-kuratoru-kacakciliktan-tutuklandi/
|
Mısır'da İki Müze Küratörü Kaçakçılıktan Tutuklandı - Arkeofili
|
2015-06-09T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"Mısır",
"kahire müzesi",
"kaçakçılık",
"küratör",
"polis",
"tarihi eser kaçakçılığı",
"yağma"
] |
Mısır Eski Eserler Bakanlığı, Kahire’de açılacak olan yeni müzenin iki küratörünün eserleri çaldıkları ve sahteleriyle değiştirdikleri iddiasıyla tutuklandığını açıkladı. 2011’de Hüsni Mübarek indirilmesiyle sonuçlanan başkaldırılar ve müteakip politik karışıklıkla birlikte, ülkede kültürel mirasın yağmasında bir artış görülüyor. Yeni devasa Mısır Uygarlığı Milli Müzesi UNESCO’nun işbirliğiyle yapıldı ve daha ziyaretçilere açılmadı. Eski Eserler Bakanı Mamdouh al-Damati “İki […]
|
Mısır Eski Eserler Bakanlığı, Kahire’de açılacak olan yeni müzenin iki küratörünün eserleri çaldıkları ve sahteleriyle değiştirdikleri iddiasıyla tutuklandığını açıkladı.
2011’de Hüsni Mübarek indirilmesiyle sonuçlanan başkaldırılar ve müteakip politik karışıklıkla birlikte, ülkede kültürel mirasın yağmasında bir artış görülüyor.
Yeni devasa Mısır Uygarlığı Milli Müzesi UNESCO’nun işbirliğiyle yapıldı ve daha ziyaretçilere açılmadı.
Eski Eserler Bakanı Mamdouh al-Damati “İki küratör, Luksor’daki Karnak Tapınağı’nda bulunmuş Kral Menkaure’nin firavun heykeli ile, İslami dönemden kalma bir feneri sahteleriyle değiştirirken yakalandı” dedi.
Müzenin deposundan çalınan antik İslami eserlerin Londra’da açık arttırmada ortaya çıkması üzerine başlayan polis soruşturması sonucu iki küratör tutuklandı.
Yapılan açıklamaya göre, bakanlığa mensup bir komite tarihöncesi zamandan günümüze kadar tarihlenen paha biçilmez eserlerin bir envanterini yapacak.
AFP
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
urdunde-14-000-yillik-tarim-izleri-bulundu-arkeofili-2015-06-10t00-00-00
|
https://arkeofili.com/urdunde-14-000-yillik-tarim-izleri-bulundu/
|
Ürdün’de 14.000 Yıllık Tarım İzleri Bulundu - Arkeofili
|
2015-06-10T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"buzul çağ",
"fauna",
"iklim",
"kara çöl",
"tarım",
"tohum",
"ürdün"
] |
Ürdün’de birkaç yıldır çalışan arkeologlar, erken insanların tarıma geçişi hakkında önemli bulgular elde etti. Kara Çöl’de 14.000 yıl öncesine ait buluntular, insanlığın uygarlık öncesi kültür ve çevre anlayışına ışık tutuyor. Kara Çöl’ün o zamanlar daha çok yağış aldığı ve insan yerleşimine daha uygun olduğu düşünülüyor. Kopenhag Üniversitesi Arkeoloğu Tobias Richter, “Güneybatı Asya’da bulmayı beklemediğimiz şaşırtıcı […]
|
Ürdün’de birkaç yıldır çalışan arkeologlar, erken insanların tarıma geçişi hakkında önemli bulgular elde etti. Kara Çöl’de 14.000 yıl öncesine ait buluntular, insanlığın uygarlık öncesi kültür ve çevre anlayışına ışık tutuyor. Kara Çöl’ün o zamanlar daha çok yağış aldığı ve insan yerleşimine daha uygun olduğu düşünülüyor.
Kopenhag Üniversitesi Arkeoloğu Tobias Richter, “Güneybatı Asya’da bulmayı beklemediğimiz şaşırtıcı deliller elde ettik. Bu kanıtlar, son buzul çağının sonunda tarım teknikleri geliştirmeye başlayan avcı toplayıcı toplumlar hakkındaki görüşlerimizi değiştiriyor.
Suriye sınırına bakan kayalık, kurak volkanik bazaltın altından 14.000 yıllık çocuk ve yetişkin kemikleri bulundu. Kemiklerin, tohumların ve diğer kalıntıların incelenmesiyle bilim adamları, 14.000 yıl önce bölgedeki tarıma başlangıcı, yerleşmeyi ve büyük insan toplulukları hakkında bilgi edinmeyi ümit ediyor.
Çalışma ekibinden Elin Estrup, “Daha sonra burada ne tür şeyler yetiştiğini bize anlatabilecek farklı bitki türleri tespit edebiliriz. Şu anda burası bir çöl olduğu için hayal etmek çok zor fakat binlerce yıl önce burası çok yeşil ve güzeldi. Bunu bitki kalıntılarına bakarak söyleyebiliriz.”
Ekip, Kara Çöl’de ilerleyen zamanlarda yapılacak çalışmalarla, iklimin ve çevrenin zaman içinde nasıl değiştiğine dair daha net bilgi edinmeyi ve bu bölgenin insan uygarlıklarının gelişimindeki etkisini öğrenmeyi ümit ediyor.
euronews
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
kanada-da-tamamen-yeni-bir-dinozor-cinsi-kesfedildi-arkeofili-2015-06-05t00-00-00
|
https://arkeofili.com/tacli-bir-kafa-yapisina-sahip-tamamen-yeni-bir-dinozor-cinsi-kesfedildi/
|
Kanada'da Tamamen Yeni Bir Dinozor Cinsi Keşfedildi - Arkeofili
|
2015-06-05T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"boynuz",
"cins",
"dinozor",
"kanada",
"paleontoloji",
"regaliceratops",
"taçlı",
"triceratops",
"yaka"
] |
Yeni bir araştırma, yaklaşık 70 milyon yıl önce, taça benzer bir yakası, burnunda uzun bir boynuzu ve gözleri üzerinde de iki küçük boynuzu olan garip görünüşlü bir dinozorun günümüzde Kanada’nın Alberta eyaleti olan topraklarda yaşadığını ortaya koydu. Triceratops türünün bir akrabası olan yeni dinozor türünün kafatası 10 yıl önce Peter Hews adında bir adam tarafından keşfedilmişti. […]
|
Yeni bir araştırma, yaklaşık 70 milyon yıl önce, taça benzer bir yakası, burnunda uzun bir boynuzu ve gözleri üzerinde de iki küçük boynuzu olan garip görünüşlü bir dinozorun günümüzde Kanada’nın Alberta eyaleti olan topraklarda yaşadığını ortaya koydu.
Triceratops türünün bir akrabası olan yeni dinozor türünün kafatası 10 yıl önce Peter Hews adında bir adam tarafından keşfedilmişti. Hews bir yamaçtan çıkan kemikleri fark ettikten sonra araştırmacılar fosili kazdı ve üstünde çalışmalar yürüttü. Araştırmalar sonucu fosilin, tamamen yeni bir boynuzlu dinozor cinsine (ve türüne) ait olduğu ortaya çıktı.
Araştırmacılar alışılmadık görünümlü dinozora Regaliceratops peterhewsi ismini verdi. Latince olan regalis kelimesi “kraliyete ait” anlamına geliyor ve dinozorun emsalsiz taç benzeri kafasına (ve araştırmayı yapan Kanada Kraliyet Tyrrell Paleontoloji Müzesi’ne) atıfta bulunuyor. Yunanca olan ceratops ise “boynuzlu yüz” anlamına geliyor. Fakat araştırmacılar dinozorun lakabı olan “Hellboy”un çok daha popüler olduğunu da ekledi.
Paleobiyolog Caleb Brown, bu kafatasının, boynuzlu dinozorların Alberta’nın bu bölgesinde yaşadığına dair ilk kanıt olduğunu belirtti.
Brown “Fakat kafatası örneği laboratuvarda içinde olduğu kayadan çıkarılıp hazırlanana kadar, bütün anatomisi ve ilginç özellikler silsilesi ortaya çıkarılmamıştı. Hazırlandıktan sonra yeni bir tür ve beklenmedik bir tür olduğu belliydi. Müzeyi ziyaret eden bir çok boynuzlu dinozor uzmanı, onu laboratuvarda gördüğünde birkaç kere bakmak zorunda kaldı ” dedi.
Brown, kafatasının yeni bir tür olduğunun oldukça açık olduğunu belirtti. Yüzdeki boynuzların kendine özgü boyutları ve şekli ile kafatasının arkasındaki zırhımsı yaka, yeni bir türe ait olduğunun en büyük göstergeleri. Regaliceratops peterhewsi aslında Triceratops’a oldukça benzer olsa da, burnu daha uzun ve gözlerinin üzerindeki boynuzlar “komik derecede küçük” diyor Brown.
Fakat Brown’a göre en etkileyici olan kafatasının arkasındaki yaka. Buradaki çıkıntılar, bir orta dikeni olan beşgenlerden yapılma bir haleyi andırıyor ve Brown’a göre “tüm bunların birleşimi bir taca benziyor.”
Yeni bulunan dinozorda ayrıca ilginç bir kısa ve uzun boynuz kombinasyonu var. Araştırmacılar genelde boynuzlu dinozorları iki kategoriye ayırıyor. Chasmosaurine’lerde burun üzerinde küçük, gözler üzerinde büyük bir boynuzü ve uzun bir yaka oluyor. Centrosaurine’lerde ise büyük bir boynuz burun, küçük göz boynuzları ve kısa bir yaka oluyor.
Brown “Bu yeni tür bir Chasmosaurine olmasın arağmen, Centrosaurine’lere daha yakın kafatası özellikleri var. Yeni dinozor ayrıca, Centrosaurine’lerin soyunun tükenmesinden sonraki bir dönemde yaşamış” diyor.
Regaliceratops peterhewsi, evrimsel bir yakınlaşmayı gösteren ilk boynuzlu dinozor örneği. Yani bu iki farklı grup dinozorun, birbirinden bağımsız olarak benzer fiziksel özellikler geliştirdiği görülüyor.
Araştırmacılar daha fazla Regaliceratops peterhewsi fosili aramayı planlıyor. Aynı zamanda kafatasının da dijital rekonstrüksiyonları yapılıyor. Brown “Bu keşif, orada biryerde bizim henüz bulamadığımız başla boynuzlu dinozorları olduğunu öneriyor, biz de bu yeni türleri arayacağız” diyor.
Livescience
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
istanbul-da-kucukcekmece-tarih-muzesi-aciliyor-arkeofili-2015-06-02t00-00-00
|
https://arkeofili.com/istanbulda-kucukcekmece-tarih-muzesi-aciliyor/
|
İstanbul'da Küçükçekmece Tarih Müzesi Açılıyor - Arkeofili
|
2015-06-02T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"açılış",
"belediye",
"istanbul",
"küçükçekmece",
"küçükçekmece tarih müzesi",
"müze",
"yarımburgaz"
] |
İstanbul’daki Küçükçekmece semtinin tarihini kuruluşundan bugüne kadar anlatan Küçükçekmece Tarih Müzesi, yarın, 3 Haziran günü ziyaretçilere açılıyor. Müze, Küçükçekmece belediye binasında açılacak. Müze çalışmaları 3 yıl sürdü. Küçükçekmece’nin geçmişi, İstanbul’un da en eski yerleşim yeri olan Yarımburgaz Mağarası’na kadar uzanıyor. Müzede Küçükçekmece’nin tarihöncesi ve antik kalıntıları yanında, yakın tarihi ve soysal kültürel yaşamı da inceleniyor. Belediyenin […]
|
İstanbul’daki Küçükçekmece semtinin tarihini kuruluşundan bugüne kadar anlatan Küçükçekmece Tarih Müzesi, yarın, 3 Haziran günü ziyaretçilere açılıyor. Müze, Küçükçekmece belediye binasında açılacak. Müze çalışmaları 3 yıl sürdü. Küçükçekmece’nin geçmişi, İstanbul’un da en eski yerleşim yeri olan Yarımburgaz Mağarası’na kadar uzanıyor. Müzede Küçükçekmece’nin tarihöncesi ve antik kalıntıları yanında, yakın tarihi ve soysal kültürel yaşamı da inceleniyor.
Belediyenin müze için hazırladığı tanıtım metni:
“İstanbul’un en eski yerleşim yerinin Küçükçekmece Gölü’nün kuzeyinde bulunan Yarımburgaz Mağarası olduğu kabul edilmektedir. Tarihi bakımından birinci derecede önem arz eden bu yerleşim mağarası, Küçükçekmece’nin yüksek kesimlerinde bulunmakta, Roma, Geç Antik ve Bizans dönemlerinde yerleşim yeri olarak bilinen bu bölgeye Regium ya da Region adı verilmektedir. Region’a ilişkin en eski bilgilere MÖ. II. yüzyıla ait kaynaklarda rastlanır.
Küçükçekmece’de tarihin başlangıcına dair bazı kodları yapılan çeşitli araştırmalar, arkeolojik kalıntıların gün yüzüne çıkması sayesinde yeniden öğrenmekteyiz. Bu araştırmaların bir kısmı da Küçükçekmece Gölü ve çevresinde yapılmaktaydı. Birinci derecede antik çağın izlerini bulmak amacıyla Küçükçekmece’de, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde birçok kazılar yapılmış ve bu kazılarda birtakım bulgular elde edilmiştir. Arkeolojik kazı çalışmaları halen günümüzde de devam etmektedir. Burada ortaya çıkarılan tarihi eserler, İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin en önemli buluntuları arasında yer almaktadır. Bu eserler ve antik bulgular, insanlığın ilk yerleşim yerlerinden biri olan Küçükçekmece’nin geçmişten günümüze önemi, stratejik konumu ve tarihi geçmişi hakkında bilimsel veriler ortaya koymaktadır.
Küçükçekmece’nin İstanbul ve bölgenin ilk yerleşim yeri olması, arkeologları, sanat tarihçileri ve tarihçileri, araştırmacıları ve daha pek çok ilgili ya da ilgisiz kimseleri heyecanlandıran bir bilgi olsa gerek. Yaklaşık üç yılı bulan çalışma ve araştırmalarımız sonucunda elde ettiğimiz veriler şimdi ilçe tarihini anlatan bir müze ile izleyicilerini ağırlayacak.
Bu müze ile Küçükçekmece’nin tarihi, antik kalıntıları, imara açılması ve imar durumu, sosyal ve kültürel yaşam, spor ve Küçükçekmece’den simgeler gibi başlıklar altında bir tarih okuması yapılabilecek.”
Bir belediyenin geçmişini sahiplenip böyle bir adım atması çok sevindirici. Her belediyenin buna benzer girişimlerde bulunmasını umut ediyoruz, ki sadece İstanbul değil Türkiye’deki her yörenin bu çeşit bir çalışmanın yapılabileceği uzun bir tarihi olduğu şüphesiz.
İnsan haber. görseller: Küçükçekmece Belediyesi
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
350-yillik-soylu-kadin-kocasinin-kalbi-ile-birlikte-bulundu-arkeofili-2015-06-04t00-00-00
|
https://arkeofili.com/350-yillik-soylu-kadin-kocasinin-kalbi-ile-birlikte-bulundu/
|
350 Yıllık Soylu Kadın Kocasının Kalbi ile Birlikte Bulundu - Arkeofili
|
2015-06-04T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"Louise de Quengo",
"fransa",
"kalp",
"manastır",
"mezar",
"rennes",
"soylu",
"tabut",
"şapel"
] |
Fransa’da bir manastırda kurşun tabutun içinde kıyafetleriyle birlikte bulunan 350 yıllık soylu kadının yanında kocasının kalbi bulundu. 17. yüzyıldan kalma bedeni günümüze kadar çok iyi koruyan kurşun tabut, Fransa’nın Kuzeybatı kenti Rennes’te ortaya çıkarıldı. 145 santimetre boyundaki ceset, Mart ayında Saint-Joseph Manastırının şapelinde taş bir mezarın içinde keşfedildi. Ceset büyük olasılıkla 1656 yılında 60’lı yaşlarında […]
|
Fransa’da bir manastırda kurşun tabutun içinde kıyafetleriyle birlikte bulunan 350 yıllık soylu kadının yanında kocasının kalbi bulundu.
17. yüzyıldan kalma bedeni günümüze kadar çok iyi koruyan kurşun tabut, Fransa’nın Kuzeybatı kenti Rennes’te ortaya çıkarıldı.
145 santimetre boyundaki ceset, Mart ayında Saint-Joseph Manastırının şapelinde taş bir mezarın içinde keşfedildi.
Ceset büyük olasılıkla 1656 yılında 60’lı yaşlarında ölen Louise de Quengo’a ait. Geçtiğimiz Salı günü arkeologlar tarafından yapılan açıklamaya göre, dulun hemen yanında kocası Toussaint de Perrein’in kalbi bulundu. Louise de Quengo’nun kocası öldükten sonra kalbini sakladığı düşünülüyor.
Alanda aynı zamanda dört tane daha kurşun tabut ve 800 tane mezar daha bulundu. Fakat onların günümüze kadar çok iyi korunarak gelmiş dul Quengo’nun tersine sadece iskeletleri vardı.
Dul Quengo’nun pelerinin altında ellerinin haç tutar vaziyette bulunduğunu söyleyen arkeologlar, kadının pelerinin ve ayakkabılarının yanısıra beyninin, saçlarının ve iç organlarının da hala sağlam olduğunu belirtiyor.
theguardian
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
ingiltere-de-kafasi-bacaklarinin-arasinda-gomulu-iskelet-bulundu-arkeofili-2015-06-03t00-00-00
|
https://arkeofili.com/ingilterede-kafatasi-bacaklarinin-arasinda-gomulu-iskelet-bulundu/
|
İngiltere'de Kafası Bacaklarının Arasında Gömülü İskelet Bulundu - Arkeofili
|
2015-06-03T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"Ritüel",
"cellat",
"gladyatör",
"idam",
"inanış",
"infaz",
"ingiltere",
"kelt",
"roma",
"traianus sütunu",
"trajan sütunu"
] |
İngiltere, Londra’da şehir merkezinde yapılan bir kazıda, başı ayrılmış ve kafatası bacaklarının arasına konulmuş bir iskelet keşfedildi. Roma dönemine tarihlenen kalıntılar, 42 km’lik Crossrail Project isminde bir raylı sistem inşaatı sırasında bulundu. İskelet diğer buluntularla birlikte, Roma dönemi Britanyası hakkında uzun süreli görüşleri sorguluyor ve Kelt uygulamaları ile korkutucu Roma geleneklerine ışık tutuyor. Başsız iskeletin yanında, Kazıyı […]
|
İngiltere, Londra’da şehir merkezinde yapılan bir kazıda, başı ayrılmış ve kafatası bacaklarının arasına konulmuş bir iskelet keşfedildi. Roma dönemine tarihlenen kalıntılar, 42 km’lik Crossrail Project isminde bir raylı sistem inşaatı sırasında bulundu. İskelet diğer buluntularla birlikte, Roma dönemi Britanyası hakkında uzun süreli görüşleri sorguluyor ve Kelt uygulamaları ile korkutucu Roma geleneklerine ışık tutuyor. Başsız iskeletin yanında, Kazıyı gerçekleştiren Museum of London Archaeology (Londra Arkeolojisi Müzesi) ekibi bir Roma yolunun kenarında düzgünce dizilmiş birkaç kafatası da buldu.
Şehrin bu bölümünde başka kafatasları da bulunduğu için, burada bulunan dizili kafataslarıyla ilgili teori de eski bir mezarlıktan buraya nehirle taşınmış olmasıydı. Thames Nehrinin eski bir kolu olan Wallbrook nehri Londra’nın bu bölümünden geçiyordu, ve mezarlığın topraklarını aşındırarak kemikleri buraya taşımış olabilirdi. Fakat son keşfedilen kafatasları bu nehir teorisine uymuyor.
Projenin baş arkeologu Jay Carver “Bu keşiflerin hepsi doğal çevrenin etkisiyşe açıklanamaz. Bence burada bir karışım var. Kafataslarının bazıları buraya nehrin aşındırmasıyla gelmiş olabilir. Fakat Londra’nın bu bölümünün bir idam ve teşhir alanı olduğu yönündeki kanıtlar da gittikçe artıyor” diyor.
Bu teori, yakın bir yerde yapılan kelepçeli bir bilek ve prangaların keşfini de açıklayabilir. Yakındaki Roma amfitiyatrosunda savaşan gladyatörlerin de sıklıkla rakiplerinin başlarını kestiği biliniyor. Amfitiyatroda ayrıca suçlular da idam ediliyordu. Bu suçluların kafatasları da, diğer insanları caydırmak için direklerde sergilenirdi.
Kafatasları ayrıca, savaşta düşmanlarının kafasını kesen ve ganimet olarak teşhir eden Romalı ve Britanyalı kafa avcıları tarafından da toplanmış olabilir. Roma İmparaorluğu boyunca bu şekilde kafa almanın kanıtları görülür. Roma’daki Traianus Sütunu’ndaki rölyeflerde Romalılar düşmanlarının kafasını keserken görülür. Fakat Carver ve ekibi bulunan kafataslarında, kazıklara geçirilen kafalarda görülecek yara ve izlerle karşılaşmadı.
Bazı uzmanlar da kafataslarının sadece toprağın üstüne konulmuş olabileceğini düşünüyor. Bu teori, kafataslarının ritüel bir adak olarak yere konulduğu, ve bir ceza veya infazla alakası olmadığı ihtimalini ortaya çıkarıyor.
İngiltere boyunca, pagan Kelt inanışları, Roma diniyle bir arada varlığını sürdürdü ve hatta birbirine karıştı. En eski Kelt inanışlarından birine göre kafa, insanın kuvvetinin ve bilgeliğinin toplandığı eşsiz güç kaynağıydı. Biri öldüğünde kafası tanrılara vermeye layık bir adak olarak görülürdü, ve bedenden ayrılıp ritüel olarak tanrılara adanırdı. Bu inanış bazı Londra kafataslarının kayıp çene kemiklerini de açıklayabilir: hayatta kalanlar bazen ölenlerin kemiklerinin parçalarını, kötü ruhlardan korunmak için saklardı.
The Telegraph
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
yunan-adasi-naxos-ta-neandertal-izleri-bulundu-arkeofili-2015-06-02t00-00-00
|
https://arkeofili.com/yunan-adasi-naksada-neandertal-izleri-bulundu/
|
Yunan Adası Naxos'ta Neandertal İzleri Bulundu - Arkeofili
|
2015-06-02T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"homo sapiens",
"naxos",
"neandertal",
"taş alet",
"yunanistan"
] |
Yapılan yeni bir araştırmaya göre Yunanistan’ın Nakşa adasında bir zamanlar Neandertallerin yaşadığı keşfedildi. Kanada Enstitüsü’nün Nakşa’nın başkentinin 3 kilometre kuzeybatısında yer alan turistik bir alanda başlattığı kazı çalışmalarında, 260.000 yıl önceye kadar giden erken insan yaşamına dair bir dizi obje bulundu. 2013 yılında yapılan araştırmalarda, yüzeyde bulunan buluntuların çoğunluğunu oyulmuş taşlar oluşturuyor. Bölgede seramik buluntular […]
|
Yapılan yeni bir araştırmaya göre Yunanistan’ın Nakşa adasında bir zamanlar Neandertallerin yaşadığı keşfedildi. Kanada Enstitüsü’nün Nakşa’nın başkentinin 3 kilometre kuzeybatısında yer alan turistik bir alanda başlattığı kazı çalışmalarında, 260.000 yıl önceye kadar giden erken insan yaşamına dair bir dizi obje bulundu.
2013 yılında yapılan araştırmalarda, yüzeyde bulunan buluntuların çoğunluğunu oyulmuş taşlar oluşturuyor. Bölgede seramik buluntular oldukça nadir ve daha geç dönemlerde görülüyor.
Merkez Arkeoloji Kurulu, araştırmanın devam edebilmesi için, buluntuların tarihlenmesini sağlayacak ve Kiklad adalarının tarihöncesi verilerini değiştirebilecek beş yıllık programı onayladı.
Yakın zamana kadar arkeologlar, adadaki insan aktivitelerinin çok daha geç dönemlerde başladığını düşünüyordu. Adada yaklaşık olarak MÖ. 5.000 yıllarında başladığı düşünülen insan aktivitesinin, 1981 yılındaki keşiflerle birlikte yanlış olduğu anlaşıldı.
Adada başlatılan yeni programın birden çok amacı var. Bunlardan biri, erken insanların Ege havzasından Avrupa’ya ne zaman göç ettiğini açıklığa kavuşturmak için arkeolojik alanı bilimsel tekniklerle tarihlendirmek. Bir diğeri ise taş aletlerin incelenmesi yoluyla Homo sapiensler ve Neandertaller arasındaki ilişki hakkında daha fazla bilgi edinmek.
newsbomb
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
roma-da-titus-un-zafer-taki-nin-kalintilari-bulundu-arkeofili-2015-05-31t00-00-00
|
https://arkeofili.com/romada-titusun-zafer-takinin-kalintilari-bulundu/
|
Roma'da Titus'un Zafer Takı'nın Kalıntıları Bulundu - Arkeofili
|
2015-05-31T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"ark",
"circo massimo",
"circus maximus",
"eritre",
"imparator",
"luna",
"mermer",
"roma",
"roma imparatorluğu",
"senato",
"titus",
"zafer takı"
] |
Arkeologlar, Roma’da Circus Maximus’un doğu ucunda, Roma Senatosu tarafından MS 81 yılında inşa edilmiş az bilinen bir Titus Zafer Takı’nın mermer kalıntılarını buldu. Tak imparator Titus’un öldüğü yıl inşa edilmiş. Circus Maximus, ya da İtalyanca Circo Massimo antik bir hipodrom ve kitlesel eğlenceler için toplanma yeriydi. Zafer takında, Titus’un MS. 66-73 yıllarındaki ilk Yahudi-Roma savaşındaki zaferleri anılıyor. Takın […]
|
Arkeologlar, Roma’da Circus Maximus’un doğu ucunda, Roma Senatosu tarafından MS 81 yılında inşa edilmiş az bilinen bir Titus Zafer Takı’nın mermer kalıntılarını buldu. Tak imparator Titus’un öldüğü yıl inşa edilmiş. Circus Maximus, ya da İtalyanca Circo Massimo antik bir hipodrom ve kitlesel eğlenceler için toplanma yeriydi.
Zafer takında, Titus’un MS. 66-73 yıllarındaki ilk Yahudi-Roma savaşındaki zaferleri anılıyor. Takın genişliği 17 metre, derinliği ise 15 metreydi. Sütunları ise 10 metre uzunluğundaydı. Tak İtalya’nın günümüz Eritre şehrinde kalan antik Luna şehrine özgü mermerlerle yapılmıştı.
