Dataset Viewer
Auto-converted to Parquet
id
stringlengths
51
100
url
stringlengths
22
110
title
stringlengths
33
100
published_time
stringdate
2015-02-21 00:00:00
2025-10-06 00:00:00
author
stringclasses
6 values
tags
listlengths
0
30
summary
stringlengths
78
544
text
stringlengths
324
10.6k
lead_image
stringlengths
54
142
language
null
domain
stringclasses
1 value
arkeofili-herkes-icin-arkeoloji-2025-10-06t00-00-00
https://arkeofili.com/
Arkeofili | Herkes için arkeoloji
2025-10-06T00:00:00
Zeynep Şoray
[]
Türkiye'den ve dünyadan güncel arkeoloji haberleri, röportajlar, dosyalar, listeler sunan popüler arkeoloji sitesi.
Dünyanın ilk çalınmış kültürel nesnelerden oluşan sanal müzesi, koleksiyonunun büyümesini değil, küçülmesini istiyor. Karnak Tapınağı'nın inşa süreci, Nil Nehri peyzajıyla olan karmaşık ilişkisi ve Mısır'ın... 1715’te İspanyol gemileri, Amerika kıyısında fırtınaya yakalanıp parçalandı ve çok sayıda altın,... 12.000 yıl öncesinden bir yüz: Karahantepe’de ilk kez insan yüzü taşıyan T-dikilitaş... Antik Isarnodurum’da hâlâ mürekkep taşıyan yazı tabletleri ve nadir çocuk sandalet tabanlarıyla... 12.000 yıl öncesinden bir yüz: Karahantepe’de ilk kez insan yüzü taşıyan T-dikilitaş ortaya çıktı. Peki bu ne anlama geliyor? Yüzlerce Yıllık Anadolu Tarifiyle Karınca Yoğurdu Yapıldı Antalya’da Çok Zengin Hayırsever Bir Kadının Mezarı Belirlendi Hatay’da 7.000 Yıl Öncesine Ait Ayak İzleri Ortaya Çıktı Kaçırmış olanlar için 2025 yılının Eylül ayında Türkiye’de ve dünyada dikkat çeken arkeolojik keşifleri bu listede derledik. 2025 Ağustos Ayında Öne Çıkan 10 Arkeoloji Haberi 2025 Temmuz Ayında Öne Çıkan 10 Arkeoloji Haberi Güney Kafkasya’nın Genetik Geçmişi İnceleniyor Part Savaşçısı: Gelişmiş Silah, Yetersiz Cerrahi Dört Mumyanın Ölüm Maskeleri Dijital Olarak Kaldırıldı Lazer yöntemi, fosillerin yaşını belirlemeye yardımcı olabilir; ancak doğruluğunun teyit edilmesi için daha fazla araştırma gerekiyor. Arjantin’de Bulunan Dev Dinozorun Ağzında Timsah Bacağı Var Jura Dönemi Nedir ve Neden Sona Erdi? Yunanların dört büyük yarışmasından Roma’nın sahte deniz savaşlarına kadar görkemli gösteriler, kalabalıkları yüzyıllarca peşinden sürükledi. Akbaba Yuvalarında 650 Yıllık Sandalet gibi Eşyalar Bulundu 13.000 Yıllık Mavi Pigment Kullanımına Dair Kanıt Bulundu Ayakkabı Çivileri, Romalılar Hakkında Neler Anlatabilir? İnsan Faaliyetleri 8.000 Yılda Hayvanların Boyutunu Değiştirdi 2025'in ilk gününden bir derleme! İşte geride bıraktığımız birkaç ayda Arkeofili'de olan bitenler ve kaçırmış olabileceğiniz içerikler. Tarih Öncesinde Sanat ve Şamanizm: Neyir Kolankaya Röportajı Tarih Öncesinde Hammadde Kullanımı: Gizem Kartal Röportajı Göbeklitepe Aslında Ne Anlatıyor? Kimler, Neden, Nasıl Yaptı? 1715’te İspanyol gemileri, Amerika kıyısında fırtınaya yakalanıp parçalandı ve çok sayıda altın, gümüş ve mücevher Atlantik’in dibine gömüldü. Gerçekte Amerika’yı Kim Keşfetti? 20. Yüzyılda Bazı İnsanlar Mamut Eti Yiyordu Bering Kara Köprüsü, Sanılandan Çok Daha Geç Ortaya Çıkmış Antik Dünyadaki Başlıca Spor Etkinlikleri Nelerdi? Eski Kano Replikası, Paleolitik Göç Teorisini Test Ediyor
https://arkeofili.com/wp…020/04/arke2.jpg
null
arkeofili.com
danimarka-da-bronz-cag-a-tarihlenen-2000-adet-altin-sarmal-bulundu-arkeofili-2015-07-15t00-00-00
https://arkeofili.com/danimarkada-bronz-caga-tarihlenen-2000-adet-altin-sarmal-bulundu/
Danimarka'da Bronz Çağ'a Tarihlenen 2000 Adet Altın Sarmal Bulundu - Arkeofili
2015-07-15T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "Danimarka", "astar", "başlık", "bilezik", "boeslunde", "bronz çağı", "güneş", "güneş kültü", "helezon", "huş ağacı", "kıyafet", "pazubend", "rahip-kral", "sarmal", "süsleme", "takı", "tel", "yaldız", "örgü" ]
Danimarka’da Bronz Çağı’na tarihlenen yaklaşık 2,000 adet küçük altın sarmal bulundu. Arkeologlar MÖ. 900-700 yıllarına tarihlenen ince altın sarmalların bir rahibin kostümünün parçaası olabileceğini belirtirken, buna benzer bir keşifle daha önce hiç karşılaşmadıklarını da ekliyor. Spirallerin her biri 3 cm uzunluğunda ve çok ince altın telden yapılmış. Keşif Danimarka’nın Boeslunde şehrinde Danimarka Milli Müzesi ve Vestsjælland […]
Danimarka’da Bronz Çağı’na tarihlenen yaklaşık 2,000 adet küçük altın sarmal bulundu. Arkeologlar MÖ. 900-700 yıllarına tarihlenen ince altın sarmalların bir rahibin kostümünün parçaası olabileceğini belirtirken, buna benzer bir keşifle daha önce hiç karşılaşmadıklarını da ekliyor. Spirallerin her biri 3 cm uzunluğunda ve çok ince altın telden yapılmış. Keşif Danimarka’nın Boeslunde şehrinde Danimarka Milli Müzesi ve Vestsjælland Müzesi ortaklığıyla yapılan kazılarda ortaya çıktı. Danimarka Milli Müzesi Küratörü Flemming Kaul “Sarmallar küçük bir şapka ya da güneş şemsiyesindeki tellere bağlı şekilde bir püskülün parçası olabilir. Belki de saç örgüsüne takılmış ya da örülmüşlerdi. Bir kıyafetin üstüne işlenmiş de olabilirlerdi. Açıkçası ne olduklarını bilmiyoruz, fakat ben bir rahip-kralın kostüm ya da başlığının parçası olduğunu düşünüyorum” diyor. Bölgede araştırmalar, birkaç yıl önce iki yerel amatör arkeologun dört alın pazubend bulmasıyla başladı. Bu keşiften sonra bölgede tarihçncesi döneme ait başka buluntular da olabileceğini düşünen Vestsjælland arkeologları kazı çalışmaları başlattı. Arkeologlar ilk başta birkaç altın sarmal buldu. Fakat sonra toplam ağırlığı 200-300 grama çıkaran daha fazla altın sarmal keşfedildi. Bir kuyumcu da sarmalların pirinçten değil altından yapıldığını doğruladı. Ekip ayrıca iki altın kaplamalı elbise broşu buldu, bu buluntular sayesinde altın spirallerin de tarihlendirilmesi yapılabildi. Bir yığın halinde bulunan sarmalların çoğu kürk astarlı tahta bir kutunun içinde gömülmüş gibi gözüküyor. Yığının birkaç metre yakınında da birkaç sarmal daha bulundu. Sarmal yığınının altında siyah huş ağacı kalıntıları bulundu. Huş ağacından bir parça, ağaç kabuğundan kapağı olan tahta kutunun içindeki deri astarı tutturmak için kullanılmış. Araştırmacılar böyle bir kutunun, altın bir başlığı saklamak için yapılmış olabileceğini söylüyor. Kazının yapıldığı Boeslunde bölgesi, bu keşifle birlikte ağırlık olarak, Kuzey Avrupa’da Bronz Çağı’na ait en fazla altının bulunduğu bölge oldu. 1800lü yıllarda yerel çiftçiler bu bölgede 6 altın kase bulmuştu. Vestsjælland Müzesi küratörü Kirsten Christensen “Bu bölgede birkaç kilogram ağırlığında altın feda etmeleri, bölgenin Bronz Çağ insanları için çok önemli olduğunu gösteriyor” dedi. Milli Müzeden Kaul ise bölgenin Bronz çağ insanlarının ritüeller yaptığı ve tanrılara kurbanlar sunduğu bir yer olduğunu ve bu yüzden dini bir önemi olduğunu düşündüğünü söyledi. Kaul “Belki rahip-kralın bileğinde altın bir bilezik vardı, ve altın sarmallar da pelerinini ya da şapkasını süslüyordu. Böylelikle ritüellerde bir güneş gibi parlıyordu. Güneş Bronz Çağı’ndaki kutsal sembollerden biriydi, ve altının da tahminen bir çeşit sihirli gücü olduğu düşünülüyordu. Altın, hem güneşle aynı renk hem de güneş gibi palrıyor. Ve güneş sonsuza kadar saklandığı için de Güneş’in gücünün bir kısmına sahip olduğu düşünülüyordu” diyor. Arkeologlar Boeslunde’de hala açığa çıkarılmamış birçok altın hazine olduğuna inanıyor. DailyMail, Thelocal.dk You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…5/07/spiral1.jpg
null
arkeofili.com
bulgaristan-da-7000-yillik-tas-alet-atolyesi-bulundu-arkeofili-2015-07-14t00-00-00
https://arkeofili.com/bulgaristanda-7000-yillik-tas-alet-atolyesi-bulundu/
Bulgaristan'da 7,000 Yıllık Taş Alet Atölyesi Bulundu - Arkeofili
2015-07-14T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "atölye", "balkan yarımadası", "bulgaristan", "işlik", "kalkolitik", "kamenovo", "nekropol", "taş alet", "Çakmaktaşı", "ısıtma" ]
Kuzeydoğu Bulgaristan’daki Kamenovo şehri yakınında bir höyükte, MÖ. 4500-42000 yıllarına, yani Geç Kalkolitik döneme tarihlenen büyük bir çakmaktaşı alet atölyesi bulundu. Arkeologlar kazıya bir Kalkolitik nekropolünü araştırmak amacıyla başladığı için taş atölyesinin keşfi bir sürpriz oldu. Yerel haber sitesi Top Novini Razgrad’ın bildirdiğine göre kazı, Bulgaristan Bilimler Akademisi’nin Milli Arkeoloji Enstitüsü ve Müzesi tarafından Mayıs-Haziran […]
Kuzeydoğu Bulgaristan’daki Kamenovo şehri yakınında bir höyükte, MÖ. 4500-42000 yıllarına, yani Geç Kalkolitik döneme tarihlenen büyük bir çakmaktaşı alet atölyesi bulundu. Arkeologlar kazıya bir Kalkolitik nekropolünü araştırmak amacıyla başladığı için taş atölyesinin keşfi bir sürpriz oldu. Yerel haber sitesi Top Novini Razgrad’ın bildirdiğine göre kazı, Bulgaristan Bilimler Akademisi’nin Milli Arkeoloji Enstitüsü ve Müzesi tarafından Mayıs-Haziran aylarında gerçekleştirildi. Kazılar Razgrad Tarih Müzesi tarafından organize edildi. Höyüğün Geç Kalkolitik, ve Aeneolitik (bakır buluntuların da bulunduğu Neolitik dönem) tabakaları incelendi. Bu tabakalar içinde seramik parçaları ve yüksek miktarda çakmaktaşı bulunan siyah bir tortudan oluşuyordu. Çakmaktaşları arasında, taş aletlerin yontulduğu taş çekirdekleri, eksik kalmış, ve tamamlanmış çakmaktaş aletleri bulunduyor. Bulgar arkeologlar, çakmaktaşı aletlerin üretildiği atölyenin bulunduğu, kille kaplamnış bir zemin de keşfetti. Genellikle çakmaktaşı malzemeler önce ısıtılıyor, daha sonra farklı alet tiplerinin şekilleri veriliyordu. Tarihöncesi insanlar, çakmaktaşlarını yakındaki Ravno ve Topchii bölgelerindeki madenlerden çıkarıyordu. Arkeologlar Kamenovo’daki çakmaktaşı atölyesinin erken Kalkolitik’te, MÖ 4800 tarihlerinde çalışmaya başladığını düşünüyor. Daha sonraları MÖ 4500 ve MÖ 4200 yılları arasında atölye genişleyip, Balkan yarımadasının bütün güney kısmı için taş aletler üretmeye başlamış. Öyle ki, Bulgaristan’daki bilinen tarihöncesi yerleşimlerde bulunan çakmaktaşlarının çoğunun, artık Kamenovo’daki bu çakmaktaşı atölyesinde üretildiği düşünülüyor. Atölyenin zamanında göre devasa bir boyutu olduğu bildiriliyor. Kamenovo’da keşfedilen zoomorfik ve antropomorfik buluntular, ağırşaklar, kült eserleri, kemik iğneler ve sıva parçaları gibi buluntular, bilinen höyükten daha büyük bir tarihöncesi yerleşimin kanıtları olarak görülüyor. Kalkolitik atölye’deki kazıları şimdilik bitmiş olsa da Kültür Bakanlığı’nın ödeneğiyle Eylül’de tekrar başlayacak. 1910’da bir okul inşaatı sırasında Geç Kalkolitik mezarların keşfiyle başlayan kazılar, okulun bahçesine genişletilecek. Arkeologlar hala Kalkolitik yerleşimin, atölyenin ve nekropolün sınırlarını ve tarihlerini tam olarak belirleyemedi. Kamenovo’daki Kalkolitik yerleşim ilk olarak, modern Bulgar arkeolojisinin kurucusu Çek-Bulgar arkeolog Skorpil tarafından 19. yy sonunda kaydedilmişti. Buluntuların çoğu eski okul binasının inşaatı sırasında ortaya çıkarıldı. 2000 yılında alan, burasının “prestijli çakmaktaşı aletlerin yapıldığı bir atölye” barındırdığı hipotezini geliştiren Fransız arkeologlar tarafından çalışıldı. Bu hipotez, taş aletlerin sadece daha zengin tarihöncesi insanların mezarlarında bulunmas üzerine geliştirilmişti. Bu da tarihteki en erken sosyal eşitsizlik örneklerinden biri oluyor. Archaeology in Bulgaria. Fotoğraflar: Top Novini Razgrad You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…/bulgaristan.jpg
null
arkeofili.com
iran-da-iki-paleolitik-alan-kaziliyor-arkeofili-2015-07-14t00-00-00
https://arkeofili.com/iranda-iki-paleolitik-hoyuk-kaziliyor/
İran'da İki Paleolitik Alan Kazılıyor - Arkeofili
2015-07-14T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "delazian", "iran", "mirak", "paleolitik", "pers", "simnan" ]
İranlı ve Fransız arkeologlar, Simnan yakınındaki Mirak ve Delazian Paleolitik alanlarında kazılara başladı. Kazılar, 2014’te ilk yılı tamamlanan beş yıllık bir proje kapsamında, Fransız Milli Bilimsel Araştırma Merkezi’nden uzmanlar ve bir grup İranlı arkeolog tarafından gerçekleştiriliyor. İranlı ekibin başındaki Hamed Vahdatinasab, İran ajansı IRNA’ya yaptığı açıklamadı “Bu sezonki kazılar, bu bölgede Paleolitik dönemin alışılmadık özelliklerine ışık tutmayı amaçlıyor” […]
İranlı ve Fransız arkeologlar, Simnan yakınındaki Mirak ve Delazian Paleolitik alanlarında kazılara başladı. Kazılar, 2014’te ilk yılı tamamlanan beş yıllık bir proje kapsamında, Fransız Milli Bilimsel Araştırma Merkezi’nden uzmanlar ve bir grup İranlı arkeolog tarafından gerçekleştiriliyor. İranlı ekibin başındaki Hamed Vahdatinasab, İran ajansı IRNA’ya yaptığı açıklamadı “Bu sezonki kazılar, bu bölgede Paleolitik dönemin alışılmadık özelliklerine ışık tutmayı amaçlıyor” dedi. Mirak ve Delazian alanları ilk olarak 1983’te İranlı arkeologlar tarafından kazılmıştı. Vahdatinasab “Tepelerin şekli dışında, taş aletlerin yerdeki yaygın dağılımı ekibin dikkatini çekmişti” diyor. Daha sonra İranlı uzman Enayatollah Amirlu, buradaki taş aletlerin kapsamlı bir çalışmasını yapmak üzere davet edilmişti. Fakat Amirlu’nun ölümüyle araştırmalar yarım kaldı. 2006 ve 2007’de başka bir ekip alanda kazılar yaptı ve sonuçlar uluslararası konferanslarda tartışıldı. Kazının ikinci sezonu Haziran-Temmuz aylarında gerçekleştirilecek. Görseller Mirak’ı ve Mirak’ta bulunan taş aletleri gösteriyor. Mirak’la ilgili daha fazlaya bilgiye şuradan ulaşılabilir. MMS/YAW/Tehran Times Fotoğraflar: http://www.antiquity.ac.uk/projgall/rezvani323/ You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…15/06/mirak1.jpg
null
arkeofili.com
cin-seddi-nin-ucte-biri-yok-oldu-arkeofili-2015-07-13t00-00-00
https://arkeofili.com/cin-seddinin-ucte-biri-yok-oldu/
Çin Seddi'nin Üçte Biri Yok Oldu - Arkeofili
2015-07-13T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "konservasyon", "koruma", "ming", "tahribat", "tehlike", "unesco", "yasadışı", "çin", "çin seddi" ]
Çin’de bir gazetede yayınlanan raporda, UNESCO Dünya Kültürel Miraslarından olan Çin Seddi’nin üçte birinin doğal erozyon, insan tahribatı ve koruma olmaması nedeniyle yok olduğu açıklandı. Bu sonuç birçok insanı şok etti. Beijing Times’da yayınlanan habere göre Ming Hanedanı zamanında inşa edilen orijinal duvarın sadece %8’i iyi korunmuş durumda. Orjinal duvarın %30’u ise tamamen yok olmuş. […]
Çin’de bir gazetede yayınlanan raporda, UNESCO Dünya Kültürel Miraslarından olan Çin Seddi’nin üçte birinin doğal erozyon, insan tahribatı ve koruma olmaması nedeniyle yok olduğu açıklandı. Bu sonuç birçok insanı şok etti. Beijing Times’da yayınlanan habere göre Ming Hanedanı zamanında inşa edilen orijinal duvarın sadece %8’i iyi korunmuş durumda. Orjinal duvarın %30’u ise tamamen yok olmuş. İnsanların yaptığı tahribat, yasadışı ticaret ve duvardan tuğla çalma uygulaması, Çin Seddi’nin korunmasını tehdit ediyor. 2003’te Dünya Anıtlar Vakfı Çin Seddi’nin 100 en tehlikede olan tarihi anıt arasında olduğunu açıkladı. Çin Seddi’nin tahrip olmasının en büyük nedenlerinden biri kötü hava koşulları. Çin Seddi Derneği Başkan Yardımcısı Dong Yaohui, duvarın taş kısmının, güneşte kurumuş kerpiç kısımlardan daha sağlam olmasına rağmen, yağmurlu mevsimlerde fırtınalar tarafından yıkıldığını söyledi. Kurak mevsimlerde de koruma yetersiz olduğu için kaynak suları ve bitkiler yüzünden duvar zarar görüyor. Duvarın çatlaklarından ağaçlar çıktığı görülüyor. Duvarın turistler için düzenlenmemiş kısımlarına turist gelmesi de duvara zararlara neden oluyor. Restore edilmemiş bölümlerde taşların üstüne sık sık basılması bazı bölgelerde duvarın yıkılmasına bile neden olmuş. Maalesef bu bölgelerde yeteri kadar bekçi, ve zarar gören kısımları restore etmek için gereken para bulunmuyor. Beijing Times muhabirleri ayrıca, Lulong’da yaşayan bazı köylülerin, yakındaki Çin Seddi’nden sökülmüş antik mavi ve gri tuğlalarla inşa edilmiş evlerde yaşadığını öğrendi. Raporda, Dongfeng’de bazı yerel köylülerin de, Çin Seddi’nden çalınmış tuğlaların tanesini 13 TL ile 21,5 TL(30-50 Çin yuanı) arasında sattığı belirtildi. Tuğlaların üstünde oyma Çince karakterlerin bulunduğu bildirildi. Yayınlanan rapor tartışmalara yol açtı. Bazıları Çin Seddi’nin etrafındaki yerel hükümetlerin, kilometrelerce duvarı korumak için gereken paraya ya da insan gücüne sahip olmadığını, bu yüzden de büyün Çin Seddi’nin değil, sadece bazı kısımlarının korunmasının mantıklı olduğunu düşünüyor.Fakat Çin Seddi Derneği Başkan Yardımcısı Dong Yaohui ise, bütün Çin Seddi’nin korunması gerektiğini çünkü duvarın muazzamlığının, mimari eseri nefes kesici bir kültürel miras yaptığını düşünüyor. İnternette habere yorum yapan Çinliler de genel başkana katılıyor gibi. Biri “Seddin korunmasını güçlendirmek bir gereklilik” derken, bir diğer yorumcu “Böyle büyük bir mirasın zarar görmesi çok yazık. Böyle bir mirasın bizim elimizde zarar görmesine hiç bir zaan izin vermemeliyiz” diyor. Aslında Çin Seddi’nde karşılaşılan bu ikilem, birçok diğer tarihi eserde de karşılaşılan bir sorun olabilir. Tarihi eserlerin korunmasına ayrılacak para ve işgücünün nasıl kararlaştırılacağı, çözülmesi oldukça zor bir konu. http://en.people.cn/, China Daily Belirtilmeyen görseller: Xinhua/Zhou Wenguang You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…15/06/seddi4.jpg
null
arkeofili.com
isid-misir-daki-piramitleri-yikmak-istiyor-arkeofili-2015-07-11t00-00-00
https://arkeofili.com/isid-misirdaki-piramitleri-yikmak-istiyor/
IŞİD Mısır'daki Piramitleri Yıkmak İstiyor - Arkeofili
2015-07-11T00:00:00
Erman Ertuğrul
[ "Mısır", "din", "piramit", "saldırı", "sfenks", "terör", "unesco", "yıkım", "ışid" ]
Terör örgütü IŞİD, Mısır’da bulunan piramitleri ve Sfenks’i yıkma çağrısı yaptı. Mısır’da IŞİD tarafından birbiri ardına düzenlenen saldırılardan sonra IŞİD şimdi de gözünü piramitlere dikti. Örgüt lideri Ebu Bekir el-Bağdadi’nin Sfenks, Piramit gibi yapıları yıkmanın dini görev olduğunu söyledi. The Telegraph’ın haberine göre ise İngiliz Müslüman aktivist Anjem Choudry “Mısır’da hilafet yönetimi etkin olduktan sonra […]
Terör örgütü IŞİD, Mısır’da bulunan piramitleri ve Sfenks’i yıkma çağrısı yaptı. Mısır’da IŞİD tarafından birbiri ardına düzenlenen saldırılardan sonra IŞİD şimdi de gözünü piramitlere dikti. Örgüt lideri Ebu Bekir el-Bağdadi’nin Sfenks, Piramit gibi yapıları yıkmanın dini görev olduğunu söyledi. The Telegraph’ın haberine göre ise İngiliz Müslüman aktivist Anjem Choudry “Mısır’da hilafet yönetimi etkin olduktan sonra ne piramitler, ne sfenks ne de daha fazla put kalacak.” dedi. Öte yandan IŞİD sempatizanı Kuveytli vaiz İbrahim el Kandari geçen yıl verdiği bir röportajda bu yapıların dini değil kültürel olduğunu bu gerekçeyle yıkılabileceğini söylemişti. Yıkım çağrısı yapan Kandari “Daha önce bu yapıların müslümanlar tarafından yıkılmamış olması, yıkılmaması gerektiği anlamına gelmez” demişti. Piramitler ve Sfenks Mısır’ın UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunuyor. Hurriyet You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…15/07/sfenks.jpg
null
arkeofili.com
hava-fotograflariyla-2000-yillik-antalya-kalintilari-sergisi-arkeofili-2015-07-12t00-00-00
https://arkeofili.com/hava-fotograflariyla-2000-yillik-antalya-kalintilari-sergisi/
Hava Fotoğraflarıyla 2000 Yıllık Antalya Kalıntıları Sergisi - Arkeofili
2015-07-12T00:00:00
Erman Ertuğrul
[ "Pisidia", "antalya", "aspendos", "fotoğraf", "lykia", "pamphylia", "perge", "sergi" ]
Antalya’da antik kentlerin ve tarihi kalıntıların havadan çekilen fotoğraflarından oluşan sergi açıldı. Sergide, aralarında Aspendos ve Perge’nin de bulunduğu bazı antik kentler ve tarihi kalıntıların hava fotoğrafları yer alıyor. Antalya Büyükşehir Belediyesi, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ile Antalya Müzesi işbirliğiyle Demircileriçi Fikret Otyam Sanat Galerisi’nde açılan sergi,  2 Ağustos’a kadar ziyaretçilere açık. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü arşivindeki Aspendos, Perge, Lykia, […]
Antalya’da antik kentlerin ve tarihi kalıntıların havadan çekilen fotoğraflarından oluşan sergi açıldı. Sergide, aralarında Aspendos ve Perge’nin de bulunduğu bazı antik kentler ve tarihi kalıntıların hava fotoğrafları yer alıyor. Antalya Büyükşehir Belediyesi, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ile Antalya Müzesi işbirliğiyle Demircileriçi Fikret Otyam Sanat Galerisi’nde açılan sergi, 2 Ağustos’a kadar ziyaretçilere açık. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü arşivindeki Aspendos, Perge, Lykia, Pamphylia ve Pisidia gibi antik kentler ile bazı tarihi kalıntıların havadan çekilen 40 fotoğrafı bulunuyor. You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…15/07/sergi1.jpg
null
arkeofili.com
cin-de-6000-yil-once-cay-uretildigi-kanitlandi-arkeofili-2015-07-12t00-00-00
https://arkeofili.com/cinde-6000-yil-once-cay-uretildigi-kanitlandi/
Çin'de 6,000 Yıl Önce Çay Üretildiği Kanıtlandı - Arkeofili
2015-07-12T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "Teanin", "kök", "neolitik", "sulu tarım", "tarım", "tein", "tianluo", "zheijang", "çay", "çaydanlık", "çin" ]
Çin’in Zhejiang bölgesinde yapılan araştırmalar, Çin’de çay bitkilerinin 6,000 yıl önce, yani sanılandan 3,000 yıl daha önce ekip biçildiğinin ortaya koydu. Zhejiang Kültürel Eserler ve Arkeolojik Araştırma Merkezi’nden Tianluo arkeolojik alanında çalışan Sun Guoping, “Yıllarca süren analizlerin sonunda bölgede keşfedilen kök kalıntılarının, Çin’de insanlar tarafından yetiştirilen en erken çay bitkilerini ait olduğu kanıtlandı” dedi. Bu keşiften önce […]
Çin’in Zhejiang bölgesinde yapılan araştırmalar, Çin’de çay bitkilerinin 6,000 yıl önce, yani sanılandan 3,000 yıl daha önce ekip biçildiğinin ortaya koydu. Zhejiang Kültürel Eserler ve Arkeolojik Araştırma Merkezi’nden Tianluo arkeolojik alanında çalışan Sun Guoping, “Yıllarca süren analizlerin sonunda bölgede keşfedilen kök kalıntılarının, Çin’de insanlar tarafından yetiştirilen en erken çay bitkilerini ait olduğu kanıtlandı” dedi. Bu keşiften önce tarihi ve arkeolojik kayıtlar, Çinlilerin yaklaşık 3,000 yıl önce çay bitkileri yetiştirmeye başladığını gösteriyordu. Keşifle birlikte bu tarih 3,000 yıl daha erkene çekildi. Sun, kök kalıntılarının etrafındaki toprakta, insan eliyle kazıldığına dair izler bulunduğunu söyledi. Bu da bitkilerin doğal olarak büyümediğini, fakat insanlar tarafından kasıtlı olarak toprağa yerleştirildiğini gösteriyor. “Köklerin bulunduğu yerin yakınında seramik parçaları da bulunuyordu. Bu da yakınlarda insan faaliyetleri yapıldığını destekliyor” diyor Sun. Çin Tarım Bilimleri Akademisi’nin Çay Araştırmaları Enstitüsü eski müdürü Cheng Qikun, Çinlilerin aynı dönemde ilk olarak çay içmeye başlamış olabileceğini de söyledi. Qikun, “Araştırma ekibi çaydanlığa benzer bir seramik kap da buldu. Bu kabın hem bir çaydanlık ağzı hem de kulbu var. İnsanların, yetiştirdikleri bu bitkinin yapraklarını ferahlatıcı bulup, bu kaplarla içmeye başladıklarını dair kaba bir tahmin yapabiliriz” dedi. Fakat bu teoriyi kanıtlamak için daha çok araştırma yapılması gerektiğini ekledi. Kök kalıntıları ilk olarak 2004te ortaya çıkarıldı. 2006’da yapılan ilk testler kalıntılarda teanin maddesi olduğunu gösterdi. Bu da çay bitkilerine ait kalıntılar olduğunu gösterdi. Sonraki analizler de kalıntıların yaşını ve diğer özelliklerini doğruladı. 2011’de de Tarım Bakanlığı Çay Kalitesi Denetimi Bölümü kalıntıların gerçekten Camellia sinesis isminde bir çay ağacı çeşidine ait olduğunu duyurdu. Tianluo dağlık arkeolojik bölümü 2011de keşfedildi. Alanda MÖ 7,000 ila MÖ 5,000 yılları arasında burada yaşayan insanların yaşamlarına dair kalıntılar bulunuyor. Tianluo ayrıca Çin’in neolitik çağına dair en erken kanıtların bulunduğu alanlardan biri. Tianluo’da ayrıca, sulu tarımın ilk olarak Çin’de yapılmaya başladığına dair kanıtlar bulunmuştu. China Daily Görseller: People's Daily You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…/07/çinçayı1.jpg
null
arkeofili.com
isfahan-da-unlu-safevi-sarayinin-temelleri-kesfedildi-arkeofili-2015-07-12t00-00-00
https://arkeofili.com/isfahanda-unlu-safevi-sarayinin-temelleri-kesfedildi/
İsfahan'da Ünlü Safevi Sarayının Temelleri Keşfedildi - Arkeofili
2015-07-12T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "cihannüma", "haşt beheşt", "inşaat", "iran", "isfahan", "pers", "safevi", "şah abbas" ]
Safevi Devleti’nin son başkenti olan İsfahan’da İranlı arkeologlar, 250 yıllık Cihannüma Sarayı’nın temellerini buldu. Zamanın yazılı kaynaklarında Cihannüma Sarayı’nın bir dinlenme ve eğlence alanı olduğu belirtiliyor. İsfahan şehrinin metro çalışmaları sırasında Safevi dönemine ait saray keşfedildi. Cihannüma Sarayı Şah Abbas zamanında inşa edildi. Şah Abbas Safevi Devleti’nin gelişmesinde büyük rol oynadı. Cihannüma Sarayı’ndan şehrin panoramik bir manzarası […]
Safevi Devleti’nin son başkenti olan İsfahan’da İranlı arkeologlar, 250 yıllık Cihannüma Sarayı’nın temellerini buldu. Zamanın yazılı kaynaklarında Cihannüma Sarayı’nın bir dinlenme ve eğlence alanı olduğu belirtiliyor. İsfahan şehrinin metro çalışmaları sırasında Safevi dönemine ait saray keşfedildi. Cihannüma Sarayı Şah Abbas zamanında inşa edildi. Şah Abbas Safevi Devleti’nin gelişmesinde büyük rol oynadı. Cihannüma Sarayı’ndan şehrin panoramik bir manzarası görülüyordu. Fakat İran Prensi Massud Mirza Zel-ol Sultan (1850 –1918), saraydan kız kardeşinin oturduğu Haşt Beheşt Sarayı’nın göründüğünü iddia ederek sarayı yıktırdı. Radio Zamaneh You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…5/07/isfahan.jpg
null
arkeofili.com
suriye-turkiyeyi-kacirilan-eserler-icin-isbirligi-yapmamakla-sucladi-arkeofi-2015-07-10t00-00-00
https://arkeofili.com/suriye-turkiyeyi-kacirilan-eserler-icin-isbirligi-yapmamakla-sucladi/
Suriye, Türkiye’yi Kaçırılan Eserler İçin İşbirliği Yapmamakla Suçladı - Arkeofili
2015-07-10T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "Suriye", "hükümet", "interpol", "işbirliği", "kaçakçılık", "lübnan", "politika", "suçlama", "uluslararası", "yasadışı", "ışid" ]
Suriye Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün (DGAM) Sputnik’e yaptığı açıklamaya göre, Türkiye IŞİD’in kaçakçılıkla ülkeye getirdiği tarihi eserleri Suriye’ye geri vermek konusunda işbirliği yapmayı reddetti. Maamun Abdul Karim, Kuzey Suriye’den çalınan tarihi eserlerin ülke dışına kaçırılma yolunun kontrol edilmeyen Türkiye-Suriye sınırından geçtiğini söyledi. Karim bunun bir sonucu olarak Suriye’den çalınan heykellerin, resimlerin, eserlerin ve […]
Suriye Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün (DGAM) Sputnik’e yaptığı açıklamaya göre, Türkiye IŞİD’in kaçakçılıkla ülkeye getirdiği tarihi eserleri Suriye’ye geri vermek konusunda işbirliği yapmayı reddetti. Maamun Abdul Karim, Kuzey Suriye’den çalınan tarihi eserlerin ülke dışına kaçırılma yolunun kontrol edilmeyen Türkiye-Suriye sınırından geçtiğini söyledi. Karim bunun bir sonucu olarak Suriye’den çalınan heykellerin, resimlerin, eserlerin ve antik mozaiklerin defalarca Gaziantep’teki pazarlarda satılırken görüldüğünü belirtti. Karim “Türkiye’nin bu eserleri geri almamıza yardım etmesini sağlamaları için, farklı organizasyonlar aracılığıyla uluslararası topluma çağrıda bulunduk. Türkiye bizimle iş birliği yapmayı reddetti” dedi. Lübnan’ın ise aksine çok yardımcı olduğunu belirten Karim “Lübnan’la çalışmak daha kolay çünkü Lübnan hükümeti bizimle işbirliği yapıyor ve bilgileri İnterpol’e gönderiyor. Çalınan eserlerin çoğu Lübnan’dan geri getirilebildi” dedi. Karim uluslararası topluma, sadece Avrupa ve Kuzey Amerika’ya kaçırılan eserlerin Suriye’ye geri verilmesi değil, Suriye sınırlarında kontrolü sağlamak konusunda da yardım çağrısı yaptı. IŞİD militanları Suriye ve Irak’ta geniş bölgeler üzerinde hakimiyet kurarken birçok eski tarihi eseri ve dini alanları yok etmişti. Mayıs ayında IŞİD bir UNESCO kültürel miras alanı olan Palmira’yı da ele geçirmişti. Sputnik News You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…15/07/aslan.jpeg
null
arkeofili.com
japonya-da-dinozor-yumurta-kabuklari-bulundu-arkeofili-2015-07-10t00-00-00
https://arkeofili.com/japonyada-dinozor-yumurta-kabuklari-bulundu/
Japonya'da Dinozor Yumurta Kabukları Bulundu - Arkeofili
2015-07-10T00:00:00
Arkeofili
[ "asya", "dinozor", "hyogo", "japonya", "kretase", "mikro analiz", "tanaka", "yumurta" ]
Japonya’nın Hyogo ilindeki yumurta kabukları gösteriyor ki bölgenin dinozor popülasyonu araştırmacıların ve bütün dünyanın bildiğinden daha çeşitliymiş. Fen Bilimleri Fakültesinden doktara öğrencsi Kohei Tanaka, Tamba şehrindeki Kamitaki alanından çıkarılan 90 kadar fosilleşmiş yumurta kabuğunu inceledi. Sonuçlar beş farklı dinozor türünün Kreatase çağının başında yaklaşık 110 milyon yıl önce bu bölgede yaşadığını ortaya çıkardı. Cretaceous Resarch […]
Japonya’nın Hyogo ilindeki yumurta kabukları gösteriyor ki bölgenin dinozor popülasyonu araştırmacıların ve bütün dünyanın bildiğinden daha çeşitliymiş. Fen Bilimleri Fakültesinden doktara öğrencsi Kohei Tanaka, Tamba şehrindeki Kamitaki alanından çıkarılan 90 kadar fosilleşmiş yumurta kabuğunu inceledi. Sonuçlar beş farklı dinozor türünün Kreatase çağının başında yaklaşık 110 milyon yıl önce bu bölgede yaşadığını ortaya çıkardı. Cretaceous Resarch dergisinde yayınlanan yeni bir makale, yumurta kabuklarının birkaç farklı dinozor türüne ait olduğunu gösterdi, bunlara et yiyen dinozorlar (evrimsel süreçte kuşların öncülleri) ve ot yiyenler de dahil. Makale Tanaka, Darla Zelenitsky, Calgary Üniverstesi’nden Christopher DeBuhr tarafından ve Hyogo Üniversitesi’nden, Nature and Human Activities Müzesi’nden, Hyogo’dan ve Alberta’s Royal Tyrell Paleontoloji Müzesi uzmanları ile ortaklaşa yazıldı. Dinozor Kalıntıları Japonya’da Oldukça Nadir Japonya’da dinozor kalıntıları bulmak oldukça güç ve konu yumurta kabukları olunca bu iş daha da zorlaşıyor. Jeobilim profesörü ve Tanka’nın doktora danışmanı Zelentisky, “Japonya’da dinozor kalıntıları bulmak gerçekten zor çünkü taş katmanları oldukça sert ve kalıntı bulmak için elle parçalanması gerekiyor oysa Alberta’da tortu genellikle yumuşak olduğundan yumurta kabukları için toprak elekten geçirilebiliyor.” diyor. Dinozor çağından kalma taş katmanları Japonya’da sınırlı ve bir de volkanik ve yeraltı hareketler eklenince taş katmanları sıkışıyor ve sertleşiyor bu da fosil bulmayı zorlaştırıyor. Japonya’nın bitki kaplı alanlarında fosil bulmak daha zor çünkü taş ve toprak fosilleri içinde gizliyor. Son yıllarda keşiflerde bir yükseliş yaşandıysa da bütün ülkede 1978’den bugüne kadar sadece 20 dinozor kalıntı bölgesi işaretlendi. Fosilleşmiş kurbağa, dinozor ve sürüngen kemikleri bulunan nehir kıyısındaki Kamitaki, Japonya adalarında ilk bulunan dinozor yuvalama yeri olduğu düşünülüyor. 2006’da bir amatörün dinozor fosilleri bulması araştırmacıları bölgedeki potansiyel fosiller konusunda harekete geçirdi.Ve bölgenin önemli bilgiler sağlayabilecek kalıntılara sahip olduğu düşünülüyor. Tanaka şöyle açıklıyor” Bu yumurta kabuk kalıntıları bize bölgedeki dinozorların evrimi, üremesi ve biyolojisi hakkında çok şey anlatabilir” Yumurta kabukları beş çeşit dinozor olduğunu ortaya çıkardı Alanın keşfinden beri Hyogo Üniversitesi’nden ve Hyogo Nature and Human Activities Müzesi’nden araştırmacılar ve onlara eşlik eden gönüllüler fosilleri çıkarmak için çalışıyor. Tanaka çıkarılan yumurta kabuklarını Calgary Üniversitesi’nde inceledi ve yenilerini görmek ve incelemek için Hyogo’ya geçti. Yumurta kabuklarını inceleyerek onların mikro yapılarından hangi dinozor türüne ait olduğunu inceleyen araştırmacılar beş farklı çeşit dinozor yumurtasını tanımladı. Kamitaki alanındaki fosiller Asya’daki dinozor araştırmaları için yeni seçenekleri ve soruları tartışmaya açıyor. “Bu keşif insanları yumurta kabukları için daha dikkatli olmaya teşvik edecek” diyen Zelenitsky ekliyor; “Çünkü onları gözden kaçırmak oldukça kolay. Belki başka alanlarda da yumurta kabukları vardı fakat araştırmacılar göremediler veya tanımlayamadılar.” Tanaka ise, “Örneklerin kalitesi oldukça iyi. Daha fazla yumurta kabuğu, bütün yumurta ve yuva bulma noktasında umutluyuz” ucalgary.ca You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…15/07/kabuk1.jpg
null
arkeofili.com
40-dunya-miras-komitesi-toplantisi-istanbulda-yapilacak-arkeofili-2015-07-07t00-00-00
https://arkeofili.com/40-dunya-miras-komitesi-toplantisi-istanbulda-yapilacak/
40. Dünya Miras Komitesi Toplantısı İstanbul’da Yapılacak - Arkeofili
2015-07-07T00:00:00
Erman Ertuğrul
[ "dünya mirası", "istanbul", "liste", "toplantı", "unesco" ]
Almanya’nın Bonn kentinde düzenlenen UNESCO 39. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda, Türkiye için bir önemli karar daha çıktı. Her yıl gerçekleştirilen ve dünya mirası ile ilgili önemli kararların alındığı Dünya Miras Komitesi Toplantısı gelecek yıl İstanbul’da yapılacak. Bu yıl Almanya’nın Bonn kentinde yapılan toplantıda, Diyarbakır Surları ile Hevsel Bahçeleri ve Efes Antik Kenti Dünya Mirası Listesi’ne alınmıştı. […]
Almanya’nın Bonn kentinde düzenlenen UNESCO 39. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda, Türkiye için bir önemli karar daha çıktı. Her yıl gerçekleştirilen ve dünya mirası ile ilgili önemli kararların alındığı Dünya Miras Komitesi Toplantısı gelecek yıl İstanbul’da yapılacak. Bu yıl Almanya’nın Bonn kentinde yapılan toplantıda, Diyarbakır Surları ile Hevsel Bahçeleri ve Efes Antik Kenti Dünya Mirası Listesi’ne alınmıştı. Toplantıdan çıkan iki sevindirici haberin ardından Almanya’dan bir müjdeli haber daha geldi. Turizm ve Kültür Bakanı Ömer Çelik’in duyurduğu habere göre, gelecek yıl Dünya Mirasları’na Türkiye’de karar verilecek. 2016’da 40. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda ev sahibi Türkiye olacak. Gelecek yıl Dünya Mirasları’na Türkiye’de karar verileceğini belirten Bakan Ömer Çelik, “2016’da 40. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda ev sahibi Türkiye. Medeniyetlerin başkenti İstanbul’da toplanacak Komite, UNESCO Dünya Miras Listesi’ne aday dosyaları görüşüp karara bağlayacak. Türkiye’nin ‘2016 yılı ev sahibi’ olduğu, Bonn’da düzenlenen 39. Dünya Miras Komitesi toplantılarında resmi olarak duyuruldu. Dünya Miras Komitesi’nin işleyişi gereği toplantıların başkanlığını da biz yürüteceğiz. Dünya Mirası Listesi’nin seneye İstanbul’da belirlenecek olması ülkemiz adına önemli bir gelişme. İstanbulumuz’a ve ülkemize hayırlı olsun.” Dedi. You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…07/istanbul2.jpg
null
arkeofili.com
misir-da-cirkin-nefertiti-bustu-olay-yaratti-arkeofili-2015-07-08t00-00-00
https://arkeofili.com/misirda-cirkin-nefertiti-bustu-olay-yaratti/
Mısır'da Çirkin Nefertiti Büstü Olay Yarattı - Arkeofili
2015-07-08T00:00:00
Erman Ertuğrul
[ "Mısır", "berlin", "büst", "güzel", "kraliçe", "nefertiti", "salamut", "çirkin" ]
Güzelliğiyle ünlü Mısır Kraliçesi Nefertiti’nin büstünün çirkin kopyası Mısır’da büyük şaşkınlık ve olay yarattı. BBC’nin haberine göre Mısır’ın Samalut kenti girişine konan Nefertiti büstü, sosyal medyada alay konusu oldu. Kraliçe Nefertiti M.Ö. 14. yüzyılda kocasıyla birlkte Mısır’a hükmetmiş ve efsanevi güzellilğiyle ün salmıştı. Nefertiti ismi de, “güzel bir kadın geldi” anlamını taşır. Kraliçe Nefertiti hakkındaki görsel […]
Güzelliğiyle ünlü Mısır Kraliçesi Nefertiti’nin büstünün çirkin kopyası Mısır’da büyük şaşkınlık ve olay yarattı. BBC’nin haberine göre Mısır’ın Samalut kenti girişine konan Nefertiti büstü, sosyal medyada alay konusu oldu. Kraliçe Nefertiti M.Ö. 14. yüzyılda kocasıyla birlkte Mısır’a hükmetmiş ve efsanevi güzellilğiyle ün salmıştı. Nefertiti ismi de, “güzel bir kadın geldi” anlamını taşır. Kraliçe Nefertiti hakkındaki görsel bilgiler, 1912 yılında çıkarılan ve halen Berlin müzesinde bulunan büstü esas alıyor. Nefertiti büstünün nerede sergilenmesi gerektiği konusu, sık sık Mısır ve Almanya arasında tartışma konusu oluşturmakta. Mısırlılar için Nefertiti, ülkelerinin büyük tarihi geçmişinin ve güzelliğinin simgesi olmaya devam ediyor. Dolayısıyla Samalut kenti girişine bir büst konması kararlaştırıldığında, yetkililerin aklına Kraliçe Nefertiti geldi. Ancak Nefertiti büstünün kopyası, Kraliçenin efsanevi güzelliğine o denli uzaktı ki, pek çokları Mısır sanatının umutsuz hallere düştüğünden yakındı. Tepki toplayan devasa büst, yerleştirildiği noktadan kaldırıldı. Yerel medyaya göre, öfke uyandıran Nefertiti kopyasının yerine, barışı simgeleyen güvercin heykeli konacak. You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…7/nefertiti1.jpg
null
arkeofili.com
ani-harabeleri-2016da-dunya-mirasi-listesine-girecek-arkeofili-2015-07-08t00-00-00
https://arkeofili.com/ani-harabeleri-2016da-dunya-mirasi-listesine-girecek/
Ani Harabeleri 2016’da Dünya Mirası Listesi’ne Girecek - Arkeofili
2015-07-08T00:00:00
Erman Ertuğrul
[ "alparslan", "ani", "ani harabeleri", "arpaçay", "bizans", "ermeni", "ipek yolu", "kars", "pakraduni", "selçuklu", "unesco" ]
2016 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne Ani Harabeleri önerilecek. Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, gelecek sene yapılacak dünya mirası toplantısı için Kars Ani Ören Yeri dosyalarının hazır olduğunu söyledi. Dünya mirası ile ilgili önemli kararların alındığı 40. Dünya Miras Komitesi Toplantısı 2016 yılında İstanbul’da yapılacak ve Kars Ani Harabeleri, Dünya Mirası Listesi’ne önerilecek. Eğer […]
2016 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne Ani Harabeleri önerilecek. Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, gelecek sene yapılacak dünya mirası toplantısı için Kars Ani Ören Yeri dosyalarının hazır olduğunu söyledi. Dünya mirası ile ilgili önemli kararların alındığı 40. Dünya Miras Komitesi Toplantısı 2016 yılında İstanbul’da yapılacak ve Kars Ani Harabeleri, Dünya Mirası Listesi’ne önerilecek. Eğer oybirliği sağlanırsa Ani Harabeleri de Türkiye’nin dünya mirasında bulunan 16. Kültürel varlığı olacak. Almanya’nın Bonn kentinde düzenlenen UNESCO 39. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda, Dünya Mirası Listesi’ne Türkiye’den Efes Antik Kenti ve Diyarbakır Surları ile Hevsel Bahçeleri katılmıştı. Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, yaptığı açıklamada, “2016’da İstanbul’da görüşülecek aday dosyalar arasında, ‘Kars Ani Ören Yeri’ için hazırladığımız dosya da bulunmakta. İnanıyorum ki ‘Ani Kültürel Peyzaj Alanı’ dosyamızın bir dünya mirası olduğunu açıklamak bizim ev sahipliğimize kısmet olacak.” dedi. Ani Harabeleri Kars’a 48 kilometre uzaklıkta, Türkiye-Ermenistan sınırına yakın Arpaçay nehri kenarında bulunan kent, Ermeni Pakraduni Hanedanlığı’na 11.yy’a kadar başkentlik yapmış ve ipek yolu üzerinde kurulmuştur. 400 yıl boyuncu çağdaşı olan Avrupa şehir devletlerinin önünde yer almış olan bu ören yeridir. 78 hektarlık bir alanı kaplayan ve 4500 metre boyunca surla çevrili kentin en parlak dönemini yaşadığı 2. Smpat (977-989) ve oğlu Gagik (989-1020) döneminde nüfus 100.000’i geçer. 1045 yılında Bizanslılar tarafından ele geçirilen Ani, daha sonra 1064’te Selçuklu sultanı Alparslan tarafından ele geçirilir. Tarih boyunca birçok uygarlığa ev sahipliği yapan Ani, Ermeni mimarisinin seçkin örnekleriyle beraber, Gürcü ve Selçuklu mimarisinin de örneklerini taşıyor. İpek yolu üzerine kurulmuş olması Ani’yi, döneminin zengin kentleri arasına sokmuştur ve öneminin artmasını sağlamıştır. Ani 1319’daki depremde ağır hasar görmüş, daha sonra Timur tarafından ele geçirilerek tahrip edilmiştir. Buna rağmen 1535 Osmanlı-İran savaşında tamamen terk edilinceye dek, kentte bir nüfusun barındığı anlaşılmaktadır. You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…/2015/07/ani.jpg
null
arkeofili.com
japonya-da-mogol-istilasina-ait-ikinci-gemi-batigi-bulundu-arkeofili-2015-07-09t00-00-00
https://arkeofili.com/japonyada-mogol-istilasina-ait-ikinci-gemi-batigi-bulundu/
Japonya'da Moğol İstilasına Ait İkinci Gemi Batığı Bulundu - Arkeofili
2015-07-09T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "batık", "cengiz han", "enkaz", "gemi", "gemi batığı", "japonya", "moğol donanması", "moğol istilası", "moğolistan", "sualtı", "tayfun" ]
Nagasaki açıklarındaki bir gemi batığının 13. yüzyıl Moğol donanmasına ait olduğu doğrulandı. 13. yüzyılda Moğollar Japonya’yı istila etmeye kalkıştı, fakat donanmanın bir tayfuna yakalanmasıyla başarılı olamadı. Gemi batığı, Moğol donanmasına ait bulunan ikinci gemi batığı. Ryukyus üniversitesi ve Matsuura il eğitim kurulundan arkeologlar, kısmen geminin yapısına bakarak, Moğol istilası donanmasına ait olduğunu belirledi. Araştırmacılar, gemi enkazının […]
Nagasaki açıklarındaki bir gemi batığının 13. yüzyıl Moğol donanmasına ait olduğu doğrulandı. 13. yüzyılda Moğollar Japonya’yı istila etmeye kalkıştı, fakat donanmanın bir tayfuna yakalanmasıyla başarılı olamadı. Gemi batığı, Moğol donanmasına ait bulunan ikinci gemi batığı. Ryukyus üniversitesi ve Matsuura il eğitim kurulundan arkeologlar, kısmen geminin yapısına bakarak, Moğol istilası donanmasına ait olduğunu belirledi. Araştırmacılar, gemi enkazının içinde ve etrafında bulunan 12. ve 13. yüzyıla tarihlenen Çin seramiklerinin de bu sonucu desteklediğini belirtti. Batık geçen sene, Takashima Kozaki sualtı arkeolojik alanında yapılan yüzey araştırmaları sırasında, 15 metre derinlikte ve Takashima adasının 200 metre güneyinde bulundu. Geminin kalıntıları 12 metre uzunlukta ve 3 metre genişlikte. Deniz tabanındaki geminin pruvası güneye bakıyor. Ryukyus ünersitesinden projeyi yöneten arkeolog Yoshifumi Ikeda, üç ayrı konumda da olasılıkla Moğol istilası donanmasına ait gemi enkazları bulduklarını söyledi. “İki geminin kesin olarak Moğol istilasına ait olduğunu doğruladık. Gelecek araştırmalar daha da fazla Moğol gemisinin keşfini sağlayacak” diyor Ikeda. İlk Moğol savaş gemisi 2011 yılında, yeni batığın 1.7 km batısında bulunmuştu. Moğol İstilası Donanmasına Ait İkinci Gemi Batığı Takashima Kozaki alanında deniz tabanındaki geminin, 1281deki ikinci Japonya’yı istila girişiminde gönderilen donanmaya ait olduğu belirlendi. Enkazda birçok buluntu ortaya çıkarıldı. 1274 ve 1281’deki her iki Moğol istilası girişimi, iki donanmanın da tayfunlar tarafından telef edilmesiyle başarısızlıkla sonuçlandı. Enkazı bulunan geminin, pruvasından kıçına kadar 20 metre olduğu, ve 6-7 metre eninde olduğu düşünülüyor. Bu ölçüler ilk gemiden biraz daha küçük. Geminin gövdesinde dokuz tahta bölme bulunuyordu. Ayrıca gemi, denge ağırlığı olarak kullanıldığı düşünülen taşlarla doluydu. Geminin omurgası henüz bulunamadı. Arkeologar omurganın denizin dibinde gömülü olduğunu düşünüyor. Araştırmacılar enkazın içinde ve çevresinde, beyaz porselen bir çanak, kahverensgi sırlı bir vazo, çatı kiremitleri ve demir eşyalar da dahil olmak üzere yaklaşık 20 buluntu ortaya çıkarıldığını söyledi. The Asahi Shimbun, Sunao Gushiken & Sei Iwanami Görseller: Ryukyus Üniversitesi ve Matsuura İl Eğitim Kurulu You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…/07/istila31.png
null
arkeofili.com
unesco-dunya-mirasi-listesine-girmenin-7-onemli-faydasi-arkeofili-2015-07-07t00-00-00
https://arkeofili.com/unesco-dunya-mirasi-listesine-girmenin-7-onemli-faydasi/
Unesco Dünya Mirası Listesine Girmenin 7 Önemli Faydası - Arkeofili
2015-07-07T00:00:00
Erman Ertuğrul
[ "diyarbakır", "efes", "fon", "izmir", "kültür", "liste", "miras", "turizm", "unesco" ]