Arkeologlar henüz takın traverten mermerden yol döşemesini, üç ön sütun kaidesini, ve dördüncü sütun kaidesinin bir kısmını açığa çıkardı.
Ön yüzü dört serbest duran sütunla dekore edilen üçlü kemerin üstünde bronzdan bir dört alı at arabası heykeli vardı. Buradan bir merdivenle Circus Maximus’a iniliyordu.
Başarı kazanmış general ya da imparatorları şereflendiren zafer alayı, kalabalıktan gelen tezahürat eşliğinde Circus Maximus etrafında dolaşır, ve sonra bu takın altından geçerek Jüpiter Capitolinus Tapınağı’na doğru yollarına devam ederdi. (Capito Tepesi’ndeki tapınak Roma’nın en önemli tapınağıydı.)
Daha iyi bilinen Forum’daki Titus Zafer Takı ise, Titus’un ölümünden bir yıl sonra MS 82’de, İmparator Domitian tarafından ağabeyinin anısına yaptırılmıştı.
ANSA
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
yunanistan-da-minos-heykelini-satmaya-calisanlar-yakalandi-arkeofili-2015-05-31t00-00-00
|
https://arkeofili.com/yunanistanda-minos-heykelini-satmaya-calisanlar-yakalandi/
|
Yunanistan'da Minos Heykelini Satmaya Çalışanlar Yakalandı - Arkeofili
|
2015-05-31T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"altın",
"girit",
"heykelcik",
"kaçakçılık",
"lasithi",
"minos",
"polis"
] |
Yunan yetkililer Girit’te, 3500 yıllık paha biçilmez bir Minos heykelciğini 1 milyon euro’ya satmaya çalışan dört kişiyi yakaladıklarını açıkladı. Heykelcik Orta Minos dönemine tarihleniyor ve genç bir adamı betimliyor. 30 cm boyundaki bronz heykelcik, ellerini göğsünde birleştirmiş, tapınma sırasındaki bir erkeği betimliyor. Bu özellikleriyle heykelcik tüm Girit adasında tipinin benzersiz bir örneği. Heykelde, altın kaplama […]
|
Yunan yetkililer Girit’te, 3500 yıllık paha biçilmez bir Minos heykelciğini 1 milyon euro’ya satmaya çalışan dört kişiyi yakaladıklarını açıkladı. Heykelcik Orta Minos dönemine tarihleniyor ve genç bir adamı betimliyor.
30 cm boyundaki bronz heykelcik, ellerini göğsünde birleştirmiş, tapınma sırasındaki bir erkeği betimliyor. Bu özellikleriyle heykelcik tüm Girit adasında tipinin benzersiz bir örneği.
Heykelde, altın kaplama bir kemeri ve baldırları ile sol dizinde altın kalıntıları olan, uzun saçlı bir erkek görülüyor. Heykelin tabanında ise, büyük ihtimalle bir ibadet alanında bir kaide üstüne yerleştirildiğine işaret eden bir çıkıntı var. Lasithi Tarihi Eser Departmanı’ndan arkeologlar heykelin MÖ. 16-15. yüzyıla tarihlendiğini belirtti.
Heykel polisin operasyonları sonucunda bulundu. Farklı araçlarda yakalanan dört adamın sorgusu sonunda, heykeli daha önce bilinmeyen iki olası alıcıya gösterdikleri, ve iki kişi alıcılarla konuşurken iki kişinin de bekçilik yaptığı öğrenildi. İlk arabada ele geçirilen heykel, Tarihi Eserler departmanına verildi.
ANA/MPA
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
isid-palmirada-1900-yillik-aslan-heykelini-parcaladi-arkeofili-2015-05-28t00-00-00
|
https://arkeofili.com/isid-palmirada-1900-yillik-aslan-heykelini-parcaladi/
|
IŞİD Palmira’da 1900 Yıllık Aslan Heykelini Parçaladı - Arkeofili
|
2015-05-28T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"Suriye",
"aslan",
"el lat aslanı",
"heykel",
"palmira",
"palmyra",
"tahribat",
"terör",
"yıkım",
"ışid"
] |
Terör örgütü IŞİD, Palmira Antik Kenti’ni yıkmayacağına söz vermesine rağmen ünlü El Lat Aslanı heykelini yıktı. IŞİD militanları Palmira Antik Kenti’ni ele geçirdikten sonra, antik kente zarar vermeyeceklerinin sözünü vererek yerel halkın desteğini kazanmıştı. IŞİD komutanı bir radyo istasyonuna yaptığı açıklamada, Palmira’daki tarihi kalıntıların heykel olmadığı için yıkılmayacağını söyledi. International Business Time’ın haberine göre MS. […]
|
Terör örgütü IŞİD, Palmira Antik Kenti’ni yıkmayacağına söz vermesine rağmen ünlü El Lat Aslanı heykelini yıktı.
IŞİD militanları Palmira Antik Kenti’ni ele geçirdikten sonra, antik kente zarar vermeyeceklerinin sözünü vererek yerel halkın desteğini kazanmıştı. IŞİD komutanı bir radyo istasyonuna yaptığı açıklamada, Palmira’daki tarihi kalıntıların heykel olmadığı için yıkılmayacağını söyledi.
International Business Time’ın haberine göre MS. 1. Yüzyıla tarihlenen El Lat Aslanı heykeli IŞİD tarafından yok edildi.
IŞİD ordu komutanı Abu Laith al-Saoudy, “Tarihi kent korunacak ve zarar verilmeyecek. Biz, kafirlerin ibadet ettiği putları kıracağız. Tarihi yapılara dokunulmayacak ve bazı insanların düşündüğü gibi buraları yıkmak için buldozer getirmeyeceğiz.” demişti.
Ünlü Bel Tapınağı’nın dışında bulunan El Lat Aslanı, İslam öncesi Arabistan’da, üç ana tanrıçadan biri olan Tanrıça El-Lat’a adanmıştı.
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
israil-de-5000-yillik-seramikte-muzik-sahnesi-bulundu-arkeofili-2015-05-27t00-00-00
|
https://arkeofili.com/israilde-5000-yillik-seramikte-muzik-sahnesi-bulundu/
|
İsrail'de 5000 Yıllık Seramikte Müzik Sahnesi Bulundu - Arkeofili
|
2015-05-27T00:00:00
|
Volkan Torun
|
[
"bronz çağı",
"celile",
"israil",
"kral",
"kutsal evlilik",
"lir",
"mezopotamya",
"mühür",
"müzik",
"müzik aleti",
"pithos",
"silindir mühür",
"tanrıça"
] |
İsrail Eski Eserler yetkilileri, Erken Bronz Çağı’na ait olan, pithos adı verilen, kilden yapılma bir kabın üzerinde mühür baskısı kullanılarak, bir müzik sahnesinin canlandırıldığını ortaya çıkardıklarını belirtti. Bulunan kap 5000 yıllık. Ve bu tarih de, onu, İsrail’de bulunan, en eski “sanatsal” parça yapmaya yetiyor. Kap aslında 1970’lerde İsrail’in kuzeyinde Batı Celile taraflarında bulunmuş. Fakat bir müzik […]
|
İsrail Eski Eserler yetkilileri, Erken Bronz Çağı’na ait olan, pithos adı verilen, kilden yapılma bir kabın üzerinde mühür baskısı kullanılarak, bir müzik sahnesinin canlandırıldığını ortaya çıkardıklarını belirtti. Bulunan kap 5000 yıllık. Ve bu tarih de, onu, İsrail’de bulunan, en eski “sanatsal” parça yapmaya yetiyor. Kap aslında 1970’lerde İsrail’in kuzeyinde Batı Celile taraflarında bulunmuş. Fakat bir müzik sahnesinin canlandırıldığı yeni keşfedilmiş.
Silindir bir mührün, kil yüzeyinde yuvarlanmasıyla yapıldığı düşünülen baskıda, birbirini tekrar eden görsel anlatımlar mevcut. Araştırmacılar tasviri incelediklerinde, ‘kabın üzerinde 3 kadın figürün bulunduğunu, kadınlardan ikisinin ayakta olduğunu, bir diğer kadının ise oturur vaziyette lir çaldığı’ sonucuna ulaştıklarını söyledi.
Arkeologlar, tasvirin Mezopotomya’da bilinen bir ritüel olan ve kutsal evlilik olarak da bilinen kral ve tanrıçanın evliliğini canlandırdığını düşündüklerini belirtti.
archaeologynewsnetwork
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
palmira-yikilmayacak-heykeller-yikilacak-arkeofili-2015-05-28t00-00-00
|
https://arkeofili.com/palmira-yikilmayacak-heykeller-yikilacak/
|
Palmira Yıkılmayacak Heykeller Yıkılacak - Arkeofili
|
2015-05-28T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"Suriye",
"aktivist",
"palmira",
"palmyra",
"radyo",
"röportaj",
"ses kaydı",
"tahribat",
"yıkım",
"ışid"
] |
IŞİD komutanı radyo istasyonuna yaptığı açıklamada, Palmira’daki tarihi kalıntıların heykel olmadığı için yıkılmayacağını söyledi. Geçtiğimiz günlerde IŞİD, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunan Palmira Antik Kenti’ni ele geçirmiş ve birkaç gün sonra da tarihi kentin 87 saniyelik bir videosunu yayınlamıştı. Videoda yer alan tapınak ve roma tiyatrosunun zarar görmediği gözüküyordu. Rejim karşıtı Yerel Koordinasyon Komitesi’nden bir […]
|
IŞİD komutanı radyo istasyonuna yaptığı açıklamada, Palmira’daki tarihi kalıntıların heykel olmadığı için yıkılmayacağını söyledi.
Geçtiğimiz günlerde IŞİD, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunan Palmira Antik Kenti’ni ele geçirmiş ve birkaç gün sonra da tarihi kentin 87 saniyelik bir videosunu yayınlamıştı. Videoda yer alan tapınak ve roma tiyatrosunun zarar görmediği gözüküyordu.
Rejim karşıtı Yerel Koordinasyon Komitesi’nden bir aktivist, “IŞİD henüz kente zarar vermedi ve IŞİD militanları bölge halkına tarihi kente zarar vermeyeceklerini söyledi. Fakat idolleri yok edecekler. Bunun nedeni belki de Palmira’nın çoğunlukla sütunlar ve büyük yapılardan oluşması. Ayrıca IŞİD’in idol olarak tanımladığı heykellerin burada olmaması. IŞİD’in diğer tarihi eserlerle bir problemi yok.” dedi.
Suriye’de rejim karşıtı bir radyo istasyonu olan Alwan FM, Palmira’daki IŞİD ordu komutanı Abu Laith al-Saoudy ile yaptığı röportajın ses kaydını yayınladı. Abu Laith al-Saoudy, tarihi kente zarar vermeyeceklerini fakat idollerin yıkılacağını belirtti.
IŞİD ordu komutanı Abu Laith al-Saoudy, “Tarihi kent korunacak ve zarar verilmeyecek. Biz, kafirlerin ibadet ettiği putları kıracağız. Tarihi yapılara dokunulmayacak ve bazı insanların düşündüğü gibi buraları yıkmak için buldozer getirmeyeceğiz.”
theguardian
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
arkeologlar-guneydogu-iranda-onlarca-yeni-hoyuk-kesfetti-arkeofili-2015-05-29t00-00-00
|
https://arkeofili.com/arkeologlar-guneydogu-iranda-onlarca-yeni-hoyuk-kesfetti/
|
Arkeologlar Güneydoğu İran’da Onlarca Yeni Höyük Keşfetti - Arkeofili
|
2015-05-29T00:00:00
|
Tolunay Bayram
|
[
"drone",
"höyük",
"iran",
"jiroft",
"kerman",
"mezopotamya",
"neolitik",
"tunç çağı",
"tübingen"
] |
Arkeologlar İran’ın güneydoğusunda bulunan Kerman’da 42 tane yeni höyük buldular. Türkiye’de de oldukça yoğun arkeolojik faaliyet gösteren Alman Tübingen Üniversitesi ve İran Kültür ve Turizm Araştırmaları Merkezi arkeologları Kerman eyaletinin içindeki Faryab kenti yakınlarında 42 tane yeni höyük keşfettiler. İranlı Arkeolog Nader Alidad-Soleimani, höyüklerin Neolitik dönem ve İslam dönemi arası bir tabakalanmadan oluştuğunu söylüyor. Araştırmacılar son […]
|
Arkeologlar İran’ın güneydoğusunda bulunan Kerman’da 42 tane yeni höyük buldular.
Türkiye’de de oldukça yoğun arkeolojik faaliyet gösteren Alman Tübingen Üniversitesi ve İran Kültür ve Turizm Araştırmaları Merkezi arkeologları Kerman eyaletinin içindeki Faryab kenti yakınlarında 42 tane yeni höyük keşfettiler.
İranlı Arkeolog Nader Alidad-Soleimani, höyüklerin Neolitik dönem ve İslam dönemi arası bir tabakalanmadan oluştuğunu söylüyor.
Araştırmacılar son üç aydır süren araştırmalar sırasında Tunç Çağı’nda Mezopotomya ile bu bölge arasındaki etkileşimi çözebilmek adına yapılan çalışmalarla bu höyüklerin keşfedildiğini söylüyorlar.
Arkeologlar bölgede drone yardımıyla topografik haritalar, üç boyutlu haritalar ve hava fotoğrafları çıkartmışlar. Ayrıca bu yeni buluntular ışığında 2016 yılında bölgede yoğun bir kazı faaliyetinin başlaması planlanıyor.
Araştırmalar 2015 yılının başında varılan mutabakat sonucunda Alman Tübingen Üniversitesi ve İran Kültürel Miras ve Turizm Araştırma Merkezi ortaklığıyla sürdürülecek ve önümüzdeki 5 yıl boyunca atölye çalışmaları, sergiler, koruma programları ve restorasyon gibi alanlarda çalışmalar yürütülecek.
İran Arkeolojisi Açısından Bölgenin Önemi Çok Büyük
Bir zamanlar bölgenin en önemli medeniyetlerinden biri olan Jiroft’a ev sahipliği yapmış olan Kerman Eyaletinin İran arkeolojisi açısından oldukça önemli bir yeri var. Yürütülen araştırmalar sonucunda ise Jiroft medeniyetinin erken tunç çağında İndus vadisi, Mezopotomya ve Orta Asya toplumları ile kültürel etkileşim içinde olduğu kanıtlamış durumda.
Kerman eyaletinde Jiroft medeniyetine ait yerleşmelerden ise geniş bir zaman aralığında buluntu çıkmakta. Uzmanlar bu medeniyete ait dolguların toprağın 11 metre altına kadar izlenebildiğini belirtmekte.
Press tv.ir
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
hatay-da-restorasyon-krizi-haberine-tekzip-arkeofili-2015-05-27t00-00-00
|
https://arkeofili.com/hatayda-restorasyon-krizi-haberine-tekzip/
|
Hatay'da Restorasyon Krizi Haberine Tekzip - Arkeofili
|
2015-05-27T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"tekzip"
] |
Reskon mimarlık Restorasyon Turizm Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nden Hatay’da Restorasyon Krizi başlıklı haber kapsamında tarafımıza tekzip yollandı.
|
Reskon mimarlık Restorasyon Turizm Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nden Hatay’da Restorasyon Krizi başlıklı haber kapsamında tarafımıza tekzip yollandı.
Anadolu Üniversitesi Arkeoloji Bölümü mezunu. İstanbul Üniversitesi Prehistorya Bölümü Yüksek Lisans mezunu. Aynı üniversitede Doktora adayı. İletişim: [email protected]
| null |
arkeofili.com
|
|
etiyopyada-yeni-bir-insan-atasi-turu-australopithecus-deyiremeda-kesfedildi-a-2015-05-28t00-00-00
|
https://arkeofili.com/etiyopyada-yeni-bir-insan-atasi-turu-australopithecus-deyiremeda-kesfedildi/
|
Etiyopya’da Yeni Bir İnsan Atası Türü Australopithecus Deyiremeda Keşfedildi - Arkeofili
|
2015-05-28T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"Australopithecus afarensis",
"alt çene",
"australopithecines",
"australopithecus",
"australopithecus deyiremeda",
"beslenme",
"burtele",
"deyiremeda",
"ekoloji",
"hominin",
"lucy",
"üst çene"
] |
Etiyopya’da 3.3 ila 3.5 milyon yıl önce yaşamış yeni bir insan atası türü keşfedildi. Celeveland Doğa Tarihi Müzesi’nden Dr. Yohannes Haile-Selassie yönettiği araştırmada bulunan yeni tür, ünlü Australopithecus afarensis Lucy’yle yakın akraba ve aynı zaman diliminde, belki de yanyana yaşamış. Etiyopya’nın Afar bölgesindeki Woranso-Mille’de bulunan üst ve alt çene fosillerinin yeni Australopithecus deyiremeda türüne ait […]
|
Etiyopya’da 3.3 ila 3.5 milyon yıl önce yaşamış yeni bir insan atası türü keşfedildi. Celeveland Doğa Tarihi Müzesi’nden Dr. Yohannes Haile-Selassie yönettiği araştırmada bulunan yeni tür, ünlü Australopithecus afarensis Lucy’yle yakın akraba ve aynı zaman diliminde, belki de yanyana yaşamış.
Etiyopya’nın Afar bölgesindeki Woranso-Mille’de bulunan üst ve alt çene fosillerinin yeni Australopithecus deyiremeda türüne ait olduğuna karar verildi.
Lucy’nin türü 2.9 milyon ila 3.8 milyon yıl öncesinde yaşamıştı, bu da yeni Australopithecus deyiremeda’nın yaşadığı zaman dilimiyle örtüşüyor. Bu yeni keşif, 3 milyon yıldan önce, birden fazla yakın ilişkili insan atası türünün aynı zamanlarda yaşadığına dair en kesin kanıtları sunuyor. Türün adı olan “deyiremeda”, Afar insanlarının konuştuğu dilde “yakın akraba” anlamına geliyor.
Australopithecus deyiremeda’nın kalın mineli dişlerinin şekli ve boyutu ile alt çenesiinin güçlü yapısı Lucy’nin türünden farklılık gösteriyor. Bu diş özellikleirnin, Homo türünde çok daha geç ortaya çıktığı düşünlüyordu.
Yeni türün ön dişleri de oldukça küçük, bu da büyük ihtimalle farklı bir beslenme şekli olduğunu gösteriyor. Australopithecus deyiremeda, çağdaş hominin türlerine göre büyük ihtimalle daha sert ve daha aşındırıcı yiyecekler yiyordu.
Woranso-Mille Projesi başındaki Haile-Selassie “Bu yeni tür, Lucy’nin türü Australopithecus afarensis’in, orta Pliosen’de Afar bölgesinde yaşayan tek olası insan atası türü olmadığının yeni bir ispatı oldu. Bu araştırma bölgesinden elde edilen fosil kanıtlar, aynı zamanda ve birbirine yakın coğrafi yerlerde, en az iki ya da üç erken insan türünün yaşadığını açıkça gösteriyor” diyor.
Case Western Reserve Üniversitesi’nden Dr. Beverly Saylor, bölgesel jeoloji, radyometri tarihleme ve paleomanyetik veriler ile yeni fosillerin yaşının oldukça kesin olarak minimum 3.3 maksimum 3.5 milyon yıl olduğunu belirtti.
Australopithecus deyiremeda’nın Keşfi
Australopithecus deyiremeda’nın holotipi, yani türe air keşfedilen ilk örnek, 2011 Mart’ında Burtele mahalinde killi bir yüzeyde bulunan dişleri olan bir üst çeneden oluşuyor. Alt çeneler de yine yüzeyde, bu ilk örnekle aynı muhitte ve Waytaleyta muhitinde bulundu.
Üst çene, (yakında bulunan bir diş dışında) tek parça halinde bulundu. Alt çene ise aralarında 2 metre olan iki parça halinde bulundu. Diğer alt çene ise Burtele örneklerinden yaklaşık 2 km doğuda bulundu.
Erken İnsansı Çeşitliliği
Haile-Selassie “Bu yeni tür erken insansı çeşitliliği hakkındaki devam eden tartışmaları yeni bir seviyeye taşıyor. Bazı meslektaşlarımızı bu yeni türe şüpheli yaklaşacalakalar, bu da olağandışı değil. Fakat bence evrimin erken dönemlerine açık fikirli bir şekilde bakmanın, kendi teorimize uymayan fosilleri görmezden gelmek yerine bütün fosil kanıtları incelemenin zamanı geldi” diyor.
Biliminsanları uzun süredir 3 milyon yıl ve 4 milyon yıl arasında sadece tek bir insan öncesi tür olduğunu, ve bunun zaman içinde başka yeni bir türe geçit verdiğini savunuyordu. 20. Yüzyılın sonuna kadar fosil kalıntılar bu bulguya işaret ediyordu.
Fakat Australopithecus afarensis’le aynı döneme ait Çad’da bulunan Australopithecus bahrelghazali ve Kenya’da bulunan Kenyanthropus platyops bu uzun süreli görüşü sarstı. Bazı araştırmacılar bu türlerin geçerliliği konusunda kuşkucu olsa, da bu yeni türün keşfi, bu zaman diliminde birden çok hominin’in varlığını sürdürdüğünü kanıtlıyor.
Afrika’nın Erken İnsanlar Zamanında Ekolojisi
Yeni keşif erken insansıların yaşadığı ekolojyi anlamamız açısından bir öneme sahip. Ayrıca aynı bölgede ve aynı zaman diliminde yaşayan birden çok erken hominin’in nasıl yaşadığı, örneğin alanları ve kaynakları nasıl paylaştığıyla ilgili soruları gündeme getiriyor.
Daha önceki araştırmalar, Australopithecus deyiremeda yaşadığı dönemde bu bölgede ormanlar ve nehirler olduğunu gösteriyordu. Haile-Selassie “Maymun, ilkel bir çeşit at, domuz ve fare gibi küçük memelilerin fosillerini bulduk. Ne yediğinden emin değiliz. Fakat aslan ve sırtlan gibi daha byük etçiller için iyi bir yemek olmuş olabilirler” diyor.
Bu dönemde Doğu Afrika’da böyle bir hominin çeşitliliğine neyin neden olduğu bilinmiyor. Fakat yeni türün diş yapısının farklı olması, aynı zamanda yaşayan diğer homininlerden farklı şeyler yediği ve onlarla bir kaynak yarışına girmediği anlamına gelebilir.
Clevelad Doğa Tarihi Müzesi, Daily Mail, livescience
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
cindeki-neolitik-alanda-1168-eser-ve-175-kacakci-yakalandi-arkeofili-2015-05-29t00-00-00
|
https://arkeofili.com/cindeki-neolitik-alanda-1168-eser-ve-175-kacakci-yakalandi/
|
Çin’deki Neolitik Alanda 1,168 Eser ve 175 Kaçakçı Yakalandı - Arkeofili
|
2015-05-29T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"3 boyutlu",
"ejderha",
"kaçakçılık",
"neolitik",
"niuheliang",
"operasyon",
"yağma",
"yeşimtaşı",
"çete",
"çin"
] |
Çin’de bir neolitik alanda 80 milyon dolardan fazla değerdeki 1,168 tarihi eser ve kaçakçılık yapan 175 kişi, medyanın “ülke tarihinin en büyük kaçakçılık operasyonu” olarak tanımladığı operasyonda ele geçirildi. Kaçakçıların Kuzeydoğu Çin’deki neolitik dönem Niuheliang arkeolojik sitinde yasadışı kazılar yaptığı düşünülüyor. Liaoning bölgesinde bulunan alanda birçok mezar bulunuyor. Yetkililer yeşim taşından sarmal şeklinde bir ejderha […]
|
Çin’de bir neolitik alanda 80 milyon dolardan fazla değerdeki 1,168 tarihi eser ve kaçakçılık yapan 175 kişi, medyanın “ülke tarihinin en büyük kaçakçılık operasyonu” olarak tanımladığı operasyonda ele geçirildi.
Kaçakçıların Kuzeydoğu Çin’deki neolitik dönem Niuheliang arkeolojik sitinde yasadışı kazılar yaptığı düşünülüyor. Liaoning bölgesinde bulunan alanda birçok mezar bulunuyor.
Yetkililer yeşim taşından sarmal şeklinde bir ejderha gibi objeler buldu. Bu obje, mitolojik yaratık olan ejderhanın bilinen en erken temsillerinden biri oluyor.
Çin’in Kamu Güvenliği Bakanlığı yağmacıların, kazıdan satışlara kadar herşeyle ilgilenen 10 çeteye ayrıldığını söyledi. Çin’in devlet haber ajansı Xinhua, dört arkeologun da eserlerin yağmasına ve satışına katıldığından şüphelenildiğini bildirdi. Bakanlık operasyonun ne zaman gerçekleştiğini belirtmedi. Operasyonda 6 bölgeden 1,000den fazla polis görev aldı.
Suçluların detektörler ve 3 boyutlu tarama yöntemleri gibi gelişmiş kazı araçları kullandığı da belirtildi. Jiangsu televizyonunun görüştüğü bir şüpheli, grubun içindeki görevlerin dikkatlice dağıtıldığını söyledi: bazıları kazı kısmını, bazıları nakil kısmını yapıyor, bazıları da onları kolluyormuş.
South China Morning Post
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
suriye-ordusu-palmira-antik-kentini-geri-aliyor-arkeofili-2015-05-25t00-00-00
|
https://arkeofili.com/suriye-ordusu-palmira-antik-kentini-geri-aliyor/
|
Suriye Ordusu Palmira Antik Kentini Geri Alıyor - Arkeofili
|
2015-05-25T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"Suriye",
"arabistan",
"beşer esad",
"cihat",
"hizbullah",
"palmira",
"palmyra",
"qatar",
"tahribat",
"terör",
"türkiye",
"yıkım",
"ışid"
] |
Suriye ordusu Palmira Antik Kenti’ni IŞİD’in elinden alabilmek için antik kentin yakın bölgelerine birlikler gönderiyor. Humus merkez eyaleti Valisi Talal Barazi, Çarşamba günü bölgenin IŞİD kontrolüne geçtiğinden beri toplu katliamlar yapıldığını belirtti ve kadınların da dahil olduğu birçok sivilin bilinmeyen bir kadere doğru alıkonulduğunu söyledi. Hizbullah örgütü lideri ise, bölgede ışid kaynaklı eşi benzeri görülmemiş […]
|
Suriye ordusu Palmira Antik Kenti’ni IŞİD’in elinden alabilmek için antik kentin yakın bölgelerine birlikler gönderiyor.
Humus merkez eyaleti Valisi Talal Barazi, Çarşamba günü bölgenin IŞİD kontrolüne geçtiğinden beri toplu katliamlar yapıldığını belirtti ve kadınların da dahil olduğu birçok sivilin bilinmeyen bir kadere doğru alıkonulduğunu söyledi.
Hizbullah örgütü lideri ise, bölgede ışid kaynaklı eşi benzeri görülmemiş bir tehlike olduğunu söyledi ve Suriye’nin sivil savaşında hükümet yanlısı olarak katılımını arttıracaklarının sözünü verdi. Güney Lübnan’dan İsrail’in çekilmesinin 15. yıldönümü münasebetiyle bir tören sırasında konuşan Sheik Hassan Nasrallah, IŞİD ve El-Kaide gibi aşırı gruplara karşı savaşma sözü verdi. Onların ideolojisiyle uyuşmayan herkes için varolluşsal bir tehdit yarattıklarını belirtti.
Hizbullah, 2013 yılında, iç savaşta Beşer Esad ile güçlerini açıkça birleştirdi ve üyeleri son haftalarda cihatçılara karşı büyük savaşlarda yer almakta.
Suriye Başbakanı Vail Nadir el Halki, Palmira’daki katliamları kınadı ve Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’yi, Esad’ı iktidardan uzaklaştırmak için terör gruplarına destek vermekle suçladı.
Suriye Başbakanı, uluslararası toplum ve tüm insani yardım kuruluşlarını, terörü destekleyen hükümetlere baskı yapmaya çağırdı
Vali Barazi ise, Palmira Antik Kenti için askeri planları olduğunu fakat askeri harekatın ne zaman gerçekleşeceğini bilmediklerini söyledi.
news.nationalpost
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
bursa-da-2200-yillik-lahit-bulundu-arkeofili-2015-05-25t00-00-00
|
https://arkeofili.com/bursada-2200-yillik-lahit-bulundu/
|
Bursa'da 2200 Yıllık Lahit bulundu - Arkeofili
|
2015-05-25T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"Strabo",
"Xenophon",
"altın",
"bitinya",
"bursa",
"gemlik",
"gözyaşı şişesi",
"herodot",
"inşaat",
"lahit",
"roma"
] |
Bursa’nın Gemlik ilçesinde inşaat hafriyatında 2200 yıllık lahit bulundu. İnşaat hafriyatı sırasında bulunan lahdin içinden iskelet, gözyaşı şişesi, ve altın taç çıktı. Umurbey’in Hisartepe mevkiinde süren temel kazıları sırasında bulunan lahit üzerine müzeden arkeologlar olay yerine geldi. Bitinya dönemine ait olduğu öngörülen lahit, arkeologlar tarafından incelemeye alındı ve bölgedeki kazılar müze yetkilileri gözetiminde devam ediyor. […]
|
Bursa’nın Gemlik ilçesinde inşaat hafriyatında 2200 yıllık lahit bulundu. İnşaat hafriyatı sırasında bulunan lahdin içinden iskelet, gözyaşı şişesi, ve altın taç çıktı.
Umurbey’in Hisartepe mevkiinde süren temel kazıları sırasında bulunan lahit üzerine müzeden arkeologlar olay yerine geldi. Bitinya dönemine ait olduğu öngörülen lahit, arkeologlar tarafından incelemeye alındı ve bölgedeki kazılar müze yetkilileri gözetiminde devam ediyor.
Bitinya, bugünkü Bolu, Kastamonu, Bursa ve Zonguldak şehirlerini kapsayan bir antik çağ bölgesidir. Adını Trakya’dan göç eden Bittni kavminden almıştır ve ve MÖ. 2. yüzyılda krallığa dönüşmüştür. MÖ. 74 yılında ise Roma İmparatorluğu’nun egemenliği altına girmiştir.
Herodot, Xenophon, Strabo gibi antik çağ yazarlarına göre Bitinyalılar göçebe bir Trak kavmidir. Herodot, Trak’ların Asya’ya geçtikten sonra Bitinyalılar adını aldığını yazmıştır.
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
karadenizde-buyuk-bir-bizans-gemisi-batigi-bulundu-arkeofili-2015-05-27t00-00-00
|
https://arkeofili.com/karadenizde-buyuk-bir-bizans-gemisi-batigi-bulundu/
|
Karadeniz’de Büyük Bir Bizans Gemisi Batığı Bulundu - Arkeofili
|
2015-05-27T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"amfora",
"batık",
"bizans",
"dalgıç",
"gemi",
"karadeniz",
"kırım"
] |
Karadeniz’de, Sivastopol yakınlarında, yaklaşık 82 metre derinlikte büyük Bizans gemisi keşfedildi. Zvezda Televizyonu’nun haberine göre, şimdiden eşsiz olduğu iddia edilen gemi, daha önce de birçok önemli arkeolojik keşifte imzası olan Rostov-Dive Derin Deniz Keşif Klubü üyeleri tarafından bulundu. Deniz tabanında bulunan geminin 125 m uzunluğunda büyük bir Bizans Gemisi olduğu açıklandı. Gemi bilinmeyen bir nedenle […]
|
Karadeniz’de, Sivastopol yakınlarında, yaklaşık 82 metre derinlikte büyük Bizans gemisi keşfedildi.
Zvezda Televizyonu’nun haberine göre, şimdiden eşsiz olduğu iddia edilen gemi, daha önce de birçok önemli arkeolojik keşifte imzası olan Rostov-Dive Derin Deniz Keşif Klubü üyeleri tarafından bulundu.
Deniz tabanında bulunan geminin 125 m uzunluğunda büyük bir Bizans Gemisi olduğu açıklandı. Gemi bilinmeyen bir nedenle batmış gibi gözüküyor.
Rostov-Dive klubü şefi Dunyaev, batığa ortak bir keşif gezisi düzenlemek ve kültürel değerlerin zarar görmesini önlemek için Rus Savunma Bakanlığına ve Coğrafya Derneği’ne başvurdu. Dalgıçlar özel görev birlikleriyle birlikte geminin olduğu düşünülen bölgede bir arama harekatı başlattı.
Bu arayış sonunda birçoğu zarar görmemiş olan yüzlerce amfora bulundu. Gemi büyük ihtimalle çeşitli yağlar ve şaraplar taşıyordu.
Karadeniz Filosu Deniz birimleri, Rus Coğrafya Derneği’nden bilimadamları ve arkeologlar, Rostov-Dive Dalış Kulübüyle birlikte derin deniz çalışmalarına hazırlanıyor.
Araştırmada, deniz tabanındaki kalıntılar ve buluntular yerlerinden kaldırılmadan önce sualtındaki buluntuların bir haritası çıkarılacak. alanın ve buluntuların fotoğrafları ve videoları çekilecek. Ayrıca buluntuların videoları ve fotoğrafları çekilecek, ve 3 boyutlu çizimleri yapılacak.
Araştırmacılar ayrıca birden fazla batık olup olmadığını, ve geminin ne zaman ve neden battığını araştıracak.
10 Haziran’da başlayacak büyük ölçekli ortak araştırmanın uzun yıllar sürmesi bekleniyor.
Russia Beyond the Headlines
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
isid-palmira-antik-kenti-videosu-yayimladi-arkeofili-2015-05-27t00-00-00
|
https://arkeofili.com/isid-palmira-antik-kenti-videosu-yayimladi/
|
IŞİD Palmira Antik Kenti Videosu Yayımladı - Arkeofili
|
2015-05-27T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"palmira",
"palmyra",
"tahribat",
"terör",
"unesco",
"video",
"yıkım",
"ışid"
] |
Terör örgütü IŞİD, Palmira Antik Kenti’nin son hali olduğu iddia edilen bir video yayımladı. Terör örgütüyle bağlantılı internet sitelerinde yayımlanan videoya göre tarihi kentin tahrip edilmediği görülüyor. Fakat videoda antik kalıntıların üzerinden çıkan siyah duman ise soru işaretleri yarattı. IŞİD’in ele geçirmesiyle UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunan ünlü Palmira Antik Kenti’nin yok edileceği korkusu her […]
|
Terör örgütü IŞİD, Palmira Antik Kenti’nin son hali olduğu iddia edilen bir video yayımladı. Terör örgütüyle bağlantılı internet sitelerinde yayımlanan videoya göre tarihi kentin tahrip edilmediği görülüyor. Fakat videoda antik kalıntıların üzerinden çıkan siyah duman ise soru işaretleri yarattı.
IŞİD’in ele geçirmesiyle UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunan ünlü Palmira Antik Kenti’nin yok edileceği korkusu her geçen gün artmıştı. İnsanlık mirası olarak görülen antik kent, IŞİD’in elinde olduğu sürece yıkım tehlikesi ile karşı karşıya.
https://www.youtube.com/watch?v=DJdkReMuq-0
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
pompeii-nin-kuller-altinda-hapsolan-insanlari-sergi-icin-hazirlaniyor-arkeofil-2015-05-23t00-00-00
|
https://arkeofili.com/pompeiinin-kuller-altinda-hapsolan-insanlari-sergi-icin-hazirlaniyor/
|
Pompeii'nin Küller Altında Hapsolan İnsanları Sergi İçin Hazırlanıyor - Arkeofili
|
2015-05-23T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"alçı",
"felaket",
"italya",
"konservasyon",
"pompeii",
"restorasyon",
"roma",
"unesco",
"vezüv",
"yanardağ"
] |
Restoratörler, MS. 79 yılında Vezüv Yanardağı’nın patlaması sonucu küller altında donakalan ve günümüze kadar çok iyi korunarak gelen 86 kişiye ait alçı kalıplar üzerinde çalışıyor. Dehşet İçinde Ölen Aile Vezüv Yanardağı kurbanı bu 86 kişiden biri de dehşet içinde küller altında kalan bir çocuğa ait. Çocuğun boyundan yola çıkılarak 4 yaşında olduğu sanılıyor. Felaket gerçekleştiğinde […]
|
Restoratörler, MS. 79 yılında Vezüv Yanardağı’nın patlaması sonucu küller altında donakalan ve günümüze kadar çok iyi korunarak gelen 86 kişiye ait alçı kalıplar üzerinde çalışıyor.
Dehşet İçinde Ölen Aile
Vezüv Yanardağı kurbanı bu 86 kişiden biri de dehşet içinde küller altında kalan bir çocuğa ait. Çocuğun boyundan yola çıkılarak 4 yaşında olduğu sanılıyor. Felaket gerçekleştiğinde ise ailesiyle birlikte Altın Bilezik Evi’nde saklanıyordu. Çocuk, ailesi olduğu düşünülen yetişkin bir kadın ve erkeğin yanında bulunmuştu. Aynı zamanda yetişkin kadının kucağında da kardeşi olduğu düşünülen daha küçük bir çocuk vardı. Çocuğun felaket anında giydiği kıyafetleri alçı kalıptan anlaşıldığı gibi aynı zamanda yüzündeki dehşet görüntüsü de donakalmıştı.
Pompeii İnsanları Sergi İçin Hazırlanıyor
Konservatör Stefania Giudice, bunun sadece arkeoloji olmadığını, bunun bir insan arkeolojisi olduğunu söylüyor.
Pompeii’de çalışan uzmanlar, bu dokunaklı kalıntıları “Pompei ve Avrupa” adı verilen bir sergi için hazırlıyorlar.
Yanardağın patlamasıyla Pompeii’de ölen insanların bugünkü görüntüleri, bu insanların ne şekilde öldüklerini gösteriyor. Bazıları evlerin içinde sıkışıp kalmış, bazıları aileleriyle birlikte saklanmış.
Sergi için hazırlananlardan biri küllere hapsolmuş bir çocuğa, bir tanesi de küllerden korunmak için elleriyle kafasını korumaya çalışan bir yetişkine ait.
Vezüv Yanardağı’nın Felaketi
Pompeii İtalya’nın Campania bölgesinde büyük bir Roma şehriydi. Vezüv Yanardağı yüzlerce metre yükseğe 18 saat boyunca küllerini püskürttü ve şehri tüm yapılarıyla birlikte küle boğdu. Fakat asıl felaket ertesi sabah meydana geldi. Yanardağın tepesi çöktü ve saatte 160 kilometre hıza ulaşan çamur, önüne çıkan her şeyi yok ederek bir çığ gibi Pompeii’yi kapladı. O sırada Pompeii’de bulunan insanları boğan kül, aynı zamanda insanların vücutları için de bir kabuk görevi gördü. Yaklaşık 2000 insanın öldüğü Pompeii o günden sonra, 1748 yılında tekrar keşfedilene kadar tamamen terk edildi.
Pompeii İnsanlarının Alçı Kalıpları Çıkarıldı
Bu mükemmel derecede korunmuş şehir, 18. Yüzyılda 9 metre kül tabakasının altında şans eseri bulundu. Arkeologlar, burada buldukları donakalmış insanlardan çok etkilendiler ve kalıplarını oluşturabilmek için çalışmalara başladılar. Donakalan insanların öldüklerindeki pozisyonlarını sabitleyebilmek için küllerin arasındaki boşluklara alçı döktüler. Küllerden arındırmadan önce İskeletleri alçı içine hapsettiler. Bu teknik sayesinde Pompeii insanlarının öldükleri andaki yüz ifadelerini, saç şekillerini ve kıyafetlerini ortaya çıkarttılar.
Bugüne kadar yaklaşık 1150 insan vücüduna ulaşılan Pompeii’nin hala üçte biri kazılmayı bekliyor. Pompeii insanlarının vücutlarına 19. Yüzyılın ortalarında uygulanan bu alçı kalıp yöntemi, bunların tekrardan elden geçirilmesi ve onarılmasını gerektiriyor.
Şimdiye kadar, Pompeii insanlarının duruşlarını ve kıvranan evcil köpekleri gösteren toplamda 100 farklı alçı kalıp çalışması yapıldı. Birçok yapı, eser ve iskelet, bir döküntü tabakasının altında sapasağlam bulundu. Günümüzde UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunan Pompeii’yi yılda ortalama 2,5 milyon turist ziyaret ediyor.
dailymail
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
bulgaristanda-8000-yillik-cift-katli-evler-bulundu-arkeofili-2015-05-22t00-00-00
|
https://arkeofili.com/bulgaristanda-8000-yillik-cift-katli-evler-bulundu/
|
Bulgaristan’da 8000 yıllık Çift Katlı Evler Bulundu - Arkeofili
|
2015-05-22T00:00:00
|
Volkan Torun
|
[
"Ritüel",
"bulgaristan",
"kazı",
"kyustendil",
"milenyum",
"mursalevo",
"neolitik",
"sofya"
] |
Arkeologlar, Bulgaristan’ın başkenti Sofya kentine 67 km uzaklıkta bulunan, Mursalevo köyünün yakınlarında, 8000 yıl öncesine tarihlenen çift katlı 60 adet ev buldu. Bulgaristan’ın güneybatısında Kyustendil bölgesinde çalışan araştırmacılar, önceden planlanıp yapıldığı düşünülen yerleşimin, bölgede iyi örgütlenmiş bir sosyal yapı ve yüksek seviyede bir kültüre işaret ettiğini ve burada yaşayan insanların Anadolu’dan geldiklerini düşünüyor. Kazı sorumlusu […]
|
Arkeologlar, Bulgaristan’ın başkenti Sofya kentine 67 km uzaklıkta bulunan, Mursalevo köyünün yakınlarında, 8000 yıl öncesine tarihlenen çift katlı 60 adet ev buldu.
Bulgaristan’ın güneybatısında Kyustendil bölgesinde çalışan araştırmacılar, önceden planlanıp yapıldığı düşünülen yerleşimin, bölgede iyi örgütlenmiş bir sosyal yapı ve yüksek seviyede bir kültüre işaret ettiğini ve burada yaşayan insanların Anadolu’dan geldiklerini düşünüyor.
Kazı sorumlusu Vassil Nikolov, evlerin iki katlı şekilde, ahşap çerçeveler ve kilden inşa edildiğini söyledi. Kazıda ayrıca birbirine paralel ve oldukça geniş üç cadde bulundu.
Bölgedeki evlerin içinde yüksek derecede ateş yakıldığı düşündüklerini söyleyen araştırmacılar, bu yangının bir kazadan çok bilinçli yapılmış bir eylem gibi göründüğünü belirtti. Ayrıca bu bilinçli bir şekilde çıkarılan yangınların, evlerin duvarlarını günümüze kadar çok iyi koruduğu da belirtildi.
Araştırmacılar, o dönem yaşayan insanların, evlerinin de bir ruhu olduğuna yönelik bir inanç taşıdıklarını ve evlerini sembolik bir şekilde gömdüklerini söyledi. Kazı alanındaki çukurlardan çıkarılan ev malzemeleri de bu savı destekliyor.
Vassil Nikolov, konuyla ilgili olarak, “Burada yaşayan yerli halk için, Avrupa medeniyetinin ilk temellerini atmışlar diyebiliriz. Buranın sosyal yapısı, bize M.Ö. 6000’deki Avrupa’yı gösterebilir. Fakat bunun dışında kabul etmeliyiz ki bir dizi problemle de karşı karşıyayız. Günlük yaşam döngüsü konusunda cevap bekleyen sorular var. Belki de bu insanlar buradaki yaşam döngüsünü isteyerek kırıp, farklı bir yerde yaşamaya gittiler ve bu yüzden köyü yaktılar. ” açıklamasında bulundu.
Kazı yapılan evlerde ayrıca, fırın, un öğütme taşları ve kilden yapılmış gemiler bulundu. Sonuç olarak Bulgaristan’da yapılan bu kazılar, akademisyenlere oldukça değerli bilgiler vermesinin yanı sıra, “neden ritüelistik bir şekilde, 4 metre kadar derin çukurlar kazıldığı ve bunların neden sıralı bir şekilde dizildikleri” gibi gizemler de barındırıyor.
sofiaglobe
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
sarap-yapiminin-ilk-ornekleri-gurcistanda-bulunmus-olabilir-arkeofili-2015-05-23t00-00-00
|
https://arkeofili.com/sarap-yapiminin-ilk-ornekleri-gurcistanda-olabilir/
|
Şarap Yapımının İlk Örnekleri Gürcistan’da Bulunmuş Olabilir - Arkeofili
|
2015-05-23T00:00:00
|
Tolunay Bayram
|
[
"Qvevri",
"asma",
"bağcılık",
"din",
"gürcistan",
"pagan",
"yabani üzüm",
"yetiştiricilik",
"üzüm kültürü",
"şarap"
] |
Gürcistan da yürütülen kazılar Gürcistan’ın asma yetiştiriciliğinin doğduğu ülke olduğunu kanıtlayabilir. Gürcistan’ın Kvemo Kratli bölgesindeki İmiri köyünde yürütülen arkeolojik kazılardan antik dünyada sağlık, din, maneviyat kavramlarıyla beraber algılanan ve önemli bir ritüelistik içecek olan Şarabın kökenine dair önemli bulgular geliyor. Şarabın üretimi için gerekli olan kontrollü asma yetiştiriciliğinin burada doğduğuna dair önemli kanıtlar mevcut. Eski […]
|
Gürcistan da yürütülen kazılar Gürcistan’ın asma yetiştiriciliğinin doğduğu ülke olduğunu kanıtlayabilir.
Gürcistan’ın Kvemo Kratli bölgesindeki İmiri köyünde yürütülen arkeolojik kazılardan antik dünyada sağlık, din, maneviyat kavramlarıyla beraber algılanan ve önemli bir ritüelistik içecek olan Şarabın kökenine dair önemli bulgular geliyor. Şarabın üretimi için gerekli olan kontrollü asma yetiştiriciliğinin burada doğduğuna dair önemli kanıtlar mevcut.
Eski zamanlardan beri bölgede pagan ve hıristiyan inançlarıda dahil olmak üzere üzüm ve mamülü şarap önemli kült ve dini ritüelle ilgili olarak günümüze kadar gelmiş durumda. Bunun yanında günümüzde Gürcistan için üzüm ürünleri beslenme alışkanlığında da önemli bir yer kaplıyor.
2014 yılında Ulusal Müze, Ulusal şarap ajansı ve Gürcistan hükümeti destekli akademik grup “Gürcü şarap araştırma ve şarap kültürleri” isimli Şarabın tarihini araştıran ortak bir proje kapsamında kazılara başladı.
Bugün imiri köyünden gelen bulgular ise çalışmanın oldukça başarılı bir şekilde devam ettiğini gösteriyor. Eski kil kaplar üzerine yapılan analizlerde bazı kaplar içinde üzüm kabukları ve tırtıl olarak adlandırılan yani şarabın yapım aşamalarına dair kanıtlar bulundu. Araştırmacılar bulguların yaklaşık olarak Mö. 6. bin yıla tarihlendiğini düşünüyor.
Erken neolitik dönemden gelen bulguların hem batı hem doğu Gürcistan’daki antik yerel nüfusların hayatında üzüm ve mamülerinin özellikle de şarabın önemli bir yer tuttuğunu teyit ettiği araştırmacılarca belirtiliyor.
Tüm bunların yanında Neolitik dönem bazında yürütülen çalışmalarda tarımsal diğer faaliyetlere dair önemli kanıtlar da mevcut. Bağcılık veya buğday yetiştiriciliğine dair bu erken dönemde gelişkin tarım faaliyetine dair aletlerden çanak çömleklere geniş bir yelpazede bulgular mevcut ve kazılar ilerledikçe de bu konu hakkında daha net yorumlar yapılabilecek kadar bulguya sahip olunabileceği düşünülüyor.
Özellikle Gürcistan için önemli bir milli değer olan şarabın erken örneklerinin coğrafyada bulunmuş olması da Gürcistanlı yetkilileri de oldukça heyecanlandırmışa benziyor. Yetkililer bu buluntular ışığında yaptıkları yorumlarda Gürcistan’ın diğer şarapçılık yapılan merkezlerin aksine öz yada arkaik üretim yöntemlerini koruyan tek ülke olduğunu belirtiyorlar.
Bu buluntuların çoğu ise Qvevri olarak adlandırılan çanakların üzerinden gelmekte. Araştırmacılar bu çanakların üzüm mamülleri ile özel bir bağlantısı olduğunu düşünülmekte.Bunun yanında bu tür çanaklar sadece İmiri köyünde yürütülen kazılardan değil diğer neolitik yerleşmelerden de bilinmekte ve çanaklar içerisinde kültüre alınmış asma tohumları fosillerine ,reçine parçalarına ve tartarik asit izlerine sıkça rastlanmakta.
Araştırmacılar ayrıca bu kültüre alınmış asmalara dair buluntuların gelişkin olarak nitelendirilebileceğini yani bahsedilen tarihlerinin çok daha öncelere gidebileceğini belirtiyorlar.
Günümüzde Gürcistan için önemli bir kültürel değer olan bağcılığa dair bazı önlemlerde mevcut 1980’lerden bu yana Gürcistan da yabani asma çeşitleri sıkı bir koruma altında hatta Gürcistan için koruma açısından kırmızı listede yer almakta. Yabani asma ile birlikte Gürcistan’da 500’den fazla yerli üzüm çeşidi de tespit edilmiş durumda.
Agende News
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
phaseliste-otel-tahsisi-iptal-arkeofili-2015-05-21t00-00-00
|
https://arkeofili.com/phaseliste-otel-tahsisi-iptal/
|
Phaselis’te Otel Tahsisi İptal! - Arkeofili
|
2015-05-21T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"antalya",
"beydağları",
"iptal",
"otel",
"phaselis",
"rapor",
"tahsis",
"zincir",
"çed"
] |
Phaselis Antik Kenti ve Beydağları Olimpos Milli Parkı etkileşim sahasında yapılan kazı çalışmalarında, tarihi yapı kalıntılarıyla, insan iskeletleri bulunması üzerine Orman ve Su İşleri Bakanlığı tahsisin iptaline karar verdi. Daha önce Phaselis’in Otel zincirine kurban gidip gitmeyeceğinin mahkeme süreci devam ederken, Antalya Müze Müdürlüğü tarafından bölgenin belirli noktalarında kazı çalışmaları başlatılmıştı. Çalışmalar sonucunda bölgede birçok […]
|
Phaselis Antik Kenti ve Beydağları Olimpos Milli Parkı etkileşim sahasında yapılan kazı çalışmalarında, tarihi yapı kalıntılarıyla, insan iskeletleri bulunması üzerine Orman ve Su İşleri Bakanlığı tahsisin iptaline karar verdi.
Daha önce Phaselis’in Otel zincirine kurban gidip gitmeyeceğinin mahkeme süreci devam ederken, Antalya Müze Müdürlüğü tarafından bölgenin belirli noktalarında kazı çalışmaları başlatılmıştı. Çalışmalar sonucunda bölgede birçok tarihi yapı kalıntısına ve insan iskeletlerine rastlanmıştı.
Otel Yapılacaktı
Antalya 1. İdare Mahkemesi, Rixos oteller zincirinin Phaselis Antik Kenti ve Beydağları Olimpos Milli Parkı etkileşim sahası içinde projelendirilen ‘Dream of Phaselis’ için yapılan tahsise ilişkin yürütmeyi durdurma kararı verdi. Turizmci Fettah Tamince’ye ait Rixos zincirinin projesi, Phaselis Antik Kenti ve Beydağları Milli Parkı içinde 180 dönümü kapsayacak 208 oda, 6 tenis kortu ve 3 yüzme havuzunu kapsıyordu.
ÇED Raporu Gerekli Değildir Kararı Verilmişti
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, bölgeyi Rixos zincirine tahsis etmişti. Antalya Valiliği ise antik kent ve milli park içindeki proje için Çevresel Etki Değerlendirme raporu gerekli değildir kararı almıştı.
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
isid-palmira-antik-kenti-ni-ele-gecirdi-arkeofili-2015-05-21t00-00-00
|
https://arkeofili.com/isid-palmira-antik-kentini-ele-gecirdi/
|
IŞİD Palmira Antik Kenti'ni Ele Geçirdi - Arkeofili
|
2015-05-21T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"Suriye",
"aktivist",
"hatra",
"militan",
"nimrud",
"palmira",
"palmyra",
"tadmur",
"tahribat",
"terör",
"unesco",
"yıkım",
"ışid"
] |
Terör örgütü IŞİD, günlerdir girdiği şiddetli çatışmalardan sonra Suriye’nin antik kenti Palmira’nın tam kontrolünü ele geçirdi ve hükümet birliklerini geri çekilmeye zorladı. Dünyanın en mükemmel antik kalıntılarından bazılarına sahip olan ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunan Palmira’nın yıkıma uğrayacağı konusunda kaygılar giderek artıyor. Palmira Antik Kenti’nin içinde bulunduğu Tadmur’un kuzeyini daha önce ele geçiren IŞİD […]
|
Terör örgütü IŞİD, günlerdir girdiği şiddetli çatışmalardan sonra Suriye’nin antik kenti Palmira’nın tam kontrolünü ele geçirdi ve hükümet birliklerini geri çekilmeye zorladı.
Dünyanın en mükemmel antik kalıntılarından bazılarına sahip olan ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunan Palmira’nın yıkıma uğrayacağı konusunda kaygılar giderek artıyor. Palmira Antik Kenti’nin içinde bulunduğu Tadmur’un kuzeyini daha önce ele geçiren IŞİD militanları, askerler tarafından geri püskürtülmüştü. Fakat durumlar daha sonra kötüye gitti.