UNESCO geçtiğimiz hafta sonu yapılan toplantısında Türkiye’den iki kültür varlığını Dünya Mirası Listesi’ne ekledi. Bunlardan biri Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri, diğeri ise Efes Antik Kenti oldu. Komitenin kararlarıyla beraber UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmenin faydaları da tartışılan konular arasında. Almanya’nın Bonn kentinde yapılan 39. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda Türkiye’den iki alanın daha miras listesine eklenmesiyle Türkiye’nin listede […]
UNESCO geçtiğimiz hafta sonu yapılan toplantısında Türkiye’den iki kültür varlığını Dünya Mirası Listesi’ne ekledi. Bunlardan biri Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri, diğeri ise Efes Antik Kenti oldu. Komitenin kararlarıyla beraber UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmenin faydaları da tartışılan konular arasında. Almanya’nın Bonn kentinde yapılan 39. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda Türkiye’den iki alanın daha miras listesine eklenmesiyle Türkiye’nin listede bulunan kültürel varlık sayısı 15’e yükselmiş oldu. Peki bir kültür varlığının UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmesi neden önemli? 1- Farkındalık UNESCO internet sitesinde verdiği resmi bilgide, bir alanın bu listeye alınmasının toplumlar ve hükümetler nezdinde farkındalık yaratmaya yardımcı oluyor. 2- Turizm Listeye alınan kültür varlığının bilinirliği artıyor ve burayı ziyaret eden yerli ve yabancı turist sayısında artış oluyor. 3- Sahiplenme Listeye alınan kültür varlıkları, bulunduğu kentin insanları tarafından da sahipleniyor, çünkü kente büyük getirisi oluyor ve kentin kalkınmasına yardımcı oluyor. 4- Finansal Destek Bunun yanında listeye giren alanların korunması için UNESCO tarafından finansal bir destek de sağlanabiliyor. 5- Korumak Yıllık 4 milyon dolarlık bir toplam fondan, özellikle de gelişmekte olan ülkelerden listeye girmiş olan dünya miraslarını korumak için pay ayrılabiliyor. 6- Hasar Giderilmesi Bu fon aynı zamanda “tehlikedeki dünya mirası” listesindeki alanlarda oluşan hasarın olabildiğince hızlı bir şekilde giderilmesi için de kullanılabiliyor. 7- Teşvik Dünya mirası listesinde yer alan varlıkların korunamaması halinde, komite bu alanların listeden çıkarılmasına karar verebiliyor. Dolayısıyla listeye alınan varlıkların daha iyi korunması için teşvik ediyor. Bugüne kadar biri 2007 yılında Ürdün’de ve 2009 yılında Almanya’da olmak üzere iki alan dünya mirası listesinden çıkarıldı. You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…015/07/efes3.jpg
null
arkeofili.com
dunya-mirasi-listesinde-turkiye-19-sirada-arkeofili-2015-07-07t00-00-00
https://arkeofili.com/dunya-mirasi-listesinde-turkiye-19-sirada/
Dünya Mirası Listesi’nde Türkiye 19. Sırada - Arkeofili
2015-07-07T00:00:00
Erman Ertuğrul
[ "doğal", "dünya mirası", "komite", "liste", "miras", "türkiye", "unesco" ]
Dünyada toplam 163 ülkeden 1,031 kültürel veya doğal alan UNESCO Dünya listesinde yer alıyor. 1031 varlığın 802 tanesi kültürel, 197 tanesi doğal, 32 tanesi ise hem kültürel hem doğal varlıklar. Hem kültürel hem doğal varlıklara örnek olarak Türkiye’den Göreme’yi verebiliriz. Ayrıca tü bu varlıkların içinde, Suriye’de IŞİD tehdidi altında olan Palmira Antik Kenti gibi tam […]
Dünyada toplam 163 ülkeden 1,031 kültürel veya doğal alan UNESCO Dünya listesinde yer alıyor. 1031 varlığın 802 tanesi kültürel, 197 tanesi doğal, 32 tanesi ise hem kültürel hem doğal varlıklar. Hem kültürel hem doğal varlıklara örnek olarak Türkiye’den Göreme’yi verebiliriz. Ayrıca tü bu varlıkların içinde, Suriye’de IŞİD tehdidi altında olan Palmira Antik Kenti gibi tam 48 alan yok olma tehlikesi altında bulunuyor. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde İtalya 51 adet kültürel varlığı ile listenin başını çekiyor. İtalya’nın hemen arkasından 48 kültür varlığı ile Çin ve 44 kültür varlığı ile İspanya geliyor. 2015 yılında Almanya’nın Bonn kentinde yapılan 39. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda bu listeye Türkiye’den iki yeni kültür varlığı daha katıldı. Listeye giren Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri ve Efes Antik Kenti ile beraber Türkiye’nin dünya mirası sayılan kültür varlığı sayısı 15’e yükseldi. 15 kültür varlığı ile Türkiye, listeye en çok varlık sokan ülkeler arasında 19. Sırada yer aldı. 1-İtalya 51 2-Çin 48 3-İspanya 44 4-Fransa 41 5-Almanya 40 6-Meksika 33 7-Hindistan 32 8-Birleşik Devletler ve Kuzey İrlanda 29 9-Rusya Federasyonu 26 10-ABD 23 11-Avustralya 19 12-Brezilya 19 13-Japonya 19 14-İran 19 15-Kanada 17 16-Yunanistan 17 17-İsveç 15 18-Portekiz 15 19-Türkiye 15 You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…7/hierapolis.jpg
null
arkeofili.com
ingiltere-de-bir-muze-eseri-kirdigi-icin-uzulen-cocugu-ariyor-arkeofili-2015-07-07t00-00-00
https://arkeofili.com/ingilterede-bir-muze-eseri-kirdiktan-sonra-cok-uzulen-cocugu-ariyor/
İngiltere'de Bir Müze, Eseri Kırdığı İçin Üzülen Çocuğu Arıyor - Arkeofili
2015-07-07T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "bulmaca", "christchurch", "delft", "delftware", "ingiltere", "ipswich", "kaza", "konservasyon", "müze", "puzzle", "restorasyon", "sürahi", "ziyaretçi" ]
Christchurch Malikanesi Müzesi çalışanları, tarihi bir sürahiyi kazara kırdıktan sonra çok üzülen küçük bir çocuğu arıyor. Müze, eserin onarıldığını çocuğa söylemek istiyor. Yaklaşık 5 yaşındaki çocuk, geçen yaz, bir pencere pervazında duran 18. yüzyıl Delt seramiği puzzle-tipi sürahisini devirmişti. Puzzle-tipi sürahi, çoğunlukla birçok deliği olduğu için, normal yöntemlerle içindeki sıvının içilmesi ya da dökülmesi imkansız olan […]
Christchurch Malikanesi Müzesi çalışanları, tarihi bir sürahiyi kazara kırdıktan sonra çok üzülen küçük bir çocuğu arıyor. Müze, eserin onarıldığını çocuğa söylemek istiyor. Yaklaşık 5 yaşındaki çocuk, geçen yaz, bir pencere pervazında duran 18. yüzyıl Delt seramiği puzzle-tipi sürahisini devirmişti. Puzzle-tipi sürahi, çoğunlukla birçok deliği olduğu için, normal yöntemlerle içindeki sıvının içilmesi ya da dökülmesi imkansız olan sürahilere verilen isim. Bu yüzden bir “puzzle” yani bulmaca olarak görülüyorlar. Bulmacanın çözümü ise sürahinin ağzındaki bir çeşit pipeti kullanmaktan geçiyor. Ipswich’te bulunan müzedeki konservasyon memurunun çabaları sayesinde, 65 parçaya ayrılan sürahi tekrar yapıştırıldı. Küçük çocuğu bulmak içinse bir kampanya başlatıldı. Ipswich müzelerinden sorumlu Carole Jones, “Çocuk malikaneyi ailesiyle ziyaret ediyordu, ve bu güzel 18. yy sürahisi oldukça alçak bir pencere pervazında duruyordu. Çocuk sürahiyi düşürünce, sürahi yaklaşık 60 parçaya ayrıldı. Küçük çocuk neredeyse yıkıldı ve ailesi de çok üzüldü” diye olayı anlattı. Malikanede görevli Carrie Willis, sürahiyi tamir etmenin yaklaşık 65 saat sürdüğünü söyledi. Bu çalışma, Carrie Willis’in de Konsevatör eğitiminin bir parçası oldu. Küçük çocuğu bulmak için aramalar başladı. Jones “Kim olduğunu, hatta Ipswich’ten mi yoksa daha uzak bir yerden mi olduğunu bile bilmiyoruz. Fakat müzeyle iletişime geçmelereini çok isteriz. Tekrar ziyaret edip, belki Carrie’yle tanışmaları bizi çok mutlu eder.” dedi. Jones küçük çocuğun, hikayenin mutlu bir sonla bittiğini düşüneceğini umuyor. Sürahi Christchurch Malikanesi’nden, sergiye koyulduğu Ipswich Sanat Müzesi’ne taşındı. BBC You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…15/06/çocuk1.jpg
null
arkeofili.com
mogolistanda-tonyukukun-mezari-araniyor-arkeofili-2015-07-06t00-00-00
https://arkeofili.com/mogolistanda-tonyukukun-mezari-araniyor/
Moğolistan’da Tonyukuk’un Mezarı Aranıyor - Arkeofili
2015-07-06T00:00:00
Erman Ertuğrul
[ "göktürk", "mezar", "moğolistan", "nalayik", "tonyukuk", "ulanbator" ]
Türk ve Moğol arkeologlar, Moğolistan’ın başkenti Ulanbator’a yaklaşık 50 kilometre uzaklıkta bulunan Nalayik bölgesinde Bilge Tonyukuk’un mezarını bulabilmek için kazı çalışmalarına başladı. Kazı çalışmasını, Dokuz Eylül Üniversitesi ile Moğolistan Bilimler Akademisi ortaklaşa yürütüyor. CHA’nın haberine göre Dokuz Eylül Üniversitesi Kafkasya Orta Asya Arkeoloji Araştırmaları Merkezi bünyesinde yürütülen kazı çalışmalarında, II. Göktürk Kağanlığı dönemine damgasına vuran […]
Türk ve Moğol arkeologlar, Moğolistan’ın başkenti Ulanbator’a yaklaşık 50 kilometre uzaklıkta bulunan Nalayik bölgesinde Bilge Tonyukuk’un mezarını bulabilmek için kazı çalışmalarına başladı. Kazı çalışmasını, Dokuz Eylül Üniversitesi ile Moğolistan Bilimler Akademisi ortaklaşa yürütüyor. CHA’nın haberine göre Dokuz Eylül Üniversitesi Kafkasya Orta Asya Arkeoloji Araştırmaları Merkezi bünyesinde yürütülen kazı çalışmalarında, II. Göktürk Kağanlığı dönemine damgasına vuran vezir Bilge Tonyukuk’un mezarının bulunması hedefleniyor. Dokuz Eylül Üniversitesi bünyesinde oluşturulan Kafkasya -Orta Asya Arkeoloji Araştırmaları Merkezi Müdürü Doç. Dr. Abdullah Semih Güneri, Tonyukuk dönemi kalıntılarına ulaştıklarını belirtti ve beklediği sonuca henüz ulaşmış olmasalar da bazı ipuçları elde ettiklerini söyledi. Güneri ayrıca bu araştırmanın uzun vadeli olduğunu da vurguladı. İstanbul Üniversitesi Jeofizik Bölümü’nden öğretim üyeleri ise Tonyukuk anıtları alanında ve kurganlar üzerinde jeofizik ölçümler gerçekleştiriyor. Kazılar “Tonyukuk A” olarak adlandırılan yazıtlı iki dikilitaşın yer aldığı iki ayrı alanda başlatıldı. Anıtların kuzeyinde yer alan kurganlık alanda (“Tonyukuk B”) üç ayrı kurgan üzerinde kazılar halen devam etmekte. “Tonyukuk C” diye adlandırılan güneyde bulunan bölgede kazı çalışmalarına yeni başlanmış durumda. You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…07/tonyukuk1.png
null
arkeofili.com
efes-antik-kenti-sonunda-unesco-listesine-girdi-arkeofili-2015-07-05t00-00-00
https://arkeofili.com/efes-antik-kenti-sonunda-unesco-listesine-girdi/
Efes Antik Kenti Sonunda UNESCO Listesine Girdi - Arkeofili
2015-07-05T00:00:00
Erman Ertuğrul
[ "Helenistik", "bonn", "celsius kütüphanesi", "efes", "izmir", "komite", "liste", "roma", "selçukaugustus", "unesco" ]
Yaklaşık 22 yıldır UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girebilmek için çabalayan Efes Antik Kenti sonunda hayallerine kavuştu. Almanya’nın Bonn kentinde düzenlenen UNESCO 39. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda, Diyarbakır Surları ile Hevsel Bahçeleri’nden sonra ikinci müjde 38. gündem maddesi  olarak ele alınan Efes Antik Kenti için Geldi. UNESCO 39. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda Türkiye’den Dünya Mirası Listesi’ne […]
Yaklaşık 22 yıldır UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girebilmek için çabalayan Efes Antik Kenti sonunda hayallerine kavuştu. Almanya’nın Bonn kentinde düzenlenen UNESCO 39. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda, Diyarbakır Surları ile Hevsel Bahçeleri’nden sonra ikinci müjde 38. gündem maddesi olarak ele alınan Efes Antik Kenti için Geldi. UNESCO 39. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda Türkiye’den Dünya Mirası Listesi’ne girmek için aday olan iki kültür varlığı vardı. Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri, dün yapılan görüşmede oy birliği ile listeye alındı. Bugün ise Türkiye’nin en fazla ziyaret alan antik yerleşimi Efes Antik Kenti adını listeye yazdırdı. Böylece UNESCO 39. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda Türkiye’den aday olan iki kültür varlığı da başarıya ulaşmış oldu ve Unesco Dünya Mirası Listesi’nde bulunan kültürel varlık sayısı 15’e yükseldi. Daha önce Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi’nin (ICOMOS) Efes hakkında yolladığı iki önrapor da olumluydu ve listeye girmeye kesin gözüyle bakılıyordu. Efes Antik Kenti’ni 2014 yılında 1.873.701 kişi ziyaret etmişti. Efes Antik Kenti İzmir’in Selçuk İlçesi sınırları içinde yer alır. MÖ 5. bin yıla kadar giden tarihi boyunca uygarlık, bilim, kültür ve sanat alanlarında her zaman önemli rol oynayan Efes Antik Kenti, antik dünyanın en önemli merkezlerinden biriydi. Asya ve Avrupa arasında bir geçiş güzergahı ve önemli bir liman kentiydi burası. Konumu ile çağının en önemli politik ve ticaret merkeziydi. Helenistik ve Roma dönemlerinde en ihtişamlı zamanlarını yaşayan Efes, Roma İmparatoru Augustus zamanında, Asya Eyaleti’nin başkenti olmuş ve nüfusu 200.000 kişiyi aşmıştır. Bu dönemde her yer mermerden yapılmış anıtsal yapılarla donatılmıştır. Efes Antik Kenti’nin günümüze ulaşmış en ilgi çeken yapılarından biri hem kütüphane, hem de mezar anıtı görevini üstlenen Celsius Kütüphanesidir. 106 yılında Efes valisi olan Celsius ölünce, oğlu kütüphaneyi babasının adına mezar anıtı olarak yaptırmıştır. Celsius’un lahdi kütüphanenin batı duvarı altındadır. 2015 Yılı İtibariyle Türkiye’den UNESCO Dünya Kültür Mirası Kalıcı Listesi’nde yer alan tarihi yerler şunlar; Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçesi Efes Antik Kenti (İzmir) İstanbul’un Tarihi Alanları Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası (Sivas) Hattuşaş (Boğazköy) Nemrut Dağı (Adıyaman) Xanthos-Letoon (Antalya) Safranbolu (Karabük) Truva Antik Kenti (Çanakkale) Selimiye Camii ve Külliyesi (Edirne) Çatalhöyük (Konya) Bergama (İzmir) Cumalıkızık (Bursa) Pamukkale (Denizli) Kapadokya (Nevşehir) You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…015/07/efes2.jpg
null
arkeofili.com
turkiyenin-unesco-dunya-mirasi-haritasi-arkeofili-2015-07-06t00-00-00
https://arkeofili.com/turkiyenin-unesco-dunya-mirasi-haritasi/
Türkiye’nin UNESCO Dünya Mirası Haritası - Arkeofili
2015-07-06T00:00:00
Erman Ertuğrul
[ "anadolu", "diyarbakır", "dünya mirası", "efes", "harita", "liste", "unesco" ]
2015 yılı Temmuz ayında Almanya’nın Bonn kentinde düzenlenen UNESCO 39. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda, Türkiye’den UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne Diyarbakır Surları ile Hevsel Bahçeleri ile Efes Antik Kenti girdi. Bu iki kültür varlığının da listeye dahil olmasıyla Türkiye’nin UNESCO Dğnya Mirası Listesi Haritası aşağıdaki gibi şekillendi. Komite tarafından oylanarak kabul gören iki kültür varlığı ile […]
2015 yılı Temmuz ayında Almanya’nın Bonn kentinde düzenlenen UNESCO 39. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda, Türkiye’den UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne Diyarbakır Surları ile Hevsel Bahçeleri ile Efes Antik Kenti girdi. Bu iki kültür varlığının da listeye dahil olmasıyla Türkiye’nin UNESCO Dğnya Mirası Listesi Haritası aşağıdaki gibi şekillendi. Komite tarafından oylanarak kabul gören iki kültür varlığı ile birlikte Türkiye’den Dünya Mirası Listesi’ne giren varlık sayısı 15’e yükseldi. Her ne kadar Anadolu’nun binlerce yıldır bir kültür beşiği olduğu düşünülünce Dünya Mirası Listesi’nde bulunan yer sayısı oldukça az gözükse de, önümüzdeki yıllarda bu sayının da artması beklenmekte. 2015 Yılının Temmuz ayı İtibariyle Türkiye’den UNESCO Dünya Kültür Mirası Kalıcı Listesi’nde yer alan tarihi yerler şunlar; Efes Antik Kenti (İzmir) Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçesi İstanbul’un Tarihi Alanları Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası (Sivas) Hattuşaş (Boğazköy) Nemrut Dağı (Adıyaman) Xanthos-Letoon (Antalya) Safranbolu (Karabük) Truva Antik Kenti (Çanakkale) Selimiye Camii ve Külliyesi (Edirne) Çatalhöyük (Konya) Bergama (İzmir) Cumalıkızık (Bursa) Pamukkale (Denizli) Kapadokya (Nevşehir) You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…15/07/turkey.jpg
null
arkeofili.com
diyarbakir-surlari-unesco-dunya-mirasi-listesi-ne-girdi-arkeofili-2015-07-04t00-00-00
https://arkeofili.com/diyarbakir-surlari-unesco-dunya-mirasi-listesine-girdi/
Diyarbakır Surları UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne Girdi - Arkeofili
2015-07-04T00:00:00
Erman Ertuğrul
[ "diyarbakır", "efes", "hevsel bahçeleri", "komite", "sur", "unesco" ]
Dünya Miras Komitesi’nin düzenlediği toplantıda, Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri’nin UNESCO Dünya Miras Listesi’ne kaydedilmesi yönünde karar çıktı. Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, resmi Twitter hesabı üzerinden yapmış olduğu açıklamada Diyarbakır Surları ile Hevsel Bahçeleri’nin UNESCO Dünya Miras Listesi’ne kaydedildiğini duyurdu. Böylece Türkiye’den Unesco Dünya Mirası Listesi’nde bulunan kültürel varlık sayısı 14’e yükseldi. Şimdi […]
Dünya Miras Komitesi’nin düzenlediği toplantıda, Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri’nin UNESCO Dünya Miras Listesi’ne kaydedilmesi yönünde karar çıktı. Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, resmi Twitter hesabı üzerinden yapmış olduğu açıklamada Diyarbakır Surları ile Hevsel Bahçeleri’nin UNESCO Dünya Miras Listesi’ne kaydedildiğini duyurdu. Böylece Türkiye’den Unesco Dünya Mirası Listesi’nde bulunan kültürel varlık sayısı 14’e yükseldi. Şimdi Sıra Efes’te Almanya’nın Bonn kentinde 29 Haziran-8 Temmuz tarihleri arasında düzenlenecek Dünya Miras Komitesi’nin 39. dönem toplantısında Dünya Miras Listesine dahil edilecek yeni doğal ve kültürel varlıklara karar veriliyor. UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesi için bu yıl Türkiye’den iki aday olmak üzere toplam 31 aday bulunuyordu. Efes Antik Kenti ile Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı Türkiye’den aday olan yerlerdi. Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri’nin UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınması ile gözler Efes’e çevrildi. Komite tarafından Efes için alınacak karar dört gözle bekleniyor. Diyarbakır Surları Dicle Nehri Vadisi’nden 100 metre yükseklikte konumlanan ve birbirini tamamlayan iç ve dış kaleden oluşan Diyarbakır Kalesi ve Surları kente egemen olan 30 kadar uygarlığın mimari karakterlerini, dönemlerinin sanatsal üsluplarını yansıtan oyma ve kabartma motiflerini ve kitabelerini sergileyerek Anadolu tarihinin yazıya dönüştüğü ve toplu olarak görülebildiği tek örnektir. Diyarbakır Kalesi ve Surları geçirdikleri tarihi dönemlerin en önemli yazılı belgelerini bulunduran ve insan eli ile yapılan en görkemli ve büyük anıtsal yapılardan biridir. Sur duvarları boyunca, Dağ Kapı, Urfa Kapı, Mardin Kapı ve Yeni Kapı olarak adlandırılan, 4 ana giriş bulunmaktadır. Siyah bazalt duvarlar Ortaçağ Askeri mimarisinin önemli örneklerindendir. Duvarlar 10-12 metre yüksekliğinde ve 3-5 metre genişliğindedir. Diyarbakır’ın simgesi niteliğinde olan Diyarbakır surlarının ilk defa MÖ.3.000-4.000 yıllarında Huriler tarafından bugünkü İçkale’nin olduğu yerde yapılmıştır. Bu surlardan günümüze yok denilecek kadar az kalıntı gelebilmiştir. Bugünkü surlar MS.346 yılında İmparator II.Constantinius tarafından yaptırılmıştır. Diyarbakır surları, dünyadaki en uzun surlardan olan Çin Seddi’nden, Antakya surlarından ve İstanbul surlarından sonra gelmektedir. Hevsel Bahçeleri Nedir? Dicle Nehri kıyısında, Diyarbakır Kalesi ile nehir vadisi arasında yer alan yaklaşık yedi yüz hektarlık verimli arazidir. Diyarbakır’ın güney batısında Dicle Vadisi içinde yer alan 700 hektarlık Hevsel Bahçeleri, Diyarbakır’ın yeşil alanıyla hem akciğeri, hem besin kaynağı, hem de simgesi. Dicle nehrinin debisinin azalmasıyla oluşan delta zamanla verimli bahçe ve bostanlara dönüştü. Uzun yıllar, şehrin sebze meyve ihtiyacı buradan karşılandı. Ayrıca Hevsel Bahçeleri bünyesinde birçok hayvan yaşıyor. Evliya Çelebi, Şemsedin Sami, Mehmed Uzun ve Yaşar Kemal gibi birçok edebiyatçının eserlerine konu olmuştur. Türkiye’den daha önce UNESCO Dünya Kültür Mirası Kalıcı Listesi’nde yer alan tarihi yerler şunlar; İstanbul’un Tarihi Alanları Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası (Sivas) Hattuşaş (Boğazköy) Nemrut Dağı (Adıyaman) Xanthos-Letoon (Antalya) Safranbolu (Karabük) Truva Antik Kenti (Çanakkale) Selimiye Camii ve Külliyesi (Edirne) Çatalhöyük (Konya) Bergama (İzmir) Cumalıkızık (Bursa) Pamukkale (Denizli) Kapadokya (Nevşehir) You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…7/diyarbakır.jpg
null
arkeofili.com
isid-palmirada-alti-heykeli-parcaladi-arkeofili-2015-07-04t00-00-00
https://arkeofili.com/isid-palmirada-alti-heykeli-parcaladi/
IŞİD Palmira’da Altı Heykeli Parçaladı - Arkeofili
2015-07-04T00:00:00
Erman Ertuğrul
[ "Suriye", "heykel", "palmira", "tahribat", "terör", "unesco", "ışid" ]
Terör örgütü IŞİD, Suriye’de Mayıs ayından beri kontrolünde bulundurduğu Palmira Antik Kenti’nden kaçırıldığını söylediği bazı heykellerin parçalanma fotoğraflarını yayımladı. Fotoğrafta gözüken altı antik heykel, bir IŞİD militanı tarafından kalabalığın önünde balyozla parçalanıyor. IŞİD’in açıklamasına göre, bu heykeller, bir kaçakçıdan ele geçirildi. IŞİD, aynı zamanda kaçakçı olduğunu iddia ettiği bu kişinin de kırbaçlanma fotoğraflarını yayımladı. UNESCO […]
Terör örgütü IŞİD, Suriye’de Mayıs ayından beri kontrolünde bulundurduğu Palmira Antik Kenti’nden kaçırıldığını söylediği bazı heykellerin parçalanma fotoğraflarını yayımladı. Fotoğrafta gözüken altı antik heykel, bir IŞİD militanı tarafından kalabalığın önünde balyozla parçalanıyor. IŞİD’in açıklamasına göre, bu heykeller, bir kaçakçıdan ele geçirildi. IŞİD, aynı zamanda kaçakçı olduğunu iddia ettiği bu kişinin de kırbaçlanma fotoğraflarını yayımladı. UNESCO ise IŞİD’in Suriye’de yağmaladığı tarihi eserlerin, İngiltere’deki koleksiyoncuların eline geçmeye başladığını ve terör faaliyetlerini finanse etmek için bu eserleri gizlece sattığını duyurdu. bbc You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…5/07/balyoz3.jpg
null
arkeofili.com
atina-daki-parthenon-un-cati-katinda-milyonlarca-sikke-saklaniyordu-arkeofili-2015-07-03t00-00-00
https://arkeofili.com/atinadaki-parthenonun-cati-katinda-milyonlarca-sikke-saklaniyordu/
Atina'daki Parthenon'un Çatı Katında Milyonlarca Sikke Saklanıyordu - Arkeofili