IŞİD militanları daha önce Irak’ta, İslam’dan önce yapılmış, içlerinde Hatra ve Nimrud’un da bulunduğu antik kentleri yok etmişti.
Suriye devlet televizyonu, IŞİD tehlikesine karşın vatandaşların bölgeden tahliye edildiğini duyurdu. Palmira aktivistlerinden Ömer Hamza ise BBC’ye yaptığı açıklamada, bölgenin çoktan IŞİD ve hükümet tarafından atılan bombaların kurbanı olduğunu söyledi.
Tadmur’un doğusunda çok şiddetli çatışmaların olduğunu söyleyen Hamza, tarihi eserlerin çoğunun şehrin güneyinde olduğunu belirtti ve sözlerine şöyle devam etti; “Bu tarihi eserler, IŞİD’in kontrolündeki tarım arazileri ve şehir arasında bulunuyor. Tarihi eserler için koruma önlemi alınmaksızın buralar bombalandı.”
Palmira’dan yüzlerce heykel IŞİD tehlikesine karşı daha güvenli yerlere taşınmıştı fakat taşınamaz eserler bir anlamda kaderine terk edildi.
Suriye Eski Eserler Bakanı, bunun bütün dünyanın savaşı olduğunu söyledi ve IŞİD’i antik kentlerden uzaklaştırmak için askeri koalisyon çağrısında bulundu.
Palmira Antik Kenti
Suriye’de UNESCO Kültürel Miras Listesi’nde bulunan 6 tarihi alan var. Birlemiş Milletler, Palmira da dahil olmak üzere bu alanlardan dördünün askeri amaçlar için kullanıldığını bildiriyor. UNESCO’ya göre Kasım’da, Palmira nekropolünden iki düzine mezar büstü ve bir çocuk mezar taşı kaçırıldı. 1. ve 2. yüzyıl arasında Palmira sanatı ve mimarisi, Greko-Roman tekniklerini yerel ve Pers ögelerle birleştiren bir karaktere sahipti.
Palmira’da 1. ve 2. yüzyıldan kalma tapınaklar ve sütunlu yol, o dönemin en iyi korunmuş eserleri arasında yer alıyor. Palmira Antik Kenti aynı zamanda “Çölün Gelini” olarak da biliniyor.
bbc, dailymail
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
sonmeyen-ates-efsaneleri-jeologlara-yardimci-oluyor-arkeofili-2015-05-20t00-00-00
|
https://arkeofili.com/sonmeyen-ates-efsaneleri-atmosfere-gaz-salinimini-inceleyen-jeologlara-yardimci-oluyor/
|
Sönmeyen Ateş Efsaneleri Jeologlara Yardımcı Oluyor - Arkeofili
|
2015-05-20T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"Chimaera",
"azerbaycan",
"budist",
"din",
"doğal gaz",
"efsane",
"gaz",
"gaz salınımı",
"hephaistos",
"hidrokarbon",
"jeoloji",
"jeomitoloji",
"kimera",
"olimpos",
"petrol",
"sonsuz alev",
"sonsuz ateş",
"sönmeyen ateş",
"yanartaş",
"yaşlı plinius",
"zerdüşt"
] |
Binlerce yıldır doğal gaz ve benzin sızıntıları dini ve kültürel uygulamaların bir parçasıydı. Bu doğal sızıntılar Delfi Kahini ve Antalya – Olimpos’taki Yanartaş (Kimera) gibi efsanelerin ortaya çıkmasına neden oldu, ve Endonezya’dan İrana, İtalya’dan Azerbaycan’a birçok antik dinin uygulamasında merkezi bir öneme sahip oldu. İtalyan Milli Jeofizik ve Yanardağbilim Enstitüsü’nden Guiseppe Etiope, modern jeologların ve […]
|
Binlerce yıldır doğal gaz ve benzin sızıntıları dini ve kültürel uygulamaların bir parçasıydı. Bu doğal sızıntılar Delfi Kahini ve Antalya – Olimpos’taki Yanartaş (Kimera) gibi efsanelerin ortaya çıkmasına neden oldu, ve Endonezya’dan İrana, İtalya’dan Azerbaycan’a birçok antik dinin uygulamasında merkezi bir öneme sahip oldu. İtalyan Milli Jeofizik ve Yanardağbilim Enstitüsü’nden Guiseppe Etiope, modern jeologların ve doğal gaz araştırmacılarının, antik dünyadan bu jeomitolojik hikayeleri inceleyerek çok şey öğrenebileceğini anlatıyor. (Jeomitoloji, efsane yani mitlerde jeolojik olaylara yapılan atıfları inceleyen bir dal.)
Etiope araştırmasında “Bir sızıntının günümüzdeki akışını, ve bu sızıntının iki bin yıl önce de etkin ve güçlü olduğunu biliyorsak, onun bugüne kadar atmosfere saldığı toplam gaz miktarını kestirebiliriz. Bugün ölçülen, en azından büyüklüğe göre diziliş bakımından geçmişte de büyük ihtimalle geçerlidir. Bu bilgiler hem atmosferdeki metan gazı oranı (metan bütçesi) araştırmalarında, hem de ticari olan ya da olmayan petrol sistemlerinin sızdırma potansiyelini anlamada yardımcı olabilir” diye belirtiyor.
Gaz-benzin sızıntıları birçok efsanevi hikayenin, mitin, birçok dini ve tarihi olayın kaynağı oldu. 2000 yıl önce yaşamış Yaşlı Plinius gibi birçok antik doğabilimci ve tarihçinin gözlemleri bu olayların çoğunun, özellikle Akdeniz’de, kayda geçmesini sağladı. Örneğin Yaşlı Plinius günümüzde hala yanmaya devam eden büyük bir gaz sızıntısı olan Antalya’daki Kimera yani Yanartaş hakkında yazmıştı. Antik zamanlarda Yunan Ateş tanrısı Hephaistos’un tapınağı bu ateşin yanına inşa edilmişti.
Başka birçok kültür ve din, benzer gaz ve alev salımlarını “sönmeyen ateş” olarak uygulamalarının bir parçası haline getirmişti. Örrneğin Zerdüştler, modern Bakü’nün yakınındaki Apşeron yarımadasındaki ateş sütunlarına tapıyordu. Irak’taki Baba Gurgur’un Daniel Kitabı’nda Nebukadnezar’ın Yahudileri attığı belirtilen ateşli fırın olduğu rivayet edilir.
Bir Antik Roma efsanesi, MÖ 38 yılında zeminden akan ham petrolü anlatır. Burası Hristiyanlığa geçen ilk Romalılar için bir buluşma noktası olmuştu, bugün de Roma’daki Santa Maria Bazilikası burada bulunuyor.
En azından 15. yüzyıldan beri aktif olan Endonezya’daki kutsal Manggarmas alevleri de hala, her yıl düzenlenen bir Budist töreninde kullanılıyor.
“Bugün hala görülen bir “sönmeyen ateş”in 2000 yıl önce de aktif olduğunu bilmek, bu ateşi yeni bir sondaj çalışması ya da petrol üretiminin tetiklemediğini gösteriyor” diye ekliyor Etiope.
Etiope, gaz ve petrol gibi hidrokarbon sızıntılarının, birçok antik toplumun sosyal ve teknolojik gelişimini de etkilediğini belirtiyor. Öyle ki, medeniyete katkı yapmak dışında, birçok savaşa bile neden oldu. Petrol kullanımında dair ilk kanıtlar, 40,000 yıl önce Neandertallerin taş aletler üzerinde doğal katran kullandığı Suriye’de bulundu.
Springer Science+Business Media
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
fransada-cope-atilan-mumya-sergileniyor-arkeofili-2015-05-18t00-00-00
|
https://arkeofili.com/fransada-cope-atilan-mumya-sergileniyor/
|
Fransa’da Çöpe Atılan Mumya Sergileniyor - Arkeofili
|
2015-05-18T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"Mısır",
"Reuil-Malmaison",
"bağış",
"belediye",
"fransa",
"kiler",
"mumya",
"müze",
"napolyon",
"restorasyon",
"ta-iset",
"çocuk",
"çöp"
] |
Fransa’da çöpte bulunan, tabut içindeki 2000 yıllık Mısırlı çocuk mumyası ilk defa sergilenecek. Çocuk mumyası bir yıldan uzun bir süredir, bir kısmı bağışlarla finanse edilen bir restorasyon geçiriyordu. Mumyanın Reuil-Malmaison bölgesindeki keşfi yerel bir efsane oldu. 2001’de kimliği belirlenemeyen bir kadın, belediye çöplüğüne gelerek istenmeyen eşyalarını nereye atabileceğini sordu. Çöplükteki görevli Jean-Louis Parichon olayı şöyle anlattı: “Bize […]
|
Fransa’da çöpte bulunan, tabut içindeki 2000 yıllık Mısırlı çocuk mumyası ilk defa sergilenecek. Çocuk mumyası bir yıldan uzun bir süredir, bir kısmı bağışlarla finanse edilen bir restorasyon geçiriyordu.
Mumyanın Reuil-Malmaison bölgesindeki keşfi yerel bir efsane oldu. 2001’de kimliği belirlenemeyen bir kadın, belediye çöplüğüne gelerek istenmeyen eşyalarını nereye atabileceğini sordu.
Çöplükteki görevli Jean-Louis Parichon olayı şöyle anlattı: “Bize gelip ‘Bunu nereye koyabilirim, bir mumya var?’ dedi. Neden bahsettiğinden emin olamadık. Bize kilerini tasfiye ettiğini söyledi. Bunun olağanüstü bir şey olduğunu fark ettim ve bir kenara koydum. Şaşkınlığım geçtiğinde de şehir müzesini aradım.”
Yıllar süren araştırmanın ardından uzmanlar, mumyanın 1850’lerin ortalarında Napolyon’un bir generali tarafından getirildiğini açıkladı.
Hiyerogliflerden anlaşıldığına göre adı Ta-Iset olan mumyanın MÖ 350 yılına tarihlendiği düşünülüyor. Ta-Iset, “İsis’in (kızı)” anlamına geliyor. Mumya, Nil nehrinin doğu kıyısındaki Yukarı Mısır’daki Akhmim bölgesinden geliyor.
Radyografik taramalar mumyalanmış vücudun “dördüncü yılındaki” bir kıza ait olduğunu ve 92.5 cm boyunda olduğunu ortaya koydu. İskelet tam durumda ve oldukça iyi korunmuş. Kızın başı göğsüne doğru eğilmiş. Tabut ve sargıların kalitesi, kızın Mısır’ın orta sınıfından olduğunu düşündürüyor.
Keten sargılar ve hiyerogliflerle dekore edilmiş örtüler ise oldukça zarar görmüş durumdaydı. Stilize bir kuştüyü ve yazı, kızın isminin Ta-Iset olduğunu ortaya çıkardı.
Reuil-Malmaison müzesi müdürü Marie-Aude Picaud “Kenarda görülen bir bıçak kesiğinden anlaşıldığına göre, daha önce birileri tabutun içinde değerli metal ya da tılsım olup olmadığına bakmış” diyor.
Belediye meclisi restorasyona katkıda bulunmuş olsa da, maliyetin büyük bir kısmı bağışlarla karşılandı.
Ta-Iset artık şehrin tarih müzesinde, sıcaklık kontrolü yapılan bir odada sergilenecek.
Guardian
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
misir-da-kayip-kheny-tapinagi-bulundu-arkeofili-2015-05-18t00-00-00
|
https://arkeofili.com/misirda-kayip-kheny-tapinagi-bulundu/
|
Mısır'da Kayıp Kheny Tapınağı Bulundu - Arkeofili
|
2015-05-18T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"Mısır",
"amenhotep",
"antik mısır",
"asvan",
"gebel el silsila",
"inşaat",
"kartuş",
"kheny",
"mühür",
"mısır yıldızı",
"nil nehri",
"ramses",
"scarab",
"skarab",
"sobek",
"tapınak",
"taş ocağı"
] |
Mısır Eski Eserler Bakanı’nın dün yaptığı açıklamaya göre, uzun süredir kayıp olan Kheny Tapınağı’nın kalıntıları, Asvan şehrinin kuzeyindeki Gebel el Silsila’da bulundu. Tapınağın temelleri ve duvarların taş işçiliği ortaya çıkarıldı. Tapınak, ismi “Kürek Çekme Yeri” anlamına gelen Kheny ya da Khenu yerleşiminden geriye kalan az miktarda kalıntıdan biri oldu. Kheny yerleşimi, Mısır’ın Yeni Krallık Dönemi’nden […]
|
Mısır Eski Eserler Bakanı’nın dün yaptığı açıklamaya göre, uzun süredir kayıp olan Kheny Tapınağı’nın kalıntıları, Asvan şehrinin kuzeyindeki Gebel el Silsila’da bulundu. Tapınağın temelleri ve duvarların taş işçiliği ortaya çıkarıldı. Tapınak, ismi “Kürek Çekme Yeri” anlamına gelen Kheny ya da Khenu yerleşiminden geriye kalan az miktarda kalıntıdan biri oldu.
Kheny yerleşimi, Mısır’ın Yeni Krallık Dönemi’nden Roma Dönemi’ne kadar geniş ölçüde, bir taş ocağı olarak kullanıldı. Yerleşim, Nil Nehri’nin her iki kıyısında, Edfu ve Kom Ombo arasında bulunuyor.
Antik Mısır Tapınakları’nın Taş Ocağı
Gebel el Silsila Yüzey Araştırması Projesi’nı yöneten, Lund Üniversitesi’nden Maria Nilsson, Discovery News’e yaptığı açıklamada “Tapınak inşaası için çok büyük miktarda kumtaşının burada çıkarıldığını biliyoruz” diyor.
Gerçekten de, Karnak ve Luxor’dakiler de dahil olmak üzere neredeyse Mısır’ın bütün büyük tapınakları, Gebel el Silsila’dan çıkarılan kumtaşıyla inşa edilmişti.
Şehrin Tarihini Değiştiriyor
Nilsson “Bu keşif ise Gebel el Silsila’nın tarihini değiştiriyor ve kesin olarak gösteriyor ki burası sadece bir taş ocağı değil, ayrıca kutsal bir alandı” diyor. Alandaki kült aktiviteleri esas olarak Nil Nehri ve nehrin taşkınları ile ilişkilendirilse de, burada tapınılan asıl tanrı suları kontrol eden timsahların tanrısı Sobek’ti.
Nilsson şu anda tapınağın kimin adına yapıldığını bilmediklerini söyledi, ve “Bunun doğu kıyısı taş ocaklarının ilki olduğunu düşünüyoruz. Gelecek arkeolojik çalışmalar bu konuda daha fazla bilgi verecek” diye ekledi.
Kheny Tapınağı
Gebel El Silsila’daki çalışmalar 2012 ‘den beri devam ediyor. Şu ana kadar yüzlerce kaya yazıtıyla birlikte III. Amenhotep ve II. Ramses’e ait kartuşlar ortaya çıkarıldı.
Ramessid Dönemi’ne ait tapınak kalıntıları ise, Alman Mısırbilimci Borchardt’ın 1934’te yayınladığı haritaya göre 1906-1925 arasında kaydedilmiş. Fakat tapınak daha sonra unutulmuş.
Nillson ile kazı başkanı yardımcısı John Ward, Gebel el Silsila Projesi kapsamında, Borchardt’ın haritalarını inceleyerek tapınağın kalıntılarını yeniden buldu. Tapınağın temeli 35m x 18m boyutlarındaydı. Duvar işçiliği ise, görülebilen dört zemin seviyesi, sütun altıkları, ve iç ve dış duvarlardan oluşuyordu.
Zemindeki izler, binanın batı kısmında beş sütun altlığı olduğunu gösteriyor. Mısır yıldızı ve gökyüzünü gösteren iki boyalı kumtaşı parçası da tapınağın yıldızlı bir tavana sahip olduğunu gösteriyor.
Nilsson ve Ward, tapınağın ortalama 1500 yıllık bir süreyi kapsadığını ve dört kronolojik dönemin kanıtlarını sunduğunu düşünüyor: Thutmosis/Hatshepsut dönemi, III. Amenhotep dönemi, II. Ramses dönemi ve Roma Dönemi.
Tapınakta Kireçtaşı ve Kumtaşı Kullanımı
Nilsson “Tapınağın en eski yapı evresi kireçtaşından yapılmış. Bu bir kumtaşı ocağında oldukça ilginç bir durum. Bu malzeme farklılığı, kireçtaşı inşaatından kumtaşı inşaatına resmi değişimi ifade ediyor olabilir” diyor.
Arkeologlar dekore edilmiş ve boyalı yüzlerce taş blok ile, erken Thutmosid Dönemi (MÖ 1500-1450)’nin tipik ikonografisini gösteren 300den fazla dekore edilmiş kireçtaşı parçası ortaya çıkardı. Hiyeroglif yazıları ise yerleşimin adı olan “Kheny”den bahsediyordu.
Nilsson “Kireçtaşı sahneler antik zamanlarda oldukça tahrip olmuş. Bunlar daha sonraki inşa evresinde kum ve çakıltaşlarıyla birlikte temel dolgusu olarak yeniden kullanılmış. Dekore edilmiş kireçtaşından kare bir temel hala tek parçaydı” diye anlatıyor.
Tapınağın Sonraki Evreleri
Bulunan 300 rölyef içinde daha sonraki iki hükümdarın, III. Amenhotep ve II. Ramses’in kartuşları da vardı. Bu da tapınağın daha sonraki evreleri olduğu kanıtlıyor. Tapınağın dördüncü kronolojik dönemi de, Ptolemaios ve Roma dönemlerine ait saklama aktivitelerinden anlaşıldı.
Tapınak bölgesinde ayrıca 18. Hanedanlık boncukları, renkli alçı, çini parçaları, binlerce seramik parçası, ve olasılıkla İkinci Ara Dönem’e tarihlenen mavi renkli bir skarab (böcek şekilli Mısır mührü) bulundu.
Arkeologlar, tapınağın rolünü ve önemini anlamak için gelecek çalışmaların gerekli olduğunu söylüyor. Nilsson, alanın şu andaki korunma durumu kötü olduğu için, çok geç olmadan acil şekilde belgeleme yapılması gerektiğini ekledi.
Discovery News
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
aspendos-antik-kenti-unesconun-kalici-listesine-basvuruyor-arkeofili-2015-05-18t00-00-00
|
https://arkeofili.com/aspendos-antik-kenti-unesconun-kalici-listesine-basvuruyor/
|
Aspendos Antik Kenti UNESCO’nun Kalıcı Listesine Başvuruyor - Arkeofili
|
2015-05-18T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"aspendos",
"imparator",
"liste",
"roma",
"su kemeri",
"tiyatro",
"unesco",
"veli köse",
"zenon"
] |
Bu yıl Türkiye’den 9 farklı yer ile birlikte UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınan Aspendos Antik Kenti’nin kalıcı listeye girebilmesi için çalışmalara başlandı. Hacettepe Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Veli Köse’nin kazı başkanlığını yaptığı antik kentin geçici listeye girmesi ile kalıcı olabilmesi için çalışmalar hızlandırıldı. Köse yaptığı açıklamada, Aspendos Antik kentinin en öne […]
|
Bu yıl Türkiye’den 9 farklı yer ile birlikte UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınan Aspendos Antik Kenti’nin kalıcı listeye girebilmesi için çalışmalara başlandı.
Hacettepe Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Veli Köse’nin kazı başkanlığını yaptığı antik kentin geçici listeye girmesi ile kalıcı olabilmesi için çalışmalar hızlandırıldı. Köse yaptığı açıklamada, Aspendos Antik kentinin en öne çıkan yapısının tiyatrosu olduğunu söyledi ve Türkiye’de ve dünyada en iyi korunmuş antik tiyatrolardan biri olduğunu belirtti.
Köse, “Aspendos’un sadece tiyatrosu bulunmuyor, özellikle bilim insanlarının ilgisini cezbeden bir diğer yapısı su kemerleridir. Su kemerlerinin iyi korunmuş vaziyetinin yanında halen ayakta duran, suyun debisini ayarlayan iki sifonuyla son derece önemlidir. Bu iki yapısı ile Dünya Mirası Geçici Listesi’ne giren Aspendos’un, gerekli çalışmaların kazı başkanlığımızca tamamlanmasının ardından kalıcı listeye girebilmesi için yine Bakanlık kanalıyla yeni bir başvuru daha yapılacaktır.”
Aspendos Antik Kenti
Aspendos, Serik ilçesinin 8 kilometre doğusunda, Köprüçayı’nın dağlık bölgesinden düzlüğe ulaştığı yerde M.Ö. 10. yüzyılda Akalar tarafından kurulmuş ve antik devrin mamur zengin kentlerinden biridir. Buradaki tiyatro M.S. 2. yüzyılda Romalı’lar tarafından inşa edilmiştir. Kent biri büyük, biri küçük iki tepe üzerine kurulmuştur.
Aspendos’un en önemli yapısı tiyatrosudur. Antik tiyatrolar arasında en iyi şekilde korunanarak gelmiş bir açık hava tiyatrosudur. Bu tiyatro Anadolu’daki Roma Tiyatrolarının günümüze sahnesi ile ulaşabilen en eski ve sağlam bir örneğidir. Mimarı Aspendos’lu Theodorus’un oğlu Zenon’dur. Antonius Piu zamanında yapımına başlanmış Marcus Aurelius zamanında tamamlanmıştır (138-164). Tiyatro, kentin yerli tanrıları ile imparator ailesine sunulmuştur.
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
isvec-te-viking-donemi-bronz-ejderha-figuru-bulundu-arkeofili-2015-05-17t00-00-00
|
https://arkeofili.com/isvecte-viking-donemi-bronz-ejderha-figuru-bulundu/
|
İsveç'te Viking Dönemi Bronz Ejderha Figürü Bulundu - Arkeofili
|
2015-05-17T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"baltık",
"birka",
"bronz",
"dragon",
"ejderha",
"figür",
"figürin",
"iskandinav",
"isveç",
"kalıp",
"konservasyon",
"korozyon",
"paslanma",
"sabuntaşı",
"viking",
"yerel"
] |
İsveç’in Birka şehrinde arkeologlar, süslü bir broşun parçası olduğu düşünülen bronzdan bir ejderha figürü buldu. İsveç’te Viking Dönemi’nin ikonik imgelerinden biri olan Birka Ejderhası, daha önce sadece 1870lerde bulunan, sabuntaşından yapılma bir kalıptan biliniyordu. Ejderha figürünün restorasyonu daha yapılmadığı için figür oldukça korozyona uğramış halde. Buna rağmen Birka Ejderhası’nın anahatları az çok seçilebiliyor. Baltık ve İskandinav Arkeolojisi Merkezi’nde […]
|
İsveç’in Birka şehrinde arkeologlar, süslü bir broşun parçası olduğu düşünülen bronzdan bir ejderha figürü buldu. İsveç’te Viking Dönemi’nin ikonik imgelerinden biri olan Birka Ejderhası, daha önce sadece 1870lerde bulunan, sabuntaşından yapılma bir kalıptan biliniyordu.
Ejderha figürünün restorasyonu daha yapılmadığı için figür oldukça korozyona uğramış halde. Buna rağmen Birka Ejderhası’nın anahatları az çok seçilebiliyor. Baltık ve İskandinav Arkeolojisi Merkezi’nde profesör ve kazı başkanı Sven Kalmring “Ne bulduğumuzu hemen anlayamadık, birkaç dakikamızı aldı” diyor.
Ejderhanın başı konservasyona gönderilmiş durumda, ve daha sonra yerel müzede sergilenecek.
MS 8. yüzyılın sonlarına doğru kurulan Birka, önemli bir Viking limanıydı. Birka Limanı’na, bütün İskandinavya ile Doğu ve Batı Avrupa’dan mallar geliyor ve buralara gidiyordu. Birka’daki arkeolojik kazılar, hem yaşam alanları hem de mezarlar olduğuna dair yaygın kanıtlar ortaya çıkardı. Bu da Birka’nın zamanında, büyüyen ve gelişen bir yerleşim olduğunu gösteriyor. Fakat yerleşimin 10. yüzyılın sonlarında, deniz seviyesindeki değişimlere ya da rakip limanlarla rekabete bağlı olarak terk edildiği görülüyor.
Irish Archaeology
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
isidin-tarihi-eser-kacakciligi-yikim-videolari-ile-gizleniyor-arkeofili-2015-05-16t00-00-00
|
https://arkeofili.com/isidin-tarihi-eser-kacakciligi-yikim-videolari-ile-gizleniyor/
|
IŞİD’in Tarihi Eser Kaçakçılığı Yıkım Videoları ile Gizleniyor - Arkeofili
|
2015-05-16T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"Irak",
"Suriye",
"define",
"kaçakçılık",
"musul",
"müze",
"tahribat",
"terör",
"yıkım",
"ışid"
] |
Terör örgütü IŞİD, Irak’ın arkeolojik yerlerinde yaptığı yıkımların videosunu yurtdışına yaptığı tarihi eser kaçakçılığını gizlemek için yayınlıyor. IŞİD’in en büyük kaynaklarından birinin tarihi eser satışından elde ettiği paralar olduğu biliniyor. Ayrıca bu kaçakçılığın da birçoğunun Türkiye üzerinden yapıldığı düşünülüyor. Önce Kazıyorlar, Sonra Patlatıyorlar Irak Tarihi Eser ve Kültürel Miras Kurulu Başkanı Hüseyin Raşit, IŞİD’in yayınladığı […]
|
Terör örgütü IŞİD, Irak’ın arkeolojik yerlerinde yaptığı yıkımların videosunu yurtdışına yaptığı tarihi eser kaçakçılığını gizlemek için yayınlıyor. IŞİD’in en büyük kaynaklarından birinin tarihi eser satışından elde ettiği paralar olduğu biliniyor. Ayrıca bu kaçakçılığın da birçoğunun Türkiye üzerinden yapıldığı düşünülüyor.
Önce Kazıyorlar, Sonra Patlatıyorlar
Irak Tarihi Eser ve Kültürel Miras Kurulu Başkanı Hüseyin Raşit, IŞİD’in yayınladığı videoların aslında tarihi eserlerin sistematik biçimde yağmalanmasını gizlemek için olduğunu belirtti.
Daha önce yayınlanan bir videoda IŞİD militanları, Irak’ta bulunan Assur kenti Nimrud’ta kanatlı boğa heykellerini balyozla parçaladıkları ve Aşurnasirpal’in sarayını patlattıkları görülüyordu. Hüseyin Raşit, “Bölgedeki tarihi eserleri ele geçirmek için önce kazı yaptıklarını, daha sonra bu olayın üstünü örtmek için sarayı yıktıklarını düşünüyoruz” dedi.
IŞİD’in Büyük Gelir Kaynağı
IŞİD’in tarihi eser yağmacılığından ne kadar gelir ettiği bilinmese de, gerek müzelerden çaldığı nesnelerin doğrudan satışı üzerinden, gerekse bulundukları bölgelerdeki alanları kazan yağmacı çeteleri vergilendirerek çok büyük bir gelir elde ettiği düşünülüyor.
Çeşitli uydu görüntüleri ve tanıkların ifadeleri, IŞİD’in tarihi bölgelerde eserleri topladığı kanısını kuvvetlendirirken, Kültürel Miras Kurul Başkanı Raşit, kraliyet sarayından çaldıkları mücevherlerin milyonlarca dolar değerinde olduğunu söylüyor.
Musul Müzesi’nin yıkım Videosu Bunun Kanıtı Olabilir
Musul’un sürgündeki valisi Asil Nujaifi, IŞİD’in yayınladığı Musul Müzesi Yıkım videosundan sonra ilginç açıklamalarda bulunmuştu. Nujaifi, müzedeki tüm eserlerin yok edilmediğini en azından 7 önemli eserin uluslararası piyasaya sürülmek adına çalınmış olduğu konusunda uyarmıştı. Videoyu incelemelerinden sonra 7 önemli eserin kayıp olduğunu öne süren Nujaifi, bu eserlerin satılmak üzere alındığını söylemişti.
Eserler Türkiye Üzerinden Kaçırılıyor
Nujaifi, IŞİD tarafından satılmak üzere kaçırılan eserlerin Türkiye ve Lübnan üzerinden piyasaya sürüleceğini ve bu piyasanın bu ülkelerce kolaylıkla durdurulabileceğine inandığını söyledi.
IŞİD’e Aracılık Yapan Ahmed İtiraf Etmişti
Aracılardan biri olan ve şu an Türkiye’nin güneyinde bir kentte yaşayan bir Ahmed, içinde tarihi eserler bulunan bir battaniyeyi BBC’den kendisiyle kontak kuranlara göstermişti. Battaniye içinde son birkaç ay içinde IŞİD tarafından yapılan kazılarla ortaya çıkarıldığını belirttiği hayvan, insan figürinleri, bardaklar, vazolar, paralar bulunmaktaydı.
Neolitik Döneme Ait Bir Eser 1,1 Milyon Dolara Satılmış
Ahmed ayrıca MÖ. 8500 yıllık olduğu düşünülen bir eserin 1.1 milyon dolara satılabildiğini gördüğünü belirtmişti. Eserleri kazıları yapan kaçakçılardan aldığını sonrasında kendisinin Türkiye’deki tüccarlar ile bağlantıya geçeceğini ve onların da bu eserleri Avrupa’daki alıcılara aktaracağını söylemişti.
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
18-mayis-avrupa-muzeler-gecesi-nde-herkes-muzelere-bekleniyor-arkeofili-2015-05-17t00-00-00
|
https://arkeofili.com/18-mayis-avrupa-muzeler-gecesinde-herkes-muzelere-bekleniyor/
|
18 Mayıs Avrupa Müzeler Gecesi'nde Herkes Müzelere Bekleniyor - Arkeofili
|
2015-05-17T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"avrupa müzeler gecesi",
"etkinlik",
"müze",
"ziyaret",
"ücretsiz"
] |
Müzeleri hiç akşam ziyaret edebileceğinizi düşünmüş müydünüz? Eğer güzel olacağını düşünüyorsanız, gelecek seneye kadar tek şansınız 18 Mayıs Pazartesi akşamı müzeye gitmek. Üstelik akşam saat 19.00’dan itibaren herkese ücretsiz. Avrupa Konseyi, UNESCO ve ICOM’un himayelerinde, bu yıl Avrupa’da 11.si, Türkiye’de ise 10.su kutlanacak olan “Avrupa Müzeler Gecesi” etkinliği 18 Mayıs 2015 Pazartesi günü gerçekleştirilecek. Etkinlik […]
|
Müzeleri hiç akşam ziyaret edebileceğinizi düşünmüş müydünüz? Eğer güzel olacağını düşünüyorsanız, gelecek seneye kadar tek şansınız 18 Mayıs Pazartesi akşamı müzeye gitmek. Üstelik akşam saat 19.00’dan itibaren herkese ücretsiz.
Avrupa Konseyi, UNESCO ve ICOM’un himayelerinde, bu yıl Avrupa’da 11.si, Türkiye’de ise 10.su kutlanacak olan “Avrupa Müzeler Gecesi” etkinliği 18 Mayıs 2015 Pazartesi günü gerçekleştirilecek.
Etkinlik kapsamında 18 Mayıs 2015 Pazartesi günü Türkiye’den 30 müze, normal kapanış saatlerinden itibaren ziyaret edilebilecek ve saat 23.00’e kadar hiçbir ücret alınmayacak.
10. Avrupa Müzeler Gecesi etkinliğinde, saat 23.00’e kadar Türkiye’de açık olacak müzelerin listesi aşağıdadır.
1- Amasya Müzesi
2- Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi
3- Ankara Etnoğrafya Müzesi
4- Antalya Müzesi
5- Alanya Müzesi
6- Side Müzesi
7- Aydın Müzesi
8- Burdur Müzesi
9- Çorum Müzesi
10- Elazığ Müzesi
11- Eskişehir Eti Arkeoloji Müzesi
12- Gaziantep Zeugma Mozaik Müzesi
13- Hatay Müzesi
14- İstanbul Arkeoloji Müzeleri
15- İstanbul Ayasofya Müzesi
16- İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi
17- İzmir Arkeoloji Müzesi
18- İzmir Atatürk Evi Müzesi
19- İzmir Efes Müzesi
20- İzmir Ödemiş Müzesi
21- Kahramanmaraş Müzesi
22- Kastamonu Müzesi
23- Kocaeli Müzesi
24- Konya Mevlana Müzesi
25- Muğla Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi
26- Muğla Fethiye Müzesi
27- Muğla Marmaris Müzesi
28- Niğde Müzesi
29- Sivas Müzesi
30- Sinop Müzesi
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
bulgaristanda-avrupanin-en-eski-bronz-oyuncagi-bulunmus-olabilir-arkeofili-2015-05-14t00-00-00
|
https://arkeofili.com/bulgaristanda-avrupanin-en-eski-oyuncagi-oldugu-iddaa-edilen-bir-bronz-nesne-bulundu/
|
Bulgaristan’da Avrupa’nın En Eski Bronz Oyuncağı Bulunmuş Olabilir - Arkeofili
|
2015-05-14T00:00:00
|
Tolunay Bayram
|
[
"Zlatograd",
"bronz",
"bulgaristan",
"leylek",
"oyuncak",
"rodop dağları",
"trakya",
"tunç çağı"
] |
Bulgaristan’ın Rodop Dağları’nda bulunan Zlatograd kasabasının sakinleri tarafından bulunan bronz ve gümüş karışımı nesneyi ilk bakışta bir heykel veya modern bir sanat ürünü gibi tanımlamak mümkün, ancak gerçek çok daha farklı olabilir. Araştırmacılar bu nesnenin Avrupa’nın en eski oyuncağı olabilme ihtimali üzerinde duruyorlar. Leylek başı ve üç ayaktan oluşan bronz eser’in Geç Tunç Çağı’na yani […]
|
Bulgaristan’ın Rodop Dağları’nda bulunan Zlatograd kasabasının sakinleri tarafından bulunan bronz ve gümüş karışımı nesneyi ilk bakışta bir heykel veya modern bir sanat ürünü gibi tanımlamak mümkün, ancak gerçek çok daha farklı olabilir. Araştırmacılar bu nesnenin Avrupa’nın en eski oyuncağı olabilme ihtimali üzerinde duruyorlar.
Leylek başı ve üç ayaktan oluşan bronz eser’in Geç Tunç Çağı’na yani MÖ. 1500 ila MÖ. 1200 yıl öncesine tarihlendiği düşünülmekte. Araştırmacılar, çocukların oyuncak olarak kullanabileceği şekilde tasarlandığını düşünülmekte.
Eserin üç ayak üstüne oturtulmuş leylek kafasının gözleri ise yerel bir değerli taş olan “Carnelian” ile yapıldığı anlaşıldı. Tüm eserin ise 30 gram ağırlığında olduğu belirtildi. Nesnenin kafası oynayabilmekte.
Sofya Üniversitesi prehistorya bölümünden Doçent Krasimir Leshtakov yaklaşık 3500 yaşındaki eserin şu an için Avrupa’da bulunan en erken oyuncak örneği olduğunu belirtiyor.
Arkeolog Nikolay Ovçarov ise eserin şu ana kadar benzer örnekler üzerinden değerlendirildiğinde bir oyuncaktan çok dini anlama sahip bir nesne olduğunun daha akla yatkın olduğunu söylemekte ancak bu yorumun da ne kadar bilimsel olduğu tartışmalı bir konu çünkü tarih öncesi arkeolojide amacının ne olduğu ilk bakışta saptanamayan nesnelerin dini anlamlara sahip nesne olarak etiketlenmesi oldukça kanıksanmış bir yanlış olarak karşımıza çıkmakta.
https://www.youtube.com/watch?v=UThL0viSZ-A
Ovçarov “Bu eserin hangi amaçla kullanılmış olabileceğini söylemek zor. Oyuncak olarak da kullanılmış olabilir ancak Antik Trakya’daki dini uygulamalarda basiret ile alakalı bir öğe olarak da tanımlanabilir. Sonuç olarak mevzubahis dönem yazıdan yoksun olduğu için kullanım amacını saptamak için daha detaylı bir araştırma gerekmekte.” diyor.
Eserin bulunduğu bölgede ise bu yaz kazı çalışmalarının olacağı ve özellikle MÖ. 2500 ile MS. 600 yılları arasında pek çok mezara ev sahipliği yapan bölgenin ikinci bin yıl için çok önemli bir alan olduğu araştırmacılar tarafından belirtilmekte.
Mail Online
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
buyuk-iskenderin-babasinin-mezarinda-yabanci-prenses-bulundu-arkeofili-2015-05-15t00-00-00
|
https://arkeofili.com/buyuk-iskenderin-babasinin-mezarinda-yabanci-prenses-bulundu/
|
Büyük İskender’İn Babasının Mezarında Yabancı Prenses Bulundu - Arkeofili
|
2015-05-15T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"2. philip",
"XRF",
"aegae",
"antropoloji",
"bel fıtığı",
"büyük iskender",
"ct",
"demostenes",
"fetüs",
"ii philip",
"iskit",
"kemik analizi",
"kırık",
"makedon",
"osteoarkeoloji",
"osteopatoloji",
"patoloji",
"prenses",
"tekmelik",
"tomografi",
"vergina",
"yara"
] |
Büyük İskender’in babası II. Philip’in Vergina’daki mezarındaki iki iskelet üzerinde, yeni tekniklerle yapılan araştırmalar kalıntıların II. Philip ile bir İskit Prensesi’ne ait olduğunu ortaya koydu. Hem savaşçı hem diplomat olan II. Philip, Makedon Krallığı’nı MÖ. 359-336 yılları arasında yönetti. Modern adı Vergina olan Aegae şehrini ziyaret ettiği sırada, hala bilinmeyen bir nedenle, koruması tarafından öldürüldü. […]
|
Büyük İskender’in babası II. Philip’in Vergina’daki mezarındaki iki iskelet üzerinde, yeni tekniklerle yapılan araştırmalar kalıntıların II. Philip ile bir İskit Prensesi’ne ait olduğunu ortaya koydu.
Hem savaşçı hem diplomat olan II. Philip, Makedon Krallığı’nı MÖ. 359-336 yılları arasında yönetti. Modern adı Vergina olan Aegae şehrini ziyaret ettiği sırada, hala bilinmeyen bir nedenle, koruması tarafından öldürüldü. Bundan sonra 20 yaşındaki oğlu İskender yerini aldı ve tarihin en iyi kumandanlarından biri olarak Büyük İskender ünvanını aldı.
Vergina’daki Mezar
1970’lerde Vergina’da olağanüstü objelerle dolu bir mezar bulundu ve içindeki iskeletlerin kimliği araştırılmaya başlandı. 1980’lerde ise mezardaki erkek bireyin göz çukurundaki yaranın, II. Philip’in savaşta aldığı bilinen yarayla eşleştiği ileri sürülerek bir iskeletin ona ait olduğu iddia edildi.
Fakat 2000’li yıllarda, Antonis Bartsiokas göz çukurundaki hasarın cesedin yakılması sırasındaki çatlamaya ve kazılardan sonra gerçekleşen rekonstrüksiyona bağlı olduğunu ortaya koydu. Peki o zaman mezardaki gerçekten Makedonya Kralı II. Philip mi yoksa değil mi?
International Journal of Osteoarchaeology’de (Uluslarası Osteoarkeoloji Dergisi) yayınlanan bir makalede araştırmacılar Theodore Antikas ve Laura Wynn-Antikas, bilgisayarlı tomografi (CT) ve XRF tekniklerini kullanarak bu soruyu cevaplamaya çalışıyor. Araştırmaya göre mezarda II. Philip ile bir İskit Prensesi gömülüydü.
İskeletteki Patolojiler ile II. Philip’in Yaralarının Karşılaştırması
Araştırmacıların iskeletin II. Philip’e ait olduğunu göstermek için kullandığı kanıtlar arasında, kafatası ve pelvis incelemelerine göre iskeletin 40-50 yaşlarında bir erkeğe ait olduğu bilgisi var.
Kemiklerden elde edilen patolojik bilgiler ise bir insanın hayatı boyunca geçirdiği rahatsızlıklar konusunda bilgi veriyor. Bel fıtığı izleri ve at binme sırasında kullanılan kasların yapışma yerleri, bireyin at bindiğine işaret ediyor. Sinüslerde görülen kemik büyümesi, bireyin yüzünde bir hasar olduğu ya da üst solunum yolu hastalığı geçirdiği anlamına geliyor. Philip de yüzüne bir darbe almıştı. Kaburgalardaki değişimler de akciğerleri hedef alan bir hastalığa işaret ediyor.
II. Philip’in yaşamı ve görünüşü tarihi kaynaklardan oldukça iyi biliniyor. Demostenes, II. Philip’in hayatı boyunca göz, el, köprücük kemiği ve bacağına yaralar aldığını bildiriyor. İskelette avuç içindeki kemiklerden birindeki keskin travma izi, tarihi kaynakların bahsettiği yaralara tek uyan kanıt olmuş. Fakat araştırmacılar, göz gibi yumuşak dokuların aldığı hasarın, kemiklerde görülemeyebileceğine dikkat çekiyor.
II. Philip’in Mezarındaki Genç Kadın İskeleti
Philip’in mezarında bulunan diğer iskeletin ilki kadar tam olmamasına rağmen, araştırmacılar kafatası ve uzun kemiklere bakarak bunun 30 yaşlarında bir kadına ait olduğunu düşünüyor.
Bu genç kadında da, at binerek geçmiş bir hayata işaret eden bel fıtıkları görüldü. Kadının alt bacağında da ölümünden önce iyileşmiş bir kırık görülüyor. Bu kırık o kadar ciddiydi ki, bir bacağın daha kısa kalmasına yol açtı.
Vergina mezarı ilk kazıldığı zaman, arkeologlar iki farklı uzunlukta olan tekmelikler bulmuştu. Araştırmacılar Antikas ve Wynn-Antikas bu tekmeliklerin özel olarak bacağı yaralı olan bu kadın için yapılmış olabileceğini düşünüyor.
Yaşına, savaşçı silahlarına ve at binme eğilimine bakarak, bu kadının II. Philip’in yedinci karısı, İskit Kralı Atheas’ın kızı olduğu ileri sürüldü.
Vergina’daki Yeni Analizler
Araştırmacılar, bu yeni analizlerle elde edilen ikinci derecede kanıtları bir arada düşünerek, Vergina mezarındaki iskeletin Philip’e ait olduğu savının mantıklı olduğu sonucuna varıyor. Mantıklı olmasına rağmen bu analizler, iskeletin kimliğinin kesin olarak saptanmasını sağlamıyor. Yaraların açıkça eşleşmesi ya da DNA analizinin olmadığı durumlarda, kimliğin kesin olarak saptanması mümkün değil.
Geçen sene yapılan basın açıklamasında ekip, mezarda ayrıca daha önce hiç incelenmemiş kemikler bulduklarını da bildirdi. Mezarda bulunan 70+ kemikten, mezarda yedi ayrı insan daha bulundu: yetişkin bir erkek, yetişkin bir kadın, bir çocuk, dört bebek (8-10 ay, ya da doğmuş ya da doğmamış fetus), ve bir fetüs.
Mezardaki önceki incelemelerin sadece dağınık kalıntılardan bahsettiği düşünülürse, bu yeni analiz oldukça merak uyandırıcı. Bu yeni insanların, II. Philip ve İskitli prenses olsalar da olmasalar da, nasıl bir bağlantısı olduğu da gelecekte yapılacak yeni analizlerle belirlenebilir.
Forbes
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
suriyedeki-palmira-antik-kentinde-isid-tehlikesi-arkeofili-2015-05-15t00-00-00
|
https://arkeofili.com/suriyedeki-palmira-antik-kentinde-isid-tehlikesi/
|
Suriye’deki Palmira Antik Kenti’nde IŞİD Tehlikesi - Arkeofili
|
2015-05-15T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"Irak",
"Suriye",
"neolitik",
"palmira",
"palmyra",
"raqqa",
"roma",
"savaş",
"tapınak",
"terör",
"unesco",
"ışid"
] |
Geçmişi Neolitik Çağ’a kadar uzanan ve altın çağını Roma zamanında yaşayan Palmira Antik Kenti Suriye’deki çatışmalar nedeniyle tehdit altında. IŞİD’in Palmira Antik Kenti yakınlarına kadar gelmesi ve burada çatışması, Palmira Antik Kenti’nin geleceği konusunda kuşku uyandırıyor. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi adlı kuruluş, IŞİD’in antik kentin 2 kilometre yakınına kadar geldiğini duyurdu. Kuruluşun verdiği bilgiye göre […]
|
Geçmişi Neolitik Çağ’a kadar uzanan ve altın çağını Roma zamanında yaşayan Palmira Antik Kenti Suriye’deki çatışmalar nedeniyle tehdit altında.
IŞİD’in Palmira Antik Kenti yakınlarına kadar gelmesi ve burada çatışması, Palmira Antik Kenti’nin geleceği konusunda kuşku uyandırıyor. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi adlı kuruluş, IŞİD’in antik kentin 2 kilometre yakınına kadar geldiğini duyurdu. Kuruluşun verdiği bilgiye göre IŞİD, Sukne kenti ile Palmira arasındaki tüm askeri mevzileri ele geçirdi.
Suriye Eski Eserler Müdürü Mamun Abdülkerim, yaptığı açıklamada, IŞİD’in Palmira’yı ele geçirmesi durumunda buranın da Irak’taki antik kentler gibi olacağını söyledi.
Birleşmiş Milletler Aralık ayında yaptıkları bir açıklamada, uydu resimlerinden yola çıkarak, Suriye’deki 290 kültürel miras alanının iç savaş yüzünden zarar gördüğünü belirtmişti.
Palmira Antik Kenti
Suriye’de UNESCO Kültürel Miras Listesi’nde bulunan 6 tarihi alan var. Birlemiş Milletler, Palmira da dahil olmak üzere bu alanlardan dördünün askeri amaçlar için kullanıldığını bildiriyor. UNESCO’ya göre Kasım’da, Palmira nekropolünden iki düzine mezar büstü ve bir çocuk mezar taşı kaçırıldı. 1. ve 2. yüzyıl arasında Palmira sanatı ve mimarisi, Greko-Roman tekniklerini yerel ve Pers ögelerle birleştiren bir karaktere sahipti.
Palmira’da 1. ve 2. yüzyıldan kalma tapınaklar ve sütunlu yol, o dönemin en iyi korunmuş eserleri arasında yer alıyor.
Suriye’deki Müzeler 2 Yıl Önce Boşaltıldı
Suriye Müzeler Müdürü Ahmed Deeb, daha önce yaptığı bir açıklamada, Suriye tarihini korumak için 2 yıl önce bütün müzelerin boşaltıldığını ve eserlerin depoya konulduğunu söyledi. Deeb, arkeolojik alanlardan kaçırılan eserlerin listesinin ise İnterpol’e verilen bir kırmızı listede belgelendiğini söyledi.
Deeb, Deir Atiyah ve IŞİD kontrolündeki Raqqa’daki müzelerden, 1500’den fazla eserin çalınmış olabileceğini tahmin ediyor. Bunların bir kısmının hala Suriye’de olduğunu da sözlerine ekledi. Deeb ayrıca, 750’den fazla arkeolojik alanın saldırıya uğradığını belirtti.
IŞİD’in Yok Ettiği 10 Kültürel Miras Yapısı’nı görmek için tıklayınız.
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
antik-misir-hayvan-mumyalarinin-ucte-birinin-ici-bos-cikti-arkeofili-2015-05-12t00-00-00
|
https://arkeofili.com/antik-misirin-hayvan-mumyalarinin-ucte-birinin-ici-bos-cikti/
|
Antik Mısır Hayvan Mumyalarının Üçte Birinin İçi Boş Çıktı - Arkeofili
|
2015-05-12T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"BBC",
"CT taraması",
"Mısır",
"adak",
"antik mısır",
"aynak",
"belgesel",
"boş",
"evcil hayvan",
"hayvan mumyası",
"inanç",
"kült",
"mumya",
"sahte",
"yiyecek"
] |
Yüksek güçlü röntgen cihazlarıyla Antik Mısır’ın 3000 yıllık hayvan mumyalarını inceleyen İngiliz araştırmacılar, antik Mısırlıların dinleri, inançları ve yaşayışları üzerine yeni keşiflerde bulundu. Bir BBC belgeseli kapsamında Manchester Üniversitesi bilim insanları, 800’den fazla antik Mısır hayvan mumyasının CT taramalarını ilk kez gösterdi. Fakat taramalar, gösterdiği şeyler kadar, göstermediği şeylerle de oldukça şaşırttı. Mısırbilimci Lidija McKnight, […]
|
Yüksek güçlü röntgen cihazlarıyla Antik Mısır’ın 3000 yıllık hayvan mumyalarını inceleyen İngiliz araştırmacılar, antik Mısırlıların dinleri, inançları ve yaşayışları üzerine yeni keşiflerde bulundu.
Bir BBC belgeseli kapsamında Manchester Üniversitesi bilim insanları, 800’den fazla antik Mısır hayvan mumyasının CT taramalarını ilk kez gösterdi. Fakat taramalar, gösterdiği şeyler kadar, göstermediği şeylerle de oldukça şaşırttı.
Mısırbilimci Lidija McKnight, incelenen hayvan mumyalarının yaklaşık olarak üçte birinin içinin tamamen boş olduğunu söyledi. Mumyaların üçte birinin içinde de bazen sadece tek bir kemikten oluşan, kısmi iskeletler vardı.
McKnight Washington Post’a yaptığı açıklamada “Bazılarının içinden beklenilen şeylerin çıkmaması, insanları en çok şaşırtan şey oluyor. Fakat daha çok mumyayı inceledikçe bu yavaş yavaş sıradan bir olay haline geldi” dedi.
McKnight MÖ. 1000 ile MS. 400 arasına tarihlenen mumyalarının çoğunun dışının birbirine benzer olduğunu, ama içlerinde çok farklı şeyler olduğunu söylüyor. Örneğin dışarıdan birbirine benzeyen iki kedi mumyasının birinin içinden tam bir kedi iskeleti çıkarken, diğeri boş olabiliyor.
Mısırbilimci McKnigt, boş hayvan mumyalarının ilk olarak uzun bir süre önce ortaya çıktığını ekliyor. “Bu mumyalar ilk keşfedildiğinde arkeologlar içlerinde ne olduğunu görmek için bazılarını açmıştı. Mumyaların içinde tam hayvan iskeletleri olmadığını görünce oldukça şaşırdılar. O zamana ait kayıtlar ve raporlara göre uzmanlar, bu mumyaların sahte olduğunu, ya da mumyacıların eksik hayvan kalıntıları kullanarak bir çeşit düzenbazlık yaptığını düşünmüş.”
“Fakat zaman geçtikçe bu kadar fazla miktarda boş mumyayla karşılaştığımız için, başka bir açıklaması olduğunu düşünmeye başladık.” Son tahminlere gör Mısırlılar geriye 70 milyondan fazla hayvan mumyası bıraktı.
McKnight’ın söylediğine göre, birçok insan bütün Mısır hayvan mumyalarının, sahiplerine öldükten sonra eşlik eden evcil hayvanlar olduğunu düşünüyor. Fakat aslında 4 farklı çeşit hayvan mumyası var. Bunlar yaşarken tapılan ve öldüklerinde ihtişamlı mezarlara konulan kült hayvanları; sahipleriyle gömülen evcil hayvanlar; sahipleri için öbür dünyada yiyecek olarak mumyalanan hayvanlar; ve adak olarak verilen hayvanlar.
Bulunan hayvan mumyalarının çoğunluğu bu son adak kategorisine giriyor. “Bu mumyalar dualar okunarak tanrılara verilen hediyelerdi” diye açıklıyor McKnight. “Bu mumyalardan birini alıp, tanrılara kendi adlarına bir mesaj iletmesini istiyorlar, sonra da tanrıların karşılık olarak birşey yapmasını bekliyorlardı.”
“Mısır’ın dini inanç sisteminde, hayvan mumyalarının böyle bir rolü olduğunu ve bu yüzden bu kadar fazla miktarda bulunduklarını düşünüyoruz. O zamanlarda birden ortaya çıkan ve 1,000 yıl boyunca devam eden bir sektör gibiydi.”
Bu popüler adaklar, Mısırlıların neden içi boş olan ya da içinde kuştüyü ve yumurta kabuğu gibi sembolik objeler olan mumyalar kullandığını açıklamaya yardımcı olabilir.
McKnight hayvan mumyalarına modern bir bakış açısıyla, sahte oldukları gibi düşüncelerle bakılmaması gerektiğini söylüyor. “Büyük ihtimalle çok daha masum ve anlamlı bir açıklaması vardı. Kullandıkları malzemeler, en az hayvanlar kadar önemliydi.”
McKnight yaklaşık 800 hayvan mumyasının taramasını yaptı. Mısırbilimci, en aklında kalanın büyük bir timsah mumyası olduğunu söylüyor. “Timsahın başının üstünden bir darbe aldığının kanıtları vardı. Genelde hayvanların ölüm nedenini bu kadar kesin olarak anlayamayız.”
McKnight, bu mumyaların bir çeşit zaman kapsülü olduğunu, ve modern bilimle içlerini açmadan da içlerinde ne olduğuna bakabileceğimizi söylüyor.