2015-07-03T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "Aiskhylos", "akropolis", "athena", "atina", "depo", "drahmi", "eshilos", "gümüş", "hazine", "klasik", "mali kriz", "muhafaza", "para", "parthenon", "rezerv", "sikke", "talent", "tavan arası", "yunanistan", "zengin", "çatı" ]
Yeni bir araştırmaya göre, dünyanın en ünlü yapılarından olan Atina’daki Parthenon Tapınağı’nın çatı katında milyonlarca gümüş sikke muhafaza ediliyordu. Parthenon’un çatı katı artık yok, ve sikkeler de antik zamanda harcanıp gitmiş olmalı. Araştırmacılar, çatı katının boyutunu hesaplayıp, antik kaynaklardan sikkelerin meblağını tahmin ederek ve yıllar önce yapılmış arkeolojik çalışmaları tekrar inceleyerek bu keşfi yaptı. Parthenon’un inşa […]
Yeni bir araştırmaya göre, dünyanın en ünlü yapılarından olan Atina’daki Parthenon Tapınağı’nın çatı katında milyonlarca gümüş sikke muhafaza ediliyordu. Parthenon’un çatı katı artık yok, ve sikkeler de antik zamanda harcanıp gitmiş olmalı. Araştırmacılar, çatı katının boyutunu hesaplayıp, antik kaynaklardan sikkelerin meblağını tahmin ederek ve yıllar önce yapılmış arkeolojik çalışmaları tekrar inceleyerek bu keşfi yaptı. Parthenon’un inşa edildiği MÖ 5. yüzyılda, Atina zengin bir şehir devletti. Atinalılar bu dönemde şahane yapılar inşa etti, ve rakipleri olan Sparta’yla yıkıcı savaşlara girdi. Atinalıların büyük nakit rezervi, bu ve benzer girişimlere para sağlamış olmalıydı. Araştırmacılar uzun zaman önce yok olmuş çatı katının boyunun 50 metre, eninin 19 metre ve en ortasında yüksekliğinin 3 metre olacağını hesaplıyor. Sikke rezervi büyük ihtimalle Parthenon’un tanrıça Athena’ya adandığı MÖ 434 yılında buraya konuldu Antik Atina’nın Zenginliği MÖ 5. yüzyılda Atina, Yunanistan’daki en zengin ve en güçlü şehir-devletlerden biriydi. Büyük bir donanması olan şehir, diğer Yunan şehirlerinden askeri koruma karşılığında haraç alıyorlardı. Antik yazarlar engin sikke rezervinin Akropolis’te tutulduğunu söylese de, tam yerini belirtmiyor. Örneğin, MÖ 433’e tarihli bir emir “3,000 talent”in himaye amacıyla Akropolis’e nakledilmesinden bahsediyor. Araştırmacılar bunun çok büyük bir meblağ olduğunu belirtiyor. Atina’da bu zamanda basılan en büyük değere sahip sikke bir gümüş tetradrahmi’ydi, ve ancak 1,500 tetradrahmi 1 talent ediyordu. Buna göre emirde bahsedilen “3,000 talent” 4.5 milyon tetradrahmi’ye denk geliyor. 4,5 milyon sikke yaklaşık 78 ton ağırlığında oluyor. Antik yazarlar bazen Atina’da bulunan sikkelerin 10,000 talent’e kadar ulaştığını belirtiyor, bu da yaklaşık 260 ton ağırlığında sikke demek olurdu. Araştırmacılar bu noktada, Atina’nın bazı sikkeleri altından basmış olabileceğini de ekliyor. Altın, gümüşten yaklaşık 14 kat daha fazla değerliydi, yani bir talent’i oluşturmak için daha az sikke gerekiyordu. Altın sikkeler olması durumunda Atina’daki sikkelerin miktarı, ve rezervin toplam ağırlığı kısmen daha az olabilir. Araştırmacılardan Spencer Pope, LiveScience’a yaptığı açıklamada “Atina’da altın sikke basımı asgari düzeydeydi, çünkü Atina yerel olarak gümüş madeni çıkarılıyordu. Hatta antik yazar Aiskhylos (Eshilos) Atina ve çevresini bir “gümüş çeşmesi” olarak tanımlamıştı” diyor. Parthenon’un Çatı Katı Para Saklamak için En Güvenli Yer Yazılı kayıtlar sikkelerin Akropolis’te nerede saklandığını belirtmediği gibi, Parthenon’un çatı katının maksadını da açığa çıkarmıyor. “Kaynaklar bu mekanın işlevi konusunda suskun kalıyor” dedi Pope Toronto’daki bir sunumunda. Araştırmacıların, Parthenon’un çatı katının kullanıldığını düşünmek için birkaç nedeni var. Çatı katı şu anda tamamen yok olmuş olsa da, çatı katına çıkan bir merdivenin kalıntıları hala duruyor. Bu merdivenin törensel değil işlevsel olduğu düşünülüyor, yani çatı katından sikke getirip götürmek için kullanılmış olabilir. Çatı katının boyutu da sikkeleri depolamak için yer sağlamanın yanı sıra, ağırlığının da geniş bir alana dağılabilmesini sağlayacaktı. Zeminin servi ağacından kirişlerle döşendiği düşünülürse, sikkelerin ağırlığını kaldırabilirdi. Parthenon’un merkezi bir konumu olduğu için insanlar buradaki paraya kolayca ulaşabilir ve kolayca güvence altına alabilirdi. Hırsızlar da tanrıça Athena’ya adanmış bir tapınaktan çalmaya daha az meyilli olurdu, çünkü yaptıkları tanrıçaya karşı bir suç sayılacaktı. Pope ” Parthenon’un çatı katı, hazinedeki bütün sikkelerin muhafaza edilebileceği büyüklükteki tek uygun mekandı. Sikkelerin birden fazla mekana dağıtıldığı ihtimalini kesin olarak eleyemesek de, çatı katının en güvenli mekan olduğunu unutmamalıyız” Araştırmacılar sikkelerin, boyutları standartlaştırılmış kutularda saklanmış olabileceğini düşünüyor. Boyutlarının standart olmsı saymayı kolaylaştırırdı. Livescience You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…5/07/zengin6.jpg
null
arkeofili.com
efes-ve-diyarbakir-surlarinin-unesco-kaderi-belli-oluyor-arkeofili-2015-06-30t00-00-00
https://arkeofili.com/efes-ve-diyarbakir-surlarinin-unesco-kaderi-belli-oluyor/
Efes ve Diyarbakır Surlarının UNESCO Kaderi Belli Oluyor - Arkeofili
2015-06-30T00:00:00
Erman Ertuğrul
[ "almanya", "bonn", "diyarbakır", "dünya mirası", "efes", "karar", "komite", "sur", "unesco" ]
Efes ile Diyarbakır surlarının Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınıp alınmayacağı ile ilgili son karar, 29 Haziran-8 Temmuz tarihleri arasında Almanya’nın Bonn kentinde toplanan UNESCO Dünya Miras Komitesi tarafından açıklanacak. Almanya’nın Bonn kentinde 29 Haziran-8 Temmuz tarihleri arasında düzenlenecek Dünya Miras Komitesi’nin 39. dönem toplantısında Dünya Miras Listesine dahil edilecek yeni doğal ve kültürel varlıklara karar […]
Efes ile Diyarbakır surlarının Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınıp alınmayacağı ile ilgili son karar, 29 Haziran-8 Temmuz tarihleri arasında Almanya’nın Bonn kentinde toplanan UNESCO Dünya Miras Komitesi tarafından açıklanacak. Almanya’nın Bonn kentinde 29 Haziran-8 Temmuz tarihleri arasında düzenlenecek Dünya Miras Komitesi’nin 39. dönem toplantısında Dünya Miras Listesine dahil edilecek yeni doğal ve kültürel varlıklara karar verilecek. UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesi için bu yıl Türkiye’den iki aday olmak üzere toplam 31 aday bulunuyor. Efes Antik Kenti ile Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı Türkiye’den aday olan yerler. Komite ayrıca şu an listede bulunan 95 doğal ve kültürel varlığın korunma durumunu inceleyecek, Tehdit Altındaki Dünya Mirası listesindeki 46 yerin durumu da masaya yatırılacak. Türkiye’den daha önce UNESCO Dünya Kültür Mirası Kalıcı Listesi’nde yer alan tarihi yerler şunlar; İstanbul’un Tarihi Alanları Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası (Sivas) Hattuşaş (Boğazköy) Nemrut Dağı (Adıyaman) Xanthos-Letoon (Antalya) Safranbolu (Karabük) Truva Antik Kenti (Çanakkale) Selimiye Camii ve Külliyesi (Edirne) Çatalhöyük (Konya) Bergama (İzmir) Cumalıkızık (Bursa) Pamukkale (Denizli) Kapadokya (Nevşehir) You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…6/diyarbakır.jpg
null
arkeofili.com
danimarka-da-6000-yillik-comlekte-parmak-izi-bulundu-arkeofili-2015-07-01t00-00-00
https://arkeofili.com/danimarkada-6000-yillik-comlekte-parmak-izi-bulundu/
Danimarka'da 6000 Yıllık Çömlekte Parmak İzi Bulundu - Arkeofili
2015-07-01T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "Danimarka", "funnel beaker", "funnelbeaker", "kap", "neolitik", "parmak", "parmak izi", "seramik", "çömlekçi" ]
Danimarka’da Almanya’ya bağlanacak bir tünel inşaatı öncesi kurtarma kazılarında, bir çömlek üzerinde 6,000 yıllık bir parmakizi bulundu. Neolitik zamanda yaşamış bir çömlekçiye ait olan parmak izi, huni boyunlu bir kabın üstünde, Danimarka Milli Müzesi yetkililerin incelemesi sırasında bulundu. Lolland-Falster Müzesi’nden kazılarda çalışan arkeolog Rikke Lund Pedersen “Birden kendimizi Neolitik insanara çok yakın buluyoruz. Bu güzel […]
Danimarka’da Almanya’ya bağlanacak bir tünel inşaatı öncesi kurtarma kazılarında, bir çömlek üzerinde 6,000 yıllık bir parmakizi bulundu. Neolitik zamanda yaşamış bir çömlekçiye ait olan parmak izi, huni boyunlu bir kabın üstünde, Danimarka Milli Müzesi yetkililerin incelemesi sırasında bulundu. Lolland-Falster Müzesi’nden kazılarda çalışan arkeolog Rikke Lund Pedersen “Birden kendimizi Neolitik insanara çok yakın buluyoruz. Bu güzel kabın üstünde izlerini bırakan acaba kimdi?” dedi. Huni boyunlu kaplar, Danimarka’daki ilk çiftçiler tarafından kullanılan bir seramik çeşidi. Kapların düz bir tabanı ve huni şekilli bir boynu var. Bu kaplar da aynı adla anılan, ve MÖ 4000-MÖ 2800 yılları arasında kanıtları görülen Huni Kapları Kültürü’ne ait. Bu dönemin ilk zamanlarına ait seramiklerde az dekorasyon bulunuyor. Fakat kilden kaplar yaptıkça elde edilen deneyimle, seramik kaplar zamanla daha gelişmiş ve dekore edilmiş hale geldi. Dekorasyonlar zaman içinde farklılık gösterdi ve üstlerindeki izler için, parmaklar da dahil olmak üzere farklı araçlar kullanıldı. Proje sırasında burada yaşayan insanların hayatlarıyla ilgili yeni ayrıntılar ortaya çıkıyor. 2014 yılında da burada bir ayak izi keşfedilmişti. Lolland adasının Güney kıyısındaki bu insanlar, 6,000 yıl önce tarımın ilk yapılmaya başlandığı zamanda yaşamışlardı. pasthorizons You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…6/barnakizi2.jpg
null
arkeofili.com
gazze-yakininda-2000-yillik-yunus-heykeli-bulundu-arkeofili-2015-06-28t00-00-00
https://arkeofili.com/gazze-yakininda-2000-yillik-yunus-heykeli-bulundu/
Gazze Yakınında 2000 Yıllık Yunus Heykeli Bulundu - Arkeofili
2015-06-28T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "Afrodit", "ashkleon", "balık", "bizans", "deniz", "gazze", "heykel", "israil", "negev", "poseidon", "yunus" ]
Gazze şeridi yakınındaki geç Bizans ve erken İslami dönem kazısında 2000 yıllık mermerden bir yunus heykeli ortaya çıktı. Heykel, ağzında balık tutan bir yunusu betimliyor. Arkeologlar 40 cm boyundaki heykelciğin, daha büyük bir heykelin parçası olabileceğini düşünüyor, ve nasıl bir Bizans tabanında bulunduğunu merak ediyor. Heykel, geçtiğimiz Mart ayında, geç Bizans ve erken İslami dönem kalıntıları […]
Gazze şeridi yakınındaki geç Bizans ve erken İslami dönem kazısında 2000 yıllık mermerden bir yunus heykeli ortaya çıktı. Heykel, ağzında balık tutan bir yunusu betimliyor. Arkeologlar 40 cm boyundaki heykelciğin, daha büyük bir heykelin parçası olabileceğini düşünüyor, ve nasıl bir Bizans tabanında bulunduğunu merak ediyor. Heykel, geçtiğimiz Mart ayında, geç Bizans ve erken İslami dönem kalıntıları barındıran Kuzey Negev’de bulundu, fakat İsrail Tarihi Eserler Kurumu tarafından bu hafta açıklandı. Arkeolog Alexander Fraiberg, heykelin Roma dönemine ait olduğunu, fakat daha sonra Bizans döneminde döşenen bir tabanda kullanıldığını düşündüğünü söyledi. Fraiberg “İlginç bir keşifti çünkü heykel yüzüstü duruyordu. Yani bulunduğu halinde, görünşünü görmek imkansızdı” dedi. Heykelin olasılıkla bir tanrı ya da tanrıçanın gerçek boyutlu bir heykelinin bir parçsı olabileceği düşünülüyor. Roma ve Bizans dönemi üzerine uzman arkeolog Rina Avner “Parçası olduğu heykel Yunan güzelik ve aşk tanrıçası Afrodit’in olabilir. Afrodit bir deniz köpüğünden doğmuştu. Fakat heykelin deniz tanrısı Poseidon’a ait olma ihtimali de oldukça yüksek” diyor. Hem Afrodit hem de Posiedon, yakındaki antik liman şehri Ashkleon sikkelerinin üstünde görülüyor. Ashkleon’da ayrıca Afrodit adına büyük bir tapınak da bulunmaktaydı. Fraiberg “Heykelin nereden geldiği, kimin onu tahrip ettiği, ve nasıl ve ne zaman yunus heykelciğinin buraya getirildiği bizim için birer gizem.” diyor. Times of Israel You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…015/06/dolf1.jpg
null
arkeofili.com
stonehenge-den-10-kat-daha-buyuk-tas-cember-marden-henge-kaziliyor-arkeofili-2015-06-27t00-00-00
https://arkeofili.com/stonehengeden-10-kat-daha-buyuk-tas-cember-marden-henge-kaziliyor/
Stonehenge'den 10 Kat Daha Büyük Taş Çember Marden Henge Kazılıyor - Arkeofili
2015-06-27T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "avebury", "dikilitaş", "ingiltere", "marden henge", "neolitik", "stonehenge", "taş halka", "taş çember", "vale of pewsey", "wiltshire" ]
Stonehenge’den 10 kat daha büyük olduğu düşünülen taş çemberi Marden Henge’de 3 yıl sürecek olan kazılar başladı. Arkeologlar ayrıca, Marden Henge’in ülkedeki en büyük taş çember olduğunu düşünüyor. Anıt, Stonehenge ve diğer bir taş çember olan Avebury taş çemberi arasında bulunuyor. En az bu ikisi kadar önemli olan taş anıt halen yeterince anlaşılabilmiş değil. Taş […]
Stonehenge’den 10 kat daha büyük olduğu düşünülen taş çemberi Marden Henge’de 3 yıl sürecek olan kazılar başladı. Arkeologlar ayrıca, Marden Henge’in ülkedeki en büyük taş çember olduğunu düşünüyor. Anıt, Stonehenge ve diğer bir taş çember olan Avebury taş çemberi arasında bulunuyor. En az bu ikisi kadar önemli olan taş anıt halen yeterince anlaşılabilmiş değil. Taş çemberin yaklaşık MÖ 2400 yılında inşa edildiği düşünülüyor. Marden Henge’in dikilitaşları halen ayakta durmadığı için, genellikle diğer taş çemberler kadar bilinmiyor. Vale of Pewsey’de bulunan taş çemberin insan yapımı 14 metre yükseklikte bir tepe ve bunu çevreleyen, su dolu bir hendekten oluştuğu düşünülüyor. Fakat bu hendek 1807’de çökmüş. Araştırmacılar, birbirine çok yakın olan bu 3 taş çemberin, Stonehenge, Marden Henge ve Avebury’nin birbiriyle rekabet eden anıtlar mı, yoksa aynı toplum tarafından farklı törenler için kullanılan anıtlar mı olduğunu öğrenmeyi amaçlıyor. Reading Üniversitesi’nden Dr Jim Leary 2010 yılında burada çalışmalar yürütmüş ve son beş yıldır bu çalışmaları tekrar başlatabilmek için çalışıyor. Yeni başlayan kazılar da, daha önceki kazılarda bulunan bir Neolitik yapının yüzeyi üzerinde yoğunlaşacak. Bu Neolitik yapının, İngiltere’deki en eski evlerden biri olduğu düşünülüyor. Marden Henge’deki bu yapıyı kullanan insanlar, Stonehenge’in en canlı dönemlerine tanık olmuş, belki de Stonehenge taşlarının dik konuma getirilmesine yardımcı olmuş olabilir. Marden Henge ve Stonehenge Dr Jim Leary “Bu kazı Stonehenge ve çevresinin öyküsünde yeni bir dönem başlatacak. Marden Henge’in bulunduğu Vale of Pewsey bölgesi, Stonhenge’in gölgesinde kalmış, fakat neredeyse el değmemiş bir arkeolojik bilgi hazinesi” diyor. “Stonehenge’in neden inşa edildiği hala bir gizem. Bu büyük taşların nasıl taşındığını akıl almıyor. Çok şaşırtıcı, belki de korkutucu bir görüntü olmalı. Yüzey araştırması, kazı ve bilimsel yöntemleri kullanarak, Stonehenge’in inşasına tanık olan insanların hayatları hakkında eşsiz bilgiler edineceğiz.” “Marden Henge, Stonehenge ve Avebury’yi birleştiren bir hat üzerinde bulunması birçok ilginç soruyu da akla getiriyor. Bu üç anıt birbiriyle yarışıyor muydu? Yoksa aynı topluluk tarafından, farklı olaylar ve törenler için mi kullanılıyordu? Bunu öğrenmeyi umuyoruz.” Avebury ve Marden Henge birbirinden ortalama 14 km, Marden Henge ve Stonehenge de birbirinden ortalama 20 km uzaklıkta. Dr Leary, bu proje sayesinde Vale of Pewsey bölgesinin Neolitik, Roma ve ortaçağda nasıl değiştiğinin de öğrenileceğini söyledi. Historic England Derneği yöneticisi Duncan Wilson “Avebury’den daha büyük ve Stonehenge’in 10 katı büyüklüğünde olan, ve bu iki Dünya Kültürel Mirasının ortasında bulunan Marden Henge hakında çok az şey biliniyot. Yeni çalışmalar derneğin, korunması gereken bölgeleri saptamasına ve buraları geliştirmesine de yardımcı olacak.” dedi. Western Daily Press, University of Reading You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…mardenhenge3.jpg
null
arkeofili.com
iber-yarimadasi-nda-bronz-cagi-diyeti-sebze-agirlikliydi-arkeofili-2015-06-29t00-00-00
https://arkeofili.com/iber-yarimadasinda-bronz-cagi-diyeti-sebze-agirlikliydi/
İber Yarımadası'nda Bronz Çağı Diyeti Sebze Ağırlıklıydı - Arkeofili
2015-06-29T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "balık", "beslenme", "bronz çağı", "cova do santo", "diyet", "ekin", "hiyerarşi", "iber yarımadası", "ispanya", "izotop analizi", "kolajen", "mahsul", "mezar", "sebze", "toplu mezar", "yerleşik" ]
Kuzeybatı İspanya’daki Cova do Santo toplu mezar mağarasında bulunan insan kalıntıları üzerinde yapılan araştırma, çok az et ya da balık içeren, sebzelere dayan bir beslenme biçimini ortaya koydu. Yeni araştırma, Bronz Çağı insanının beslenmesi ve İber Yarımadası’na sonradan gelen yeni ekinler konularında önemli yeni bilgiler sağlıyor. Arkeolojik Bilim Dergisi (Journal of Archaeological Science) ‘nde yayınlanan araştırma Granada, Santiago […]
Kuzeybatı İspanya’daki Cova do Santo toplu mezar mağarasında bulunan insan kalıntıları üzerinde yapılan araştırma, çok az et ya da balık içeren, sebzelere dayan bir beslenme biçimini ortaya koydu. Yeni araştırma, Bronz Çağı insanının beslenmesi ve İber Yarımadası’na sonradan gelen yeni ekinler konularında önemli yeni bilgiler sağlıyor. Arkeolojik Bilim Dergisi (Journal of Archaeological Science) ‘nde yayınlanan araştırma Granada, Santiago de Compostela ve Reading üniversiterleri tarafından yapıldı. Cova do Santo mağarası, kuzeydoğu İspanya bölgesi Ourense’deki Sil nehri vadisinde bulunuyor. Mağarada toplamda 14 kadın, erkek ve çocuğun kalıntıları bulunuyor. Kalıntılar MÖ 1800-MÖ 1600 yıllarına tarihleniyor. Mezar mağarasındaki değişken ve dengesiz koşullar yüzünden araştırmacılar içeride sadece birkaç saat boyunca kalabildi. Bu yüzden de araştırma için sadece mağara tabanının yüzeyinde duran kalıntılar toplandı. Kemiklerdeki kolajen üzerinde yapılan izotop analizleri, Cova do Santo sakinlerinin Sil nehrine yakın yaşamalarına rağmen çok az et ya da balık tükettiğini ortaya çıkardı. Cova do Santo sakinlerinin sebze ağırlıklı bir beslenme biçimi olduğu ortaya çıktı. Araştırmanın baş yazarı Olalla López-Costas, “Diyet açısından insanlar arasında bir farklılık yok. Yani cinsiyet ve yaştan bağımsız olarak, insanların yiyecek kaynaklarına erişimi benzer olmalıydı” diyor. Araştırmacılar darı ya da darı tüketimine dair hiçbir iz bulamadığı için Kuzeybatı İber’de Bronz Çağı diyetinin bir parçası olup olmadığını bilemiyor. López-Costas “Bulgularımızı diğer arkeolojik alanlarla ilgili yayınlarla karşılaştırdık. Bunun sonucunda, orta İberya’da yaz mevsimi ekinlerinin, sanılandan daha önce tüketilmeye başlandığını düşünüyoruz” diyor. Yaz Mevsimi Ekinleri Yaz mevsimi ya da İlkbahar mevsimi ekinleri, genel olarak darıyla temsil edilir. Bu ekinler çok kısa zamanda ürün veriyor. Bu özellikleriyle büyük ihtimalle insanların daha yerleşik hale gelmesine yardımcı olmuş olmalı. Oluşan üretin fazlası (surplus) da sosyal hiyerarşinin oluşmasına yardımcı olmuş olabilir. Fakat darının ne zaman İber Yarımadası diyetinin bir parçası olduğunu söylemek zor. Kısa zaman öncesine kadar darının Geç Bronz Çağı’nda geldiği düşünülüyordu, fakat arkeolojik alanlardaki darı tohumu keşifleri daha erken bir tarihe işaret ediyor. Tarihöncesi mezar mağaraları, kuzey ve batı İberya’da oldukça yaygun. Fakat bu çalışmadaki fiziksel antropolojik araştırmaları oldukça az sayıda yapılmış. Gömüt sayısı açısından değerlendirilirse, Cova do Santo kuzeybatı İber’deki en büyük prehistorik alan olarak ortaya çıkıyor. University of Granada You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…covadosanto3.jpg
null
arkeofili.com
oxfordta-kazilan-manastirda-ortacag-skandali-ortaya-cikti-arkeofili-2015-06-26t00-00-00
https://arkeofili.com/oxfordta-kazilan-manastirda-ortacag-skandali-ortaya-cikti/
Oxford’ta Kazılan Manastırda Ortaçağ Skandalı Ortaya Çıktı - Arkeofili
2015-06-26T00:00:00
Arkeofili
[ "ahlak", "başrahibe", "cinsellik", "cüzzam", "gayrimeşru", "katherine wells", "manastır", "mezar", "ortaçağ", "oxford", "rahibe", "sakat" ]
Oxford’taki kilise alanında kazı yapan arkeologlar, cinsellik düşkünlüğüyle suçlandıktan sonra utanç içinde ölen rahibelerin iskeletlerini buldu. Oxford United futbol stadyumuna yakın bir yerde yapılması planlanan inşaat sırasında 1110’da kurulan bir rahibe manastırı olan Littlemore Manastırı’na ait mezarlık keşfedildi. Yüzü yere bakan bir kadın iskeletinin bulunması araştırmacılara kadının 1524’te manastırın kapatılmasına neden olan “günahkar rahibelerden” biri […]
Oxford’taki kilise alanında kazı yapan arkeologlar, cinsellik düşkünlüğüyle suçlandıktan sonra utanç içinde ölen rahibelerin iskeletlerini buldu. Oxford United futbol stadyumuna yakın bir yerde yapılması planlanan inşaat sırasında 1110’da kurulan bir rahibe manastırı olan Littlemore Manastırı’na ait mezarlık keşfedildi. Yüzü yere bakan bir kadın iskeletinin bulunması araştırmacılara kadının 1524’te manastırın kapatılmasına neden olan “günahkar rahibelerden” biri olduğunu düşündürttü. John Moore Heritage Services’ten Paul Murray liderliğindeki araştırmacılar, erkek, kadın ve çocuklara ait 92 adet iskelet buldu. Defnedilenlerin çoğu kadındı. 35 kadın ve 28 erkek iskeleti tespit edildi. Geriye kalan 29 iskelet için cinsiyet tespitinin mümkün olmadığı söylendi. Murray, “Kilisenin içine gömülenlerin zengin veya seçkin rahibeler olması muhtemel. Dış tarafa gömülenlerse büyük olasılıkla, manastıra ait olmayan fakat kilisenin kalbine olabildiğince yakın gömülmek isteyen kişiler” dedi. Dicovery News’in belirttiklerine göre bazı iskeletlerde sağlık sorunları bulundu. Bu iskeletler arasında iki topal çocuk vardı. Bir gömüde cüzzam izleri, bir diğerinde yüzü yere bakan bir kadın ve güzel bir tabutla gömülmüş bir ölü doğan vardı. Murray, yüzü yere bakan kadının alışılmadık pozisyonunun, onu gömenler tarafından günahlarını telafi etsin diye yapılmış bir pişmanlık hareketi olduğuna inanıyor. Bu tarz gömüler, günahkarlar ve cadılar için yapılan “yüzükoyun gömü” olarak bilinirdi. Manastırı son yıllarında, bazı rahibelerin “ahlaksız ve iffetsiz” olarak suçlanmasıyla skandallar çepeçevre etmişti. Örneğin son baş rahibe Katherine Wells’in, onu ziyaret etmeye devam eden bir rahipten gayrimeşru bir çocuğu olduğuna inanılıyordu. Orta Çağ İngiliz Rahibe Manastırları kitabında Eileen Power bu manastırdan “günümüze kalan kaynaklara göre en kötü manastırlardan biri” olarak bahsediyor ve ekliyor; “bu durum büyük ölçüde, özellikle kötü bir baş rahibe olan Kathreine Wells yüzündendi.” Wells’in, manastırdaki değerli malların çoğunu, bu kıza çeyiz sağlamak üzere aldığına ve rehin bıraktığına da inanılıyordu. Son yılda, bir başka rahibenin de Oxford’taki evli bir adamdan gayrimeşru çocuğu oldu. 1445’te gerçekleşen bir teftişte, yatakhane “o kadar harap halde ki rahibeler orada yatmaya korkuyorlar” ve “rahibeler yataklarda ikişer ikişer kalıyor, baş rahibe dahi yatağını paylaşmak durumunda” şeklinde tarif edildi. 1524 yılında Lord Şansöyle manastırın dağıtılmasını önerdi. Çiftliğe dönüştürülen manastır, civarda inşa edilen otele restoran olarak katılmış olabilir. dailymail You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…/06/skandal1.jpg