Washington Post
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
ingilterede-4-000-yillik-tas-cember-bulundu-arkeofili-2015-05-13t00-00-00
|
https://arkeofili.com/guney-ingilterede-4-000-yillik-bir-tas-cember-bulundu/
|
İngiltere’de 4.000 Yıllık “Taş Çember” Bulundu - Arkeofili
|
2015-05-13T00:00:00
|
Tolunay Bayram
|
[
"Dartmoor",
"ingiltere",
"kutsal yay deseni",
"neolitik",
"taş çember",
"tunç çağı",
"viktorya"
] |
İngiltere Dartmoor’da keşfedilen taş çember yüzyılı aşkın bir süreden beri bulunmuş ilk taş çember olma özelliği taşıyor. 4000 yaşında olduğu düşünülen çemberin İngiltere’deki en yüksek noktaya yapılmış olan çember olduğu düşünülüyor. Yapının ayrıca Güney İngiltere’deki en büyük ikinci çember olduğu da bilinmekte. Araştırmacılar Dartmoor’un yüksek düzlüklerinde deniz seviyesinden 525 metre yükseklikte olan çemberin 34 metre […]
|
İngiltere Dartmoor’da keşfedilen taş çember yüzyılı aşkın bir süreden beri bulunmuş ilk taş çember olma özelliği taşıyor. 4000 yaşında olduğu düşünülen çemberin İngiltere’deki en yüksek noktaya yapılmış olan çember olduğu düşünülüyor. Yapının ayrıca Güney İngiltere’deki en büyük ikinci çember olduğu da bilinmekte.
Araştırmacılar Dartmoor’un yüksek düzlüklerinde deniz seviyesinden 525 metre yükseklikte olan çemberin 34 metre çapta olduğunu söylüyorlar.Araştırmacılar çemberi etkileyici ve çevre peyzajına oldukça hakim olarak yorumluyor.
Viktorya Dönemi Sonrası Çember Araştırmalarının İlk Örneği Sayılabilir
Çember ilk defa bağımsız bir akademik araştırmacı olan Alan Endacott tarafından 2007 yılında keşfedilmiş.Araştırmacılar şu an ise bölgede yürütülen jeofizik araştırmaları sayesinde antik site hakkında daha fazla bilgi sahibi olabileceklerini düşünüyorlar.
İngiliz arkeolog Andy Crabb “Çoğu Viktorya döneminde araştırılmış ve bulunmuş olan bu çemberlerden bir tanesi ile bugün karşılaşabiliyor ve araştırabiliyor olmak gerçekten çok heyecan verici.” diyor.
Ayrıca Andy ”Taşların altından alınan toprak örnekleri sonrasında İlk radyokarbon testleri sitenin 4000 yaşında olduğunu söylüyor” diye ekliyor.
Çember Planlamasında Bölgesel Bir Birlik Mevcut
Araştırmacılar taş üzerinde yaptıkları analizler sonucunda yapının bir dönem ayakta durduğunu bildiklerini söylüyorlar.Ayrıca bahsedilen sitedeki çemberin aynı bölgede saptanmış olan diğer çemberlerde de gözlenen “Kutsal yay deseni” normlarına uyduğunu belirtiyorlar.
Araştırmacılar kutsal yay düzeni planlamasının olasılıkla günümüzden 5.000 – 4.000 yıl önce Neolitik/Erken Tunç Çağı döneminde oluştuğunu ve bölgedeki sitelerdeki bu plan birliğinin o dönem toplumlarının birbirleri ile iletişim halinde olduklarını kanıtladığını düşünüyor.
Sittaford dairesi olarak adlandırılan çemberdeki otuz taşın şu an yerde olduğunu söyleyen araştırmacılar muhafaza duvarına dair bazı ipuçları bulduklarını da belirtiyorlar.
Çemberin etrafında yapılan Jeofizik araştırmaları sırasında çember etrafını çevreleyen bir hendeğe de rastlanılmış.Araştırmacılar çemberi oluşturan taşların ise yaklaşık 1 mil uzaklıkta bulunan taş rezervlerinden getirildiğini düşündüklerini belirtiyorlar.
Araştırmalar, İngiltere Milli Piyangosu tarafından verilen 1.9 milyon sterlinlik ödenek ile devam ediyor. Beş yıl sürmesi planlanan araştırma projesi bölge örgütleri, kuruluşları tarafından da destekleniyor ve araştırmaların bölge halkı ve akademik işbirliği kapsamında devam edeceği belirtiliyor.
The Plymouth Herald
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
arkeologlar-dernegi-istanbul-subesi-nde-serbest-arkeolog-konulu-toplanti-ark-2015-05-12t00-00-00
|
https://arkeofili.com/arkeologlar-dernegi-istanbul-subesinde-serbest-arkeolog-konulu-toplanti/
|
Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi'nde "Serbest Arkeolog" Konulu Toplantı - Arkeofili
|
2015-05-12T00:00:00
|
Tolunay Bayram
|
[
"akademisyen",
"arkeolog",
"arkeologlar derneği",
"istanbul",
"serbest arkeolog",
"toplantı",
"öğrenci"
] |
Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi tarafından 18 Mayıs 2015 günü Erzurum’da yapılacak olan 37. Uluslararası Kazı, Araştırma ve Arkeometri Sempozyumu sonrası tüm arkeoloji emekçilerinin katılımına açık toplantılar düzenlenecek ve ilk toplantının konusu “Serbest Arkeolog” olacak. Sayın meslektaşımız, Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi olarak, meslektaşlar arasında farkındalığı arttırmak amacıyla, geniş katılımlı toplantılar yapılması hedeflenmektedir. Kazı ve yüzey araştırmalarının sürdürülmesindeki zorluklar, […]
|
Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi tarafından 18 Mayıs 2015 günü Erzurum’da yapılacak olan 37. Uluslararası Kazı, Araştırma ve Arkeometri Sempozyumu sonrası tüm arkeoloji emekçilerinin katılımına açık toplantılar düzenlenecek ve ilk toplantının konusu “Serbest Arkeolog” olacak.
Sayın meslektaşımız,
Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi olarak, meslektaşlar arasında farkındalığı arttırmak amacıyla, geniş katılımlı toplantılar yapılması hedeflenmektedir.
Kazı ve yüzey araştırmalarının sürdürülmesindeki zorluklar, önlemeyen tahribatlar, yetersiz kadrolar, kadro bekleyen arkeologlar, taşeronlaşma ve güvencesizleştirme, her an işsiz kalmada “serbest arkeologlar”, arkeoloji biliminin ve arkeoloğun değersizleştirilmesi gibi giderek büyüyen ve kanıksanan sorunlarımız(!) olmasına rağmen akademisyen, müze uzmanı, “serbest arkeolog”, işsiz arkeolog, öğrenci vb. gibi ayrı zeminlerde varlığını sürdüren meslektaşların birbirlerinden haberdar olmadığı, sorunlara dair farklı görüşleri savundukları bilinmektedir.
Bu nedenle ilk amacımız farkındalığı arttırmak, sorunları, beklentileri ve çözüm önerilerini dile getirebileceğimiz ortamı yaratmaktır.
Toplantıların seyri, yöntemi, sonraki toplantıların içeriği, katılımcıların kimler olacağı, yapılacak işler, katılımcıların ortak kararıyla belirlenecektir.
İlk toplantı :18 Mayıs Pazartesi, saat 19.00
Toplantı Konusu : “SERBEST ARKEOLOG”Başlıklar
– “serbest arkeolog” kimdir, neye benzer!?
– Tanımlama doğru mu? Nasıl ve ne için “serbest”?
– Yetki ve sorumlulukları nedir?
– Kültür Bakanlığı kazılarda neden “serbest arkeolog” ve taşeron çalıştırır? Kaçınılmaz bir yöntem midir?
– Yasal dayanakları nedir ve bununla ne hedeflenmektedir?Toplantıda, “Hukuk Danışma Birimi” avukatımız da bulunacaktır.
Saygılarımızla,
Facebook/Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
anadolu-medeniyetleri-muzesinde-gorulmesi-gereken-11-tablet-arkeofili-2015-05-11t00-00-00
|
https://arkeofili.com/anadolu-medeniyetleri-muzesinden-12-tablet/
|
Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde Görülmesi Gereken 11 Tablet - Arkeofili
|
2015-05-11T00:00:00
|
Volkan Torun
|
[
"akad",
"bağış",
"boğazköy",
"boşanma",
"fal",
"hititler",
"kral",
"kültepe",
"maşathöyük",
"mektup",
"miras",
"sargon",
"tablet",
"tunç",
"vasiyatname"
] |
Tablet, günümüzde sanal bir gerçekliğin teknolojik uzantısı olarak zihinlerimizde yer etse de, binlerce yıl önceki medeniyetler için tamamen farklı bir anlama geliyordu. Krallar, “dostluk” isteğini bu tabletlerle yollar, “uyarılarını” bu tabletlerle gerçekleştirirdi. İnsanlar, özel günlerini, hukuki olaylarını bu taşlara işlerlerdi. Kuşaktan kuşağa aktarırlar ve geçmişlerini bu şekilde yad ederlerdi. Gelecek için bu metinlerden ilham alırlardı. Anadolu […]
|
Tablet, günümüzde sanal bir gerçekliğin teknolojik uzantısı olarak zihinlerimizde yer etse de, binlerce yıl önceki medeniyetler için tamamen farklı bir anlama geliyordu. Krallar, “dostluk” isteğini bu tabletlerle yollar, “uyarılarını” bu tabletlerle gerçekleştirirdi. İnsanlar, özel günlerini, hukuki olaylarını bu taşlara işlerlerdi. Kuşaktan kuşağa aktarırlar ve geçmişlerini bu şekilde yad ederlerdi. Gelecek için bu metinlerden ilham alırlardı. Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nden, geçmişin tanıkları olan 11 tableti bu listede derledik.
1- Dostluk Mektubu- Boğazköy, Yaklaşık MÖ. 13.yy
M.Ö.1275-1250 yılları arasında Mısır Kralı II.Ramses’in karısı Naptera tarafından Hitit Kralı III. Hattuşili’nin karısı Puduhepa’ya Akadça yazılmış bir mektuptur. Dönemin siyasi ilişkileri hakkında bilgiler veren tablet, iki devlet arasındaki iyi ilişkilerden ve birbirlerine gönderdikleri hediyelerden bahsetmektedir.
2- Mülk Bağış Belgesi-İnandık, Yaklaşık MÖ. 17. yy.Eski Hitit Dönemi’ne ait hukuki bir belge olan metnin dili Akadça’dır. Bağış belgesinde; “Büyük Kral Tabarna’nın mührü. Hanhana şehri kralının vekili Tuttulla, Zidi’yi kabul edip onu kendisine manevi oğul yaptı. Kızı Zizzatta’yı Zidi’ye eş olarak verdi. Hediye olarak bir ev bağışladı.” yazmaktadır.
3- Kaniş Kralı Varşama’ya Mektup-Kültepe, Yaklaşık MÖ. 19-18. yy.Tam adıyla “ Mama Kralı Anum Hirbi’den, Kaniş Kralı Varşama’ya Mektup” olan bu tablet, Varşama’nın, Anum Hirbi’ye daha önceden yazdığı mektuba cevap niteliğindedir. “İki ülke arasında yeni bir antlaşma yapılması ve kervanlara kapatılan yolların açılması” isteğine cevap olarak yazılan mektup, ayrıca Mama ve Kaniş arasındaki siyasi olayları anlatan, krallar arasında yazılmış tek belgedir.
4- Tunç Tablet- Boğazköy, Yaklaşık MÖ. 13. yy.
1986 yılı Boğazköy kazılarında ele geçen Hitit çivi yazısıyla yazılmış olan bu belge, Anadolu’da bulunmuş tek tunç tablettir. Hitit Kralı IV.Tuthaliya ile Tarhuntaşşa Ülkesi Kralı Kurunta arasında M.Ö. 1235’te yapılmış olan antlaşma metni, II.binyılda Anadolu’nun tarihi coğrafyasına ışık tutmaktadır.
5- Akadlı Sargon’a Ait Tablet- Kültepe, Yaklaşık MÖ. 19-18. yy.
Tablet, Akad Devleti’nin kurucusu Sargon’a (M.Ö. 2334-2779) aittir. Eski Asur lehçesi ile yazılmıştır. “Kral, Sarru-kin, Akad Kralı, dört cihanın kralı, kuvvetli kral” sözleri ile başlayan metinde, Sargon’un doğudan batıya kadar bütün ülkeleri zapt ettiği, bir günde 70 şehri yendiği, onların krallarını yakaladığını ve şehirlerini mahvettiği anlatılmaktadır.
6- Maşathöyük Tabletleri – Maşathöyük, Yaklaşık MÖ. 2. yy.
Tabletlerin çoğunluğunu, Maşathöyük’teki yüksek dereceli görevliler ile Hitit kralı arasında ve görevlilerin kendi aralarında yazdıkları mektuplar oluşturmaktadır. Mektuplarda; düşman hareketlerinin izlenmesi, kaçaklar, köleler ve görevlilerin kralın huzuruna çağrılması, ekinlerin ekilmesi, bağların bozulması gibi konular önemli bir yer tutmaktadır.
7 –Liste-Kültepe, Yaklaşık MÖ. 19-18. yy.
Vahşuşana’dan Şalatuvar’a, oradan da Puruşhattum’a giden kervanın yol ve köprü geçiş vergileri ve de yiyecek masrafları hakkında bir listedir.
8- Karaciğer Falı-Hititler Dönemi
Karaciğer falları; “fal bakıcıları” tarafından uygulanmıştır. Falın uygulanmasında; tanrılara sunu olarak yeni kesilmiş, seğirmekte olan bir koyunun karaciğeri kullanılmıştır. Seğirme olayının kısa sürede sonlanması nedeniyle karaciğerde görülen kehanetler, karaciğer görünümlü tabletler üzerine, kısaltılarak hızlı bir şekilde yazılmıştır.
9- Antlaşma Metni
Kaniş ile Asur arasında yapılan antlaşma metninde, Asurluların taşınır veya taşınmaz mallarının zorla ve ucuza alınıp alınamayacağı, öldürülen bir Asurlu için kan parası ödeneceği, Kanişli bir kimseye borcu olan Asurlunun ticari faaliyetlerinin kısıtlanamayacağı ve borcunun yerine başkasının sorumlu tutulamayacağı gibi maddeler yer almaktadır.
10- Boşanma Belgesi- Kültepe, MÖ. 19-18. yy.Tablet, Anadolu’nun yerlisi olan Bayan Sakriuşva ile Asurlu tüccarlardan Assur-taklaku’nun boşanmaları konusunda düzenlenmiştir. Bu belgeden, kadın ve eş seçme konusunda eşit haklara sahip olduklarını öğrenmekteyiz. Ayrıca, boşanma tarafların rızası ile olduğundan, tazminat alınmayacağı da özellikle belirtilmektedir.
11- Vasiyatname-Kültepe, MÖ. 19-18. yy.Asurlu tüccarlar vasiyet bırakarak, miras intikalini hukukileştirmişlerdir. Agua adındaki bir Asurluya ait bu vasiyetnamede, “Asur’daki ev karımındır, karım gümüşü oğullarım ile birlikte paylaşacak.” yazmaktadır. Agua’nın ölümünden sonra servetinin üzerinde ilk hak sahipliğini karısına tanıması, kadının aile içindeki önemini vurgulamaktadır.
Listedeki fotoğraflar herhangi bir mecradan alıntı olmayıp, bu listenin hazırlanması için çekilmiştir.
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
romanya-da-osmanli-mimari-kalintilari-bulundu-arkeofili-2015-05-11t00-00-00
|
https://arkeofili.com/romanyada-osmanli-izleri/
|
Romanya'da Osmanlı Mimari Kalıntıları Bulundu - Arkeofili
|
2015-05-11T00:00:00
|
Volkan Torun
|
[
"avusturya",
"cami",
"evliya çelebi",
"hamam",
"kilise",
"macaristan",
"mezar",
"osmanlı",
"romanya",
"seyahatname",
"temeşvar"
] |
Romanya’nın batısında bulunan, Temeşvar kentindeki Özgürlük Meydanı’nda (Pieata Libertati) Osmanlı dönemine ait kalıntılar bulundu. Macaristan sınırına yakın olan bu kent, 1552-1716 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu hakimiyetinde bulunduğu için, bu bölgede bir Türk hamamının bulunduğu söylentileri toplum içinde zaten yaygındı. Bu söylenti, kısa süre önce 400 yıllık Büyük Hamam’ın bulunmasıyla doğrulandı. Temeşvar, 1552 yılında Arnavut Kara […]
|
Romanya’nın batısında bulunan, Temeşvar kentindeki Özgürlük Meydanı’nda (Pieata Libertati) Osmanlı dönemine ait kalıntılar bulundu. Macaristan sınırına yakın olan bu kent, 1552-1716 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu hakimiyetinde bulunduğu için, bu bölgede bir Türk hamamının bulunduğu söylentileri toplum içinde zaten yaygındı. Bu söylenti, kısa süre önce 400 yıllık Büyük Hamam’ın bulunmasıyla doğrulandı.
Temeşvar, 1552 yılında Arnavut Kara Ahmet Paşa komutasında fethedildi ve 160 yıl Osmanlı hakimiyetinde kaldı. Kent, ayrıca Avusturya-Macaristan ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki toprak çekişmelerinin de aktörü konumundaydı.
17. yy’da insanlar bu meydanda dolaşmaya çıkardı. Türk hamamları o dönemlerde, dünyanın birçok bölgesinden turist çekmesi açısından oldukça önemli bir işleve sahipti. Bu şekilde hamamlar bir nevi kültürel etkileşimi sağlıyordu. Özgürlük Meydanı’ndaki bu hamamın, ortadaki bir salona açılan 15 odası bulunuyor. Her odada bulunan baca, hava akımını ve duman çıkışını sağlıyor.
Temeşvar kenti, Osmanlı’yı oldukça uzun bir süre ağırladığı için kalıntılar sadece hamamla sınırlı değil. Bu haritada, Avusturya İmparatorluğu’ndan bir yüzbaşı, Temeşvar’ın haritası üzerinde Osmanlı Dönemi’nden kalma yerleri işaretlemiş. İşaretli yerlerden birisi ise, Evliya Çelebi’nin “Seyahatname” eserinde bahsettiği Büyük Cami. 1716’da kent Avusturya’ya geçince bu cami, kiliseye dönüştürülüyor. Böylece caminin temelleri ortadan kayboluyor. Fakat 2014 yılında başlayan kazılarla birlikte caminin temelleri, ahşap evlerin kalıntıları ve 160 mezar ile günyüzüne çıkarılıyor.
Arkeologlar, son buluntuların devamının geleceğini düşünüyor. Tarihi çok eskilere dayanan bu kent, yeryüzüne çıkarılmayı bekleyen birçok kalıntıyı barındırıyor olabilir.
bbc
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
disisleri-bakanligi-isidi-kinadi-peki-turkiye-de-durum-ne-arkeofili-2015-05-08t00-00-00
|
https://arkeofili.com/disisleri-bakanligi-isidi-kinadi-peki-turkiyede-durum-ne/
|
Dışişleri Bakanlığı IŞİD’i Kınadı, Peki Türkiye'de Durum Ne? - Arkeofili
|
2015-05-08T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"Helenistik",
"Myrelia",
"aliağa",
"bafa gölü",
"bakanlık",
"belediye",
"bodrum",
"herakleia",
"ilan",
"imar",
"izmir",
"kalehöyük",
"kınama",
"latmos",
"mezar",
"müze",
"satılık",
"seyitömer",
"tahrip",
"talihsiz",
"zarar",
"ışid"
] |
Irak ve Suriye’de ardı arkası kesilmeyen terör eylemlerinin baş aktörü IŞİD, geçtiğimiz yaz ayından bu yana arkeolojik bölgelere zarar vermeyi kendine misyon edindi. Birçok medeniyete ev sahipliği yapan ve tarihi açıdan oldukça önemli yapılar barındıran Ortadoğu’da devam eden yıkımın ne yazık ki önüne geçilemiyor. Gerek Işid’in yayınladığı videolardan, gerekse bölge halkından edinilen bilgilere rağmen, arkeolojik […]
|
Irak ve Suriye’de ardı arkası kesilmeyen terör eylemlerinin baş aktörü IŞİD, geçtiğimiz yaz ayından bu yana arkeolojik bölgelere zarar vermeyi kendine misyon edindi. Birçok medeniyete ev sahipliği yapan ve tarihi açıdan oldukça önemli yapılar barındıran Ortadoğu’da devam eden yıkımın ne yazık ki önüne geçilemiyor.
Gerek Işid’in yayınladığı videolardan, gerekse bölge halkından edinilen bilgilere rağmen, arkeolojik alanların kapsamlı bir hasar tespiti yapılabilmiş değil. Türkiye Dışişleri Bakanlığı, Hatra, Ninova, Musul Müzesi, Nimrud, Horsabad gibi birçok arkeolojik yapıya zarar veren Işid için bir kınama yazısı yayınladı. Fakat ne yazık ki, açıklamada yer alan cümleler pek de Türkiye’de arkeoloji gerçeğini yansıtmıyor gibi. Kazma vurulan yerden tarihi eser fışkıran Anadolu’da, birçok skandalın ortaya çıkmadığı gerçeğini gözardı etsek bile geriye yine oldukça ilginç skandallar kalıyor.
Dışişleri Bakanlığı yaptığı yazılı açıklama ile Işid’in kültürel mirasa saldırısını şiddetle kınadığını belirtti. Fakat açıklamada yer alan cümleleri okurken Türkiye’de olanlar gözümüzde canlandı. Ortadoğu’da Işid’in yaptığı yıkım kıyaslanamayacak düzeyde olsa da, Anadolu’daki arkeolojik eser ve yapıların sürekli hiçe sayıldığı da aşikar. İşte Türkiye’de arkeoloji dünyasında olan birkaç olay ile birlikte o açıklama;
1- “İnsanlığın ortak mirasını oluşturan taşınır ve taşınmaz kültür varlıklarının tahribiyle sonuçlanan insanlık dışı saldırıları endişe ve üzüntüyle karşılıyoruz.”
Bursa’nın Mudanya ilçesinde bir süpermarket inşaatı sırasında fark edilen antik Myrelia kenti, 2000 bin yıllık uykusundan bir sansasyonla uyandı. Gözünü açtığında bir inşaat kepçesi ile karşılaşan kent, duyarlı insanların çabalarıyla en azından varlığını kurtardı. Koruma Kurulu tarafından 1. derece sit alanı olarak ilan edilmesi gerekirken, olasılıkla Bursa’da bundan daha çok olduğu fikir birliğiyle, 3. derece sit alanı olmasına karar verildi. Yerel halk ve uzmanlar tarafından inşaatın durdurulması istendi. İnşaat, müze ekiplerince durduruldu ve iki ay süren araştırmalar sonucunda kararda bir değişiklik olmadı: alan 3. derece sit alanı olarak bırakıldı ve inşaat tamamlandı. Sonuç: Myrelia altta, süpermarket üstte kaldı. Süpermarketin inşa edilmesine rağmen, devam eden uzun uğraşlar sonucu Bursa 1. İdari Mahkemesi, imar kararını daha sonra iptal etti.
2- “Arkeolojik alanlar, müzeler, ibadet yerleri ve diğer dinî mekânlar, bir daha yerine konamayacak eşsiz tarihî değere sahip kitaplar ve elyazmalarının acımasızca yok edilmesini şiddetle kınıyoruz.”
Bodrum’da 1. dereceden arkeolojik sit alanı, bir internet sitesinde “deniz ve göl manzaralı” duyurusuyla satışa çıkarıldı. Arkeolojik kalıntılarla tıka basa dolu olan arazinin, satışa çıkarıldığı sitede reklamının oldukça başarılı(!) yapıldığı da gözlerden kaçmadı. İlanı veren kişi arazi için; “1. derece arkeolojik sit alanı, Boğaziçi Köyü Kuş Cenneti Gölü’ne cepheli, ful deniz ve göl manzaralı” ifadelerini kullandı ve adeta bir arkeolojik sit alanının nasıl tanıtılacağına dair ders verdi. MÖ. 5. yüzyıla tarihlenen kent, 22 milyon liraya satılıyor.
3- “DEAŞ’ın bu bağlamdaki uygulamalarını da insanlığa karşı bir suç olarak görüyoruz.”
İzmir’de Aliağa Belediyesi’nin, Kyme Arkeoloji Müzesi ve Kazı Evi’nin sağlam olmadığını gerekçe göstererek içindeki tarihi eserleri uygun olmayan koşullardaki öğrenci yurdunun deposuna taşıdı. 3000’e yakın tarihi eserin yetkisi olmayan kişilerce, eserler için uygun olmayan bir yere taşınması üzerine protestolar yapıldı. Tahliye kararının durdurulmasına rağmen, geri müzeye taşınmayan tarihi eserler rutubetli kız öğrenci yurdu deposunda bekletilmeye devam edildi. Peki ne mi oldu? Depoyu lağım suyu bastı.
4- “Kökleri binlerce yıl öncesine dayanan medeniyetlerin günümüze kadar gelen mirası ve emaneti olmakla insanoğlunun ortak geçmişini oluşturan, esasen kişiler ile toplumların kimliklerinin ayrılmaz parçası olan kültür varlıklarının bu şekilde ortadan kaldırılmasını; ülkelerin, toplumların, dinlerin ve inançların yok edilmesinden farklı görmemekteyiz.”
Bafa Gölü çevresinde yer alan, MÖ. 6500’lü yıllara tarihlenen ve dünyada benzeri olmayan Latmos kaya resimleri ve tarihi Heraklia kentinden kalma kalıntılar, Anadolu’nun en önemli kültür varlıklarından. Bafa Gölü’ünün kıyısında Herakleia Latmos’u araştıran Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden Dr. Anneliese Peschlow, Anadolu’nun en eski kaya resimlerini tespit ettiği Beşparmak dağlarının Milli Park statüsüne alınması için kampanya başlattı. Neden mi? Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Peschlow’e 30.000 imza karşılığı buranın milli park statüsüne alınabileceğini bildirdi.
5- “Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilâtı UNESCO’nun kurucu devletlerinden ve UNESCO Dünya Miras Komitesi’nin üyelerinden olan Türkiye; her şeyden önce, sahip olduğu kültür, tarih ve uygarlık bilinciyle, kültürel mirasın tahribine yönelik bu tür barbarca saldırıların bir an önce son bulması çağrısında bulunmaktadır.”