null
arkeofili.com
sardinya-kiyisinda-2000-yillik-roma-gemi-batigi-bulundu-arkeofili-2015-06-27t00-00-00
https://arkeofili.com/sardinya-kiyisinda-2000-yillik-roma-gemi-batigi-bulundu/
Sardinya Kıyısında 2000 Yıllık Roma Gemi Batığı Bulundu - Arkeofili
2015-06-27T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "alabora", "batık", "gemi", "italya", "kaçakçılık", "kiremit", "roma", "sardinya", "sualtı", "villa", "çatı" ]
Dalgıçlar, 2,000 yıl önce Sardinya kıyısı yakınında batmış, çatı kiremitleriyle dolu bir Roma gemisi enkazı buldu. Deniz tabanında oldukça iyi korunmuş durumda olan Roma gemisi, 18m uzunlukta ve 7 m genişliğinde. 2,000 yıllık batık Sardinya’yı Korsika’dan ayıran boğazda 45 metre derinlikte, arkeologlarla birlikte çalışan İtalyan polis dalgıçları tarafından bulundu. Geminin taşıdığı pişmiş topraktan çatı kiremitleri […]
Dalgıçlar, 2,000 yıl önce Sardinya kıyısı yakınında batmış, çatı kiremitleriyle dolu bir Roma gemisi enkazı buldu. Deniz tabanında oldukça iyi korunmuş durumda olan Roma gemisi, 18m uzunlukta ve 7 m genişliğinde. 2,000 yıllık batık Sardinya’yı Korsika’dan ayıran boğazda 45 metre derinlikte, arkeologlarla birlikte çalışan İtalyan polis dalgıçları tarafından bulundu. Resmi açıklamada keşfin çok büyük bir bilimsel değeri olduğunu belirtilirken “konumu göz önünde bulundurulduğunda, arkeologlar geminin İspanya ya da Sardinya’nın batı kıyısına yol aldığını düşünüyor”denildi. Geminin yükü bozulmamış ve el değmemiş durumdaydı. Açıklamada yükün gemiye tam yola çıkmadan önce yüklendiği belirtildi. Yükün ağırlığının, geminin alabora olmasına neden olmuş olabileceği bildirildi. Sardinya Arkeolojik Departmanı’ndan Rubens D’Oriano “Bu gerçek bir hazine! Geminin yükü çok iyi korunmuş ve uzmanlar için çok değerli. Bu keşiften çok memnunuz” dedi. Gemi batığının tam yeri, su altı kaçakçılığı tehdidine karşı sır olarak saklanıyor. The Guardian. Görseller: Polizia di Stato You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…06/sardinya2.jpg
null
arkeofili.com
isid-palmirada-antik-turbeleri-havaya-ucurdu-arkeofili-2015-06-24t00-00-00
https://arkeofili.com/isid-palmirada-antik-turbeleri-havaya-ucurdu/
IŞİD Palmira’da Antik Türbeleri Havaya Uçurdu - Arkeofili
2015-06-24T00:00:00
Erman Ertuğrul
[ "Suriye", "palmira", "patlama", "sünni", "tahribat", "terör", "türbe", "zarar", "ışid", "şii" ]
IŞİD, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Palmira’da dine uygun bulmadığı iki antik türbeyi havaya uçurdu. Suriye Eski Eserler müdürü Maamoun Abdulkarimi IŞİD militanlarının, HZ. Muhammed’in kuzeninin soyundan olan Muhammed bin Ali türbesini ve Palmira’nın dini figürlerinden biri olan Nizar Abu Bahaaeddine türbesini patlattığını söyledi. IŞİD’in 2000 Yıllık Roma kenti Palmira’yı ele geçirdiğinden beri tarihi […]
IŞİD, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Palmira’da dine uygun bulmadığı iki antik türbeyi havaya uçurdu. Suriye Eski Eserler müdürü Maamoun Abdulkarimi IŞİD militanlarının, HZ. Muhammed’in kuzeninin soyundan olan Muhammed bin Ali türbesini ve Palmira’nın dini figürlerinden biri olan Nizar Abu Bahaaeddine türbesini patlattığını söyledi. IŞİD’in 2000 Yıllık Roma kenti Palmira’yı ele geçirdiğinden beri tarihi yapılara ilk zarar verme haberi geldi. Bölgenin çekilen önceki ve sonraki fotoğrafları IŞİD militanlarının patlayıcı taşıdıklarını ve anıtsal Roma Dönemi yapılarından olmayan türbeleri patlattıklarını gösteriyor. IŞİD baş sözcüsü, Ramazan ayı boyunca şiddeti artırma çağrısında bulundu ve Şiilerin, Irakta bulunan Sünnilerin varlığını sona erdirmek istediğini iddia ederek Sünnileri ayaklanmaya çağırdı. Sünnilerin, Bağdat gibi hükümetin elinde olan alanlarda dinlerini yaşayamalarına izin verilmeyeceğini söyleyen sözcü, Sünnilerin işkence ve toplu cezaların mağduru olacağını belirtti. IŞİD ayrıca casus olduklarını söylediği insanları acımasızca öldürdüğü bir video da yayınladı. Videoda insanlar bir kafesin içinde havuzun içinde batırılarak öldürülüyor. theguardian You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…15/06/türbe1.jpg
null
arkeofili.com
catalhoyuk-te-cocuklar-icin-yaz-atolyesi-basliyor-arkeofili-2015-06-25t00-00-00
https://arkeofili.com/catalhoyukte-cocuklar-icin-yaz-atolyesi-basliyor/
Çatalhöyük'te Çocuklar İçin Yaz Atölyesi Başlıyor - Arkeofili
2015-06-25T00:00:00
Volkan Torun
[ "Shell", "atölye", "etkinlik", "konya", "neolitik", "proje", "çatalhöyük", "çocuk" ]
Dünyanın en önemli örenyerlerinden birisi olan Çatalhöyük Neolitik Kenti’nde düzenlenen “Shell Çatalhöyük Arkeoloji Yaz Atölyesi”  bu yıl 27 Haziran- 30 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Konya Çatalhöyük’te 2003 yılından bu yana kazı ve araştırmaların yanı sıra yaz aylarında Arkeoloji Atölyesi etkinlikleri de düzenleniyor. Çatalhöyük’ün çevresinde yaşayan çocuklara bölgeyi tanıtmak ve etkinlikler düzenlemek amacıyla yapılan projeye, Türkiye’nin dört bir […]
Dünyanın en önemli örenyerlerinden birisi olan Çatalhöyük Neolitik Kenti’nde düzenlenen “Shell Çatalhöyük Arkeoloji Yaz Atölyesi” bu yıl 27 Haziran- 30 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Konya Çatalhöyük’te 2003 yılından bu yana kazı ve araştırmaların yanı sıra yaz aylarında Arkeoloji Atölyesi etkinlikleri de düzenleniyor. Çatalhöyük’ün çevresinde yaşayan çocuklara bölgeyi tanıtmak ve etkinlikler düzenlemek amacıyla yapılan projeye, Türkiye’nin dört bir yanından farklı yaş gruplarından kişiler katılıyor. Katılımcılar, yaz atölyesinden ücretsiz olarak yararlanacak. Cuma hariç, haftanın diğer günleri 10.00-15.00 saatleri arasında açık olacak Çatalhöyük Arkeoloji Atölyesi’ne, konuklar rezervasyonla kabul ediliyor. Projeden, bugüne kadar 6.000’e yakın katılımcı yararlandı. Katılımcılara, atölyede düzenlenen etkinliklerin sonunda “Kültürel Emanetlerin Koruyucusu” sertifikası veriliyor. pusulahaber You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…6/çatalhöyük.jpg
null
arkeofili.com
kuzey-amerika-nin-13000-yillik-en-eski-ayak-izleri-bulundu-arkeofili-2015-06-25t00-00-00
https://arkeofili.com/kuzey-amerikanin-13000-yillik-en-eski-ayakizleri-bulundu/
Kuzey Amerika'nın 13,000 Yıllık En Eski Ayak İzleri Bulundu - Arkeofili
2015-06-25T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "ada", "amerikalar", "ayak", "ayakizi", "britanya kolumbiyası", "calvert", "deniz seviyesi", "kamp ateşi", "kanada", "kuzey amerika", "kömür", "kıyı", "radyokarbon" ]
Kanada’nın Britanya Kolumbiyası eyaletindeki ücra bir adada, Kuzey Amerika’da bulunan en eski ayak izleri olabilecek izlere rastlandı. Bir erkek, kadın ve çocuğa ait olduğu düşünülen fosilleşmiş ayakizlerinin 13,000 yıllık olduğu tahmin ediliyor. Ayak izleri, sadece deniz ve hava yoluyla ulaşılabilen Calvert Adası’nda bulundu. Ayak izlerinin yakınında eski bir kamp ateşinin kalıntıları da bulundu. Arkeolog Duncan […]
Kanada’nın Britanya Kolumbiyası eyaletindeki ücra bir adada, Kuzey Amerika’da bulunan en eski ayak izleri olabilecek izlere rastlandı. Bir erkek, kadın ve çocuğa ait olduğu düşünülen fosilleşmiş ayakizlerinin 13,000 yıllık olduğu tahmin ediliyor. Ayak izleri, sadece deniz ve hava yoluyla ulaşılabilen Calvert Adası’nda bulundu. Ayak izlerinin yakınında eski bir kamp ateşinin kalıntıları da bulundu. Arkeolog Duncan McLaren, kamp ateşi kalıntılarındaki kömürün, radyokarbon tarihlendirmesine göre 13,200 yıllık olduğunu söyledi. Bu sonuçları doğrulamak için radyoakrbon testlerinin yeniden yapılacağı belirtildi. Özellikle 10,000 yıldan daha eski olan fosilleşmiş ayakizleri oldukça nadir görülür. McLaren, Amerikalar’daki en eski insan ayakizlerinin Şili’deki Monte Verde’de bulunan 14,500 yıllık ayakizleri olduğunu söyledi. ABD’deki Washington, Oregon ve Alaska’daki başka arkeolojik alanlar, 14,000 yıldan önce insan varlığını kanıtlıyor, fakat buralarda fosilleşmiş ayakizleri bulunmadı. McLaren “İnsanların belli bir noktada, bu ateş etrafında zaman geçirdiğini düşünüyoruz. Gri kil üstünde ayakizlerini bıraktılar. Daha sonra bu alan siyah kumla kaplandı ve bu siyah kum ayakizlerinin korunmasını sağladı.” diyor. Ayakizlerinin boyutu, erkek olduğu düşünülen büyük bir yetişkin, kadın olduğu düşünülen daha küçük bir yetişkin, ve bir çocuğa ait olduklarını gösteriyor. Ayakizleri Nisan 2014’te bulundu fakat araştırmacılar keşfi doğrulamak için alanı geçen ay tekrar ziyaret etti. McLaren bu ayakizlerinin, eski insanların Britanya Kolumbiyası kıyılarında ne kadar uzun süre yaşadığını ortaya koyduğunu belirtti. Calvert adası ayakizleri, yakındaki Haida Gwaii’de bulunan ayakizlerinden 800 yıl daha eskiye tarihleniyor. McLaren “Bu keşif, yaşadığımız bu yerin eski bir tarihi olduğunu gösteriyor. Çoğu zaman Kanada ve Kuzey Amerika’nın tarihi çok kısa olduğu söylenerek geçiştirilir. Ama arkeolojik verilere bakarsak 13,000 yıl eskiye giden çok uzun bir yaşama ve arazi kullanımı olduğunu görüyoruz ” diyor. Britanya Kolumbiyası kıyılarındaki deniz seviyesi, buzul çağları nedeniyle yüzyıllar boyunca büyük değişimler gösterdi, fakat McLaren Calvert adasının oldukça istikrarlı kaldığını belirtti. Yakındaki Lower Mainland ve Haida Gwaii gibi arkeolojik alanlardaki deniz seviyesi 150 metreden daha fazla çıkarak ya da inerek değişim göstedi. Bu da olası arkeolojik alanların suyla aşınmasına ve sürüklenmesine neden oldu. Calvert Adası ise binlerce yıl öncesiyle aynı yerde duruyor. McLaren araştırmacıların kasılı olarak Calvert kıyı şeridine yakın çalıştığını çünkü burada doğa tarafından bozulmayan kanıtlara ve bulgulara ulaşabileceklerini düşündüklerini belirtti. The Canadian Press. Görseller: The Canadian Press / Handout / Joanne McSporran You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…5/06/Naayak5.jpg
null
arkeofili.com
stonehenge-deki-gundonumu-kutlamasindan-geriye-copler-kaldi-arkeofili-2015-06-23t00-00-00
https://arkeofili.com/stonehengedeki-gundonumu-kutlamasindan-geriye-copler-kaldi/
Stonehenge'deki Gündönümü Kutlamasından Geriye Çöpler Kaldı - Arkeofili
2015-06-23T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "adak taşı", "briton", "druid", "en uzun gün", "festival", "gün doğumu", "gündönümü", "ingiltere", "kirlilik", "kutlama", "kültürel miras", "pagan", "stonehenge", "taş çember", "wiltshire", "çöp" ]
İngiltere’deki Stonehenge’de 23,000 kişinin geldiği Yaz Gündönümü kutlaması sonrası insanların arkada bıraktığı çöpler kirliliğe neden oldu, ve çöp toplayıcılar ertesi gün arkada kalan çöpleri topladı. İnsanlar gündönümünde güneşin doğuşunu izlemek için Stonehenge’e geliyor. Ziyaretçiler geride binlerce çöp bıraktı. Anıtın bakımından sorumlu olan English Heritage (İngiltere Mirası Tröstü) ise, bu kadar çok kişinin küçük bir alana […]
İngiltere’deki Stonehenge’de 23,000 kişinin geldiği Yaz Gündönümü kutlaması sonrası insanların arkada bıraktığı çöpler kirliliğe neden oldu, ve çöp toplayıcılar ertesi gün arkada kalan çöpleri topladı. İnsanlar gündönümünde güneşin doğuşunu izlemek için Stonehenge’e geliyor. Ziyaretçiler geride binlerce çöp bıraktı. Anıtın bakımından sorumlu olan English Heritage (İngiltere Mirası Tröstü) ise, bu kadar çok kişinin küçük bir alana sığmaya çalıştığı etkinlikte, dağınıklık ve kirlilik olacağını öngördüklerini söyledi. Aralarında birçok pagan, druid ve hippinin de bulunduğu ziyaretçilerin çoğu, son yılların en iyi gündoğumunu izlediklerini söyledi. Etkinliğe katılan toplam insan sayısı ise geçen seneki 36,000 ve bu sene beklenen 30,000den oldukça daha az oldu. Birçok insan Stonhenge’in olduğu Wiltshire’da, İngiltere saatiyle saat sabah 04:52’de gerçekleşen gün doğumunu izlerken, bazıları da yakındaki Avebury taş çemberinde güneşin doğuşunu izledi. Wiltshire Polisi kutlamaların “olumlu ve huzurlu” geçitiğini söyledi. Tutuklamalar da geçen senelere göre çok daha düşük sayıda olmuş. Yaz gündönümü gelecek sene 10 Haziran’da gerçekleşecek. Her sene Stonehenge’i 1 milyondan fazla insan ziyaret ediyor. Yaz ve kış yıldönümlerindeki kutlamalara da her yıl binlerce insan katılıyor. Gündönümünde Pagan Festivalleri Gündönümünün İngilizce adı olan “solstice” Latince sol ve sistere kelimelerinin birleşmesiyle oluşuyor ve güneşin durması ya da kıpırdamaması anlamına geliyor. Gündönümünün Anglo-Sakson ismi de Litha. Gündönümü yılın en uzun günü ve dünya çapında binlerce pagan tarafından kutlanıyor. Kuzey yarımkürede yaz gündönümü genelde 21 Hazian’a denk geliyor. Stonehenge’in 4000 yıl önce Britonlar tarafından önemli bir dinsel alan olarak kullanıldığı düşünülüyor. Buradaki pagan kutlamaları ise 20. yüzyılda başladı. Litha’da güneşin doğuşu sırasında Stonehenge’deki topuk taşı, merkez adak taşı ve kesim taşı birbiriyle ve doğan güneşle aynı hizaya gelir. Topuk taşının gölgesi Stonehenge’in tam ortasındaki merkez adak taşının üstüne düşer. ITV, BBC, The Guardian, Daily Mail. belirtilmeyen görseller: NIKLAS HALLE'N - Getty Images You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…erçek-stone3.jpg
null
arkeofili.com
isid-palmira-antik-kentini-patlayicilarla-doldurdu-arkeofili-2015-06-21t00-00-00
https://arkeofili.com/isid-palmira-antik-kentini-patlayicilarla-doldurdu/
IŞİD Palmira Antik Kenti’ni Patlayıcılarla Doldurdu - Arkeofili
2015-06-21T00:00:00
Erman Ertuğrul
[ "mayın", "palmira", "palmyra", "tahribat", "terör", "unesco", "ışid" ]
Suriye İnsan Hakları İzleme Örgütü, IŞİD’in Antik Roma döneminden kalma eşsiz Palmira Antik Kenti’ni mayınlarla ve patlayıcılarla döşediğini söyledi. Örgütün daha önce başka kentlerde yaptığı gibi tarihi eserleri yıkmak için mi, yoksa rejim güçlerini bölgeden uzak tutmak için mi patlayıcı döşediği henüz bilinmiyor. Palmira’nın bağlı olduğu Hums vilayeti valisi Talal Barazi, Palmira Antik Kenti için […]
Suriye İnsan Hakları İzleme Örgütü, IŞİD’in Antik Roma döneminden kalma eşsiz Palmira Antik Kenti’ni mayınlarla ve patlayıcılarla döşediğini söyledi. Örgütün daha önce başka kentlerde yaptığı gibi tarihi eserleri yıkmak için mi, yoksa rejim güçlerini bölgeden uzak tutmak için mi patlayıcı döşediği henüz bilinmiyor. Palmira’nın bağlı olduğu Hums vilayeti valisi Talal Barazi, Palmira Antik Kenti için askeri planları olduğunu fakat askeri harekatın ne zaman gerçekleşeceğini bilmediklerini söyledi. Palmira Antik Kenti, IŞİD’in kontrolüne geçtikten sonra bölgede aralarında kadın ve çocukların da olduğu 400 kişi IŞİD militanları tarafından infaz edildi. Palmira Antik Kenti Suriye’de UNESCO Kültürel Miras Listesi’nde bulunan 6 tarihi alan var. Birlemiş Milletler, Palmira da dahil olmak üzere bu alanlardan dördünün askeri amaçlar için kullanıldığını bildiriyor. UNESCO’ya göre Kasım’da, Palmira nekropolünden iki düzine mezar büstü ve bir çocuk mezar taşı kaçırıldı. 1. ve 2. yüzyıl arasında Palmira sanatı ve mimarisi, Greko-Roman tekniklerini yerel ve Pers ögelerle birleştiren bir karaktere sahipti. Palmira’da 1. ve 2. yüzyıldan kalma tapınaklar ve sütunlu yol, o dönemin en iyi korunmuş eserleri arasında yer alıyor. Palmira Antik Kenti aynı zamanda “Çölün Gelini” olarak da biliniyor. You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…/06/palmira6.jpg
null
arkeofili.com
dunya-capinda-antik-dna-veri-bankasi-acildi-arkeofili-2015-06-21t00-00-00
https://arkeofili.com/antik-dna-orneklerine-dunya-capinda-erisim-icin-veri-bankasi-acildi/
Dünya Çapında Antik DNA Veri Bankası Açıldı - Arkeofili
2015-06-21T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "DNA", "DNA analizi", "Neandertal DNAsı", "antik DNA", "antik genom", "açık erişim", "bilgi bankası", "database", "erişim", "genom", "genom analizi", "genom haritasi", "paleogenom", "paylaşım", "veri bankası", "veritabanı" ]
Avustralya’daki Adelaide Üniversitesi’nin açtığı, dünyada bir ilk olan açık erişimli Antik DNA Merkezi (Australian Centre for Ancient DNA) sayesinde araştırmacılar ve öğretmenler binlerce yıl önceki insanları antik DNA’sıyla, günümüz insanlarının genlerini karşılaştırabilecek. https://www.oagr.org.au/ adresindeki Çevrimiçi Antik Genom Havuzu (OAGR) eski insanların iskeletlerinden ve diş plağındaki mikroplardan elde edilen geniş bir DNA koleksiyonu sunuyor. Bireyin nerede bulunduğu ve […]
Avustralya’daki Adelaide Üniversitesi’nin açtığı, dünyada bir ilk olan açık erişimli Antik DNA Merkezi (Australian Centre for Ancient DNA) sayesinde araştırmacılar ve öğretmenler binlerce yıl önceki insanları antik DNA’sıyla, günümüz insanlarının genlerini karşılaştırabilecek. https://www.oagr.org.au/ adresindeki Çevrimiçi Antik Genom Havuzu (OAGR) eski insanların iskeletlerinden ve diş plağındaki mikroplardan elde edilen geniş bir DNA koleksiyonu sunuyor. Bireyin nerede bulunduğu ve verinin nasıl elde edildiğiyle ilgili detaylar yanında, hem işlenmemiş hem de analiz edilmiş veriler arama yapılabilecek bir formatta erişilebilir olacak. OAGR, araştırmacıların insan evrimi boyunca yer alan önemli genetik ve mikrobik değişimleri, ve bunların modern sağlıkla olan olası ilişkilerini incelemesine yardım edecek. Veri bankası bilim derslerinde bir eğitim aracı olarak da kullanılabilir. Tıbbi araştırmalar ve insan evrimi araştırmaları da veri bankasından en çok yarar görecek dallardan. Veritabanı sayesinde, insan hastalıklarında önemli bir yeri olan genlerin evrimi, zaman ve coğrafyalar içinde takip edilebilir, bu sayede de bu hastalıklara karşı yeni tedavi şekilleri geliştirilebilir. Diş plaklarındaki bakteriden alınan mikrobiyom verileri de insan beslenmesinin değişimi hakkında bilgiler verebilir. Genom havuzu Avustralya Hükümeti tarafından Milli İşbirlikçi Araştırma Altyapısı Stratejileri programı üstünden destekleniyor. Veri bankasındaki ilk bilgiler, Avustralya Antik DNA Merkezi ve Harvard Tıp Okulu Genetik Departmanı, Wellcome Trust Sanger Enstitüsü ve Barcelona Evrimsel Biyoloji Enstitüsü’nden sağlandı. Veri bankasındaki veriler şu anda 2000 ila 8000 yıl öncesinden, ve dünyanın farklı bölgelerinden 125 farklı insan DNA’sını kapsıyor. DNA örnekleri bebek, çocuk ve yetişkinlerden geliyor. Bu veriler daha önce de, adı geçen kuruluşlar tarafından önemli araştırma makalelerinde yayımlandı. Gelecek aylarda veritabanına yeni bilgiler de eklenecek. Merkezdeki kıdemli araştırmacılardan Jimmy Breen “Artık sadece verilerden bahseden bir makale yazmak yeterli değil. Bu veritabanı sayesinde belli başlı bilgiler, tek bir araştırmaya değil, birçok diğer araştırmaya da olanak sağlayabilecek” diyor. University of Adelaide You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…cient-genome.jpg
null
arkeofili.com
atina-da-bir-kuyuda-2100-yillik-450-bebek-iskeleti-bulundu-arkeofili-2015-06-19t00-00-00
https://arkeofili.com/atinada-bir-kuyuda-2100-yillik-450-bebek-iskeleti-bulundu/
Atina'da Bir Kuyuda 2100 Yıllık 450 Bebek İskeleti Bulundu - Arkeofili
2015-06-19T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "antik yunan", "atina", "bebek", "deformite", "enfeksiyon", "hastalık", "hellenistik", "istismar", "keder", "kirlilik", "kuyu", "köpek", "menenjit", "mezarlık", "vatandaş", "yas", "çocuk" ]
Antik Atina agorasında bir kuyunun dibinde bulunan 450 bebek iskeleti ilk ortaya çıkarıldığında arkeologları hem şaşırtan hem de dehşete düşüren bir keşif oldu. Araştırmacılar şimdi, şehrin merkezindeki kuyuya neden bu kadar çok bebeğin atıldığının sırrını çözdüğünü iddia ediyor. Bebekler üzerinde yapılan analizler Helenistik dönemin sonunda MÖ. 165 ile MÖ. 150 yılları arasında öldüğünü ve bir tanesi dışında […]