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, katıldığı bir açılışta ilginç bir açıklama yaptı. “Japonya’yı meclis başkanı iken ziyaret ettiğimde, ‘Mikasa’ yani imparatorlarını ziyaret etmiştik. İmparatorun bana sorduğu sorularda biraz afalladım. Biz Japonya Türkiye ilişkilerini düşünüyoruz. Koskoca ‘Güneşin oğlu’ Hirohito bana ‘Kalehöyük’teki kazılar ne durumda’ diyor. ‘Elinin Körü’ diyeceğim ama koskoca güneşin oğlu. ‘Kalehöyük’teki kazılar çok iyi gidiyor’ dedim. Bunun üzerine bana, ‘Bizim prens Tomohito her sene oraya geliyor, kazı yapıyor, bir de orada müze yapacak. Hala bu kazıları bitiremedi’ dedi. Biz de gaza geldik. ‘Bu sene bitireceğiz onları’ dedik. Japonlar çok geziyor, 170 milyon nüfusları var ve 170 bin turist ancak Türkiye’ye geliyor. Hepsi paralı, güneş, deniz, kum yerine tarih, arkeoloji için gelip ve para bırakıyorlar.”
6- “Türkiye, yaşanan bu talihsiz gelişmeler karşısında, tarihî eserlerin ait oldukları yerlerden yasadışı yollarla çıkarılmasını engelleme yolunda gerekli tüm önlemleri arttırmış ve sözleşmelerden kaynaklanan uluslararası yükümlülüklerine uygun olarak ilgili tüm birimlerini seferber etmiş durumdadır.”
5 yıl önce Bodrum’un Gümüşlük mahallesinde Helenistik Dönem’e tarihlenen 2500 yıllık mezarlar bulunmuştu. Geçtiğimiz günlerde ise bu tarihi mezarların üstü yol geçeceği için AK Parti İlçe Başkanı Çiğdem Demiralp’in de katıldığı bir törenle(!) kapatıldı. Ardından da yol trafiğe açıldı.
7- “Öte yandan, bu müessif olayların başka ülkelere ve kültürlere ait tarihî eserlerin yasadışı yollardan haksız şekilde edinilmesini meşru göstermeye gerekçe olarak kullanılma gayretlerini de ibretle izliyor ve not ediyoruz.”
2013 yılında kömür havzası ve termik santral özelleşerek Çeliker Holding’e geçti. Daha önce kazılara sponsor olan Türkiye Kömür İşletmeleri’nin aksine arkeolojik alanların altındaki kömür rezervlerini kullanmak isteyen şirket, Seyitömer kazılarının durdurulmasını istiyor. Kazı ekibi ise höyüğün son evresini de kazarak bilim dünyasına katmak istiyor.
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
buzadam-otzide-dunyanin-en-eski-insan-kan-hucreleri-bulundu-arkeofili-2015-05-07t00-00-00
|
https://arkeofili.com/buzadam-otzide-dunyanin-en-eski-insan-kan-hucreleri-bulundu/
|
Buzadam Ötzi’de Dünyanın En Eski İnsan Kan Hücreleri Bulundu - Arkeofili
|
2015-05-07T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"buzadam",
"cinayet",
"fibrin",
"hücre",
"kan",
"mumya",
"nano",
"ok",
"pıhtı",
"taş devri",
"yara",
"ötzi"
] |
5300 yaşındaki mumya üzerinde yürütülen son araştırmalara göre, dünyanın bilinen en eski kan hücreleri Buzadam Ötzi’de bulundu. Bir başka önemli gelişme ise, taş devri cinayet kurbanı Ötzi’nin okla vurulduktan sonra hızlı bir şekilde öldüğünü gösteriyor. Ötzi, Avusturya İtalya sınırında mumyası keşfedildiğinden beri geniş yelpazede araştırmaların konusu oldu. Ok atışıyla vahşice öldürülmesine ve diğer yaralarına dair […]
|
5300 yaşındaki mumya üzerinde yürütülen son araştırmalara göre, dünyanın bilinen en eski kan hücreleri Buzadam Ötzi’de bulundu.
Bir başka önemli gelişme ise, taş devri cinayet kurbanı Ötzi’nin okla vurulduktan sonra hızlı bir şekilde öldüğünü gösteriyor.
Ötzi, Avusturya İtalya sınırında mumyası keşfedildiğinden beri geniş yelpazede araştırmaların konusu oldu. Ok atışıyla vahşice öldürülmesine ve diğer yaralarına dair yapılan birçok çalışmaya rağmen daha önce kan kalıntısına rastlanmamıştı.
İtalya’da Mumyalar ve Buzadam Enstitüsü yöneticisi Albert Zink, daha önce bazı arterlerin açılmasına rağmen kan izine rastlanmamıştı. Ötzi’nin kanının ya tamamen bozulduğu, ya da hiç korunamadığı düşünülüyordu. Ya da sırtından gerçekleşen ok saldırısında çok fazla kan kaybettiği ihtimaller arasındaydı.
Yeni yürütülen araştırmada ise Ötzi’nin ok yarasına ve sağ elindeki kesiğe nano teknolojsinde bir sonda ile bakıldı. Sondanın her hareketi lazer ile kaydedildi. Zink, “Böylece çok küçük ölçekte üç boyutlu görüntü elde edebilirsiniz.”
Geçtiğimiz hafta açıklanan tarama sonuçlarında, klasik “donut şekilli” kırmızı kan hücrelerinin ortaya çıkarıldığı duyuruldu.
Zink, taş devri aletlerinde ve diğer eserlerde tarih öncesi kan izi bulunduğu önerilmişti fakat bundan asla emin olamazsınız. Çünkü kırmızı kan hücrelerine çok benzeyen polen taneleri ya da bakteriler görebilirsiniz.
Hızlı Ölüm
Atom gücü mikroskopu ile uyumlu yeni nanoteknoloji, aynı zamanda kanın pıhtılaşmasına yardımcı olan fibrin izlerine rastladı. Bu da Ötzi’nin hızlı bir ölüm yaşadığını gösteriyor.
Zink, “Bir yara aldığınızda birkaç dakika içinde fibrin oluşur fakat sonra kaybolur. Ötzi’nin ok yarasında bulduğumuz fibrin, onun ak atışından hemen sonra öldüğünü kanıtlıyor. Bazıları hala Ötzi’nin bu ok yarası ile birkaç saat ya da birkaç gün yaşadığını ileri sürüyor. Fakat bu kesinlikle doğru olamaz. ”
natgeo
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
amphipolis-odenek-eksikliginin-kurbani-oluyor-arkeofili-2015-05-07t00-00-00
|
https://arkeofili.com/amphipolis-odenek-eksikliginin-kurbani-oluyor/
|
Amphipolis Ödenek Eksikliğinin Kurbanı Oluyor - Arkeofili
|
2015-05-07T00:00:00
|
Tolunay Bayram
|
[
"amphipolis",
"antik yunan",
"anıt",
"fon eksikliği",
"kültür bakanlığı",
"mezar",
"tahribat",
"yunanistan"
] |
Yunanistan Kültür bakanı yardımcısı Nikos Xydakis, son dönemin en önemli bulgularından olan Amphipolis mezarının ihmal ve hava şartları doğrultusunda tekrar toprağın altında kalma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu belirtti. 2014 yılında dünyanın en önemli 10 bulgusundan biri olan anıt mezarın hızlıca tekrar toprağı gömülmesi durumda oldukça hasar göreceği ise kaçınılamaz bir sonuç gibi duruyor. Ancak böyle […]
|
Yunanistan Kültür bakanı yardımcısı Nikos Xydakis, son dönemin en önemli bulgularından olan Amphipolis mezarının ihmal ve hava şartları doğrultusunda tekrar toprağın altında kalma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu belirtti.
2014 yılında dünyanın en önemli 10 bulgusundan biri olan anıt mezarın hızlıca tekrar toprağı gömülmesi durumda oldukça hasar göreceği ise kaçınılamaz bir sonuç gibi duruyor. Ancak böyle bir durumla karşı karşıya kalınsa da bu olay arkeologlar gözetiminde gerçekleşecek.
Doğal Tahribat Büyüyor
Şu an ziyaretçilere kapalı olan Kuzey Yunanistan’daki bu arkeolojik alan bu sene yaşanan şiddetli yağışların görüldüğü mevsimde oluşan göletler sonucunda tahribata uğramış durumda. bunun yanında oluşan toprak akışı sonucu tepe alanın neredeyse tamamıyla çamurla kaplandığı belirtildi.
Uzmanlar su kuruduğunda ise zeminin daha da istikrarsız bir hal alacağını ve buna önlem olarak toprak için gerekli olan su ihtiyacının drene edilmesi gerektiğini belirtiyorlar.
Bakan yardımcısı Xydakis “Tasos’un harika mermerleri ile oluşturulmuş çevre duvarlarında drenaj çalışmalarına acilen başlanması gerekiyor” diyor. Uzmanlar ise Drenaj çalışmalarının kötü havalarının tekrar başlayacağı sonbahar dönemine kadar tamamlanması gerektiğine dikkat çekiyorlar.
Fon Eksikliği Çalışmaların Yapılmasına Engel Oluyor
Bakanlık yetkilileri ve kazı ekibi arasında ise alanın kurtarılmasına yönelik çalışmaları organize etmek adına acil bir toplantı düzenlendi.
Öncelikli olarak yapılması kararlaştırılan önlemler listesi ise finansal kaynak sıkıntısı yüzünden şu anda organize edilememekte. Şu anda devam etmeyen restorasyon çalışmaları için dahi geçerli olan fon eksikliği düşünüldüğünde durum bu çalışmalar için vahim gözükmekte.
Her ne kadar restorasyonun bir kısmı tamamlanmış olsa da finansal desteğin kesilmiş olması nedeniyle restorasyon çalışmaları Merkezi Arkeoloji Kurulu’nda askıda beklemekte.
Alanın bilimsel yollarla geniş sürece yayılacak şekilde korunması için ise gerekli fon sağlanmasa bile arkeologlar bu duruma canla başla el atacaklar gibi gözüküyor.
GreekReporter
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
yunanistanda-tahrip-edilen-zominthos-antik-kenti-nde-restorasyon-basliyor-ark-2015-05-06t00-00-00
|
https://arkeofili.com/yunanistanda-tahrip-edilen-zominthos-antik-kentinde-restorasyon-basliyor/
|
Yunanistan’da Tahrip Edilen Zominthos Antik Kenti'nde Restorasyon Başlıyor - Arkeofili
|
2015-05-06T00:00:00
|
Tolunay Bayram
|
[
"Maria Andreadaki Vlazaki",
"girit",
"kaçak kazı",
"tahribat",
"yağmacılar",
"yunanistan",
"zominthos"
] |
Yunanistan kültür bakanlığının yaptığı açıklamaya göre yağmacılar tarafından yapılan kaçak kazılar sonucunda tahribata uğramış olan Girit’teki Psiloritis Dağı eteklerinde bulunan Zominthos kentinde restorasyon çalışmalarına başlanacağı duyuruldu. Uzmanlar arkeolojik alanın yağmacılar tarafından oldukça büyük bir tahribata uğradığını belirtiyorlar. Pazar günü bakanlıktan yapılan resmi açıklamaya göre 42 odadan oluşan kompleksin 3 odası neredeyse tamamıyla hasara uğramış durumda. […]
|
Yunanistan kültür bakanlığının yaptığı açıklamaya göre yağmacılar tarafından yapılan kaçak kazılar sonucunda tahribata uğramış olan Girit’teki Psiloritis Dağı eteklerinde bulunan Zominthos kentinde restorasyon çalışmalarına başlanacağı duyuruldu.
Uzmanlar arkeolojik alanın yağmacılar tarafından oldukça büyük bir tahribata uğradığını belirtiyorlar.
Pazar günü bakanlıktan yapılan resmi açıklamaya göre 42 odadan oluşan kompleksin 3 odası neredeyse tamamıyla hasara uğramış durumda. 35 ve 26 numaralı odalarda ise daha hafif hasarlar olduğu belirtildi. Bunun yanında odaların zeminlerinde büyük hasar tespit edilirken bir odanın ise güney duvarının tamamıyla yıkıldığı tespit edildi.
Bakanlığın genel sekreter yardımcısı geçtiğimiz günlerde kazı alanını ziyaret etti ve uzmanlarca yapılan toplantı ardından alanda hasar tespit çalışmaları sonrasında tahribatın restorasyonuna başlanması kararı alındı.
AMNA.gr
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
unlu-iskenderiye-feneri-yeniden-insa-edilecek-arkeofili-2015-05-07t00-00-00
|
https://arkeofili.com/unlu-iskenderiye-feneri-yeniden-insa-edilecek/
|
Ünlü İskenderiye Feneri Yeniden İnşa Edilecek - Arkeofili
|
2015-05-07T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"Mısır",
"Ptolemy",
"antik dünya",
"deprem",
"dünyanın yedi harikası",
"gemi",
"iskenderiye",
"kale",
"kayıtbay",
"kopya",
"liman",
"memlük",
"pharos",
"sostratus",
"spolia"
] |
Antik Dünyanın 7 Harikası’ndan biri olan İskenderiye Feneri, orijinal yerinde tekrar inşa edilecek. Fener, antik zamanlarda geçirdiği depremler sonrası hasar gördü ve günümüzde halen ayakta değil. Geçen hafta yapılan bir toplantıda, Mısır Eski Eserler Kalıcı Komitesi feneri yeniden canlandırma projesini kabul etti. Genel Sekreter Mostafa Amin, yeni fenerin orijinal yerin birkaç metre güneybatısındaki bir kara […]
|
Antik Dünyanın 7 Harikası’ndan biri olan İskenderiye Feneri, orijinal yerinde tekrar inşa edilecek. Fener, antik zamanlarda geçirdiği depremler sonrası hasar gördü ve günümüzde halen ayakta değil.
Geçen hafta yapılan bir toplantıda, Mısır Eski Eserler Kalıcı Komitesi feneri yeniden canlandırma projesini kabul etti. Genel Sekreter Mostafa Amin, yeni fenerin orijinal yerin birkaç metre güneybatısındaki bir kara parçası üzerine yapılacağını söyledi.
Greko-Romen arkeolojisi profesörü Fathy Khourshid, Pharos olarak da bilinen İskenderiye Feneri’nin, 3. yüzyıl ile 12. yüzyıl arasında Akdeniz’i ve İskenderiye’yi etkileyen bir dizi deprem nedeniyle büyük hasar gördüğünü bildirdi.
Khourshid, “1303’teki ciddi bir deprem Fener’in çok büyük zarar görmesine yol açtı. 1480’de de Memlük Sultanı Kayıtbay, yapının kalıntılarını, fenerin orijinal yerinde inşa ettirdiği bir kale için kullandı. Sultan’ın adını taşıyan bu kale hala ayaktadır” diyor.
Ptolemy II’nin hüküm sürdüğü yıllarda (MÖ 285-MÖ 246) bitirilen ve açılan İskenderiye Feneri Yunan mimar Knidos’lu Sostratus tarafından denizcileri limana yönlendirmek amacıyla yapılmıştı.
Khourshid, orijinal fenerin 3 kattan oluştuğunu açıkladı: “kare bir alt kısım, sekizgen bir orta kısım, ve tepede daireden oluşan bir kat.”
Üst kısımda gündüzleri güneş ışığını yansıtan bir ayna duruyor, geceleri de gemilere rehberlik etmek için bir ateş yakılıyordu.
1994’te, İskenderiye’nin doğu limanının suya gömülmüş bir bölümünün tabanında, antik fenerin kalıntıları bulunmuştu.
130 metre olduğu düşünülen yüksekliğiyle Fener, çok uzun bir süre boyunca Dünya üstündeki en yüksek insan yapımı yapıydı.
Cairo Post
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
anadolu-medeniyetleri-muzesinde-gorulmesi-gereken-12-ortostat-bolum-2-arkeof-2015-05-06t00-00-00
|
https://arkeofili.com/anadolu-medeniyetleri-muzesinde-gorulmesi-gereken-12-ortostat-bolum-2/
|
Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde Görülmesi Gereken 12 Ortostat- Bölüm 2 - Arkeofili
|
2015-05-06T00:00:00
|
Volkan Torun
|
[
"alacahöyük",
"ankara",
"balık",
"boğa",
"gaziantep",
"grifon",
"hiyeroglif",
"hizmetkar",
"kamanis",
"kargamış",
"kral burcu",
"liste",
"müze",
"nar",
"ortostat",
"tuwarsais",
"tören alayı",
"yariris"
] |
Gündelik yaşamlarını, yıkımlarını, törenlerini, yaslarını, dini algılarını,yönetimlerini kısaca her şeyini taşa kazıdılar. Paleolitik Çağ’dan, Osmanlı’ya kadar geniş bir tarih aralığında eserler barındıran Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ndeki ortostatları/taş kabartmaları derlediğimiz listenin ikincisi; 1- Haberciler Duvarı Ortostatı-Kargamış/Gaziantep M.Ö.900-700 Taşın üzerindeki tasvirlerin kimliği oldukça karışık görülüyor. Aslan başlı insanların birer elleri yumruk şeklindedir. Ortadaki, iki boğa-insan ellerinde birer mızrak taşır. […]
|
Gündelik yaşamlarını, yıkımlarını, törenlerini, yaslarını, dini algılarını,yönetimlerini kısaca her şeyini taşa kazıdılar. Paleolitik Çağ’dan, Osmanlı’ya kadar geniş bir tarih aralığında eserler barındıran Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ndeki ortostatları/taş kabartmaları derlediğimiz listenin ikincisi;
1- Haberciler Duvarı Ortostatı-Kargamış/Gaziantep M.Ö.900-700
Taşın üzerindeki tasvirlerin kimliği oldukça karışık görülüyor. Aslan başlı insanların birer elleri yumruk şeklindedir. Ortadaki, iki boğa-insan ellerinde birer mızrak taşır. Boğa adam; Kusarriku,Aslan Adam; Ugallu olarak bilinir.
2-Tören Alayı Ortostatı- Kargamış/Gaziantep M.Ö.900-700
Bu ortostatta müzisyenler oldukça belirgin bir şekilde görünüyor. Kısa kollu, geniş kemerli uzun elbiseli iki çalgıcıdan biri, sapında püskülü olan saz çalarken, diğeri iki adet flüt çalar. Küçük olan üçüncü figürün ellerinde kastanyetler(bir çeşit enstrüman) vardır. Sağdaki figür ise diğerlerinden farklı olarak kısa bir etek giyer. Elleri başının üzerinde ve parmak uçlarında dans eder.
3-Uzun Duvar Ortostatı-Kargamış/Gaziantep M.Ö.900-700
Hiyeroglifli kitabede; tanrıların kendisine karşı kışkırtıldığı, fethettiği şehirler ve ganimetler, bunlardan tanrılara pay olarak verdiği, kudretli kral Tarhunza’yı ve diğer tanrıları ayağa kaldırdığını anlatmaktadır. Diğer satırlarda; insanların heykeller için adak sunmalarını, fakat içlerinde kötü niyetli kişiler olursa, o kişilerinde tanrılar tarafından cezalandırılmasını istemektedir.
4-Kral Burcu Ortostatı- Kargamış/Gaziantep M.Ö.900-700
Kargamış hükümdarı Yariris, halefi, en büyük oğlu Kamanis’i halka tanıtıyor. Ortostatta şu anlatılıyor:
Ben yönetici, Yariris…Prensi, ünü batıyı ve doğuyu aşan tanrılar tarafından sevilen prens. ….benim ismimden dolayı benim adaletim Tarhunza sayesinde cennete akar ve tanrıların dışarıya akmasına neden oldukları ismim bir tarafta Mısır’daki diğer tarafta Babil’deki insanlar tarafından ve Lidyalılar,Frigler,Suriye’dekiler tarafından duyuldu. Halkımın bütün krallar tarafından kabul edilmesini sağladım.
Ve ben bu koltuğu efendimin çocuğu Kamanis… için inşa ettiğim zaman, o bölgeyi yönetiyordu. Ben onu yükseğe oturttum ve daha o çocukken… Ve onunla beraber kardeşlerini de.KATUNI… olanları onurlandırmak için KATUNI’yi ellerine sundum,TARPUNA… olanları onurlandırmak için TARPUNA’yı ellerine sundum. Kamanis çocuk olsa bile ben onun ayakta kalmasına…üç kere, dört kere… Onları Tarhunzas, Güneş ve Kubaba ve bütün tanrıların önünde yücelteceğim.Ona “O Kubaba, sen kendin onları benim elimde yüceltmelisin” dedirteceğim. O, bu bölgeye gittiğinde ben ona bu koltuğu yaptırdım.
5-Kabartma-Alacahöyük/Çorum M.Ö.1399-1301
Benzer kısa elbise ve aynı pozda birbiri arkasında yürüyen altı figür görülüyor. Figürlerin hepsinin sol kolları ibadet durumunda dirsekten yukarı kalkık, sağ kolları bel hizasında bükülüdür.
6-Uzun Duvar Ortostatı- Kargamış/Gaziantep M.Ö.900-700
Yatan aslan üzerinde iki figür.Öndeki kanatlı tanrının başında bir hilal vardır. Öndeki figürün Ay Tanrısı,arkadaki figürün Güneş Tanrısı olduğu düşünülmektedir.
7- Uzun Duvar Ortostatı- Kargamış/Gaziantep, M.Ö. 900-700
Tanrıça Kubaba profilden tasvir edilmiş şekilde görülüyor. Göğsü üzerinde elinde nar tutar.Başında, tek boynuzlu, yüksek bir başlık taşır.Örgülü saçı omuza iner. Hiyeroglifte ne yazdığı anlaşılamamıştır.
8-Tören Alayı Ortostatı-Kargamış/Gaziantep, M.Ö.900-700
Kubaba’nın genç hizmetkarları, omuzlarında adak hayvanlarını taşırken görülüyor.
9- Haberciler Duvarı Ortostatı-Kargamış/Gaziantep M.Ö.900-700
Solda kanatlı, akrep kuyruklu ve kuş ayaklı, insan başlı ve gövdeli karışık bir varlık, sağda ise insan şeklinde bir tanrı tasvir edilmiştir. Figürler arka ayakları üzerinde duran kanatlı boğa ile savaşırlar.Akrep adam; Girtablullu olarak bilinir.
10- Kral Burcu Ortostatı- Kargamış/Gaziantep M.Ö.900-700
Kraliçe ve kucağında küçük oğlunun tasvir edildiği bu ortostatta, Kraliçe’nin bir tayın ipini elinde tuttuğu görülüyor. Ortostatta görülen hiyeroglifte ise, “ve bu da Tuwarsais, yönetici tarafından arzulanan, seçkinliği açığa vurulan prens” yazıyor.
11- Haberciler Duvarı Ortostatı-Kargamış/Gaziantep M.Ö.900-700
Ortostat oldukça zarara uğramış. Kafesli ve atlı arabanın içindeki insan figürün yalnızca baş kısmı görünüyor. Arabanın arkasında figüre saldıran ve arka ayakları üzerinde bir aslan bulunuyor.
12- Kabartma- Atatürk Orman Çiftliği/Ankara, M.Ö.1200-700
Kanatlı grifonun başı kuş, gövdesi aslandır. Kuyruğunun ucunda kuş kafası vardır. Göğsü balık pulu işlenmiştir. Kanadı gövde boyunca uzanır.
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
unlu-tarihsel-ve-arkeolojik-kisiler-kac-yasinda-gorunuyor-arkeofili-2015-05-06t00-00-00
|
https://arkeofili.com/unlu-tarihsel-ve-arkeolojik-kisilikler-kac-yasinda-gorunuyor/
|
Ünlü Tarihsel ve Arkeolojik Kişiler Kaç Yaşında Görünüyor? - Arkeofili
|
2015-05-06T00:00:00
|
Ayşe Bursalı
|
[
"bellini",
"buzadam ötzi",
"büyük iskender",
"caesar",
"caligula",
"cengiz han",
"fatih sultan mehmed",
"gaia",
"hatşepsut",
"how-old",
"kanuni",
"moğol",
"nefertiti",
"sappho",
"sezar",
"terakota askerleri",
"terakota ordusu",
"tutankamun",
"tutankhamon",
"çingene kızı",
"ötzi"
] |
Sosyal medyayı kasıp kavuran, Microsoft’un fotoğraflardan kaç yaşında olduğumuzu tahmin eden internet sitesi uygulaması How-old.net‘i bir de tarihsel ve arkeolojik kişilikler üzerinde deneyelim diye düşündük. Sonuçlar huzurunuzda 1- Buzadam Ötzi 1991 yılında Alp Dağlarında donmuş bir şekilde bulunan Buzadam Ötzi, günümüzden 5300 yıl once öldü. Yapılan son araştırmalara göre öldüğünde 45 yaşlarındaydı. Microsoft’un site uygulaması […]
|
Sosyal medyayı kasıp kavuran, Microsoft’un fotoğraflardan kaç yaşında olduğumuzu tahmin eden internet sitesi uygulaması How-old.net‘i bir de tarihsel ve arkeolojik kişilikler üzerinde deneyelim diye düşündük. Sonuçlar huzurunuzda
1- Buzadam Ötzi
1991 yılında Alp Dağlarında donmuş bir şekilde bulunan Buzadam Ötzi, günümüzden 5300 yıl once öldü. Yapılan son araştırmalara göre öldüğünde 45 yaşlarındaydı.
Microsoft’un site uygulaması buna katılmıyor gibi gözüküyor. Önce taş devrinin zor koşulları, sonra da mumyalaşmanın getirdiği zorluklar Ötzi’yi gerçek yaşından çok daha yaşlı göstermiş.
2- Augustus
MÖ 63- MS 14 yılları arasında yaşayan, ve ölümüne kadar hüküm süren Roma imparatoru Augustus öldüğünde 76 yaşındaydı. Bu heykel imparatorluğu sırasında, MÖ 20 yılında, senato tarafından yaptırılmıştı. Augustus bu yılda 43 yaşındaydı. Senatonun verdiği heykeli, Roma İmparatoru’nu biraz gençleştirmiş gibi.
3- Cengiz Han
Yazılı kaynaklara göre MS 1162’de doğup, MS 1227’de 65 yaşında öldü. Bu heykel ortalama yaşını tutturmuş.
4- Tutankamun
MÖ 1323’te 18 yaşında ölen “çocuk firavun” lakaplı Tutankamon’un mezar maskesi de biraz yaşını büyütmüş gibi görünüyor. Yaşını büyütmenin yanı sıra bir de feminenleştirmiş…
5- Caligula
Deli İmparator 3 yıllık hükmü sonunda MS 41’de 28 yaşında öldü. Tüm yaptığı çılgınlıklar imparatoru biraz yaşlandırmış belki de.
6- Terakota Askerleri
Çin’n ilk imparatoru Çin Şi Huang, öbür dünyaya yanında her yaştan askerini götürmüş.
7- Jül Sezar
MÖ 100 yılında doğan, Jül Sezar MÖ 44 yılında 56 yaşına öldürüldü. Mükemmel bir tahmin!
Bu büst ise öldükten sonra, büyük ihtimalle MÖ 30-20 yılları arasında yapıldı.
8- Nefertiti
Kraliçe Nefertiti MÖ 1371 yılında doğmuş, MÖ 1331 yılında 40 yaşında öldü. Ünlü büstünün ise MÖ 1340’ta, 31 yaşındayken yapıldığı düşünlüyor.