Antik Atina agorasında bir kuyunun dibinde bulunan 450 bebek iskeleti ilk ortaya çıkarıldığında arkeologları hem şaşırtan hem de dehşete düşüren bir keşif oldu. Araştırmacılar şimdi, şehrin merkezindeki kuyuya neden bu kadar çok bebeğin atıldığının sırrını çözdüğünü iddia ediyor. Bebekler üzerinde yapılan analizler Helenistik dönemin sonunda MÖ. 165 ile MÖ. 150 yılları arasında öldüğünü ve bir tanesi dışında hepsinin doğal nedenlerden öldüğünü gösteriyor. Bebeklerin sadece üç tanesi, bir haftadan daha fazla yaşayabilmiş. Bebeklerin üçte biri de, olasılıkla göbek bağının kesilmesiyle oluşan bir enfeksiyon sonucu menenjitten ölmüş. Geri kalanlar ise, sıvı kaybı da dahil olmak üzere çeşitli çocukluk hastalıklarından ölmüş.İlk olarak 1931’de kazılarda ortaya çıkan kalıntıları inceleyen uzmanlar, bebeklerin daha gerçek vatandaş statüsüne ulaşmamış sayıldığı için gömülmek yerine kuyuya atıldığını düşünüyor. Profesörler Maria Liston ve Susan Rotroff, bebeklerin Antik Yunan’da o zaman için garip bir uygulamanın kurbanı olduğunu söyledi. Bebekler, doğumdan 10 gün sonra gerçekleşen ve isimlerinin verildiği özel bir törene kadar Yunan vatandaşı sayılmıyordu. Bu törende ayrıca evin reisi çocuğu yetiştirip yetiştirmeyeceğine karar veriyordu. Eğer bebekler bu şekilde vatandaşlık bahşedilmeden önce ölürse, gömülmek yerine bir yere atılıyordu.Newsweek’e konuşan Profesör Liston, ebelerin bebekleri kuyuya atmış olabileceğini söyledi. Kuyu agoranın yakınındaki bir çıkmaz sokaktaydı, böylece kolay erişilebilir olmasına rağmen gözlerden ırak bir yerde kalıyordu. Liston “450 ölü bebek, geride çok fazla kederli aile ve matem kaldığını gösteriyor” dedi. Bebek iskeletleri ilk olarak 1931’de şehrin merkezinde yapılan Atina agorası kazılarında ortaya çıktı. Arkeologlar, tapınaklar ve heykellerin yanı sıra, anakayaya oyulmuş bir kuyuda 450 insan bebeği buldu. Bebekler ilk bulunduğu zaman arkeologlar, bir seri bebek katlinin kurbanı olduklarını ya da bir salgın hastalık yüzünden öldüklerini ve kuyuya atıldıklarını düşünmüştü.Yeni araştırma ise bu teorilerin doğru olmadığını ortaya çıkardı ve zamanın Atina toplumunun korkunç bir yanını gözler önüne serdi. Profesör Liston kafataslarının yarısında, menenjit enfeksiyonunun neden olduğu izler görüldüğünü söyledi. Sadece 18 aylık bir bebek iskeletinde sıklıkla istismar edildiğine dair izler bulundu, böylece bu örnek çocuk istismarının bilinen ilk örneği olabilir. Bebeğin vücudunda, farklı derecelerde iyileşmiş birçok çatlak ve kırık bulundu. Son bir çene çatlağı ise ölüme yakın bir zamanda gerçekleşmiş görünüyordu. Geçen seneki bir konfernasta Liston “Antik Yunan’da istismar, şimdi olduğu gibi saklı tutulan bir suçtu. Antik zamanlarda istismar kurbanları resmi mezarlıkların dışına, bulunmasının ve belgelenmesinin zor olduğu yerlere atılmış olabilir. Kuyuda bulduğumuz en büyük bebek de MÖ 2. yüzyıldan olası bir çocuk istismarı vakası sunuyor” dedi.Arkeologlar ayrıca kuyuda yaklaşık 150 köpek ve köpek yavrusunun kalıntılarını buldu. Araştırmacılar bunların kurban edilmiş olduğunu düşünüyor. Köpeklerin soyut anlamda kirliliği azaltmak için yararlı olduğu düşünülmüş olabilir. Yani ilk başta bebeklerin kuyuya atılmasıyla başlayan kirlilik bu şekilde rahatlatılmaya çalışılmış olabilir. Kuyuda bulunan tek bir adet yetişkin iskeletinde ise ciddi bedensel deformiteler olduğu bildirildi. Liston ve diğer arkeologlar inceledikleri insan kemiklerine “profesyönel bi uzaklık” ile yaklaşmaya alışık olsa da, 450 bebek kemiğini incelemenin bazen çok kasvetli bir iş haline geldiğini de ekliyor. Daily Mail You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…015/06/450-2.jpg
null
arkeofili.com
isid-palmira-antik-kenti-eserlerini-internetten-satisa-cikardi-arkeofili-2015-06-16t00-00-00
https://arkeofili.com/isid-palmira-antik-kenti-eserlerini-internetten-satisa-cikardi/
IŞİD Palmira Antik Kenti Eserlerini İnternetten Satışa Çıkardı - Arkeofili
2015-06-16T00:00:00
Erman Ertuğrul
[ "internet", "palmira", "palmyra", "satılık", "unesco", "yağma", "ışid" ]
IŞİD 20 Mayıs’ta ele geçirdiği ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunan Palmira Antik Kenti’nden topladığı tarihi eserleri internette satışa çıkardı. Tarihi eserlerin başka ülkelere satışı Türkiye üzerinden gerçekleşiyor. Boston Üniversitesi’nden Arkeolog Michael Danti, IŞİD’in Suriye’nin Palmira kentinden yağmaladığı tarihi eserleri 2.000 ila 20.000 dolar arası fiyatlara satıltığını söyledi. Büyük çoğunluğunun internetten satıldığı tarihi eserler çok düşük […]
IŞİD 20 Mayıs’ta ele geçirdiği ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunan Palmira Antik Kenti’nden topladığı tarihi eserleri internette satışa çıkardı. Tarihi eserlerin başka ülkelere satışı Türkiye üzerinden gerçekleşiyor. Boston Üniversitesi’nden Arkeolog Michael Danti, IŞİD’in Suriye’nin Palmira kentinden yağmaladığı tarihi eserleri 2.000 ila 20.000 dolar arası fiyatlara satıltığını söyledi. Büyük çoğunluğunun internetten satıldığı tarihi eserler çok düşük fiyatlara satışa sunuluyor. Arkeolog Danti, Bronz Çağı’ndan İslam dönemine kadar yağmalanan tüm bu eserlerin internetteki fotoğraflarında hasarlı gözüktüklerini de sözlerine ekliyor. Kaçakçılığın geçiş noktasının Türkiye olduğunu söyleyen Danti, IŞİD bölgesinden gelen eserlerin Türkiye’nin güneyine getirildiği, buradan sonraysa takip edilmelerinin mümkün olmadığını söylüyor. You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…06/internet1.jpg
null
arkeofili.com
ingiltere-de-hadrian-duvari-icin-kampanya-baslatildi-arkeofili-2015-06-13t00-00-00
https://arkeofili.com/ingilterede-hadrian-duvari-icin-kampanya-baslatildi/
İngiltere'de Hadrian Duvarı İçin Kampanya Başlatıldı - Arkeofili
2015-06-13T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "bağış", "hadrian duvarı", "ingiltere", "iskoç", "kampanya", "kültürel miras", "organizasyon", "roma duvarı", "roma dönemi", "sanal", "vakıf", "ödenek" ]
İngiltere’de ülkeyi ikiye bölen, batı-doğu doğrultusundaki Hadrian Duvarı’nın kalıntılarını ve çevresini korumak için yeni bir proje başlatıldı. Hadrian Duvarı Roma İmparatorluğu Dönemi’nde Britanya’yı İskoç kabilelerin akınlarından korumak için inşa edilmişti. Projede hem bireyler hem de şirketler, sanal duvardan bir taş evlat edinmeye çağrılıyor. Böylece 240 kilometre uzunluğundaki Dünya Mirası alanının onarım ve koruma masraflarına yardm […]
İngiltere’de ülkeyi ikiye bölen, batı-doğu doğrultusundaki Hadrian Duvarı’nın kalıntılarını ve çevresini korumak için yeni bir proje başlatıldı. Hadrian Duvarı Roma İmparatorluğu Dönemi’nde Britanya’yı İskoç kabilelerin akınlarından korumak için inşa edilmişti. Projede hem bireyler hem de şirketler, sanal duvardan bir taş evlat edinmeye çağrılıyor. Böylece 240 kilometre uzunluğundaki Dünya Mirası alanının onarım ve koruma masraflarına yardm etmiş oluyorlar. Son yıllardaki ödenek kesintileri, Hadrian Duvarı’nın korunması konusunda endişelere yol açmıştı. Projeyi Nurture Hadrian’s Wall isimli yeni bir organizasyon üstleniyor. Yeni organizasyon, Hadrian Duvarı’yla ilgili çalışmalar yapan diğer gruplarla birlikte çalışacak, ve yeterli para toplandığında da bunu duvar boyunca projeler hazırlamak isteyen gruplarla paylaşacak. Bunlar bölge halkı ve gönüllüler tarafından geliştirilen toplum bilincini yükseltme, duvara erişimi iyileştirme, ve duvarı ve çevresini koruma amaçlı projeler olabilir. Sanal taşlar www.adoptastone.co.uk sitesinden, en az 3 pound’a (12.30 TL) alınıyor. Taş almak isteyenler 1.8 milyon taştan istediğini seçebiliyor. Altta görülen resimde açık renkli bölüm üzerindeki renkli taşlar, birileri tarafından “evlat edinilmiş” olanlar. Chronicle Live, Hadrian's Wall Country You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…/06/hadrian6.jpg
null
arkeofili.com
taliban-in-yok-ettigi-buda-heykelleri-projeksiyonla-geri-dondu-arkeofili-2015-06-14t00-00-00
https://arkeofili.com/talibanin-yok-ettigi-buda-heykelleri-projeksiyonla-geri-dondu/
Taliban'ın Yok Ettiği Buda Heykelleri Projeksiyonla Geri Döndü - Arkeofili
2015-06-14T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "3 boyutlu", "afganistan", "bamiyan", "buda", "budist", "projeksiyon", "taliban", "unesco" ]
Taliban’ın Afganistan’da yok ettiği iki kutsal Buda heykeli, 3 boyutlu ışık projeksiyonuyla yeniden canlandırıldı. Taliban güçleri 2001’in Mart ayında, sahte putlar olduğunu öne sürerek Buda heykellerini havaya uçurmıştu. Taliban yerel işçileri putları patlatmaya zorlamıştı. Buda heykelleri 1,500 yıl önce Afganistan’daki Bamiyan Vadisi’nde kayalara oyuldu. Dünya Kültürel Miras Alanı olan vadide, Buda heykellerinin enkazı on yıldan […]
Taliban’ın Afganistan’da yok ettiği iki kutsal Buda heykeli, 3 boyutlu ışık projeksiyonuyla yeniden canlandırıldı. Taliban güçleri 2001’in Mart ayında, sahte putlar olduğunu öne sürerek Buda heykellerini havaya uçurmıştu. Taliban yerel işçileri putları patlatmaya zorlamıştı. Buda heykelleri 1,500 yıl önce Afganistan’daki Bamiyan Vadisi’nde kayalara oyuldu. Dünya Kültürel Miras Alanı olan vadide, Buda heykellerinin enkazı on yıldan uzun süredir durmaya devam ediyordu. The Atlantic’teki habere göre, Çinli belgeselciler Janson Yu ve Liyan Hu heykellerin devasa projeksiyonlarını hazırladı. UNESCO ve Afgan hükümetinden izin aldıktan sonra, yapıtlarını ilk defa takdim etmek için Bamiyan Vadisi’ne gittiler. 3 boyutlu ışık projeksiyonları, bir zamanlar orijinal heykellerin bulunduğu devasa oyukların içini doldurdu. 150den fazla kişi bu gösteriyi izledi. Buda heykelleri yok edildiğinde sonra uluslararası çapta bir protesto yapılmıştı. Fakat UNESCO, arkeologlar ve Afgan hükümeti heykellerin restore edilip edilmeyeceği konusunda bir anlaşmaya varamadı. Huffington Post You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…15/06/budamı.jpg
null
arkeofili.com
don-kisot-un-yazari-cervantes-in-kemikleri-yeniden-gomuldu-arkeofili-2015-06-13t00-00-00
https://arkeofili.com/don-kisotun-yazari-cervantesin-kemikleri-yeniden-gomuldu/
Don Kişot'un Yazarı Cervantes'in Kemikleri Yeniden Gömüldü - Arkeofili
2015-06-13T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "Cervantes", "Madrid", "don kişot", "ispanya", "manastır", "yazar" ]
Birkaç sene önce İspanyol arkeologlar, 1616 yılında ölen Don Kişot’un yazarı Cervantes’in kalıntılarını aramaya başladı. 2011’de araştırmaya başlarken amaçları, kafatasından yüzünü yeniden canlandırmak ve sirozdan ölüp ölmediğini öğrenmekti. Cervantes’in elindeki ve göğsündeki ölüm öncesi oluşan yaralar, iskeletinin kimliğini tespit etmeyi kolaylaştıracaktı. Geçtiğimiz Mart ayında, Madrid’deki Trinitarian Manastırı’nda Cervantes’in olduğu düşünülen kalıntıların bulunduğu açıklandı. Şimdi ise Cervantes’in kalıntıları yeniden gömülüyor. […]
Birkaç sene önce İspanyol arkeologlar, 1616 yılında ölen Don Kişot’un yazarı Cervantes’in kalıntılarını aramaya başladı. 2011’de araştırmaya başlarken amaçları, kafatasından yüzünü yeniden canlandırmak ve sirozdan ölüp ölmediğini öğrenmekti. Cervantes’in elindeki ve göğsündeki ölüm öncesi oluşan yaralar, iskeletinin kimliğini tespit etmeyi kolaylaştıracaktı. Geçtiğimiz Mart ayında, Madrid’deki Trinitarian Manastırı’nda Cervantes’in olduğu düşünülen kalıntıların bulunduğu açıklandı. Şimdi ise Cervantes’in kalıntıları yeniden gömülüyor. İspanyol El País gazetesindeki habere göre, forensik ekibinin başındaki Francisco Exteberria, manastırdaki ölülerin gömüldüğü mahzende, 1612 ve 1630 tarihleri arasında gömülen, 6’sı erkek, 5’i kadın, 6’sı çocuk olmak üzere 17 kişi olduğunu öğrendi. Bulunan kalıntıların Cervamtes’e ait olduğuna dair kanıtlar oldukça kuvvetli olsa da, yine de ikinci dereceden kanıtlar: Cervantes’in ölüm belgesi Trinitarian rahibeleri tarafından gömüldüğünü belirtiyor. Ayrıca Cervantes manastırla aynı mahallede yaşamıştı, Don Kişot’u buranın rahibelerine adamıştı, ve Cervantes’in kızı da bu manastırda bir rahibe olmuştu. Fakat kemikler parçalar halinde ve birbirine karışmış olduğu için, arkeologlar iskelette, Cervantes olduğunu kesin olarak doğrulayacak ölüm öncesi yaraları belirleyemedi. Cervantes’in durumunda DNA da çok yardımcı olmuyor, çünkü kızkardeşinin gömüldüğü yer bilinse de o da başkalarıyla birlikte gömüldüğü için kemikleri belirlemek mümkün görünmüyor. Arkeologlar, Cervantes’in manastırda gömülü rahibe kızının iskeletini de kesin olarak tespit edebileceklerini düşünmüyor. Eğer Cervantes’in soyu yakın zamanlara kadar takip edilebilirse, ek olarak soy ağacı çalışmaları da araştırmaya yardımcı olabilir. 11 Haziran’da Madrid Belediye Başkanı Ana Botella tarafından, Cervantes’e resmi bir defin töreni yapıldı. Belediye Başkanı Botella Trinitarian Manastırı’nda Cervantes’e adadığı bir anıtın, ve kalıntıların bulduğu yeri işaretleyen bir plaketin açılışını yaptı. Anıtta birçok insanın gömüldüğü mezar-mahzendeki kemik kalıntıları da bulunuyor. Örnekler üzerinde daha fazla çalışma yapılıp yapılmayacağı, ve arkeologların yıllar önce Cervantes’in hayatı, görünüşü ve ölümüyle ilgili sorduğu soruların cevabını bulup bulmadığı şu anda belli değil. Forbes You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…5/06/cervant.jpg
null
arkeofili.com
peru-da-3800-yillik-rahibe-ve-politik-lider-figurinleri-bulundu-arkeofili-2015-06-13t00-00-00
https://arkeofili.com/peruda-3800-yillik-rahibe-ve-politik-lider-figurinleri-bulundu/
Peru'da 3800 Yıllık Rahibe ve Politik Lider Figürinleri Bulundu - Arkeofili
2015-06-13T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "Ritüel", "Sepet", "and", "antropomorfik", "caral", "figürin", "güney amerika", "heykelcik", "peru", "politik lider", "rahibe", "supe vadisi", "temel atma ritüeli" ]
Peru Kültür Bakanlığı 3,800 yıl önce antik Caral uygarlığı tarafından yapıldığı düşünülen üç figürin bulunduğunu açıkladı. Bakanlık figürinlerin “derin bir sembolik anlamı olan bir adağın” parçası olabileceğini de düşünüyor. Çamurdan yapılan figürinler, Peru’nun kuzeyinde günümüzde önemli bir arkeolojik alan olan Vichama antik şehrinde bulundu. Figürinler bir yapının içinde bulunan, hasırdan yapılmış ve pamuk ipliğiyle tutturulmuş  […]
Peru Kültür Bakanlığı 3,800 yıl önce antik Caral uygarlığı tarafından yapıldığı düşünülen üç figürin bulunduğunu açıkladı. Bakanlık figürinlerin “derin bir sembolik anlamı olan bir adağın” parçası olabileceğini de düşünüyor. Çamurdan yapılan figürinler, Peru’nun kuzeyinde günümüzde önemli bir arkeolojik alan olan Vichama antik şehrinde bulundu. Figürinler bir yapının içinde bulunan, hasırdan yapılmış ve pamuk ipliğiyle tutturulmuş bir sepetin içindeki ikinci bir hasır sepette keşfedildi. Antropomorfik figürinler birbirine bakar şekilde bulundu. Bakanlık figürinlerin büyük ihtimalle, yeni bir binanın temeli atılırken yapılan ritüellerde kullanıldığını söyledi. Siyah, sarı, beyaz ve kırmızı renklere boyanmış çıplak erkek ve kadın figürlerinin, politik liderleri temsil ettiği düşünülüyor. Erkek olan ilk figür hardal sarısı saça ve kırmızı boncuklardan yapılmış bir kolyeye sahip. Kadın olan figür kırmızımsı saça ve siyah dudaklara sahip. 28 parmaklı bir kadını betimleyen, ve diğerlerinden daha uzun olan üçüncü figürinin ise bir rahibeyi temsil ettiği düşünülüyor. Bu 28 parmaklı kadının beyaza boyalı yüzünde kırmızı noktalar bulunuyor. Rahibe figürininin siyah saçları, kırmızı bir alnı, ve siyah ile kırmızı bonckuklardan oluşan bir kolyesi var. Araştırmacılar bu figürinin boyunun diğer ikisinden daha uzun olması, kadın ve erkek figürininin arasında durması, ve 28 parmağı olması nedeniyle bir rahibe olabileceğini düşünüyor. Araştırma ekibi ayrıca aynı dikdörtgen yapıda iki adet, kumaşa sarılı ve sarı, mavi, turuncu kuştüyleriyle kaplı, vücutsuz kadın yüzü figürini de buldu. Ruth Shady’nin başında olduğu arkeolog ekibi, bu yapının özellikle adaklar için yapıldığını düşünüyor. Kültür bakanlığı açıklaması “Yüzler, yüz boyamaları, saç stilleri ve kadın yüzlerinin özellikleri, Supe Vadisi’ndeki Miraya arkeolojik alanında bulunan bir figürini hatırlatıyor. Bu yüzler büyük ihtimalle bir tanrıçayı ya da Caral uygarlığının sonuna doğru yaygın olan kadın ilkörneğini/modelini temsil ediyor” diyor. Amerikalar’ın en erken uygarlığı olduğu düşünülen Caral uygarlığı yaklaşık 5,000 yıl önce ortaya çıktı ve Peru’daki Supe Vadisi’nde yaşadı. Caral’lılar arkalarında piramit ve batık amfitiyatro gibi etkileyici mimari yapılar bıraktı. Chicago’daki Field Müzesi’nden Jonathan Haas, 2001de yapılan ve Caral şehrindeki yapıları MÖ 2600 ila 2000 yıllarına tarihleyen çalışmayla ilgil olarak “Caral’dan öğrendiklerimiz, erken And uygarlıklarının gelişimiyle ilgili düşündüklerimizi yeniden yazacak” demişti. Caral şehri, figürinlerin bulunduğu ve Güney Pasifik kıyısında olan Vichama arkeolojik alanından daha iç kısımlarda kalıyor. Fakat bakanlığın da açıklamasına göre tüm bu alanlar Caral Arkeolojik Bölgesi’nin bir parçası. AFP, TheBlaze.com, görseller: Peru Kültür Bakanlığı You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…015/06/lima6.jpg
null
arkeofili.com
isvec-yerlilerin-kafataslarini-torenle-polinezya-ya-geri-verdi-arkeofili-2015-06-13t00-00-00
https://arkeofili.com/isvec-yerlilerin-kafataslarini-torenle-polinezyaya-geri-verdi/
İsveç, Yerlilerin Kafataslarını Törenle Polinezya'ya Geri Verdi - Arkeofili
2015-06-13T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "Avrupa", "büyük okyanus", "fransız polinezyası", "iade", "isveç", "polinezya", "yerli" ]
Türkiye ve Orta Doğu’daki ülkelerde Avrupa ülkelerine götürülen tarihi eserlerin geri verilmesi tartışılırken, yerlilerin yaşadığı bölgelerde insan kalıntılarının, yani yerlilerin atalarının kalıntılarının geri verilmesi tartışmalı konulardan oluyor. Bunun bir örneği, İsveç’te Polinezyalı bir grup üyelerine 10 insan kafatasının verildiği törende görüldü. Polinezya, Büyük Okyanus’taki 3 büyük ada öbeğinden biridir. Hawaii, Paskalya Adası ve Yeni Zelanda’nın […]
Türkiye ve Orta Doğu’daki ülkelerde Avrupa ülkelerine götürülen tarihi eserlerin geri verilmesi tartışılırken, yerlilerin yaşadığı bölgelerde insan kalıntılarının, yani yerlilerin atalarının kalıntılarının geri verilmesi tartışmalı konulardan oluyor. Bunun bir örneği, İsveç’te Polinezyalı bir grup üyelerine 10 insan kafatasının verildiği törende görüldü. Polinezya, Büyük Okyanus’taki 3 büyük ada öbeğinden biridir. Hawaii, Paskalya Adası ve Yeni Zelanda’nın oluşturduğu üçgen biçiminde alana dağılmıştır. 1800lerde bu adalardan Fransa’ya ait olan Fransız Polinezyası bölümünde, on insan kafatası toplanmış ve 1884’te arkeolog Hjalmar Stolpe tarafından İsveç’e getirilmişti. Bu kafatasları Stockholm ve Uppsala’daki üniversitelerde saklanıyordu. Üniversite yetkilileri, Polinezyalı bir dernek olan Te Tupuna Te Tura’yla, kalıntıların ülkeye geri iade edilmesi konusunda çalıştı. İsveç’te yapılan bir törenle Polinezyalı bir grubun üyelerine verilen kafatasları, şimdi Markiz Adaları’na gömülecek. Radio New Zealand You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…06/polinezya.jpg
null
arkeofili.com
kolezyumun-vahsi-hayvan-asansoru-restore-edildi-arkeofili-2015-06-11t00-00-00
https://arkeofili.com/kolezyumun-vahsi-hayvan-asansoru-restore-edildi/
Kolezyum’un Vahşi Hayvan Asansörü Restore Edildi - Arkeofili
2015-06-11T00:00:00
Erman Ertuğrul
[ "amfitiyatro", "arena", "asansör", "gladyatör", "italya", "kolezyum", "restorasyon", "roma" ]
Roma döneminde gladyatörlerle savaşacak aslanları ve diğer vahşi hayvanları taşımak için yapılan Kolezyum’un asansörü, uzmanlar tarafından aslına uygun olarak restore edildi. İnsan gücüyle çalışan asansör, MS. 1. Ve 3. Yüzyıllar arasında vahşi hayvanları amfitiyatroya çıkarmak için kullanılıyordu. En ünlü 24 arenadan biri olan Kolezyum’daki asansörün restorasyonu yaklaşık 15 ay sürdü. Arkeoloji Direktörü Rossella Rea, “Her […]
Roma döneminde gladyatörlerle savaşacak aslanları ve diğer vahşi hayvanları taşımak için yapılan Kolezyum’un asansörü, uzmanlar tarafından aslına uygun olarak restore edildi. İnsan gücüyle çalışan asansör, MS. 1. Ve 3. Yüzyıllar arasında vahşi hayvanları amfitiyatroya çıkarmak için kullanılıyordu. En ünlü 24 arenadan biri olan Kolezyum’daki asansörün restorasyonu yaklaşık 15 ay sürdü. Arkeoloji Direktörü Rossella Rea, “Her asansörü kontrol etmek için 8 erkek ve ipleri kontrol etmesi için de 2-3 kişi gerekiyordu. Her anlamda burada gerçekleştirilenler muhteşem bir gösteri olmalıydı. Hayvanları arenaya çıkarabilmek için yaklaşık 200 kişi lazımdı.” Kolezyum Ölüm Tuzağı isimli dizinin yönetmeni Gray Glassman, “Eğer Antik Roma bir facebook sayfası olsaydı profil fotoğrafı Kolezyum olurdu. Tarihin bir parçası olmak paha biçilemez. ” Dedi. Kolezyum’da arenaya çıkarılan hayvanlar arasında aslanlar, leoparlar, ayılar, kurtlar, devekuşları ve geyikler vardı. Arkeologlar bu hayvanların kemiklerini ve kafataslarını Kolezyum’un bodrum katında bulmuştu. nbcnews You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…06/kolezyum6.jpg
null
arkeofili.com
nigdede-arkeolojik-kazilar-basliyor-arkeofili-2015-06-11t00-00-00
https://arkeofili.com/nigdede-arkeolojik-kazilar-basliyor/
Niğde’de Arkeolojik Kazılar Başlıyor - Arkeofili
2015-06-11T00:00:00
Erman Ertuğrul
[ "kınık", "niğde", "porsuk höyük", "tepecik", "tyana" ]
Niğde’de gerçekleştirilen arkeolojik kazılar 2015 yılında da hız kesmeden çalışmalara devam ediyor. Prof. Dr. Erhan Bıçakçı’nın kazı başlanlığını yaptığı Tepecik, Prof. Dr. Dominigue Paul Beyer’in kazı başkanlığını yaptığı Porsuk Höyük ve Bor İlçesine bağlı Kemerhisar Beldesinde Antik Tyana Kenti Niğde tarihini gün yüzüne çıkarıyor. Niğde’nin Altınhisar ilçesi Yeşilyurt Beldesi’nde bulunan Kınık Höyük’te 4 Haziran’da kazı […]
Niğde’de gerçekleştirilen arkeolojik kazılar 2015 yılında da hız kesmeden çalışmalara devam ediyor. Prof. Dr. Erhan Bıçakçı’nın kazı başlanlığını yaptığı Tepecik, Prof. Dr. Dominigue Paul Beyer’in kazı başkanlığını yaptığı Porsuk Höyük ve Bor İlçesine bağlı Kemerhisar Beldesinde Antik Tyana Kenti Niğde tarihini gün yüzüne çıkarıyor. Niğde’nin Altınhisar ilçesi Yeşilyurt Beldesi’nde bulunan Kınık Höyük’te 4 Haziran’da kazı çalışmalarına başlandı. Tepecik ve Porsuk Höyük kazılarına ise Temmuz ayında başlanacak. İtalya’nın Pavia Üniversite’sinden Prof. Dr. Lorenzo D’alfonso’nun başkanlığını yaptığı Kınık Höyük kazılarında, 2014 yılında Niğde Müzesi envanterine 17 adet eser kazandırılmıştı. You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…15/06/niğde2.jpg
null
arkeofili.com
cinde-tarihoncesi-mezarlarda-kurban-edilmis-insanlar-bulundu-arkeofili-2015-06-08t00-00-00
https://arkeofili.com/cinde-tarihoncesi-mezarlarda-kurban-edilmis-insanlar-bulundu/
Çin’de Tarihöncesi Mezarlarda Kurban Edilmiş İnsanlar Bulundu - Arkeofili
2015-06-08T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "dekorasyon", "insan kurbanı", "kemik kehaneti", "kurban", "mezar hediyesi", "mezarlık", "quija", "tarihöncesi", "çin" ]