9- Hatşepsut
Mısır’ın ilk kadın firavunu Hatşepsut MÖ 1458 yılında 50 yaşında öldü. Yani yaşları oldukça uyumlu. Mısır’da firavunlar genelde erkek oluyordu. Hatşepsut da erkeksi görünerek bu geleneğe zıt düşmemek için birçok sakallı heykelini yaptırdı.
İlginç olan üstteki sakalsız heykel kadın olarak görülürken, alttaki sakallu Hatşepsut heykelinin de gerçekten erkek olarak algılanması.
10- Fatih Sultan Mehmet
Fatih Sultan Mehmet’in bu portresi Gentile BEllini tarafından MS 1479 yılında yapılmıştı. Yani 1432’de doğan Fatih bu sırada 47 yaşındaydı. İyi bir tahmin daha.
11- Mona Lisa
Leonardo da Vinci’nin ünlü tablosunda Francesco del Giocondo’nun karısı Lisa del Gioconda‘nın resmedildiği, ve 1503-6 yılları arasında yapıldığı düşünülüyor. 1479’da doğan Lisa bu yıllarda 24-27 yaşlarında olmalı.
12- Zeugma’dan Çingene Kızı
Ya da yer tanrıçası Gaia. Geçen yıllar şüphesiz onu da yaşlandırmış.
13- Sappho
Sappho‘nun ne doğum ne de ölüm tarihi kesin olarak biliniyor. MÖ 630-612 arasında doğduğu, yaklaşık MÖ 570’te öldüğü düşünülüyor. Yani öldüğünde en fazla 60, en az da 42 yaşında olabilirdi.
Büst, İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde görülebilir.
14- Büyük İskender
MÖ 356’da doğan İskender, MÖ 323’te 32 yaşında öldü. Onu genç ve dinç göstermeyi amaçlayan bu betim çok da başarılı olmamış gibi.
Bu heykel de İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde görülebilir.
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
hatay-arkeoloji-muzesi-nde-neler-oluyor-arkeofili-2015-05-06t00-00-00
|
https://arkeofili.com/hatay-arkeoloji-muzesinde-neler-oluyor/
|
Hatay Arkeoloji Müzesi'nde Neler Oluyor? - Arkeofili
|
2015-05-06T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"bakanlık",
"mozaik",
"müze",
"restorasyon",
"roma",
"skandal",
"tahribat"
] |
Aslında söz konusu skandal, yaklaşık 3 aydır Hatay’da ve Hatay’ın yerel gazetelerinde bahsedilen bir konuydu. Ancak kimsenin bu olayla ilgilenmemesi, olayın hiç duyulmamasına ve üstünün kapatılmasına neden olmak üzereydi. Ta ki Arkeofili’nin ulaştığı, 2011 Genel Seçimlerinde Hatay’dan milletvekilliği aday adayı olmuş bir işadamı olan Ayhan Kara’nın facebook üzerinden yaptığı paylaşıma kadar. Mozaiklerin eski ve yeni […]
|
Aslında söz konusu skandal, yaklaşık 3 aydır Hatay’da ve Hatay’ın yerel gazetelerinde bahsedilen bir konuydu. Ancak kimsenin bu olayla ilgilenmemesi, olayın hiç duyulmamasına ve üstünün kapatılmasına neden olmak üzereydi. Ta ki Arkeofili’nin ulaştığı, 2011 Genel Seçimlerinde Hatay’dan milletvekilliği aday adayı olmuş bir işadamı olan Ayhan Kara’nın facebook üzerinden yaptığı paylaşıma kadar. Mozaiklerin eski ve yeni hallerinin gösterildiği paylaşımı gördükten sonra olayın üzerine giden Arkeofili ekibi, araştırdıkça birbirinden ilginç ve üzücü ayrıntılara ulaştı. Yeni Hatay Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen Roma Dönemi mozaiklerinin tabiri caizse bir “restorasyon skandalı”na kurban gittiği gözüküyordu.
Antakya’nın Yerel Mozaik Ustası Mehmet Daşkapan Dile Getirmişti
Antakya Gazetesi’nin, yerel mozaik ustası Mehmet Daşkapan’ın açıklamalarıyla aylar önce yaptığı haberde, mozaiklerin eski müzedeki ve yeni müzedeki halleri arasında ciddi farklılıklar olduğu gözüküyordu ve birçok eserin yanlış restore edildiği göze çarpıyordu. Daşkapan, “Roma Dönemi’nin görkemli zamanlarını resmeden mozaikleri resmen karikatür haline getirmişler, hele ki bazıları orijinal halinden çok şey kaybetmiş, değerinden çok şey yitirmiş” açıklamalarını yapmıştı.
Restorasyon İşlemleri İptal Edildi
Bu haber ve Daşkapan’ın açıklamaları üzerine Turizm Bakanlığı bir komisyon kurdu ve araştırma başlattı. Yapılan ilk incelemelerin ardından da, Antakya Gazetesi’nin 16 Nisan tarihli haberine göre müzede devam eden restorasyonlar tamamen iptal edildi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Bozdemir ise yaptığı yazılı açıklama ile soruşturma başlatıldığını, inceleme bittikten sonra herkesin bilgilendirileceğini söyledi.
Ziyarete Kapatıldı
Arkeofili olarak haberi yayınlamamızla tüm ülke basınında yer bulan “mozaik skandalı” kısa sürede büyük yankı uyandırdı. Ertesi gün müzenin, söz konusu mozaiklerin bulunduğu kısmının kapatıldığı haberi duyuldu. Hatay Arkeoloji Müzesi’ni ziyarete gidenler, hatalı olduğu iddia edilen mozaiklerin sergilendiği bölüme ‘Ziyaretçilere kapatıldı’ denilerek alınmadı.
Hatay Valisi Ercan Topaca Restorasyon Hatasını Kabul Etti
Tüm bu olanlardan sonra ise Hatay Valisi Ercan Topaca AA muhabirine yaptığı açıklamalarda bulundu. 31 Mart’ta eserlerin yeni Hatay Arkeoloji Müzesi’ne taşınması sırasında, mozaik eserlerin yanlış montajlandığını tespit ettiklerini ve durumu Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bildirdiklerini söyleyen Ercan, yanlış restorasyonu kabul etti. Vali Ercan Topaca, yapılacak soruşturmada kontrol fonksiyonunun tam olarak yapılıp yapılmadığını, görevlilerin ihmali olup olmadığı hakkında hukuki anlamda tespitler yapılarak, sorumluluğu olanlarla ilgili yasal süreci başlattıklarını kaydetti.
Bakanlık Yazılı Açıklama Yaptı: Mozaiklerde Bir Sorun Yok, İsteyen Görebilir
Günlerdir gündemi meşgul eden Yeni Hatay Müzesi’ndeki restorasyon hatası mozaiklerle ilgili Kültür Bakanlığı’nın yaptığı açıklamada mozaiklerde hiçbir sorun olmadığı belirtildi ve bazı yayın organları “art niyetli” olarak adlandırıldı.
“Mozaiklerde tahribatın oluşmadığı, konservasyonun devam ettiği, basında kullanılan fotoğrafların konservasyonun ilk aşamasında çekilmiş fotoğraflar olduğu ve art niyetli kişiler tarafından fotoğrafların üzerinde oynama yapılarak kullanıldığı tespit edilmiştir. Basın mensupları Hatay Müzesinde iddia konusu olan mozaikleri görüntüleyebilir.”
Mozaikler Nerede?
Bakanlıktan gelen açıklama üzerine tekrar iletişime geçtiğimiz Hataylı işadamı Ayhan Kara, Arkeofili’ye yaptığı açıklamada, söz konusu eserlerin kaldırıldığını, diğer eserleri incelediklerini söyledi.
Şu anda ortalıkta tam bir bilgi kirliliği mevcut. Ne bakanlığın yaptığı yazılı açıklama, ne mozaik ustasının söyledikleri, ne Hatay valisinin söyledikleri, kısacası kimsenin dediği birbiriyle örtüşmüyor. Dolayısı ile skandal mozaiklerle ilgili her şey tam bir muammada. Olayın en kısa zaman içinde çözülüp, kamuoyuna en doğru şekilde aktarılmasını, her şeyden önemlisi mozaiklere bir zarar gelmemiş olmamasını temenni ediyoruz.
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
cinde-terakota-askerleri-kazisi-yeniden-basladi-arkeofili-2015-05-03t00-00-00
|
https://arkeofili.com/cinde-terakota-askerleri-kazisi-yeniden-basladi/
|
Çin’de Terakota Askerleri Kazısı Yeniden Başladı - Arkeofili
|
2015-05-03T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"Qin Hanedanlığı",
"Qin shi huang",
"Xi’an",
"asker",
"imparator",
"mezar",
"ordu",
"pişmiş toprak",
"terakota",
"terracotta",
"terrakotta",
"çin",
"çukur"
] |
Antik Xi’an kentinde, Çin’in ilk imparatorunun mezarını koruyan Terakota Askerleri’nin bulunduğu alanda, geçtiğimiz Perşembe günü ikinci kazı projesi başlatıldı. Arkeologlar, Qin Hanedanlığı kurucusu İmparator Qin shi huang’ın mezarının yanında yer alan 200 metrekarelik 2 numaralı çukuru kazmayı planlıyor. Bu çukurda 1400 adet kil figür, atlar ve 89 adet at arabasının çıkacağı tahmin ediliyor. Arkeolog Yuan […]
|
Antik Xi’an kentinde, Çin’in ilk imparatorunun mezarını koruyan Terakota Askerleri’nin bulunduğu alanda, geçtiğimiz Perşembe günü ikinci kazı projesi başlatıldı.
Arkeologlar, Qin Hanedanlığı kurucusu İmparator Qin shi huang’ın mezarının yanında yer alan 200 metrekarelik 2 numaralı çukuru kazmayı planlıyor. Bu çukurda 1400 adet kil figür, atlar ve 89 adet at arabasının çıkacağı tahmin ediliyor.
Arkeolog Yuan Zhongyi, kazmayı planladıkları 2 numaralı çukuru, terakota at arabaları, süvariler ve okçuların karışımından oluştuğu için “Terakota Savaşçıları’nn özü” olarak tanımlıyor.
“2 numaralı çukurda diz çökmüş okçuları, askerleri ve süvarileri bulabilirsiniz. Üstlerindeki boyamalar da nispeten iyi korunmuş vaziyette.”
2 numaralı çukur, yüzü yeşile boyanmış nadir bir örneğin de içinde bulunduğu, renkli boyalarla boyanmış birçok savaşçı ile ünlenmişti. Buradan yola çıkarak savaşçıların yüzlerini boyadığı görüşü ağırlık kazanmıştı.
Kuzeybatı Çin’de Shaanxi şehrinde bulunan ve 56 kilometrekarelik bir alan kaplayan Qin shi huang’ın anıt mezarı, dünyada bilinen en büyük yer altı mezarı olma özelliğini taşıyor. 1974 yılında burada yapılan kazılarda gerçek boyutlarında 7.000’den fazla terrakota savaşçıdan ve atlardan oluşan ordu bulundu.
2 numaralı çukurda ilk kazılar 1994 yılında başladı. 2008 yılında personel ve gelişmiş koruma teknolojileri eksikliği yüzünden durduruldu.
xinhua
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
kolomb-oncesi-alaska-da-dogu-asya-ile-ticaret-izleri-bulundu-arkeofili-2015-05-03t00-00-00
|
https://arkeofili.com/kolomb-oncesi-alaskada-dogu-asya-ile-ticaret-izleri-bulundu/
|
Kolomb Öncesi Alaska'da Doğu Asya ile Ticaret İzleri Bulundu - Arkeofili
|
2015-05-03T00:00:00
|
Arkeofili
|
[
"alaska",
"boynuz",
"bronz",
"deniz aygırı",
"deniz gergedanı",
"doğu asya",
"eser",
"espenberg burnu",
"kolomb öncesi",
"mors",
"narwahl",
"obsidyen",
"rising whale",
"ticaret",
"toka",
"yeni dünya",
"zırh",
"çin"
] |
Arkeologlar Kristof Kolomb’tan önce Yeni Dünya ile Doğu Asya arasındaki ticaretin varlığını ortaya koyan birkaç 1,000 yıl öncesine tarihlenen bronz ve başka materyallerden yapılmış eserler buldular. Espenberg Burnu, Alaska’da yer alan Rising Whale kazısında çalışan arkeologlar Doğu Asya’dan ithal edilmiş çeşitli eserler buldular. Bu eserler 1,000 yıl öncesine tarihlenen bir evin kazılması sırasında bulundu. Bronz […]
|
Arkeologlar Kristof Kolomb’tan önce Yeni Dünya ile Doğu Asya arasındaki ticaretin varlığını ortaya koyan birkaç 1,000 yıl öncesine tarihlenen bronz ve başka materyallerden yapılmış eserler buldular.
Espenberg Burnu, Alaska’da yer alan Rising Whale kazısında çalışan arkeologlar Doğu Asya’dan ithal edilmiş çeşitli eserler buldular. Bu eserler 1,000 yıl öncesine tarihlenen bir evin kazılması sırasında bulundu.
Bronz ve obsidyen
İthal edilen eserlerin iki tanesi bronzdan yapılmış. O dönemlerde Alaska’da bronz işçiliği gelişmemişti, araştırmacılar bu eserlerin Çin, Kore ya da Yakutistan’da (Rusya’da bir bölge) üretilmiş olduğunu düşünüyorlar. Ayrıca, araştırmacılar, obsidyen eserlere ait kalıntılarını, bu kalıntılardan obsidyenin Rusya’daki Anadyr Nehri vadisinden gelmekte olduğunu düşünüyorlar.
Bronz toka
Bulunan bronz eserlerden bir tanesi bronz toka. Alaska’ya ulaştığı zaman farklı bir amaçla kullanılmış olabilir fakat esas kullanım amacı tutturmak ya da sıkılaştırmaktır. Üzerinde radyokarbon testi ile MS. 600’e tarihlenen bir deri parçası bulunmakta. Gelecekte bunu kesinleştirmek için başka testler de yapılacak. Düdük olarak kullanılmış olabilecek bir başka bronz eser daha bulundu.
Yeni Dünya’da ticaret
Bu harita son 100 yıldır arkeolojik ve tarihi kanıtların toplandığı, açıklığa kavuşan, olası ticaret yollarını göstermektedir. Son iki bronz eser Espenberg Alaska’da bulunan Espenberg Burnu’nda yer alan Rising Whale alanında bulunmuştu. Araştırmacılar bu eserlerin aslında Kore, Mançurya (Çin) ya da Yakutya’da yapılmış olduğunu düşünüyorlar. Ayrıca, Rising Whale’de bulunan obsidyen kalıntıların, Rusya’daki Anadyr Nehri vadisinden gelmekte olduğuna işaret eden kimyasal izler bulunmakta.
1913 yılında, Smithsonian antropologu Berthold Laufer Çin’den gelen metinleri ve eserleri analiz eden bir makale yayınladı. Bu makalede Çinlilerin, Mors (Deniz aygırı) ve Narwahl (Deniz gergedanı) dişlerine büyük ilgi duyduklarını ve bunları Çin’in kuzeydoğusunda yaşayan insanlardan aldıklarını ifade etti. Mors (Deniz aygırı) Bering Boğazı bölgesinde çok bulunmakta ve oraya bahsedilen bölgeden gelmiş olma ihtimali var.
1930’larda Smithsonian arkeologu Henry Collins Alaska’nın batı kıyılarının açığında bulunan St. Lawrance adasında yapılan kazı çalışmalarına katıldı. Gergedan boynuzundan, kemikten ve demirden yapılmış zırhlar buldu. Bu zırhların Doğu Asya’dan yaklaşık 1,000 yıl kadar önce gelmiş olduğunu kanıtladı. Bu zırhın Mançurya’da, Japonya’da ve doğu Moğolistan’da yapılan zırhlara benzemekte olduğunu ekledi. Bu zıhların Alaska’ya ulaşacak şekilde kuzeye bu bölgelerden geldiğine inanmakta.
Mors (Deniz Aygırı)
Mors (Deniz aygırı) Bering Boğazı bölgesinde çok bulunmaktadır. Metinler ve bulgular Çin’de mors hayvanına büyük ilgi duyulmuş olduğunu göstermekte. Mors dişlerinin ticareti Batı Asya’daki ülkelere kadar yapılmıştır.
Zırh
Rising Whale’de olmasa da Alaska’daki diğer bazı kazı alanlarında zırh kalıntıları bulunmuştur. Bu zırhların bazılarının yapımında, özellikle metal levhalardan yapılmış olanlar, Doğu Asya’da geliştirilmiş zırhlardan esinlenilmiştir. Bu fotoğraf şu anda Kanada, Calgary Müzesinde sergilenen bir zırh parçasını gösterir.
livescience
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
efes-antik-kenti-unesco-kultur-mirasi-kalici-listesine-girdi-sayilir-arkeofil-2015-05-04t00-00-00
|
https://arkeofili.com/efes-antik-kenti-unesco-kultur-mirasi-listesine-girdi-sayilir/
|
Efes Antik Kenti UNESCO Kültür Mirası Kalıcı Listesi’ne Girdi Sayılır - Arkeofili
|
2015-05-04T00:00:00
|
Erman Ertuğrul
|
[
"ICOMOS",
"belediye",
"efes",
"liste",
"rapor",
"selçuk",
"unesco"
] |
Selçuk Belediye Başkanı Bakıcı, “Bize bugün gelen ön rapora göre artık Efes, UNESCO Dünya Kültür Mirası Asıl Listesi’ne girmiştir diyebiliriz” dedi. Başkan Bakıcı, bugün ellerine ulaşan ICOMOS ön raporuyla ilgili meclis üyelerine verdiği bilgide, 1994 yılında başlayan UNESCO sürecinde mutlu sona ulaşıldığına dikkati çekti. Yirmi yıllık bir rüyanın iyi bir şekilde sonuçlandığını dile getiren Bakıcı, “Bize bugün gelen ön rapora göre […]
|
Selçuk Belediye Başkanı Bakıcı, “Bize bugün gelen ön rapora göre artık Efes, UNESCO Dünya Kültür Mirası Asıl Listesi’ne girmiştir diyebiliriz” dedi.
Başkan Bakıcı, bugün ellerine ulaşan ICOMOS ön raporuyla ilgili meclis üyelerine verdiği bilgide, 1994 yılında başlayan UNESCO sürecinde mutlu sona ulaşıldığına dikkati çekti.
Yirmi yıllık bir rüyanın iyi bir şekilde sonuçlandığını dile getiren Bakıcı, “Bize bugün gelen ön rapora göre artık Efes, UNESCO Dünya Kültür Mirası Asıl Listesi’ne girmiştir diyebiliriz. Efes’in bu listeye girmesiyle ilgili artık önünde bir engel yok. ICOMOS’un verdiği rapor bu yönde. Ben öncelikle bu konuda emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Ayrıca alan yönetim başkanı, sekretaryası, daha önceki belediye başkanımız ve yönetim başta olmak kaydıyla, bugünkü yönetime, danışma kuruluna, eşgüdüm ve denetleme kurumuna teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.
Bakıcı, sonucun 28 Haziran-3 Temmuz tarihlerinde yapılacak toplantıda ilan edileceğini, artık Selçuk için önemli bir sürecin başladığını kaydetti.
Efes Müzesi Müdürü ve aynı zamanda Efes Alan Yönetimi Başkanı Cengiz Topal da Efes’in UNESCO’da olması gerektiğinin bilinen bir durum olduğunu, en uzun süre aday olan yerlerden biri olduklarını, uzun soluklu bir çalışma sonrasında 6 ay öncesinden olumlu haberler almaya başladıklarını anlattı.
AA
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
ingilterede-demir-cagi-adami-kalkani-ile-birlikte-bulundu-arkeofili-2015-05-04t00-00-00
|
https://arkeofili.com/ingilterede-demir-cagi-adami-kalkani-ile-birlikte-bulundu/
|
İngiltere’de Demir Çağı Adamı Kalkanı ile Birlikte Bulundu - Arkeofili
|
2015-05-04T00:00:00
|
Tolunay Bayram
|
[
"arras kültürü",
"britanya",
"david wilson evleri",
"demir çağ",
"ingiltere",
"kalkan",
"mezar",
"yorkshire"
] |
İngiltere Pocklington’da yürütülen arkeolojik kazılarda Britanya Demir Çağ’a (MÖ. 800– MS. 43 “Roma Fethi”) tarihlenen mezarlarda 82 bireye ait iskeletler bulundu. Bir bireye ise kalkanı ile beraber gömülmüş halde ulaşıldı. Mezarlar David Wilson isimli bir yatırımcının inşa etmek istediği 77 yeni ev için yürütülen çalışmalar sırasında tesadüfen bulundu ve şu an alanda araştırmalar sürüyor. MAP Arkeolojik […]
|
İngiltere Pocklington’da yürütülen arkeolojik kazılarda Britanya Demir Çağ’a (MÖ. 800– MS. 43 “Roma Fethi”) tarihlenen mezarlarda 82 bireye ait iskeletler bulundu. Bir bireye ise kalkanı ile beraber gömülmüş halde ulaşıldı.
Mezarlar David Wilson isimli bir yatırımcının inşa etmek istediği 77 yeni ev için yürütülen çalışmalar sırasında tesadüfen bulundu ve şu an alanda araştırmalar sürüyor.
MAP Arkeolojik Uygulamalar şirketi tarafından yürütülen kazı çalışmalarda şu ana kadar 38 kare mezardan 82 birey bulunmuş ancak bunlar arasında en dikkat çekici olanı kalkanı ile beraber gömülmüş olan bireye ait.
Kazıları yürüten şirket yetkililerinden Paula Ware “Şu an için bulunan mezarlar hakkında detaylı şeyler paylaşmamız mümkün değil ancak araştırmalarımız ve amacımız bu yeni keşiflerin ne anlama geldiğini açıklığa kavuşturabilmek adına devam edecek.“ diyor.
Paula ayrıca “Bu alan gerçekten çok önemli prehistorik eserlere sahip.“ diye ekliyor.
Bölgedeki En Büyük Arkeolojik Buluntu Alanlarından Biri
Şirket şu an alanda yürütülen çalışmaların tek başına bölge hakkında bilgi vermek için çok yeterli olmadığını ancak daha detaylı araştırmalar için bir yol gösterici olabileceğini belirtiyor. Bunun yanında bölgedeki imar faaliyetlerine paralel ortaya çıkan arkeolojik alanları korumak adına David Wilson Evleri vb. şirketler ile beraber çalışmaya devam edeceklerini söylüyorlar.
Mezar buluntuları genellikle takılar ve diğer kişisel eşyalardan oluşmakta. Şu ana kadar ortaya çıkan buluntular Britanya demir çağı içinde değerlendirilerek Doğu Yorkshire Geç Demir Çağı ve Orta Arras Kültürü ile ilişkilendirilmiş.
Buluntular şimdiden koruma altına alınmış durumda. Araştırmacı şirket ayrıca bölge için buluntuların neredeyse eşsiz olarak değerlendirilebilecek olduğunu belirtiyor.
Bölge Sakinleri Araştırmalara Davet Ediliyor
Araştırmalarda kaç arkeoloğun çalışacağı belirtilmemiş olsa da kazıların yaz boyunca devam edeceği düşünülüyor.
Ayrıca araştırmacı şirket bölge halkının da kazılara destek verebileceğini en azından ziyaret edebileceğini belirtiyor.
Arkeolojik alanın en azından üst zeminin toprak sahibi şirket olan David Wilson Evleri yöneticileri, bu arkeolojik alan ve buluntular hakkında ne kadar samimidir bilinmez ancak çok mutlu olduklarını belirtiyorlar.
Mezarlık alanı olarak adlandırılabilecek olan bölge şimdiden uluslararası öneme sahip olarak kabul edilmekte.
PocklingtonPost.co.uk
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
|
36-000-yil-sonra-chauvet-magarasi-ndan-10-animasyon-arkeofili-2015-05-03t00-00-00
|
https://arkeofili.com/36-000-yil-sonra-chauvet-magarasindan-10-animasyon/
|
36.000 Yıl Sonra: Chauvet Mağarası'ndan 10 Animasyon - Arkeofili
|
2015-05-03T00:00:00
|
Tolunay Bayram
|
[
"36000 bin yıl sonra",
"Benoit Chieux",
"Benoît Razy",
"Christophe Gautry",
"François Lignier",
"Hefang Wei",
"Jean-Charles M’botti Malolo",
"Pierre-Luc Granjon",
"Susanne Seidel",
"Sylvie Léonard",
"Youri Tcherenkov",
"animasyon",
"animasyon sanatçıları",
"arte creative",
"chauvet mağarası",
"fransa"
] |
Paleolitik sanatın dünya üzerinde en iyi temsil edildiği yerlerden biri olan Fransa’daki Chauvet Mağarası’nın içerisine animasyon sanatçıları tarafından bir pencere açıldı. Fransız Creative Arte ve Folimage tarafından desteklenen projede Chauvet mağarası bir çok animasyon sanatçısının zihninden süzülen bakış açısıyla animasyonlar üzerine aktarıldı. 15 animasyon filmden oluşan bu çalışma içerisinden 10 animasyonu sizler için derledik. […]
|
Paleolitik sanatın dünya üzerinde en iyi temsil edildiği yerlerden biri olan Fransa’daki Chauvet Mağarası’nın içerisine animasyon sanatçıları tarafından bir pencere açıldı. Fransız Creative Arte ve Folimage tarafından desteklenen projede Chauvet mağarası bir çok animasyon sanatçısının zihninden süzülen bakış açısıyla animasyonlar üzerine aktarıldı. 15 animasyon filmden oluşan bu çalışma içerisinden 10 animasyonu sizler için derledik.
1) “Ascension” (Yükseliş) – Sylvie Léonard
2) “Graines” (Tohumlar) – Christophe Gautry
3) “Dessins désanimés” (Çizimler) – Youri Tcherenkov
4) “IA” – Hefang Wei
5) “L’âge du charbon” (Kömür çağı) – Benoît Razy
6) “Je ne fais que passer” (Ben sadece geçiyordum) – Pierre-Luc Granjon
7) “Waves” (Dalgalar) – Jean-Charles M’botti Malolo
8) “Les pieds sus Terre” (Yukarıdaki toprak ayaklar) – François Lignier
9) “Evolution” (Evrim) – Susanne Seidel
10) “Silhouettes” (Silüetler) – Benoit Chieux
“Tüm çalışmalar, animasyonlar, animasyon detayları, proje hakkında daha detaylı bilgi vs… edinmek için aşağıdaki link ile proje sitesine yönlenebilirsiniz. (Site tamamı ile fransızcadır)”
ARTE Creative (36000 yıl sonra)
You must be logged in to post a comment Login
| null |
arkeofili.com
|
Subsets and Splits
No community queries yet
The top public SQL queries from the community will appear here once available.