Kuzeybatı Çin’de Mogou köyünün yakınında, bir kısmına kurban edilmiş insanların gömüldüğü yüzlerce mezardan oluşan bir tarihöncesi mezarlık bulundu. Gömütler yaklaşık 4,000 önceye, bölgede yazının bulunmasından önceki bir zamana tarihleniyor. Sadece bir arkeolojik sezon içinde, 2009’un Ağustos ve Kasım ayları arasında, bu alanda neredeyse 300 mezar ortaya çıkarıldı. 2008 ve 2011 arasında devam eden çalışmalarda da […]
Kuzeybatı Çin’de Mogou köyünün yakınında, bir kısmına kurban edilmiş insanların gömüldüğü yüzlerce mezardan oluşan bir tarihöncesi mezarlık bulundu. Gömütler yaklaşık 4,000 önceye, bölgede yazının bulunmasından önceki bir zamana tarihleniyor. Sadece bir arkeolojik sezon içinde, 2009’un Ağustos ve Kasım ayları arasında, bu alanda neredeyse 300 mezar ortaya çıkarıldı. 2008 ve 2011 arasında devam eden çalışmalarda da yüzlerce mezar daha bulundu. Mezarlar yerin altına kazılmıştı, ve hepsi Kuzeybatı yönüne doğru yönlendirilmişti. Bazı mezarların küçük odacıları ya da hazneleri de bulunuyordu. Ölünün yanındaki bu haznelere iyi kalitede seramikler konuluyordu. Arkeologlar bazı mezarların da üstünün tepesinin bir tortu tabakasıyla kaplandığını fark etti, bu tepeler mezarların yerlerini işaretliyor olabilirdi. Aileler de Kurban Edilen İnsanlar da Gömülmüş Mezarların içinde, yine Kuzeybatıya dönük şekilde, birlikte gömülmüş aileler ortaya çıkarıldı. Bu aileiler kolyeler, silahlar ve dekore edilmiş seramikler gibi çok çeşitli eşyalarla gömülmüştü. Mezarlarda kurban edilmiş insanlar da belirgin şekilde görülüyordu. Chinese Cultural Relics (Çin Kültürel Eserleri) dergisindeki açıklamaya göre “bir mezarda, kurban edilen insan kol ve bacakları bükülmüş, ve yüzü mezar haznesine dönük olarak, bir yanına yatırılmştı. Kemikler oldukça iyi korunmuş ve bu bireyin yaşının 13 olduğu tahmin ediliyor.” Mezar Hediyeleri Mezarda bulunan eşyaların arasında kazınmış desenlerle dekore edilmiş çanak çömlekler de var. Bazı çömleklerde, çömlekçi “O” harfi şeklinde birçok çizik yapmış, bu O’lar da çömlek üstünde bir desen yaratmış. Bazen de “O” yerine çömlekçi, çömleğin üst kısmında dalgalı çizgiler çizmiş. Araştırmacılar ayrıca silah olarak kullanılmış olabilecek buluntular da buldu. Balta, hançer, bıçak ve taştan topuz başları yanında, araştırmacıların kesmek için kullanıldığını düşündüğü bronzdan kılıçlar da bulundu. Mezarlıkta ayrıca geleceği tahmin etmek için yapılan ritüellerde kullanılmış olabilecek “kemik kehaneti yığınları” da bulundu. Kemiklerden kehanette bulunmak antik dünyada sıklıla uygulanan bir gelenekti. Hatta yüzyıllar sonra Çin’de yazı geliştiğinde, yazılan ilk metinler kehanet için kullanılan kemikler üzerineydi. Quija Kültürü Mezarların çoğu, yukarı Sarı Irmak vadisinde yaşamış ve benzer desenlere sahip eşyalar kullanmış Quija insanlarına ait. Çin’in Kuzeybatı Üniversitesi’nde profesör Chen Hongahi’nin “A Companion to Chinese Archaeology” (Çin Arkeolojisi için El Kitabı) kitabında yazdığına göre “Quija kültürü alanları bütün yukarı Sarı Irmak kıyısında geniş bir bölgede bulunuyor.” Honghai Quija kültürü insanlarının kısmen kurak bir bölgede yaşadığını belirtiyor. Bu koşullara alışmak için Quija insanları kurak iklime uygun olan akdarı yetiştirdi ve domuz, koyun ve keçi de dahil olmak üzere çeşitli hayvanlar yetiştirdi. Quija kültürü insanları gösterişsiz yerleşimlerde yaşadı, ve evleri bazen kısmen toprak altındaydı. “Yapıların kalıntıları genelde kare ya da dikdörtgen, ve çoğunlukla kısmen toprak altında” diyor Honghai. Bilimadamları Quija insanlarının neden insan kurban ettiğini, ya da kimleri kurban ettiğini şimdilik bilemiyor. Honghai, diğer toplulukları fethedip, onları köle olarak kullanmış ya da kurban etmiş olabileceklerini söylüyor. Livescience, görseller: Chinese Cultural Relics You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…5/05/kurban1.jpg
null
arkeofili.com
misir-da-iki-muze-kuratoru-kacakciliktan-tutuklandi-arkeofili-2015-06-09t00-00-00
https://arkeofili.com/misirda-iki-muze-kuratoru-kacakciliktan-tutuklandi/
Mısır'da İki Müze Küratörü Kaçakçılıktan Tutuklandı - Arkeofili
2015-06-09T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "Mısır", "kahire müzesi", "kaçakçılık", "küratör", "polis", "tarihi eser kaçakçılığı", "yağma" ]
Mısır Eski Eserler Bakanlığı, Kahire’de açılacak olan yeni müzenin iki küratörünün eserleri çaldıkları ve sahteleriyle değiştirdikleri iddiasıyla tutuklandığını açıkladı. 2011’de Hüsni Mübarek indirilmesiyle sonuçlanan başkaldırılar ve müteakip politik karışıklıkla birlikte, ülkede kültürel mirasın yağmasında bir artış görülüyor. Yeni devasa Mısır Uygarlığı Milli Müzesi UNESCO’nun işbirliğiyle yapıldı ve daha ziyaretçilere açılmadı. Eski Eserler Bakanı Mamdouh al-Damati “İki […]
Mısır Eski Eserler Bakanlığı, Kahire’de açılacak olan yeni müzenin iki küratörünün eserleri çaldıkları ve sahteleriyle değiştirdikleri iddiasıyla tutuklandığını açıkladı. 2011’de Hüsni Mübarek indirilmesiyle sonuçlanan başkaldırılar ve müteakip politik karışıklıkla birlikte, ülkede kültürel mirasın yağmasında bir artış görülüyor. Yeni devasa Mısır Uygarlığı Milli Müzesi UNESCO’nun işbirliğiyle yapıldı ve daha ziyaretçilere açılmadı. Eski Eserler Bakanı Mamdouh al-Damati “İki küratör, Luksor’daki Karnak Tapınağı’nda bulunmuş Kral Menkaure’nin firavun heykeli ile, İslami dönemden kalma bir feneri sahteleriyle değiştirirken yakalandı” dedi. Müzenin deposundan çalınan antik İslami eserlerin Londra’da açık arttırmada ortaya çıkması üzerine başlayan polis soruşturması sonucu iki küratör tutuklandı. Yapılan açıklamaya göre, bakanlığa mensup bir komite tarihöncesi zamandan günümüze kadar tarihlenen paha biçilmez eserlerin bir envanterini yapacak. AFP You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…5/06/küratör.jpg
null
arkeofili.com
urdunde-14-000-yillik-tarim-izleri-bulundu-arkeofili-2015-06-10t00-00-00
https://arkeofili.com/urdunde-14-000-yillik-tarim-izleri-bulundu/
Ürdün’de 14.000 Yıllık Tarım İzleri Bulundu - Arkeofili
2015-06-10T00:00:00
Erman Ertuğrul
[ "buzul çağ", "fauna", "iklim", "kara çöl", "tarım", "tohum", "ürdün" ]
Ürdün’de birkaç yıldır çalışan arkeologlar, erken insanların tarıma geçişi hakkında önemli bulgular elde etti. Kara Çöl’de 14.000 yıl öncesine ait buluntular, insanlığın uygarlık öncesi kültür ve çevre anlayışına ışık tutuyor. Kara Çöl’ün o zamanlar daha çok yağış aldığı ve insan yerleşimine daha uygun olduğu düşünülüyor. Kopenhag Üniversitesi Arkeoloğu  Tobias Richter, “Güneybatı Asya’da bulmayı beklemediğimiz şaşırtıcı […]
Ürdün’de birkaç yıldır çalışan arkeologlar, erken insanların tarıma geçişi hakkında önemli bulgular elde etti. Kara Çöl’de 14.000 yıl öncesine ait buluntular, insanlığın uygarlık öncesi kültür ve çevre anlayışına ışık tutuyor. Kara Çöl’ün o zamanlar daha çok yağış aldığı ve insan yerleşimine daha uygun olduğu düşünülüyor. Kopenhag Üniversitesi Arkeoloğu Tobias Richter, “Güneybatı Asya’da bulmayı beklemediğimiz şaşırtıcı deliller elde ettik. Bu kanıtlar, son buzul çağının sonunda tarım teknikleri geliştirmeye başlayan avcı toplayıcı toplumlar hakkındaki görüşlerimizi değiştiriyor. Suriye sınırına bakan kayalık, kurak volkanik bazaltın altından 14.000 yıllık çocuk ve yetişkin kemikleri bulundu. Kemiklerin, tohumların ve diğer kalıntıların incelenmesiyle bilim adamları, 14.000 yıl önce bölgedeki tarıma başlangıcı, yerleşmeyi ve büyük insan toplulukları hakkında bilgi edinmeyi ümit ediyor. Çalışma ekibinden Elin Estrup, “Daha sonra burada ne tür şeyler yetiştiğini bize anlatabilecek farklı bitki türleri tespit edebiliriz. Şu anda burası bir çöl olduğu için hayal etmek çok zor fakat binlerce yıl önce burası çok yeşil ve güzeldi. Bunu bitki kalıntılarına bakarak söyleyebiliriz.” Ekip, Kara Çöl’de ilerleyen zamanlarda yapılacak çalışmalarla, iklimin ve çevrenin zaman içinde nasıl değiştiğine dair daha net bilgi edinmeyi ve bu bölgenin insan uygarlıklarının gelişimindeki etkisini öğrenmeyi ümit ediyor. euronews You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…15/06/ürdün1.jpg
null
arkeofili.com
kanada-da-tamamen-yeni-bir-dinozor-cinsi-kesfedildi-arkeofili-2015-06-05t00-00-00
https://arkeofili.com/tacli-bir-kafa-yapisina-sahip-tamamen-yeni-bir-dinozor-cinsi-kesfedildi/
Kanada'da Tamamen Yeni Bir Dinozor Cinsi Keşfedildi - Arkeofili
2015-06-05T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "boynuz", "cins", "dinozor", "kanada", "paleontoloji", "regaliceratops", "taçlı", "triceratops", "yaka" ]
Yeni bir araştırma, yaklaşık 70 milyon yıl önce, taça benzer bir yakası, burnunda uzun bir boynuzu ve gözleri üzerinde de iki küçük boynuzu olan garip görünüşlü bir dinozorun günümüzde Kanada’nın Alberta eyaleti olan topraklarda yaşadığını ortaya koydu. Triceratops türünün bir akrabası olan yeni dinozor türünün kafatası 10 yıl önce Peter Hews adında bir adam tarafından keşfedilmişti. […]
Yeni bir araştırma, yaklaşık 70 milyon yıl önce, taça benzer bir yakası, burnunda uzun bir boynuzu ve gözleri üzerinde de iki küçük boynuzu olan garip görünüşlü bir dinozorun günümüzde Kanada’nın Alberta eyaleti olan topraklarda yaşadığını ortaya koydu. Triceratops türünün bir akrabası olan yeni dinozor türünün kafatası 10 yıl önce Peter Hews adında bir adam tarafından keşfedilmişti. Hews bir yamaçtan çıkan kemikleri fark ettikten sonra araştırmacılar fosili kazdı ve üstünde çalışmalar yürüttü. Araştırmalar sonucu fosilin, tamamen yeni bir boynuzlu dinozor cinsine (ve türüne) ait olduğu ortaya çıktı. Araştırmacılar alışılmadık görünümlü dinozora Regaliceratops peterhewsi ismini verdi. Latince olan regalis kelimesi “kraliyete ait” anlamına geliyor ve dinozorun emsalsiz taç benzeri kafasına (ve araştırmayı yapan Kanada Kraliyet Tyrrell Paleontoloji Müzesi’ne) atıfta bulunuyor. Yunanca olan ceratops ise “boynuzlu yüz” anlamına geliyor. Fakat araştırmacılar dinozorun lakabı olan “Hellboy”un çok daha popüler olduğunu da ekledi. Paleobiyolog Caleb Brown, bu kafatasının, boynuzlu dinozorların Alberta’nın bu bölgesinde yaşadığına dair ilk kanıt olduğunu belirtti. Brown “Fakat kafatası örneği laboratuvarda içinde olduğu kayadan çıkarılıp hazırlanana kadar, bütün anatomisi ve ilginç özellikler silsilesi ortaya çıkarılmamıştı. Hazırlandıktan sonra yeni bir tür ve beklenmedik bir tür olduğu belliydi. Müzeyi ziyaret eden bir çok boynuzlu dinozor uzmanı, onu laboratuvarda gördüğünde birkaç kere bakmak zorunda kaldı ” dedi. Brown, kafatasının yeni bir tür olduğunun oldukça açık olduğunu belirtti. Yüzdeki boynuzların kendine özgü boyutları ve şekli ile kafatasının arkasındaki zırhımsı yaka, yeni bir türe ait olduğunun en büyük göstergeleri. Regaliceratops peterhewsi aslında Triceratops’a oldukça benzer olsa da, burnu daha uzun ve gözlerinin üzerindeki boynuzlar “komik derecede küçük” diyor Brown. Fakat Brown’a göre en etkileyici olan kafatasının arkasındaki yaka. Buradaki çıkıntılar, bir orta dikeni olan beşgenlerden yapılma bir haleyi andırıyor ve Brown’a göre “tüm bunların birleşimi bir taca benziyor.” Yeni bulunan dinozorda ayrıca ilginç bir kısa ve uzun boynuz kombinasyonu var. Araştırmacılar genelde boynuzlu dinozorları iki kategoriye ayırıyor. Chasmosaurine’lerde burun üzerinde küçük, gözler üzerinde büyük bir boynuzü ve uzun bir yaka oluyor. Centrosaurine’lerde ise büyük bir boynuz burun, küçük göz boynuzları ve kısa bir yaka oluyor. Brown “Bu yeni tür bir Chasmosaurine olmasın arağmen, Centrosaurine’lere daha yakın kafatası özellikleri var. Yeni dinozor ayrıca, Centrosaurine’lerin soyunun tükenmesinden sonraki bir dönemde yaşamış” diyor. Regaliceratops peterhewsi, evrimsel bir yakınlaşmayı gösteren ilk boynuzlu dinozor örneği. Yani bu iki farklı grup dinozorun, birbirinden bağımsız olarak benzer fiziksel özellikler geliştirdiği görülüyor. Araştırmacılar daha fazla Regaliceratops peterhewsi fosili aramayı planlıyor. Aynı zamanda kafatasının da dijital rekonstrüksiyonları yapılıyor. Brown “Bu keşif, orada biryerde bizim henüz bulamadığımız başla boynuzlu dinozorları olduğunu öneriyor, biz de bu yeni türleri arayacağız” diyor. Livescience You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…/06/hellboy3.jpg
null
arkeofili.com
istanbul-da-kucukcekmece-tarih-muzesi-aciliyor-arkeofili-2015-06-02t00-00-00
https://arkeofili.com/istanbulda-kucukcekmece-tarih-muzesi-aciliyor/
İstanbul'da Küçükçekmece Tarih Müzesi Açılıyor - Arkeofili
2015-06-02T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "açılış", "belediye", "istanbul", "küçükçekmece", "küçükçekmece tarih müzesi", "müze", "yarımburgaz" ]
İstanbul’daki Küçükçekmece semtinin tarihini kuruluşundan bugüne kadar anlatan Küçükçekmece Tarih Müzesi, yarın, 3 Haziran günü ziyaretçilere açılıyor. Müze, Küçükçekmece belediye binasında açılacak. Müze çalışmaları 3 yıl sürdü. Küçükçekmece’nin geçmişi, İstanbul’un da en eski yerleşim yeri olan Yarımburgaz Mağarası’na kadar uzanıyor. Müzede Küçükçekmece’nin tarihöncesi ve antik kalıntıları yanında, yakın tarihi ve soysal kültürel yaşamı da inceleniyor. Belediyenin […]
İstanbul’daki Küçükçekmece semtinin tarihini kuruluşundan bugüne kadar anlatan Küçükçekmece Tarih Müzesi, yarın, 3 Haziran günü ziyaretçilere açılıyor. Müze, Küçükçekmece belediye binasında açılacak. Müze çalışmaları 3 yıl sürdü. Küçükçekmece’nin geçmişi, İstanbul’un da en eski yerleşim yeri olan Yarımburgaz Mağarası’na kadar uzanıyor. Müzede Küçükçekmece’nin tarihöncesi ve antik kalıntıları yanında, yakın tarihi ve soysal kültürel yaşamı da inceleniyor. Belediyenin müze için hazırladığı tanıtım metni: “İstanbul’un en eski yerleşim yerinin Küçükçekmece Gölü’nün kuzeyinde bulunan Yarımburgaz Mağarası olduğu kabul edilmektedir. Tarihi bakımından birinci derecede önem arz eden bu yerleşim mağarası, Küçükçekmece’nin yüksek kesimlerinde bulunmakta, Roma, Geç Antik ve Bizans dönemlerinde yerleşim yeri olarak bilinen bu bölgeye Regium ya da Region adı verilmektedir. Region’a ilişkin en eski bilgilere MÖ. II. yüzyıla ait kaynaklarda rastlanır. Küçükçekmece’de tarihin başlangıcına dair bazı kodları yapılan çeşitli araştırmalar, arkeolojik kalıntıların gün yüzüne çıkması sayesinde yeniden öğrenmekteyiz. Bu araştırmaların bir kısmı da Küçükçekmece Gölü ve çevresinde yapılmaktaydı. Birinci derecede antik çağın izlerini bulmak amacıyla Küçükçekmece’de, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde birçok kazılar yapılmış ve bu kazılarda birtakım bulgular elde edilmiştir. Arkeolojik kazı çalışmaları halen günümüzde de devam etmektedir. Burada ortaya çıkarılan tarihi eserler, İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin en önemli buluntuları arasında yer almaktadır. Bu eserler ve antik bulgular, insanlığın ilk yerleşim yerlerinden biri olan Küçükçekmece’nin geçmişten günümüze önemi, stratejik konumu ve tarihi geçmişi hakkında bilimsel veriler ortaya koymaktadır. Küçükçekmece’nin İstanbul ve bölgenin ilk yerleşim yeri olması, arkeologları, sanat tarihçileri ve tarihçileri, araştırmacıları ve daha pek çok ilgili ya da ilgisiz kimseleri heyecanlandıran bir bilgi olsa gerek. Yaklaşık üç yılı bulan çalışma ve araştırmalarımız sonucunda elde ettiğimiz veriler şimdi ilçe tarihini anlatan bir müze ile izleyicilerini ağırlayacak. Bu müze ile Küçükçekmece’nin tarihi, antik kalıntıları, imara açılması ve imar durumu, sosyal ve kültürel yaşam, spor ve Küçükçekmece’den simgeler gibi başlıklar altında bir tarih okuması yapılabilecek.” Bir belediyenin geçmişini sahiplenip böyle bir adım atması çok sevindirici. Her belediyenin buna benzer girişimlerde bulunmasını umut ediyoruz, ki sadece İstanbul değil Türkiye’deki her yörenin bu çeşit bir çalışmanın yapılabileceği uzun bir tarihi olduğu şüphesiz. İnsan haber. görseller: Küçükçekmece Belediyesi You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…/06/çekmece2.jpg
null
arkeofili.com
350-yillik-soylu-kadin-kocasinin-kalbi-ile-birlikte-bulundu-arkeofili-2015-06-04t00-00-00
https://arkeofili.com/350-yillik-soylu-kadin-kocasinin-kalbi-ile-birlikte-bulundu/
350 Yıllık Soylu Kadın Kocasının Kalbi ile Birlikte Bulundu - Arkeofili
2015-06-04T00:00:00
Erman Ertuğrul
[ "Louise de Quengo", "fransa", "kalp", "manastır", "mezar", "rennes", "soylu", "tabut", "şapel" ]
Fransa’da bir manastırda kurşun tabutun içinde kıyafetleriyle birlikte bulunan 350 yıllık soylu kadının yanında kocasının kalbi bulundu. 17. yüzyıldan kalma bedeni günümüze kadar çok iyi koruyan kurşun tabut, Fransa’nın Kuzeybatı kenti Rennes’te ortaya çıkarıldı. 145 santimetre boyundaki ceset, Mart ayında Saint-Joseph Manastırının şapelinde taş bir mezarın içinde keşfedildi. Ceset büyük olasılıkla 1656 yılında 60’lı yaşlarında […]
Fransa’da bir manastırda kurşun tabutun içinde kıyafetleriyle birlikte bulunan 350 yıllık soylu kadının yanında kocasının kalbi bulundu. 17. yüzyıldan kalma bedeni günümüze kadar çok iyi koruyan kurşun tabut, Fransa’nın Kuzeybatı kenti Rennes’te ortaya çıkarıldı. 145 santimetre boyundaki ceset, Mart ayında Saint-Joseph Manastırının şapelinde taş bir mezarın içinde keşfedildi. Ceset büyük olasılıkla 1656 yılında 60’lı yaşlarında ölen Louise de Quengo’a ait. Geçtiğimiz Salı günü arkeologlar tarafından yapılan açıklamaya göre, dulun hemen yanında kocası Toussaint de Perrein’in kalbi bulundu. Louise de Quengo’nun kocası öldükten sonra kalbini sakladığı düşünülüyor. Alanda aynı zamanda dört tane daha kurşun tabut ve 800 tane mezar daha bulundu. Fakat onların günümüze kadar çok iyi korunarak gelmiş dul Quengo’nun tersine sadece iskeletleri vardı. Dul Quengo’nun pelerinin altında ellerinin haç tutar vaziyette bulunduğunu söyleyen arkeologlar, kadının pelerinin ve ayakkabılarının yanısıra beyninin, saçlarının ve iç organlarının da hala sağlam olduğunu belirtiyor. theguardian You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…15/06/soylu2.jpg
null
arkeofili.com
ingiltere-de-kafasi-bacaklarinin-arasinda-gomulu-iskelet-bulundu-arkeofili-2015-06-03t00-00-00
https://arkeofili.com/ingilterede-kafatasi-bacaklarinin-arasinda-gomulu-iskelet-bulundu/
İngiltere'de Kafası Bacaklarının Arasında Gömülü İskelet Bulundu - Arkeofili
2015-06-03T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "Ritüel", "cellat", "gladyatör", "idam", "inanış", "infaz", "ingiltere", "kelt", "roma", "traianus sütunu", "trajan sütunu" ]
İngiltere, Londra’da şehir merkezinde yapılan bir kazıda, başı ayrılmış ve kafatası bacaklarının arasına konulmuş bir iskelet keşfedildi. Roma dönemine tarihlenen kalıntılar, 42 km’lik Crossrail Project isminde bir raylı sistem inşaatı sırasında bulundu. İskelet diğer buluntularla birlikte, Roma dönemi Britanyası hakkında uzun süreli görüşleri sorguluyor ve Kelt uygulamaları ile korkutucu Roma geleneklerine ışık tutuyor. Başsız iskeletin yanında, Kazıyı […]
İngiltere, Londra’da şehir merkezinde yapılan bir kazıda, başı ayrılmış ve kafatası bacaklarının arasına konulmuş bir iskelet keşfedildi. Roma dönemine tarihlenen kalıntılar, 42 km’lik Crossrail Project isminde bir raylı sistem inşaatı sırasında bulundu. İskelet diğer buluntularla birlikte, Roma dönemi Britanyası hakkında uzun süreli görüşleri sorguluyor ve Kelt uygulamaları ile korkutucu Roma geleneklerine ışık tutuyor. Başsız iskeletin yanında, Kazıyı gerçekleştiren Museum of London Archaeology (Londra Arkeolojisi Müzesi) ekibi bir Roma yolunun kenarında düzgünce dizilmiş birkaç kafatası da buldu. Şehrin bu bölümünde başka kafatasları da bulunduğu için, burada bulunan dizili kafataslarıyla ilgili teori de eski bir mezarlıktan buraya nehirle taşınmış olmasıydı. Thames Nehrinin eski bir kolu olan Wallbrook nehri Londra’nın bu bölümünden geçiyordu, ve mezarlığın topraklarını aşındırarak kemikleri buraya taşımış olabilirdi. Fakat son keşfedilen kafatasları bu nehir teorisine uymuyor. Projenin baş arkeologu Jay Carver “Bu keşiflerin hepsi doğal çevrenin etkisiyşe açıklanamaz. Bence burada bir karışım var. Kafataslarının bazıları buraya nehrin aşındırmasıyla gelmiş olabilir. Fakat Londra’nın bu bölümünün bir idam ve teşhir alanı olduğu yönündeki kanıtlar da gittikçe artıyor” diyor. Bu teori, yakın bir yerde yapılan kelepçeli bir bilek ve prangaların keşfini de açıklayabilir. Yakındaki Roma amfitiyatrosunda savaşan gladyatörlerin de sıklıkla rakiplerinin başlarını kestiği biliniyor. Amfitiyatroda ayrıca suçlular da idam ediliyordu. Bu suçluların kafatasları da, diğer insanları caydırmak için direklerde sergilenirdi. Kafatasları ayrıca, savaşta düşmanlarının kafasını kesen ve ganimet olarak teşhir eden Romalı ve Britanyalı kafa avcıları tarafından da toplanmış olabilir. Roma İmparaorluğu boyunca bu şekilde kafa almanın kanıtları görülür. Roma’daki Traianus Sütunu’ndaki rölyeflerde Romalılar düşmanlarının kafasını keserken görülür. Fakat Carver ve ekibi bulunan kafataslarında, kazıklara geçirilen kafalarda görülecek yara ve izlerle karşılaşmadı. Bazı uzmanlar da kafataslarının sadece toprağın üstüne konulmuş olabileceğini düşünüyor. Bu teori, kafataslarının ritüel bir adak olarak yere konulduğu, ve bir ceza veya infazla alakası olmadığı ihtimalini ortaya çıkarıyor. İngiltere boyunca, pagan Kelt inanışları, Roma diniyle bir arada varlığını sürdürdü ve hatta birbirine karıştı. En eski Kelt inanışlarından birine göre kafa, insanın kuvvetinin ve bilgeliğinin toplandığı eşsiz güç kaynağıydı. Biri öldüğünde kafası tanrılara vermeye layık bir adak olarak görülürdü, ve bedenden ayrılıp ritüel olarak tanrılara adanırdı. Bu inanış bazı Londra kafataslarının kayıp çene kemiklerini de açıklayabilir: hayatta kalanlar bazen ölenlerin kemiklerinin parçalarını, kötü ruhlardan korunmak için saklardı. The Telegraph You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…/bacakarası1.jpg
null
arkeofili.com
yunan-adasi-naxos-ta-neandertal-izleri-bulundu-arkeofili-2015-06-02t00-00-00
https://arkeofili.com/yunan-adasi-naksada-neandertal-izleri-bulundu/
Yunan Adası Naxos'ta Neandertal İzleri Bulundu - Arkeofili
2015-06-02T00:00:00
Erman Ertuğrul
[ "homo sapiens", "naxos", "neandertal", "taş alet", "yunanistan" ]
Yapılan yeni bir araştırmaya göre Yunanistan’ın Nakşa adasında bir zamanlar Neandertallerin yaşadığı keşfedildi. Kanada Enstitüsü’nün Nakşa’nın başkentinin 3 kilometre kuzeybatısında yer alan turistik bir alanda başlattığı kazı çalışmalarında, 260.000 yıl önceye kadar giden erken insan yaşamına dair bir dizi obje bulundu. 2013 yılında yapılan araştırmalarda, yüzeyde bulunan buluntuların çoğunluğunu oyulmuş taşlar oluşturuyor. Bölgede seramik buluntular […]
Yapılan yeni bir araştırmaya göre Yunanistan’ın Nakşa adasında bir zamanlar Neandertallerin yaşadığı keşfedildi. Kanada Enstitüsü’nün Nakşa’nın başkentinin 3 kilometre kuzeybatısında yer alan turistik bir alanda başlattığı kazı çalışmalarında, 260.000 yıl önceye kadar giden erken insan yaşamına dair bir dizi obje bulundu. 2013 yılında yapılan araştırmalarda, yüzeyde bulunan buluntuların çoğunluğunu oyulmuş taşlar oluşturuyor. Bölgede seramik buluntular oldukça nadir ve daha geç dönemlerde görülüyor. Merkez Arkeoloji Kurulu, araştırmanın devam edebilmesi için, buluntuların tarihlenmesini sağlayacak ve Kiklad adalarının tarihöncesi verilerini değiştirebilecek beş yıllık programı onayladı. Yakın zamana kadar arkeologlar, adadaki insan aktivitelerinin çok daha geç dönemlerde başladığını düşünüyordu. Adada yaklaşık olarak MÖ. 5.000 yıllarında başladığı düşünülen insan aktivitesinin, 1981 yılındaki keşiflerle birlikte yanlış olduğu anlaşıldı. Adada başlatılan yeni programın birden çok amacı var. Bunlardan biri, erken insanların Ege havzasından Avrupa’ya ne zaman göç ettiğini açıklığa kavuşturmak için arkeolojik alanı bilimsel tekniklerle tarihlendirmek. Bir diğeri ise taş aletlerin incelenmesi yoluyla Homo sapiensler ve Neandertaller arasındaki ilişki hakkında daha fazla bilgi edinmek. newsbomb You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…5/05/nakşa1.jpeg
null
arkeofili.com
roma-da-titus-un-zafer-taki-nin-kalintilari-bulundu-arkeofili-2015-05-31t00-00-00
https://arkeofili.com/romada-titusun-zafer-takinin-kalintilari-bulundu/
Roma'da Titus'un Zafer Takı'nın Kalıntıları Bulundu - Arkeofili
2015-05-31T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "ark", "circo massimo", "circus maximus", "eritre", "imparator", "luna", "mermer", "roma", "roma imparatorluğu", "senato", "titus", "zafer takı" ]
Arkeologlar, Roma’da Circus Maximus’un doğu ucunda, Roma Senatosu tarafından MS 81 yılında inşa edilmiş az bilinen bir  Titus Zafer Takı’nın mermer kalıntılarını buldu. Tak imparator Titus’un öldüğü yıl inşa edilmiş. Circus Maximus, ya da İtalyanca Circo Massimo antik bir hipodrom ve kitlesel eğlenceler için toplanma yeriydi. Zafer takında, Titus’un MS. 66-73 yıllarındaki ilk Yahudi-Roma savaşındaki zaferleri anılıyor. Takın […]
Arkeologlar, Roma’da Circus Maximus’un doğu ucunda, Roma Senatosu tarafından MS 81 yılında inşa edilmiş az bilinen bir Titus Zafer Takı’nın mermer kalıntılarını buldu. Tak imparator Titus’un öldüğü yıl inşa edilmiş. Circus Maximus, ya da İtalyanca Circo Massimo antik bir hipodrom ve kitlesel eğlenceler için toplanma yeriydi. Zafer takında, Titus’un MS. 66-73 yıllarındaki ilk Yahudi-Roma savaşındaki zaferleri anılıyor. Takın genişliği 17 metre, derinliği ise 15 metreydi. Sütunları ise 10 metre uzunluğundaydı. Tak İtalya’nın günümüz Eritre şehrinde kalan antik Luna şehrine özgü mermerlerle yapılmıştı. Arkeologlar henüz takın traverten mermerden yol döşemesini, üç ön sütun kaidesini, ve dördüncü sütun kaidesinin bir kısmını açığa çıkardı. Ön yüzü dört serbest duran sütunla dekore edilen üçlü kemerin üstünde bronzdan bir dört alı at arabası heykeli vardı. Buradan bir merdivenle Circus Maximus’a iniliyordu. Başarı kazanmış general ya da imparatorları şereflendiren zafer alayı, kalabalıktan gelen tezahürat eşliğinde Circus Maximus etrafında dolaşır, ve sonra bu takın altından geçerek Jüpiter Capitolinus Tapınağı’na doğru yollarına devam ederdi. (Capito Tepesi’ndeki tapınak Roma’nın en önemli tapınağıydı.) Daha iyi bilinen Forum’daki Titus Zafer Takı ise, Titus’un ölümünden bir yıl sonra MS 82’de, İmparator Domitian tarafından ağabeyinin anısına yaptırılmıştı. ANSA You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…5/05/zaferta.jpg
null
arkeofili.com
yunanistan-da-minos-heykelini-satmaya-calisanlar-yakalandi-arkeofili-2015-05-31t00-00-00
https://arkeofili.com/yunanistanda-minos-heykelini-satmaya-calisanlar-yakalandi/
Yunanistan'da Minos Heykelini Satmaya Çalışanlar Yakalandı - Arkeofili
2015-05-31T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "altın", "girit", "heykelcik", "kaçakçılık", "lasithi", "minos", "polis" ]
Yunan yetkililer Girit’te, 3500 yıllık paha biçilmez bir Minos heykelciğini 1 milyon euro’ya satmaya çalışan dört kişiyi yakaladıklarını açıkladı. Heykelcik Orta Minos dönemine tarihleniyor ve genç bir adamı betimliyor. 30 cm boyundaki bronz heykelcik, ellerini göğsünde birleştirmiş, tapınma sırasındaki bir erkeği betimliyor. Bu özellikleriyle heykelcik tüm Girit adasında tipinin benzersiz bir örneği. Heykelde, altın kaplama […]
Yunan yetkililer Girit’te, 3500 yıllık paha biçilmez bir Minos heykelciğini 1 milyon euro’ya satmaya çalışan dört kişiyi yakaladıklarını açıkladı. Heykelcik Orta Minos dönemine tarihleniyor ve genç bir adamı betimliyor. 30 cm boyundaki bronz heykelcik, ellerini göğsünde birleştirmiş, tapınma sırasındaki bir erkeği betimliyor. Bu özellikleriyle heykelcik tüm Girit adasında tipinin benzersiz bir örneği. Heykelde, altın kaplama bir kemeri ve baldırları ile sol dizinde altın kalıntıları olan, uzun saçlı bir erkek görülüyor. Heykelin tabanında ise, büyük ihtimalle bir ibadet alanında bir kaide üstüne yerleştirildiğine işaret eden bir çıkıntı var. Lasithi Tarihi Eser Departmanı’ndan arkeologlar heykelin MÖ. 16-15. yüzyıla tarihlendiğini belirtti. Heykel polisin operasyonları sonucunda bulundu. Farklı araçlarda yakalanan dört adamın sorgusu sonunda, heykeli daha önce bilinmeyen iki olası alıcıya gösterdikleri, ve iki kişi alıcılarla konuşurken iki kişinin de bekçilik yaptığı öğrenildi. İlk arabada ele geçirilen heykel, Tarihi Eserler departmanına verildi. ANA/MPA You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…015/05/minos.jpg
null
arkeofili.com
isid-palmirada-1900-yillik-aslan-heykelini-parcaladi-arkeofili-2015-05-28t00-00-00
https://arkeofili.com/isid-palmirada-1900-yillik-aslan-heykelini-parcaladi/
IŞİD Palmira’da 1900 Yıllık Aslan Heykelini Parçaladı - Arkeofili
2015-05-28T00:00:00
Erman Ertuğrul
[ "Suriye", "aslan", "el lat aslanı", "heykel", "palmira", "palmyra", "tahribat", "terör", "yıkım", "ışid" ]
Terör örgütü IŞİD, Palmira Antik Kenti’ni yıkmayacağına söz vermesine rağmen ünlü El Lat Aslanı heykelini yıktı. IŞİD militanları Palmira Antik Kenti’ni ele geçirdikten sonra, antik kente zarar vermeyeceklerinin sözünü vererek yerel halkın desteğini kazanmıştı. IŞİD komutanı bir radyo istasyonuna yaptığı açıklamada, Palmira’daki tarihi kalıntıların heykel olmadığı için yıkılmayacağını söyledi. International Business Time’ın haberine göre MS. […]
Terör örgütü IŞİD, Palmira Antik Kenti’ni yıkmayacağına söz vermesine rağmen ünlü El Lat Aslanı heykelini yıktı. IŞİD militanları Palmira Antik Kenti’ni ele geçirdikten sonra, antik kente zarar vermeyeceklerinin sözünü vererek yerel halkın desteğini kazanmıştı. IŞİD komutanı bir radyo istasyonuna yaptığı açıklamada, Palmira’daki tarihi kalıntıların heykel olmadığı için yıkılmayacağını söyledi. International Business Time’ın haberine göre MS. 1. Yüzyıla tarihlenen El Lat Aslanı heykeli IŞİD tarafından yok edildi. IŞİD ordu komutanı Abu Laith al-Saoudy, “Tarihi kent korunacak ve zarar verilmeyecek. Biz, kafirlerin ibadet ettiği putları kıracağız. Tarihi yapılara dokunulmayacak ve bazı insanların düşündüğü gibi buraları yıkmak için buldozer getirmeyeceğiz.” demişti. Ünlü Bel Tapınağı’nın dışında bulunan El Lat Aslanı, İslam öncesi Arabistan’da, üç ana tanrıçadan biri olan Tanrıça El-Lat’a adanmıştı. You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…015/05/aslan.jpg
null
arkeofili.com
israil-de-5000-yillik-seramikte-muzik-sahnesi-bulundu-arkeofili-2015-05-27t00-00-00
https://arkeofili.com/israilde-5000-yillik-seramikte-muzik-sahnesi-bulundu/
İsrail'de 5000 Yıllık Seramikte Müzik Sahnesi Bulundu - Arkeofili
2015-05-27T00:00:00
Volkan Torun
[ "bronz çağı", "celile", "israil", "kral", "kutsal evlilik", "lir", "mezopotamya", "mühür", "müzik", "müzik aleti", "pithos", "silindir mühür", "tanrıça" ]
İsrail Eski Eserler yetkilileri, Erken Bronz Çağı’na ait olan, pithos adı verilen, kilden yapılma bir kabın üzerinde mühür baskısı kullanılarak, bir müzik sahnesinin canlandırıldığını ortaya çıkardıklarını belirtti. Bulunan kap 5000 yıllık. Ve bu tarih de, onu, İsrail’de bulunan, en eski “sanatsal” parça yapmaya yetiyor. Kap aslında 1970’lerde İsrail’in kuzeyinde Batı Celile taraflarında bulunmuş. Fakat bir müzik […]
İsrail Eski Eserler yetkilileri, Erken Bronz Çağı’na ait olan, pithos adı verilen, kilden yapılma bir kabın üzerinde mühür baskısı kullanılarak, bir müzik sahnesinin canlandırıldığını ortaya çıkardıklarını belirtti. Bulunan kap 5000 yıllık. Ve bu tarih de, onu, İsrail’de bulunan, en eski “sanatsal” parça yapmaya yetiyor. Kap aslında 1970’lerde İsrail’in kuzeyinde Batı Celile taraflarında bulunmuş. Fakat bir müzik sahnesinin canlandırıldığı yeni keşfedilmiş. Silindir bir mührün, kil yüzeyinde yuvarlanmasıyla yapıldığı düşünülen baskıda, birbirini tekrar eden görsel anlatımlar mevcut. Araştırmacılar tasviri incelediklerinde, ‘kabın üzerinde 3 kadın figürün bulunduğunu, kadınlardan ikisinin ayakta olduğunu, bir diğer kadının ise oturur vaziyette lir çaldığı’ sonucuna ulaştıklarını söyledi. Arkeologlar, tasvirin Mezopotomya’da bilinen bir ritüel olan ve kutsal evlilik olarak da bilinen kral ve tanrıçanın evliliğini canlandırdığını düşündüklerini belirtti. archaeologynewsnetwork You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…srail-müziki.png
null
arkeofili.com
palmira-yikilmayacak-heykeller-yikilacak-arkeofili-2015-05-28t00-00-00
https://arkeofili.com/palmira-yikilmayacak-heykeller-yikilacak/
Palmira Yıkılmayacak Heykeller Yıkılacak - Arkeofili
2015-05-28T00:00:00
Erman Ertuğrul
[ "Suriye", "aktivist", "palmira", "palmyra", "radyo", "röportaj", "ses kaydı", "tahribat", "yıkım", "ışid" ]
IŞİD komutanı radyo istasyonuna yaptığı açıklamada, Palmira’daki tarihi kalıntıların heykel olmadığı için yıkılmayacağını söyledi. Geçtiğimiz günlerde IŞİD, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunan Palmira Antik Kenti’ni ele geçirmiş ve birkaç gün sonra da tarihi kentin 87 saniyelik bir videosunu yayınlamıştı. Videoda yer alan tapınak ve roma tiyatrosunun zarar görmediği gözüküyordu. Rejim karşıtı Yerel Koordinasyon Komitesi’nden bir […]
IŞİD komutanı radyo istasyonuna yaptığı açıklamada, Palmira’daki tarihi kalıntıların heykel olmadığı için yıkılmayacağını söyledi. Geçtiğimiz günlerde IŞİD, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunan Palmira Antik Kenti’ni ele geçirmiş ve birkaç gün sonra da tarihi kentin 87 saniyelik bir videosunu yayınlamıştı. Videoda yer alan tapınak ve roma tiyatrosunun zarar görmediği gözüküyordu. Rejim karşıtı Yerel Koordinasyon Komitesi’nden bir aktivist, “IŞİD henüz kente zarar vermedi ve IŞİD militanları bölge halkına tarihi kente zarar vermeyeceklerini söyledi. Fakat idolleri yok edecekler. Bunun nedeni belki de Palmira’nın çoğunlukla sütunlar ve büyük yapılardan oluşması. Ayrıca IŞİD’in idol olarak tanımladığı heykellerin burada olmaması. IŞİD’in diğer tarihi eserlerle bir problemi yok.” dedi. Suriye’de rejim karşıtı bir radyo istasyonu olan Alwan FM, Palmira’daki IŞİD ordu komutanı Abu Laith al-Saoudy ile yaptığı röportajın ses kaydını yayınladı. Abu Laith al-Saoudy, tarihi kente zarar vermeyeceklerini fakat idollerin yıkılacağını belirtti. IŞİD ordu komutanı Abu Laith al-Saoudy, “Tarihi kent korunacak ve zarar verilmeyecek. Biz, kafirlerin ibadet ettiği putları kıracağız. Tarihi yapılara dokunulmayacak ve bazı insanların düşündüğü gibi buraları yıkmak için buldozer getirmeyeceğiz.” theguardian You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…05/palmira8.jpeg
null
arkeofili.com
arkeologlar-guneydogu-iranda-onlarca-yeni-hoyuk-kesfetti-arkeofili-2015-05-29t00-00-00
https://arkeofili.com/arkeologlar-guneydogu-iranda-onlarca-yeni-hoyuk-kesfetti/
Arkeologlar Güneydoğu İran’da Onlarca Yeni Höyük Keşfetti - Arkeofili
2015-05-29T00:00:00
Tolunay Bayram
[ "drone", "höyük", "iran", "jiroft", "kerman", "mezopotamya", "neolitik", "tunç çağı", "tübingen" ]
Arkeologlar İran’ın güneydoğusunda bulunan Kerman’da 42 tane yeni höyük buldular. Türkiye’de de oldukça yoğun arkeolojik faaliyet gösteren Alman Tübingen Üniversitesi ve İran Kültür ve Turizm Araştırmaları Merkezi arkeologları Kerman eyaletinin içindeki Faryab kenti yakınlarında 42 tane yeni höyük keşfettiler. İranlı Arkeolog Nader Alidad-Soleimani, höyüklerin Neolitik dönem ve İslam dönemi arası bir tabakalanmadan oluştuğunu söylüyor. Araştırmacılar son […]
Arkeologlar İran’ın güneydoğusunda bulunan Kerman’da 42 tane yeni höyük buldular. Türkiye’de de oldukça yoğun arkeolojik faaliyet gösteren Alman Tübingen Üniversitesi ve İran Kültür ve Turizm Araştırmaları Merkezi arkeologları Kerman eyaletinin içindeki Faryab kenti yakınlarında 42 tane yeni höyük keşfettiler. İranlı Arkeolog Nader Alidad-Soleimani, höyüklerin Neolitik dönem ve İslam dönemi arası bir tabakalanmadan oluştuğunu söylüyor. Araştırmacılar son üç aydır süren araştırmalar sırasında Tunç Çağı’nda Mezopotomya ile bu bölge arasındaki etkileşimi çözebilmek adına yapılan çalışmalarla bu höyüklerin keşfedildiğini söylüyorlar. Arkeologlar bölgede drone yardımıyla topografik haritalar, üç boyutlu haritalar ve hava fotoğrafları çıkartmışlar. Ayrıca bu yeni buluntular ışığında 2016 yılında bölgede yoğun bir kazı faaliyetinin başlaması planlanıyor. Araştırmalar 2015 yılının başında varılan mutabakat sonucunda Alman Tübingen Üniversitesi ve İran Kültürel Miras ve Turizm Araştırma Merkezi ortaklığıyla sürdürülecek ve önümüzdeki 5 yıl boyunca atölye çalışmaları, sergiler, koruma programları ve restorasyon gibi alanlarda çalışmalar yürütülecek. İran Arkeolojisi Açısından Bölgenin Önemi Çok Büyük Bir zamanlar bölgenin en önemli medeniyetlerinden biri olan Jiroft’a ev sahipliği yapmış olan Kerman Eyaletinin İran arkeolojisi açısından oldukça önemli bir yeri var. Yürütülen araştırmalar sonucunda ise Jiroft medeniyetinin erken tunç çağında İndus vadisi, Mezopotomya ve Orta Asya toplumları ile kültürel etkileşim içinde olduğu kanıtlamış durumda. Kerman eyaletinde Jiroft medeniyetine ait yerleşmelerden ise geniş bir zaman aralığında buluntu çıkmakta. Uzmanlar bu medeniyete ait dolguların toprağın 11 metre altına kadar izlenebildiğini belirtmekte. Press tv.ir You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…5cea7093f42a.jpg
null
arkeofili.com
hatay-da-restorasyon-krizi-haberine-tekzip-arkeofili-2015-05-27t00-00-00
https://arkeofili.com/hatayda-restorasyon-krizi-haberine-tekzip/
Hatay'da Restorasyon Krizi Haberine Tekzip - Arkeofili
2015-05-27T00:00:00
Erman Ertuğrul
[ "tekzip" ]
Reskon mimarlık Restorasyon Turizm Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nden Hatay’da Restorasyon Krizi başlıklı haber kapsamında tarafımıza tekzip yollandı.
Reskon mimarlık Restorasyon Turizm Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nden Hatay’da Restorasyon Krizi başlıklı haber kapsamında tarafımıza tekzip yollandı. Anadolu Üniversitesi Arkeoloji Bölümü mezunu. İstanbul Üniversitesi Prehistorya Bölümü Yüksek Lisans mezunu. Aynı üniversitede Doktora adayı. İletişim: [email protected]
https://arkeofili.com/wp…ziparkeofili.jpg
null
arkeofili.com
etiyopyada-yeni-bir-insan-atasi-turu-australopithecus-deyiremeda-kesfedildi-a-2015-05-28t00-00-00
https://arkeofili.com/etiyopyada-yeni-bir-insan-atasi-turu-australopithecus-deyiremeda-kesfedildi/
Etiyopya’da Yeni Bir İnsan Atası Türü Australopithecus Deyiremeda Keşfedildi - Arkeofili
2015-05-28T00:00:00
Ayşe Bursalı
[ "Australopithecus afarensis", "alt çene", "australopithecines", "australopithecus", "australopithecus deyiremeda", "beslenme", "burtele", "deyiremeda", "ekoloji", "hominin", "lucy", "üst çene" ]
Etiyopya’da 3.3 ila 3.5 milyon yıl önce yaşamış yeni bir insan atası türü keşfedildi. Celeveland Doğa Tarihi Müzesi’nden Dr. Yohannes Haile-Selassie yönettiği araştırmada bulunan yeni tür, ünlü Australopithecus afarensis Lucy’yle yakın akraba ve aynı zaman diliminde, belki de yanyana yaşamış. Etiyopya’nın Afar bölgesindeki Woranso-Mille’de bulunan üst ve alt çene fosillerinin yeni Australopithecus deyiremeda türüne ait […]
Etiyopya’da 3.3 ila 3.5 milyon yıl önce yaşamış yeni bir insan atası türü keşfedildi. Celeveland Doğa Tarihi Müzesi’nden Dr. Yohannes Haile-Selassie yönettiği araştırmada bulunan yeni tür, ünlü Australopithecus afarensis Lucy’yle yakın akraba ve aynı zaman diliminde, belki de yanyana yaşamış. Etiyopya’nın Afar bölgesindeki Woranso-Mille’de bulunan üst ve alt çene fosillerinin yeni Australopithecus deyiremeda türüne ait olduğuna karar verildi. Lucy’nin türü 2.9 milyon ila 3.8 milyon yıl öncesinde yaşamıştı, bu da yeni Australopithecus deyiremeda’nın yaşadığı zaman dilimiyle örtüşüyor. Bu yeni keşif, 3 milyon yıldan önce, birden fazla yakın ilişkili insan atası türünün aynı zamanlarda yaşadığına dair en kesin kanıtları sunuyor. Türün adı olan “deyiremeda”, Afar insanlarının konuştuğu dilde “yakın akraba” anlamına geliyor. Australopithecus deyiremeda’nın kalın mineli dişlerinin şekli ve boyutu ile alt çenesiinin güçlü yapısı Lucy’nin türünden farklılık gösteriyor. Bu diş özellikleirnin, Homo türünde çok daha geç ortaya çıktığı düşünlüyordu. Yeni türün ön dişleri de oldukça küçük, bu da büyük ihtimalle farklı bir beslenme şekli olduğunu gösteriyor. Australopithecus deyiremeda, çağdaş hominin türlerine göre büyük ihtimalle daha sert ve daha aşındırıcı yiyecekler yiyordu. Woranso-Mille Projesi başındaki Haile-Selassie “Bu yeni tür, Lucy’nin türü Australopithecus afarensis’in, orta Pliosen’de Afar bölgesinde yaşayan tek olası insan atası türü olmadığının yeni bir ispatı oldu. Bu araştırma bölgesinden elde edilen fosil kanıtlar, aynı zamanda ve birbirine yakın coğrafi yerlerde, en az iki ya da üç erken insan türünün yaşadığını açıkça gösteriyor” diyor. Case Western Reserve Üniversitesi’nden Dr. Beverly Saylor, bölgesel jeoloji, radyometri tarihleme ve paleomanyetik veriler ile yeni fosillerin yaşının oldukça kesin olarak minimum 3.3 maksimum 3.5 milyon yıl olduğunu belirtti. Australopithecus deyiremeda’nın Keşfi Australopithecus deyiremeda’nın holotipi, yani türe air keşfedilen ilk örnek, 2011 Mart’ında Burtele mahalinde killi bir yüzeyde bulunan dişleri olan bir üst çeneden oluşuyor. Alt çeneler de yine yüzeyde, bu ilk örnekle aynı muhitte ve Waytaleyta muhitinde bulundu. Üst çene, (yakında bulunan bir diş dışında) tek parça halinde bulundu. Alt çene ise aralarında 2 metre olan iki parça halinde bulundu. Diğer alt çene ise Burtele örneklerinden yaklaşık 2 km doğuda bulundu. Erken İnsansı Çeşitliliği Haile-Selassie “Bu yeni tür erken insansı çeşitliliği hakkındaki devam eden tartışmaları yeni bir seviyeye taşıyor. Bazı meslektaşlarımızı bu yeni türe şüpheli yaklaşacalakalar, bu da olağandışı değil. Fakat bence evrimin erken dönemlerine açık fikirli bir şekilde bakmanın, kendi teorimize uymayan fosilleri görmezden gelmek yerine bütün fosil kanıtları incelemenin zamanı geldi” diyor. Biliminsanları uzun süredir 3 milyon yıl ve 4 milyon yıl arasında sadece tek bir insan öncesi tür olduğunu, ve bunun zaman içinde başka yeni bir türe geçit verdiğini savunuyordu. 20. Yüzyılın sonuna kadar fosil kalıntılar bu bulguya işaret ediyordu. Fakat Australopithecus afarensis’le aynı döneme ait Çad’da bulunan Australopithecus bahrelghazali ve Kenya’da bulunan Kenyanthropus platyops bu uzun süreli görüşü sarstı. Bazı araştırmacılar bu türlerin geçerliliği konusunda kuşkucu olsa, da bu yeni türün keşfi, bu zaman diliminde birden çok hominin’in varlığını sürdürdüğünü kanıtlıyor. Afrika’nın Erken İnsanlar Zamanında Ekolojisi Yeni keşif erken insansıların yaşadığı ekolojyi anlamamız açısından bir öneme sahip. Ayrıca aynı bölgede ve aynı zaman diliminde yaşayan birden çok erken hominin’in nasıl yaşadığı, örneğin alanları ve kaynakları nasıl paylaştığıyla ilgili soruları gündeme getiriyor. Daha önceki araştırmalar, Australopithecus deyiremeda yaşadığı dönemde bu bölgede ormanlar ve nehirler olduğunu gösteriyordu. Haile-Selassie “Maymun, ilkel bir çeşit at, domuz ve fare gibi küçük memelilerin fosillerini bulduk. Ne yediğinden emin değiliz. Fakat aslan ve sırtlan gibi daha byük etçiller için iyi bir yemek olmuş olabilirler” diyor. Bu dönemde Doğu Afrika’da böyle bir hominin çeşitliliğine neyin neden olduğu bilinmiyor. Fakat yeni türün diş yapısının farklı olması, aynı zamanda yaşayan diğer homininlerden farklı şeyler yediği ve onlarla bir kaynak yarışına girmediği anlamına gelebilir. Clevelad Doğa Tarihi Müzesi, Daily Mail, livescience You must be logged in to post a comment Login
https://arkeofili.com/wp…15/05/deyir3.jpg
null
arkeofili.com
End of preview. Expand in Data Studio

Arkeofili Haberleri

Kaynak: https://arkeofili.com

Alanlar:

  • id, url, title, published_time, author, tags, summary, text, lead_image, language, domain.
Downloads last month
13